SEVİNÇ ÖZARSLAN | ÖZEL HABER
İstanbul’da yaşayan Rumlara karşı 6-7 Eylül 1955’te gerçekleştirilen olayların üzerinden 70 yıl geçti.
Okullar, kiliseler, gazete matbaaları, mezarlıklardaki mevtalara kadar yapılan korkunç saldırılar, Beyoğlu’ndaki dükkanların yağmalanmış fotoğrafları gözümüzün önünden hiç gitmiyor.
Kadınlara ve çocuklara yapılan cinsel saldırılar ise daha korkunçtu. Özellikle kadınların yaşadığı saldırıların çoğu gerçek anlamıyla daha ortaya çıkmamışken, bu olayların benzeri maalesef 15 Temmuz’dan sonra da yaşandı. (Finlandiya raporu)
Ev hanımı Hale Gülen’in (52) evine, sırf soyadı Gülen olduğu için tam üç kez saldırı düzenlendi. İlkinde bahçesindeki plastik ve ahşaptan olan tüm masa ve sandalyeleri ateşe verdiler. İkincisinde balkonuna molotof kokteyl atıldı ve yangın çıktı.
Üçüncüsünde ise, defalarca aranan ve hiçbir şey bulunmayan Üsküdar Kısıklı’daki evi, perdesinden banyo musluğuna, kütüphanesinden kapı önünde duran zeytinyağı tenekesine kadar yağmalandı.
Hale Gülen, aşağıdaki fotoğrafları komşusunun “Terörle mücadele ekipleri TOMA’larla geldiler, evinizi ablukaya aldılar, mahallenin elektriğini kestiler. Fotoğraf ve video paylaşılmasın diye anons yaptılar.” telefonundan sonra çekti.
15 Temmuz’un karanlık günlerinde başına ne geleceğini bilmediği için annesinin yanında kalan Gülen, 4 gün sonra evine gidebildiğinde, önce sarı renkli “OLAY YERİDİR, GİRİLMEZ” bantlarının çekildiğini görünce şok oldu, sonra koç başıyla kırılan kapısının girişinden itibaren bu korkunç manzarayla karşılaştı.
Hale Gülen’in Artvin Ağır Ceza Mahkemesi’ne de sunduğu, ilk kez yayınladığımız bu fotoğraflar, yok edilmek istenen Hizmet Hareketi mensuplarına on yıldır uygulanan sosyal soykırımı tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor.
Hale Gülen hem kendisinin hem ailesinin canını bu korkunç olaydan zor kurtardı. Çocukları bugün hala yaşadıkları travmayı atlatabilmiş değil.
Eşi Kemal Gülen ve babası Ali Bayram, 15 Temmuz’dan 52 gün sonra Meriç üzerinden Türkiye’den ayrıldı.
Kendisi ve üç çocuğu İstanbul’da kaldı. Ancak ‘tacizler’ devam edince o da çok sevdiği ülkesinden ayrılmaya karar verdi ama olmadı.
30 Temmuz 2018’de Artvin Sarp Sınır Kapısı’nda gözaltına alınıp tutuklandı. Hopa Karakolu’nda 7 gün, Artvin Kadın Kapalı Cezaevinde 23 ay hapis yatan Hale Gülen, hakkındaki suçlamaları 18 ay sonra çıktığı ilk mahkemede öğrendi:
-Fethullah Gülen’in yeğeni, Kemal Gülen’in eşi, Orta Asya’ya ilk giden muhacirlerinden olan Akademik Araştırmalar Dergisi’nin sahibi Ali Bayram’ın kızı olmak. Yani kendisiyle ilgili bir ‘suç’ yoktu.

Hopa Karakolu’nda bir polis amirinin İstanbul Emniyeti ile yaptığı telefon konuşma aslında her şeyi özetliyordu: “Koskoca İstanbul Emniyeti, Hale Gülen hakkında hiçbir şey bulamadı mı? Gözaltı süresi doluyor. Bırakacağım artık kadını.”
Bu konuşmayı sağlık muayenesine gittiklerinde tevafuken duyan Gülen, amirin omzuna hafifçe dokunup “Bulamazlar, iftira atacaklar. Onu mu bekliyorsunuz.” dedi. Öyle de oldu.
7 Mayıs 2019’da hapisten çıktıktan sonra çocuklarıyla birlikte Kanada’ya sığınan Hale Gülen’in yaşadıklarını ilk olarak Zeynep Kamez Kaya’nın “Söz Vermiştik” kitabında okumuş ve çok etkilenmiştim.
Kendisini aradım ve bir kez daha görüntülü olarak kendisinden dinlemek istediğimizi söyledim. Bana göre yapılanlar tarihi bir olaydı ve hepsi bundan da ibaret değildi.
Röportajı TR724 Editörü Metin Yıkar, ABD merkezli insan hakları kurumu Advocates of Silenced Turkey’in (AST) New Jersey’deki ofisinde 30 Ağustos 2025’te gerçekleştirdi.
Teklifimizi kabul edip o günleri bir kez daha anlatmak zorunda kalan Hale Gülen’e, gazeteci Metin Yıkar’a ve AST yetkililerine tekrar teşekkürler. Bu önemli olayları unutmamak, unutturmamak, sahip çıkmak elbette herkesin görevi.

bilgilendirme icin tesekkurler…bunlar onemli.
Vandalizm bu! Haber siteleri fitneyi körükledikçe toplum kutuplaşıyor! Haber kanallarında olumsuz haberlerden geçilmiyor. Haberlerin bilinçli bir şekilde servis edildiği belli. En ufak olumsuz haberi bile öğrenmenin faydasından çok zararı var!
Fotograflar, sadece evin yakılıp yağmalandığını göstermiyor. Aynı zamanda Kemal Gülen ve ailesinin ne kadar sade, adeta fakirane yaşadığını gösteriyor. Hiçbir lüks yok, basitçe bir ev. Mutfak ve salon mobilyaları en az 20 senelik. Zahidane bir ömür.
Diğer yandan, eve girenler en değersiz seyleri bile alıp götürmüş ama kitaplara dokunmamış. Ne seviyede bir varlık olduklarını da burdan anlayabiliriz.