Zühtü Arslan’ın makam odası kaç metre?

Yorum | Bülent Korucu

Hani derler ya; yalancı kendiyle yüzleşip suçunu kabullenmezse daha büyük yalan söylemek zorunda kalır. Anayasa Mahkemesi de ilk hukuk cinayetini sürdürebilmek için her gün daha büyük katliamlara girişiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuksuzluklarını örtebilmek uğruna şekilden şekile giriyor. Eski çağlarda saray soytarılarının yapmadığı komikliklerle tarihe geçiyor. Soytarıların günahını almayalım, onların komikliği sadece sultanı güldürüyordu, AYM’nin trajikomik kararları yüzbinlerin canını yakıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin son kararlarına şöyle bir göz atın onların yerinde olmak istemezsiniz. Mesela tutuklu yargıç Mehmet Hani Baki’nin “16 kişilik koğuşta 25 kişi kalıyoruz. Sırayla tuvaletin önündeki yer yatağında yatmak zorunda kalıyoruz. Bu insan haklarına aykırıdır.” içerikli talebini reddetti. Gerekçe manidar; “mutfak ve havalandırma dahil 4.25 metrekare alan yeterlidir!” diyor AYM. Uyanık müteahhitlerin otopark ve bilimum alanları dairenin metrekaresine dahil etmesi gibi bir şey. 130 metrekare diye ev alıp 80 metrekareye sıkışan maketten ev mağdurları vardı; şimdi AYM neredeyse gardiyanların kullandığı alanı bile tutukluların hesabına yazacak. Gerekçe de hazır: onlara hizmet ediyorlar.

AYM’nin kararı öncelikle teknik açıdan yanlış. Mahkeme, vekaleten insan hakları ihlal başvurularına bakabiliyor. Yetkinin asıl sahibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, koğuşlarda yaklaşık kişi başı 7 metrekareyi standart olarak kayıt altına almıştır. AİHM, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) hükümlü/tutuklu başına belirlediği bu ölçüyü kararlarında mihenk kabul etmiştir. (Modârcă/Moldova kararı 10 Mayıs 2007) AYM, yetkinin asıl sahibinin koyduğu standartı yok sayamaz. Havalandırmayı dahil edecek uyanıklıklara rağmen uluslararası standartın neredeyse yarısı ile yetinilmesini isteyemez.

Bu aynı zamanda insanlıkla da bağdaşmayan bir karar. Sekiz kişilik koğuşta 24+1 kişi kalan bir kadının mektubunu okumuştum. 25. kişi 40 günlük  bebek ve koğuşta bir de yataktan kalkamayan kronik hasta var. Kalan yatakları, gecenin belli saatlerinde dönüşümlü olarak üç kişi kullanıyor. Tuvalet kuyruğu ayrı dert, banyo ise çile. Neredeyse karneyle verdikleri sıcak su bitmeden bütün koğuşun banyo yapması imkansız. Bir başka tutuklunun yakınları, tuvalet ihtiyacı hasıl olmasın diye yemeden içmeden kesilen benzer koğuştaki babalarının 20 kilo verdiğini anlatmıştı.

ÇIPLAK ARAMAYA BİLE EVET!

AYM, “Çıplak arama yapılması hükümlü ve tutuklular açısından tek başına kötü muamele yasağını ihlal eden bir durum olarak değerlendirilemez” bile dedi. İzmir’de Gezi eylemlerine katıldığı gerekçesiyle tutuklanan E.K.’nın başvurusunu reddederken şiddete maruz kaldığı yönünde sağlık raporu olmadığını belirtti. AYM’nin atıf yaptığı İnfaz Hakimliği kararı ise tam ibretlik. K’nın 9 gardiyanla elleri arkadan bağlı şekilde bir odaya sokulduğu ve elinde iç çamaşırıyla dışarı çıktığına dair güvenlik kamerasına yansıyan görüntüleri ise delil saymadı. Ve “dar kot pantolon 4 dakikada çıkarılıp giyilemez” dedi.

OHAL sürecindeki Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten çıkarılan ve açlık grevi yaparken tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tahliye talebi de AYM’nin kalın duvarlarından dönmüştü. Kararda, “Sağlık hizmetleri sağlanan başvurucuların Ceza İnfaz Kurumunda tutulmalarının; yaşamlarına, maddi veya manevi bütünlüklerine yönelik tehlike oluşturduğuna dair derhal tedbir kararı verilmesini gerektirir bir durum bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır” denilmişti. Oysa iki tutuklu, tıbbi muayeneye dahi gerek duyulmadan tahliye edilmeyi gerektirecek bir haldeydi.

HDP eş Genel Başkanı ve milletvekili iken tutuklanan cumhurbaşkanlığına aday olan Selahattin Demirtaş’ın yaşadıkları da farklı değil. ‘Tedbiren tahliye’ talebini apar topar reddettiler, esastan görüşme ise aylardır bekliyor. Demirtaş yaklaşık 24 aydır tutuklu, AYM bu hızla kararını ancak onun torunlarına tebliğ eder.

Hukukçu Kerem Altıparmak, her hal ve şartta topu taça atabilme becerisini şu cümlelerle anlatmıştı: “AYM’nin “hükümeti rahatsız etmeyen bireysel başvuru inceleme modeli” şeklinde tanımlayabileceğimiz metodu OHAL konusuna gelince hiçbir sınır tanımaz hale geliyor. OHAL’de yapılan herşey AYM’ye göre meşru. Zamanlama ve başvuru ona göre seçilip mutlaka bir gerekçe bulunuyor. OHAL KHK’lerini ‘KHK’yken denetleyemem’ dedi. Yasa olduktan sonra bunlar yasa oldu, ‘Genel Kurulda yeterli oy aldı şekil bakımından denetleyemem’ dedi. Bireysel başvurularda da ‘artık yasa oldu, bunların bireysel başvuruda denetlenebilir olup olmadığını tartışmaya gerek yok’ diyor.”

Kararları yerel mahkemelerde ciddiye alınmayan bir kurulu bu kadar konuşarak çok mu önemsemiş oluyoruz; diye düşünmeden edemiyor insan…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. OHAL yerine çıkarılan kanunda Anayasa Mahkemesi üyelerinin gerekçesiz ihali de var. Yani ne idüğü belirsiz bir heyet, bir Anayasa Mahkemesi üyesinin terörle iltisaklı olduğuna kanaat getirirse, hiç bir soruşturma – savunma vb. olmaksızın onu azlebilecek. Kıyım kararnameleriyle namertçe yapılan zulmün sözde yasal zemine oturtulmuş hali.

    İşin ironik tarafı bu yasayı yapanlar, Amerikalı Rahip olayında “bizde yargı bağımsız, yargımıza hakaret edemezsiniz?” diye bas bas bağıran tipler.

    Şunu merak ediyorum, bu yasa AYM’nin önüne giderse Zühtü bey ne yapar? Cevabını herkesin bildiği bir soru sordum galiba.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin