İDRİS GÜRSOY | YORUM
1962 ve 1963 yıllarındaki iki ayrı darbe girişimi bilinmesine rağmen zamanında önlemler alınmadı. Özellikle 21 Mayıs 1963’teki ikinci kalkışmayı Genelkurmay önceden biliyordu. Bu başarısız kalkışma sonrasında ordu içinden ‘albaylar cuntası’ adı verilen grup hızla tasfiye edildi. Böylece ordu yeniden yapılandırıldı.
1963, 21 Mayıs gecesi Ankara’da fırtına öncesi sessizliği radyodan okunan bir bildiri bozdu; “Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Parlamento feshedilmiştir.”
Darbe planı gereği birlikler harekete geçti.
Albay Talat Aydemir, evinde hazır bekliyordu. Rahatlamıştı. Demek ki, aldıkları tedbirler işe yaramış, ‘cunta faaliyetleri’ dışarıya sızmamıştı. “Bu iş bitti.” dedi. Ancak darbeci albay, yanıldığını yine radyodan gelen ikinci bildiri ile anladı. Yarbay Ali Alverdi, kısa sürede radoyuevindeki cuntacı subayları enterne etmiş, “Silahlı Kuvvetler görevinin başında ve hükümete bağlıdır.” anonsunu yapmıştı.
21 Mayıs gecesi Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü ve Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay son derece rahattı. Metin Toker, Sunay’ın kendisine, “Paşa’yı rahatsız etmeyin, biz bu işi kendimiz hallederiz.” dediğini aktarıyor.
İktidar kanadı hazırlıklıydı.
O zamanki adı ile Milli Emniyet Hizmeti (MEH) cunta faaliyetlerinden haberdardı. Fuat Doğu, Genelkurmay’a cuntaların her hareketini bildiriyordu. Gürsel de Başbakan İnönü’ye gelişmeleri aktarıyordu.

Nitekim Genelkurmay Başkanı Org. Cevdet Sunay, emrindeki kuvvetlerle hemen orduevine müdahale etti. Radyoevi ele geçirildi. Darbeye katılan harp okulu öğrenciler tek tek gözaltına alındı. Hava kuvvetleri jetleri harbiye üzerinde alçak uçuş yaptı ve darbecilere ateş açtı. Çatışmalarda 8 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda subay ve harp okulu öğrencisi yaralandı.
Talat aydemir, harbiye orduevinden kaçarak kurtulabildi. Sabaha karşı Cemal Gürsel, radyodan isyanın bastırıldığını açıkladı. Talat Aydemir’in, 22 Şubat 1962’den sonraki ikinci darbe teşebbüsü de başarısız olmuştu.
“Aydemir kendi adına hareket etmedi”
Albay Talat Aydemir, 27 Mayıs 1960 öncesi ilk cuntaları kuran subaylardandı. Kore’de görevdeyken darbe gerçekleşti. Hatıralarında, “O gece sevinçten uyuyamadım.” diye yazacaktı. 27 Mayıs sonrası ülkeye döndü ve Harp okulu komutanlığına atandı.
20 Kasım 1961’de İsmet İnönü başbakanlığında CHP-AP koalisyonu kurulmuş, Ali Fuat Başgil’in adaylığı engellenerek cumhurbaşkanlığına Cemal Gürsel seçtirilmişti.
Askerin gölgesi rejimin üzerindeydi. Milli Birlik Komitesi üyeleri içinde görüş ayrılıkları vardı. Bir kısım MB’çi subay, 27 Mayıs’ın amacına ulaşmadığına inanıyordu. 14’ler adı verilen bu grup yurtdışı görevlerine gönderilerek tasfiye edildi.

Ancak ‘Silahlı Kuvvetler Birliği’ adı verilen yeni bir cunta faliyetlerini sürdürüyordu. Aydemir de cuntanın üyesiydi. 14’ler dışında, Havacılar (11’ler) da darbe arayışı içindeydi. 1962’den 21 Mayıs 1963’e kadar bu gruplar arasında sayısız toplantı ve görüşmeler yapıldı. Cunta toplantılarına askerlerin yanısıra bürokratlar, emekli subaylar, akademisyenler ve gazeteciler de katılıyordu. Doğan Avcıoğlu, Talat Aydemir’i destekliyor, cuntacı albay “ikinci Atütürk” olarak görülüyordu.
DP’lilere af konusunun gündeme gelmesi huzursuzluğu artırdı. 21 Ekim 1961’de Harp Akademilerinde Silahlı Kuvvetler Birliği örgütü üyesi 10 general ve 28 albay (21 Ekim Protokolü) darbe protokolü imzaladı. 19 Ocak 1962’de Genelkurmay’da Cevdet Sunay başkanlığındaki toplantıda bazı komutanlar askeri müdahalenin kaçınılmaz olduğunu savundular.
9 Şubat 1962’de İstanbul Balmumcu’da, başkanlığını Korgeneral Refik Tulga’nın yaptığı ve 59 general ile 37 albayın katıldığı gizli toplantıda, hiyararşik düzen içinde askeri müdahalenin 28 Şubat’a kadar yapılması konusunda karar alındı ve bir protokol imzaladı. Ancak daha sonra generaller imzalarının arkasında durmadılar.

16 Şubat gecesi İstanbul’da cuntanın general ve amirallerinin katıldığı gizli toplantıda Sunay’ın darbe protokolünü onaylamadığı ve durumun İnönü’ye duyurulduğu gerekçesiyle protokolün uygulanmasından vazgeçildi. Kararın Ankara’daki örgüt üyelerine duyurulması kararlaştırıldı. Talat Aydemir’in yanında yer alan albay Osman Deniz, anılarında, “Artık her şey bitmişti. Bir oyun sahneye konmak üzereydi. Ankara’daki örgüt üyeleri ekarte edilecekti. Bu Genelkurmay’da görüşülmüş ve İstanbul’dan giden Refik Tulga ve Faruk Gürler’in de kabul ettikleri oyuna İstanbul örgütü alet olmuştu. Peki oyun nasıl sahneye konucaktı? Bunu yaşayıp görecektik.” diyecekti. (Harbiyeli Aldanmaz)
19 Şubat’daki Genelkurmay’daki toplantıya dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel, Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Önür, Jandarma Genel Komutanı Abrurrahman Donuk, Albay Talat Aydemir, Albay Selçuk Atakan ve Albay Necati Ünsalan katıldı. Sunay, darbenin ancak İnönü ölür veya çekilirse yapılabileceğini söyledi. Selçuk Atakan, başlarına gelecekleri anlamıştı, şu teklifte bulundu: “Bir ihtilalin hiyerarşik düzende yapılmasını uygun görüyoruz. Mademki kendinizi kifayetsiz buluyorsunuz, denecek bir şey yok. Biz alttan gelen tazyiki güçlükle muhafaza ediyoruz. Yok eğer bu alttan gelen tazyiklerin müşevviki olarak bizleri görüyorsanız biz hemen şimdi istifamızı verelim. İstifamızı istiyoruz. Yarın öbür gün bu suçu yükleyerek bizi ordudan ayırmayın.” (Ve Talat Aydemir Konuşuyor)
Cunta toplantısına katılan Albay Talat Turan da, şu önemli tesbiti yapacaktı: “Ankara Mürted’de Silahlı Kuvvetler Birliği üyeleri toplanarak, İstanbul’un aldığı kararı onayladı. Ondan sonra Talat Aydemir harekata geçti. Yoksa kendi başına geçmiş değil. Harekete geçtikten sonra bu protokollere imza koyan kişiler imzalarına sahip çıkmadıkları için Talat Aydemir öne çıktı.”
21 Mayıs’a gelindiğinde Aydemir’in harekat planı hazırdı. Darbeye katılacak birlikler beklemedeydi. Ama daha ilk aşamada radyoevinin ellerinden alınması planları bozdu. Aydemir darbesini destekleyen birlikler bir anda onu yalnız bıraktı. Anılarında, hayal kırıklığını şöyle anlatıyor: “Bir anda subaylarda, kıta komutanlarında bir çözülme başladı. Halbuki karşımızda hiçbir kıta yoktu. Subaylar tankları, bölükleri bırakıp kaçmasalardı hiçbir şey olmayacaktı.”
22 Şubat’taki ilk başarısız darbe girişimi sonrası Talat Aydemir’in içinde olduğu 69 subay ve 4 astsubay emekliliğe sevk edilmişti. Daha büyük tasfiye ikinci girişimden sonra geldi. Harp okulunda darbeye katılan bütün öğrencilerin okulla ilişiği kesildi ve çoğu yargılandı. Darbedeki rollerini inkar edenler berat etti. O yıl harp okulu mezun veremedi.
Sonradan bazı harp okulu öğrencileri Milli İstihbarat Teşkilatı’na alındı. Yargılama ve tasfiyelerde darbe protokollerinde imzası olan subaylar ve komutanlara dokunulmadı. Sivil uzantılar üzerine gidilmedi. Mahkemede Talat Aydemir’in ismini verdiği generaller ifadeye bile çağrılmadı! 1964 affı ile hapis cezası alanlar da cezaevinden çıkarıldı.
Darbe girişiminin bastırılması, demokrasi zaferi gibi yansıtılmış, Başbakan İnönü, Meclis’te bütün milletvekillerinin ayakta alkışları ile karşılanmıştı. Ama o günden bugüne kimse; darbe protokollerine imza atan generallerden başlayarak aşağıya doğru diğer general, amiral ve subaylardan neden hesap sorulmadığının peşine düşmedi. Genelkurmay, cuntacıları önceden bilmesine rağmen neden önlem almamıştı? Yoksa albaylar cuntasını yok edebilmek için darbe girişimine kontrollü şekilde izin mi verilmişti?
Darbe protokollerinde imzası olan diğer cuntacılar çok geçmedi, 12 mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’de yeniden sahne aldılar. 15 Temmuz kontrollü darbe girişiminin ardında da aynı akıl ve neredeyse aynı plan vardı. Binlerce demokrat subay tasfiye edildi.
`Darbe protokollerinde imzası olan diğer cuntacılar çok geçmedi, 12 mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’de yeniden sahne aldılar` sayin yazar bu ifadedeki kisilerin adlari biliniyor mu.