ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Peşinen söyleyeyim, başlıktaki olaya dair sosyal medya paylaşımını görünce pek ciddiye almamıştım. Sonuçta Donald Trump bir iş adamı, her şeyi paraya çevirme konusunda mahir. Ayrıca dünyanın en güçlü siyasetçisi ile birebir görüşmek için milyonlarca dolar verecek zengin de çok ama yine de bu habere ihtiyatlı yaklaşmıştım.
Fakat yanılmışım…
Haber gerçekmiş! Yani 5 milyon dolar verip Trump ile mum ışığında beraber yemek yemek mümkünmüş.
“TANRI BENİ ÖZEL SEÇTİ”
Donald Trump başkanlıktaki ikinci ayını doldurmadan dünyanın başını döndürmeyi başardı. Ticaret savaşlarından Kanada ve Grönland’ı almaya, Gazze’yi turizm merkezi yapmaktan Panama Kanalı’na el koymaya kadar bir çok ‘çılgın projeyi’ dünya gündemine boca eden Trump, yağmur gibi gelen başkanlık kararnameleri ile de ABD’yi sersemletti.
Salı akşamı yaptığı ‘Birliğin Durumu’ konuşmasında altını çize çize, “Daha yeni başlıyoruz!” dediğini de düşünürseniz önümüzde fırtınalı bir dönem var demektir.
Detaylara geçmeden ‘Birliğin Durumu’ konuşmasına bir parantez açayım. ABD başkanları her yılın Ocak ayında Kongre’nin ortak oturumunda halka ve dünyaya hitap eder. Bu konuşma bir nevi Amerikan vizyonunu yansıtır. Fakat Trump tüm televizyonlardan canlı yayınlanan ve 100 dakika süren konuşmasında daha çok kendinden bahsetti. Amerikan halkını kucaklayıcı bir dil kullanmak yerine taraftarlarını coşturan, motive eden öte yandan muhaliflerini alaya alan bir üslupta konuştu.
Kısaca, “Ben özelim. Tanrı tarafından seçilmiş kişiyim! Büyük bir destekle seçildim. Bana uymayan, tabi olmayanın kafasını koparırım!” şeklinde özetlenebilecek politikası dünyanın her yerinde tansiyonun yükselmesine neden oldu.
İfade-basın özgürlüğü ve akademik özgürlükler ABD için neredeyse kutsal sayılır. Nitekim ABD Anayasası’nın ilk maddesi de bu konuyla ilgili. Zaten ABD anayasası “We the people- Biz halk” diye başlar. Fakat Trump gelir gelmez ifade ve akademik özgürlüklerle ilgili tartışmalı adımlar attı.
Mesela ABD sisteminin alameti farikalarından olan ‘basın havuzu’ uygulamasına son verdi. ABD Başkanları gücünü kullanıp medyayı kendi çıkarlarına göre şekillendirmesin diye başkanın uçağına binecek gazetecileri ABD Başkanları değil gazeteci örgütleri belirliyordu. 111 yıllık bu gelenek sona erdi çünkü Trump, “Bundan sonra Beyaz Saray’da ve uçakta soru soracak gazetecileri biz seçeceğiz!” dedi. Böylece başkanın sevmediği gazeteciler uçağa binemeyecek, Beyaz Saray’da soru sorma imkanı bulamayacak.
Bununla da yetinmedi.
Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştirdi. AP Haber ajansının Meksika Körfezi olarak kullanmaya devam etmesine tepki olarak akreditasyonunu iptal etti. AP gibi köklü bir ajans Beyaz Saray’a ve başkanının uçağına binemez oldu. Ayrıca tartıştığı gazetecilerin akreditasyon kartlarını iptal ediyor.
Birinci başkanlık döneminde de gazetecilerle kavga etmesiyle çok konuşulmuştu. Perşembe günü Beyaz Saray’daki bir tören sırasında MSNBC’den Nicolle Wallace ve Rachel Maddow’un ‘istifaya zorlanması gerektiğini‘ söyledi. Her iki gazeteciyi de doğrudan hedef alan Trump, “İstifaya zorlanmalılar!” dedi.
Açıkçası biz Türkiye’den alışığız böyle ‘Alo Fatih’lere, gazetecileri işten attırmaya ama ABD’de pek de alışılmış şeyler değil bunlar. Trump açıkça basın özgürlüğüne savaş açmış ve kendi politik ajandası çerçevesinde medyayı şekillendiriyor.
Şurası net; Trump imkan bulursa yandaş medya inşaa edecek.
HARVARD TARTIŞMALARIN ODAĞINDA
Benzer bir durum akademik camiada da yaşanıyor. Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi ifade özgürlüğü savaşlarının merkezinde yer alıyor. Özellikle 7 Ekim 2023 Hamas’ın İsrail’e saldırısı sonrası başlayan öğrenci protestoları bir nevi turnusol işlevi gördü.
Üniversite kampüsü tartışmaların merkezinde yer aldı. Bilhassa Cumhuriyetçi siyasetçiler Harvard’ı adeta topa tuttu ve Rektör Claudine Gay’in istifasını sağladılar. Üniversite bir yandan da finansal baskılarla bunaltıldı.
Bir çok bağışçı üniversite yönetiminin Filistin destekçisi protestolara izin vermesi nedeniyle desteği kesti. Üzerine Trump’ın federal fonları kesmesiyle de ünlü okul tam anlamıyla köşeye sıkıştı. Mesela bu yıl federal araştırma fonlarının üçte ikisini kaybediyor.
Bu arada teknoloji devleri büyük bağışlarla üniversite yönetiminde doğrudan rol üstlenmeye çalışıyor.
Kısacası hem Cumhuriyetçi Partili politikacılar hem de teknoloji elitleri Harvard‘ın akademik özerkliğini ve ifade özgürlüğünü kendi ideolojik ajandaları doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor. Amerikalı uzmanlara göre üniversite, McCarthy döneminden bu yana en büyük kuşatma ile karşı karşıya. Öğretim üyeleri ve öğrenciler ise baskıdan bunalmış halde.
Ne olmuş demeyin; Amerika’yı Amerika yapan değerlerin başında akademik özgürlükler geliyordu. Harvard’da belirginleşen bu kriz, Amerikan akademisinin sınandığı bir teste dönüştü.
5 MİLYONU BAS TRUMP’LA ÖZEL YEMEK YE!
ABD Başkanı Trump bir yandan başkanlık kararnameleri ile sistemi felç ederken bir yandan da ‘kendi yogurt yeme tarzını’ oturtuyor. ABD’li siyasilerin seçim kampanyası sırasında bağış toplamaları önemli bir gelenek. Fakat Trump öyle bir şey yaptı ki Washington’daki federal kurumlar şaşırmış halde.
Trump ile başbaşa yemek yemek istiyorsanız, 5 milyon doları ‘basmanız’ gerekiyor. Trump destekçisi MAGA İnc tarafından Florida’da, Trump’ın malikanesinde düzenlenen bu yemeklere katılmak ise 1 milyon dolar. Yani 1 milyon dolar verince o salona girebiliyor, 5 milyon dolar verince de Trump’la aynı masada yemek yiyebiliyorsunuz.
Hatta ilk yemek 1 Mart’ta gerçekleştirildi. İş dünyasından bilişim sektörüne önemli aktörlerin Trump ile görüşebilmek için biletlere hücum ettiği iddia ediliyor. Bu arada Trump’ın 2024 seçimleri için 450 milyon dolar para harcadığını da hatırlatalım. Trump 18 ve 19 Ocak’ta yani başkanlığı devralmadan bir gün önce de bu tür yemekler organize etmiş ve katılımcılardan kişi başı 1 milyon dolar almıştı.
Trump’ın ilan ettiği, “5 milyonu ver Green Card al!” yada “5 milyonu bas benimle akşam yemeği ye!” türü kampanları kesinlikle alışılmış değil. Siyasi gözlemciler Trump’ın diğer icraatları gibi bunun da etik kurallara aykırı olduğunu iddia ediyor. Temel eleştiri şu; olumlu muamele görmeyi uman insanlar Trump’a yüklü miktarda bağış yaparak çıkarlarını koruyorlar. Daha da kötüsü Trump’ın kişisel işleri ile başkanlık arasında net bir çizgi de yok.
Trump’ın, “Daha yeni başlıyoruz!” dediğini düşünürseniz, daha çok ilginç şeyler göreceğimiz kesin.

Trump’ın doğru uygulamaları da var:
1- Lgbt saçmalığını sonlandırmak
2- sınır güvenliğini arttırmak, insan kaçakçılığını önlemek
3- Amerikanın dışa bağımlılığını azalmak için yerel sanayiyi desteklemek
4- Ukrayna için karşılıksız olarak verilen milyarlarca dolar parayı kısıtlamak
Ayrıca, Hizmet hareketine gönül verenler bütün siyasetçilere mesafeli olamalı, herkesi kucaklayıcı olamalı ve diyalog köprülerini yıkmamalıdırlar.
Bu dediklerinize ne kadar saçmalık denebilir emin demiyorum.
Birincisi, LGBT lobisinin bizim değerlerimize uymayan birçok uygulaması ve dayatması vardı ama Trump’ın kesimi de kendi değerlerini dayatma konusunda LGBT lobisinden çok daha kötüdür ve bunu görmek için tarihe bakmak yeterli. Daha şimdiden Tennessee gibi eyaletlerdeki devlet okullarında İncil dersinin zorunlu kılınması hedefleniyor. Protestanlığın özünde misyonerlik vardır ve misyonerlik, bizdeki gibi sadece değerlerini anlatma değildir, kendi değerlerini ve inançlarını gerekirse zorla kabul ettirmektir. LGBT’den çok daha ileri gideceklerini düşünüyorum.
İkincisi, sınır güvenliği arttırıldı ve insan kaçakçılığı önlendi diyoruz ama onbinlerce Hizmet insanı da bu şekilde geldi. Başka gelme yolları yoktu çünkü Amerika vize vermiyordu ama Türkiye’de de zulüm görüyorlardı. Sınır güvenliğinin arttırılması Amerika için iyi olmuş olabilir (o da belki) ama gerçekten zulüm görenler için iyi oldu mu?
Üçüncüsü, yerel sanayiyi desteklemek için Amerika’yı bir nevi içine kapanma riskiyle de baş başa bıraktı. Avrupa’ya, Kanada’ya ve Meksika’ya posta koyması ve bunu da diplomasiden uzak, üslupsuz bir şekilde yapması Amerika’yı ya daha yalnızlaştırır ya da Rusya gibi otokratik ülkelerle yakınlaştırır. İkisi de birbirinden kötü seçenekler. Ayrıca, Amerika’nın kendi içine dönmesi ve sadece kendi sorunlarıyla uğraşması demek aslında senle benle uğraşması demektir çünkü bizler hem göçmeniz hem de müslümanız, yani her şeyin günah keçisi kabul edilecek iki kitle. Trump ve kitlesi daha ikinci aylarında habire bizlere nefret kusuyor ve biz ‘ama iyi yanları da var’ diyoruz.
Hizmet hareketine gönül verenler bence de her kesime gitmeli. Türkiye’de yaptığımız o hata yapılmamalı, yani sadece bir kesime angaje olmamalıyız. Ama dikkatli de olmalıyız. Yani bir siyasi kesime diyalog için giderken onlardan biri haline gelmemeli ve onların zalimliklerine en azından kalben buğz etmeliyiz.
Trump bence Amerika dahil butun dunyayi yoneten siyonist lobi ve derin devlet ile savasiyor. Tepki almasi normaldir. Biz tarafsiz olmaliyiz.
Sinir guvenligi su yonden onemli son yillarda sinirdan gecen ~320k cocuk kayboldu.
https://nypost.com/2024/08/21/us-news/biden-harris-admin-loses-track-of-320000-migrant-children/
Siyonist lobi ile nasıl savaştığını anlamadım. Trump hep İsrail’in istediğini yapıyor. Beyaz Saray’a ilk davet ettiği lider Netanyahu, hatta oturacağı sandalyesini dahi tuttu. AI ile yaptığı Gazze videosu da Instagram hesabında, Netanyahu ile plajda güneşleniyorular, video’ya bakabilirsiniz. Şimdi de anti-semitizm ile savaş adı altında Gazze mitingleri düzenleyen öğrencileri tutuklayıp üniversitelere fonları kesiyor. Siyonist lobiyle savaştığına dair tek bir işaret göremiyorum ben. Tam aksi yönde ise birçok uygulaması var.
Hocam Trump Israil’in Amerikayi “attack dog” olarak kullandiginin farkinda. Amerika dahi Israil’in dolayli yoldan kolesi hukmunde. Beyaz saray kippali siyasi danismanlarla doludur.
https://www.newarab.com/news/trump-shares-insulting-and-critical-video-netanyahu
Hamas Israilin kurdugu, israilin emmellerine hizmet eden, yapilan zulumleri mesrulastirma amacli bir orguttur.
en dogrusunu Allah bilir. benim
kucuk dunyamda gordugum Allahtan baska kimseden medet ummamaktir. Hele hele Eipstein yanlisi, Lgbt taraftari, cocuk istirmacisi olan amerikan demokrat siyasetcilerine hic guven olmaz.
Aynı bizdeki gidişat. Demek ki biz de Amerika kadar demokratmisiz. Şimdi ikimiz de denklestik. Hatta bizi geçtiler herseyi açıktan çekinmeden yapıyorlar. Mesela Adalet bakanlığı açıktan Newyorktaki savcılara emir veriyor, soruşturmayı durdurun diye. sonra da onları işten atıyor.
Biz 17/25 olana kadar uyuyorduk. Amerikalılar uyanır umarım.