BÜLENT KORUCU | YORUM
Eskiden idam cezaları ibreti alem için şehrin meydanlarında infaz edilirdi. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un başına gelenler, o günlerin geri geldiğini gösteriyor. AKP’de Erdoğan sonrası için yapılan iktidar savaşının ne kadar çetin geçeceğinin de işareti bunlar. Ve elbetteki gölgelerde, tenhalarda birbirlerine çelme takmayla başlayan mücadelenin açık bir savaş ilanına dönüştüğüne tanıklık ediyoruz.
Mehmet Akif Ersoy, devşirme bir yandaş, bir lejyoner değil. Tam aksine çekirdekten yetişme bir siyasal İslamcı. Suriye medreselerinde iki yıla yakın eğitim görmüş; iyi konuştuğu Arapça sayesinde birçok Müslüman ülkede görev yapmış. Normalde tek örnek üzerinden genelleme yapmak doğru olmaz. Hem ilkesel olarak hem de doğru sonuçlara ulaşma noktasında tercih edilmez. Ancak Ersoy bir istisna değil; yozlaşmamış olanlar azınlıkta ve görünür konumlarda bulunmuyorlar.
Sabah Gazetesi ilk günden itibaren soruşturmanın bütün ayrıntılarını yayınlayarak, infaz sürecinin lokomotifi oldu. Suçlananlar hukuken büyük cezalar görmeyecek, hatta belki tutuklanmaları dahi gerekmiyordu. Ancak toplumsal linci görünür kılmak ve inandırıcı hale getirmek adına yargı da devreye eklendi. Bu da operasyonun ‘siyasi’ boyutunu gündeme getiriyor. Sabah’ın kayyımı Serhat Albayrak’a yakın isimlerin, yaşananları Susurluk benzetmesi manidar.
Ersoy siyasi operasyon için bir fitil işlevi görüyor. Fitil tek başına cürmü kadar yeri yakar ama dinamiti ateşlediği zaman granitleri parçalar. Onu kurtarmak için devreye giren ‘hatırlı dostlar’ da daha çok bu patlamayı önlemeye çalışıyordu. İnfilak gerçekleşti ve Ankara’da birilerin endişeli biçimde karşı hamleye hazırlandığını söylemek yanlış olmaz.
AKP’deki iktidar savaşlarının çok kanlı geçeceği anlaşılıyor. ‘Dış’a karşı mücadele ederken alıştıkları, en iyi bildikleri şekilde birbirleriyle vuruşacaklar. Hiçbir ahlaki ve etik kaygı gütmeden, ‘her şey serbest’ ilkesiyle saldıracaklar. Öfke ve iktidarı kaybetme korkusu öylesine gözlerini karartmış ki bindikleri dalı kestiklerinin farkına varamıyorlar.
Çekirdekten yetişmiş bir siyasal İslamcı neferin ahlaki çöküşünün, kendi hikayeleri olduğunu, böyle algılanacağını göremiyorlar. Savcılık ifadelerinden hareketle bugün yeni bir ismi daha hamura kattılar: Furkan Torlak.
Erdoğan rejiminin taşıyıcı kolonlarından İletişim Başkanlığı’nda koordinatör olan Torlak, Ersoy’un medrese arkadaşı. Kirli ve sefih ilişkilerin bir parçası olduğunu muhalif medya değil Sabah Gazetesi ilan ediyor.
AKP’lilerin önemli bir kısmı Ersoy’a atfedilen eylemleri suç ya da ayıp olarak görmüyor. Söz konusu isimler siyaseten risk oluşturabilecek ilişkiler içinde olmasa, böylesine yoğun ve sistematik bir infaz kampanyasına maruz kalmazdı. Ersoy ve Torlak üzerinden arkalarındaki siyasi proje ekibine gözdağı veriliyor. Ne kadar gözü kara ve sınır tanımaz oldukları bilinsin isteniyor.
Üzerinde hemfikir olunan asıl muhatap Hakan Fidan… O her ne kadar “Ben Dışişleri Bakanı olarak işime bakıyorum!” mesajı verse de pek inandırıcı bulunmadığı aşikar.
Ekrem İmamoğlu kavgası safları sıklaştıramadı. Sorun sadece Erdoğan’a seçim kazandırmak olsa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı yok etmek yeterli olacaktı. İçlerindeki kavganın büyüklüğü Erdoğan’ın geleceği açısından da yeni ve kötü gelişmelerin habercisi. Sonrasına hazırlık için savaş bu kadar kızıştıysa, onlar da Erdoğan’ın sonunun yakın olduğunu düşünüyor demektir. Kimse O varken ortaya çıkamazdı; çıktıklarına göre kamuoyunun bilmediklerini biliyorlar anlamı taşır.
Hırsızlar kavga ettiğinde çaldıkları dökülürmüş! Bunların kavgası da ahlaksızlıklarını ifşa ediyor. Takip etmek bile mide bulandırıyor.
