NECİP F. BAHADIR | YORUM
Yürüyerek girdiği hapishaneden tabutla çıktı. Hastaydı, aylardır yakınları feryat ediyordu. Çığlıkları AKP yargısına ulaşamadı! Babasının hastalığını sosyal medyadan duyuran kızı da tutuklandı. Yaşanan aile boyu zulüm ve işkenceydi. Adına aşina olmalısınız; İbrahim Güngör…
Kaç kez haber oldu. ‘Alzheimer’ dendi, şeker hastasıydı, fiziksel ve psikolojik olarak kendine yetecek durumda değildi. Günlük ihtiyaçlarını giderebilmek için desteğe, yardıma gereksinimi vardı.
Hapishane şartlarında yaşaması mümkün değildi. Bir kaç kez fenalaştı. Hastaneye kaldırıldı. Bileklerinde kelepçeyle hastane odalarında yattı. Giderek bilincini de yitiriyordu. Yakınları bir umut, hastaneden eve gelmesini bekledi. Fakat beyhudeydi. Ne doktorların, ne yargının insaf ve vicdanı vardı. O haliyle ‘canlı cenaze’ gibi tekrar hapishaneye gönderildi. Hapishane ‘ölüm’ demekti. Başka bir seçenek yoktu.
Kızı Rümeysa Güngör, ‘babasıyla son görüşünü’ anlattı. “Hiç konuşmadı, gözlerini bile açamadı. Solunum cihazına bağlamışlardı. Nefes alınırken çok zorlanıyordu. “Seni çok seviyoruz baba…” diyebildim. “Dua edin bana…” dedi. “Son anlarında babamın yanında olmak istiyoruz. Sadece 5’er dakika görüşe izin verdiler…” dedi.
Ne kadar dramatik bir tablo… Hangi yürek dayanır buna… Hangi vicdan kabullenir bunu… AKP ve yargısından başka…
“Biraz önce hapishaneden aradılar.” dedi Rümeysa, “Babam son nefesini vermiş. Sabah Adli Tıp’tan babamı almaya gideceğiz…”
İbrahim Güngör’ü AKP zulmü öldürdü. Artık ne kadar kaldıysa devlet denen aygıt öldürdü. AKP yargısı bile isteye taammüden Güngör’ün canına kastetti. Evinde daha iyi bakılabilirdi. Son demlerini ailesiyle, yakınlarıyla geçirebilirdi. AKP yargısı ‘Hayır’ dedi ve hapishaneye ölüme gönderdi…

İbrahim Güngör’ün bu kadar ağır bağışlanamaz suçu neydi? Ne suçu… Dünya üzerinde hiçbir hukuk sistemi Güngör’ü yargılamaz. O bir eğitimci… KHK ile kapatılmış bir üniversitenin öğrenci işleri müdürü…
Saçma sapan gerekçelerle 2019 yılında tutuklandı. İddianamesine göre suçu ‘evinde dini sohbet düzenlemek, insanları konutuna davet etmek ve fakir öğrencilere burs temin etmek…’
Bu kadar! Başka ‘suçu’ yok. Dosyası bomboş…
Mahkemeye tanıklar geldi. Söyledikleri, “Bizi dini sohbete çağırıyordu. Evine gittik. Risale-i Nur ve Fethullah Gülen’in kitaplarını okuduk!” demekten ibaretti. Başka delil konmadı ve ilave suçlama yapılamadı.
Eğitim, dini sohbet ve burs…
Bunlar hangi kanuna göre suç? Eğitim faaliyetlerinin suç sayıldığı başka ülke var mı acaba? Dünyada eğitimcilerini ‘terörist’ olarak yargılayan bir devlet bulunabilir mi?
Cemil Meriç, yıllar önce söylemişti. “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım… Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi… Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede düşünce adamı nasıl çıkar?” demişti.
İbrahim Güngör bir yıldızdı. Çevresini aydınlatmak istiyordu. Bunun için eğitimci olmuş, işinin hakkını vermek için gece gündüz koşturmuştu.
Milletin çocuklarına burs bulmak ve dertlerini çözmek için çabalayan, ailesini bile ihmal eden bu insanı toplum yalnız bıraktı. Kaderine ve kederine terk etti. O çocukların hiç mi hatırı yoktu?
Sadece İbrahim Güngör mü? Hayır…
Bu millet, çocuklarına parlak gelecek hazırlayan hocaları alınıp götürülürken sessizce izledi. İtiraz etmedi. Sahip çıkmadı. Anadolu’nun bu kadar vefasız, vicdansız ve nankör olacağını hiç düşünmezdim.
Cemil Meriç bir de AKP dönemini görseydi, acaba neler derdi? Zulmü ve işkenceyi nasıl hangi veciz kelimelerle anlatırdı?
İzmir’de ‘Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme heyeti ne dosyaya baktı ne de savunmayı dikkate aldı. Benzer davalarda yaptığını tekrarladı ve ‘kes-yapıştır’ kararlarından birini verdi. Eğitimci İbrahim Güngör’ü 8 yıl 1 ay hapse mahkum etti.
Yanlış okumadınız, 8 yıl… AKP’nin devri iktidarında milletvin evlatlarına sahip çıkmanın, onlara burs bulmanın, dini sohbetler yapmanın cezası bu… İnfaz indirimi de sınırlı. Bir cinayet işleseydi, emin olun bu kadar yatmaz, son nefesini içeride vermezdi.

İbrahim Güngör gibi hasta mahpus o kadar çok ki… Ayşe Barım da onlardan biri… Ocak ayında tutuklandı. ‘Gezi dosyası’ dendi. İçeriye atıldı. Mahpusluğu hangi siyasi hesapların ürünüydü anlaşılamadı. Sağlık sorunları nüksetti. Ciddi rahatsızlıklar gelişti. Birkaç gün önce kamuoyuna bir mektup yazdı; “Ölüyorum…!” diye… Bir feryat ve çığlıktı. Ama sesi yankı odasının duvarlarını aşamadı. Duyan çıkmadı. Sadece bazı haberlere konu oldu. Ne yargı, ne siyaset gereğini yaptı.
O mektuptan bir kaç cümle; “Bu mektup bir yardım çağrısı değil, vicdan çağrısıdır. Ben hiçbir suç işlemedim, masumum… Tutukluluk süreci boyunca gittikçe ağırlaşan 6 ayrı kalp hastalığım, beynimde 2 stentli anevrizmanın yanı sıra bu süreçte oluşan müdahale edilmememiş yeni bir anevrizma sebebiyle ani ölüm riski altında yaşam mücadelesi veriyorum. 30 kilo kaybettim, ağır kas yıkımım oluştu… Ağır kaygı bozukluğum ve yaşadığım panik ataklar ani ölüm riskini yükseltmekte. Son 3 ay içerisinde kalp rahatsızlığımın ilerlediğinin belirtisi olarak 6 kez baygınlık geçirdim…”
Bu kadar ağır rahatsızlığı olan birini içeride tutma inadı nedir acaba? Gezi mi kaldı? AKP yargısı her defasında Ayşe Barım’ın ‘tutukluluğunun devamı’ yönünde karar verdi. Ve bile bile ölüme terk edildi.

Beylikdüzü Belediye Başkanı CHP’li Murat Çalık’ın durumu da farklı değil… Lösemi ve başka ciddi hastalıkları var. Hastane hastane dolaştırıldı. Ve sonra tekrar hapishaneye geri gönderildi. Tutuksuz yargılamak çok mu zor? Delil mi karartacak, yurtdışına mı kaçacak? Kaçarsa siyasi olarak AKP’nin eline koz vermiş olur. Sokaktaki insan dahi CHP dosyalarının da boş olduğunu iddiaların havada kaldığına inanıyor. Kamuoyu ve toplum ikna olmuş değil. AKP’nin içinden bile ciddi itirazlar yükseliyor.
Ayşe Barım ve Murat Çalık gibi sağlık sorunları yaşayanlarında İbrahim Güngör gibi ölmesi mi bekleniyor? AKP bunun vebalini nasıl kaldıracak? Yarın devran döndüğünde bunun hesabını nasıl verecek?
Cinayetle yargılanacak…
İbrahim Güngör’ün katili AKP ve iktidarın destekçileri… 1 oyla bile destek vermiş olmanın bedelini ama bu dünyada ama ötede ödeyecek. Kaçış yok. Hiçbir suç cezasız kalmaz.
Evet, ey AKP’ye vücut verenler haberiniz var mı? Bir masum insan hapishanede hayatını kaybetti! Yürüyerek girdiği hapishaneden tabut içinde çıktı.
AKP ve yargısı yakınlarının çığlıklarına kulakları tıkadı.
Ey camideki Hacı Emmi!
Sanma ki sen sorumlu değilsin AKP’nin bu zulüm düzeninden! “Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı senden sorulur. Kalbimden sorumsuzum sanma…”
Sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumlusun. “Çıkarmadığı sesten mesuldür insan en fazla…”
Bu iletişim çağında ‘Duymadım, haberim yoktu’ gibi bahanelerin de olmayacak. Başını öte tarafa çevirmeseydin görecektin!
Ah! Ben daha ne diyeyim? En iyisi yine Cemil Meriç’e bırakayım sözü. O harika üslubuyla o söylesin; “Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet… Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karnaval alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyrediyor…”.

Katili sahte diplomalı hırsız recep.
zirvesinden zırvasına hepsi Allah katında hesap verecek, nasılsa kurtuluş yok.