Yere çarpılan siyah kedi Türkiye’dir

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Yerde çırpınıyor, kanadı kırık bir kuş gibi. Minik kara vücudu seke-seke kendini oradan oraya atıyor. Acı çekiyor belli ki, hem de çok, ama çok fazla. Tüm akıllı canlılar gibi ölüm korkusunu yaşıyor. Bir minik kedi olması çektiği acıyı daha mı kabul edilebilir kılmalı? İnsan mı layıktır sadece merhamete? Ağır bir toplumsal patoloji, bir sosyal çöküşün travması, hukuktan ve toplumsal normlardan kendini kopartan bir vahşet ve barbarlığın yansımasıdır o orduevinde yumruklanan, eziyet edilen, vahşice işkenceye maruz bırakılan kendini savunmaktan aciz kediciğin başına gelenler. Kendini savunmaktan aciz… Kendisini savunmaktan… Bunun çok anlamlı olduğunu düşünenlerdenim.

Gezi’de katledilen ağaçların başına gelenler, Soma’da koca bir ekosistemin altın çıkartmak uğruna mahvedilmesi, yakılan sokak köpekleri, zehirlenen ve iç organları parçalanarak öldürülen sokak hayvanları… Ölmez onlar, telef olur bizim ülkemizde. Telef… Telef olmak terimi zaten hastalıklı bilinçaltını yansıtır. Kurbanlık dana yere otursun diye bacaklarını kıran kalpsizliğin çıktığı yerdir o bilinçaltı. Ağaca, hayvana, doğaya karşı salt duyarsızlığın değil, nefretin yansımasıdır. Nefret! Nereden geliyor bu nefret?

Hapishanede 700’e yakın bebek var diye bu vahşeti eleştirenleri kem görenlere sesleniyorum: Hatalısınız! Çünkü o bebeciklere kalbini mühürleyenler, izbe zindanlarda insanları inleterek sadece bedenlerini değil, ruhlarını incitenler, Kuran kurslarında dünyanın en saf varlıklarına sapık bir cinselliğin hastalıklı iktidarıyla tecavüz edenler, anne-babalarının uğradığı zulümden kaçarken Ege kıyılarına cansız bedenleri vuran çocuklar işte bu hastalıklı ruhların eseridir! Toplumsal kurallara yaptırımın olmadığı yerde insanlığın tüm değerlerinin yok olduğu sessiz ve görüntüsüz cehennemlerde yaşanan kimsenin duymadığı, görmediği, duymak ve görmek istemediği eziyetin ortaya çıktığı yerdir o minik kedinin başına gelenler. Kendini savunmaktan aciz…

HUKUKUN BİTTİĞİ YERDE VAHŞET PATLAR

Yasanın olmadığı yerde yaptırım korkusu olmaz. İnsanların çoğu, maalesef salt yaptırım korkusundan dolayı içlerindeki vahşete ket vuruyor. “Müeyyide” olmayınca toplumun atomsal seviyedeki bağları yitip gidiyor. Geriye kalan içgüdülerle tahrip edilmiş vicdanlar arasındaki boşlukta atılan çığlıklar, tıpkı uzay boşluğundaki sessizlik gibi, kayboluyor. Hukukun bittiği yerde, vahşet patlar. Kendisini savunamayanlara yapılan zulme yaptırım yoksa, zulüm ödüllendirilmiş olur. Otobüste şort giyen kıza fiziksel saldırıda bulunan, gücünü gösterici kızı saçlarından kavrayıp yere çarpan polisten alıyor aslında. Hapishanede bebeklerin olabilmesi, kedilere yumruk atarak yerde ezen canilerin toplumlarında mümkün olabiliyor. Kırk beş derece açıyla uzak mesafeden belirli kaideler çerçevesinde kullanılması gereken biber gazı fişeğini en yakın mesafeden insanların kafalarını hedef alarak atan ve kafatasını kıran ya da gözünü çıkartan polis, kendisini koruyamayacak olanlara yapılan zulmün görmezden gelindiği çökük ahlaklı toplumlarda yetişiyor. Ege’de sahile vuran minik cansız bedenleri tek eliyle Pazar çantası taşır gibi kaldıran jandarmanın olduğu, dahası bir diğerinin de o anın fotoğrafını çekebildiği yerler, o minik kediciklere yumruk atılarak omurgalarının kırıldığı, iç organlarının patlatıldığı toplumlardır.

O kediciğe yumruk atan, yere çarpan ve kırk beş numara ayakları altında ezen “insan” uzaklardan Cizre’yi, Sur’u topa tutma emrini verebilenlerin toplumunda sosyalizasyonunu geçirdi. Dayak atan kocasından boşanan kadının sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldüğü, ama takım elbise giyerek mahkemeye çıktı diye hâkim tarafından hafifletilmiş cezaya çarptırıldığı hukuk sisteminde büyüdü. Saçları parmak arasında kavranacak uzunluğa geldi diye kafasında patlayan ağır tokatla “saygının ne olduğunu” (!) öğrendi. Annelerin ayakları altında olduğuna inanılan cennetin vaat edildiği dine inananların ülkesindeki en ağır küfrün annelere edildiğini öğrenerek ilk gençlik yıllarında, değerlerin hiçbir anlam ifade etmediğini deneyimledi. Yahudi ve Ermeni sözcüklerinin yaygın küfür ve hakaret olarak kullanıldığı bir toplumda yabancı olan her şeye karşı koşullandırıldı. Hayvan sözcüğünün hakaret olduğu toplumda kendisiyle aynı dünyayı paylaşan hayvanları zihninde sınıflandırdı.

O kediciğe yumruk atan, yere çarpan ve ezerek canına kıyan vahşinin oluştuğu, hayır, düzeltiyorum, oluşturulduğu toplumdur, altmış bin insanın hukuken yok hükmünde olan fabrikasyon suçlarla hapse atıldığı toplum. Yüz altmış bin kamu görevlisinin keyfe keder nedenlerle, hak yemiş, yolsuzluğa batmış bir avuç siyasetçinin karın ağrısı sebebiyle işinden olduğu, hain damgası yediği yerdir orası. Ölen çocukların, işkenceye uğrayan mağdurların, tecavüze uğrayan kadınların ardından ama diye başlayan cümlelerin kurulduğu, bunun gazetelerin manşetlerinde yapıldığı yerdir, üstelik. O yere çarpılan ve ezilen kedi sizsiniz aslında kardeşim! Güzelim yüzüne yumrukla vurulan, pembecik burnundan kan getirilen, o harika bedeninin tarumar edildiği, yumuşacık tüylerinin okşanmak yerine bir çöplükte kokuşan bedenine yapışarak yok olacağı o minik simsiyah masum kedicik, en korunmasız olan, en suçsuz olan, o an orada var olmak dışında hiçbir “hatası olmayan” varlık, hepimiziz. O an orada var olmak…

HEPİMİZ ORADAYDIK!

Hepimiz o an orada vardık. Orada olan diğerleri, katliamı yapandan daha mı masumdu? Kediciği hunharca katleden, onu seyreden ve “Dur, ne yapıyorsun” bile diyemeyenlerden daha mı kötü, daha mı suçlu, daha mı insafsızdı? Tutuklanan ve makatına cisim sokularak bağırsakları parçalanan Eyüp öğretmene birkaç işkenceci polis tarafından karşı insanlık suçu işlenirken onun acı çığlıklarına, yalvarmalarına, dualarına, inlemelerine, can havline, çırpınışına ve çaresizliğine gözlerini kapatan “meslektaşları” (!) masum mudur yani? Milletvekili Aysel Tuğluk’un vefat eden anneciğini Ankara’da gömdürmeyecek kadar insanlıktan çıkmış ve kolektif cinneti, nefreti, ırkçılığı özümsemiş, dünyanın belki de ilk post-portal linçinin bir numaralı figürü bir seviyedir de, insanlık testinde, peki onunla fotoğraf çektiren bakan nedir? O kedicik can havliyle çırpınırken biz de oradaydık. Hepimiz orada vardık.

Susarak… Başımızı öbür yöne çevirerek… Kulaklarımızı tıkayarak… İlla failin siz olması gerekmiyor. Fiziksel ve ruhsal şiddet uygulamanın kurumsallaştığı, dayağın “cennetten çıktığına” inanacak kadar zıvanadan çıkmış, “tekrir ile uslanmayanın hakkının kötek olduğu” genel kabul gören, “öğretmenin burduğu yerde gül bittiğine” inanılan, okula canı ciğeri kızını veya oğlunu verirken öğretmene “eti senin kemiği benim” diyenlerin toplumunda kedilerin yere çarpılmasına elbette ama ile başlayan cümleler kurulacak. Keşke bilebilseydiniz o kediciğin kendiniz olduğunu aslında. Gezide kesilmeye çalışılan ağaçların aslında kendimiz olduğunu bugün hala anlamayanlara seslenmek istiyorum. Ayakkabısı delik yerde yatan Hrant’ın cansız bedeninin aslında anayasal haklarımız, hukukumuz olduğu gerçeğini görmezden gelenlerimizedir sesim. Duyun. O kedicik sadece katledilmiş hayvanlar istatistiğinde bir sayısal değer değildir bugünkü Türkiye’de. Hukuksuzluğun, Türkiye topraklarında dayandığı temelin sadece yasalar ve siyaset düzeyinde çözülecek bir şey olmadığının, sorunun çok daha derinlerde yattığının ispatıdır! Hasta olan toplumdur. Hukukun bu denli kolay ortadan kaldırılabilmesinin püf noktası, o kedicik katledilirken susan, tepki göstermekten ürken, diğerlerinin olası karşı tepkisini göze alamayarak ses çıkartmamayı, kamufle olmayı strateji haline getirmiş olanlardır. Türkiye’dir aslında yere çarpılan.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Aslında kedinin durumu zahiri planda;
    Daha çok hizmet hareketine benziyor. Askerin durumu ona zulmedenlere. Seyredenler ise halk. Zalimin ne derece insanlıktan çıktığını görüyoruz, ondan insani herhangibirşey beklemenin ise ne kadar gaflet olduğunu. Duyduğu kin bizim hayal ettiğimizin bile çok üstünde. Ne yaparsa tatmin olmuyor. Aşağıların en aşağısında bir mahluk. Seyredenlerin durumu ondan aşağı değil. Onlar da zulme ortak. Ama unuttukları bir şey var. Kedinin bir Yaradanı var. Eninde sonunda zulmedenler cezalarını çekecekler. O yüzden kediden daha çok insanlığını yitirmiş canavarlara acımak lazım. Onları kötü, acıklı ve sonsuz bir akıbet bekliyor çünkü.

  2. Diğer bir bakış açısıyla;
    Kedi masumiyeti, vicdanı, insanlığı temsil ediyor.
    Ona bu zulmü reva görenler ve seyredenler ise; kendi elleri ile kendi masumiyetlerini, insanlıklarını ne hale getirdiklerini gösteriyorlar.
    Kirlenmiş vicdanlarının son çırpınışları karşısında ona tekme atmak tümüyle insanlıktan çıkmanın son noktasıydı. Bu noktadan sonra geriye, cehennemde odun olmayı haketmiş, kendi kendini bitirmiş aşağılık bir mahluk kalıyor. Keşke attığı her yumruğu, aslında kendisine attığının farkında olabilselerdi.

  3. Bazı olaylar küçük bir hadise gibi görünebilir ama aslında hayati bir problemin belirtisi olması açısından çok önemlidir.
    Bazen anormal bir şişlik veya leke, ölümcül bir kanserin habercisi olabiliyor. Önem verilir, üzerine gidilirse belki iş işten geçmemiş olur.
    Toplumun ciddi oranda ahlaken bozulduğu çok aşikar. Bozulmanın hangi seviyelerde olduğu, bu tür hadiseler ile ortaya çıkıyor.
    Bu ve benzeri hadiseler münferit bir hadise değil. Toplumun seviyesini gösteriyor. O işi yapan ve seyreden askerlerin ahlaksızlığına, vicdansızlığına, ruh haline sahip belki binlerce insan var. Bozulma birkez başladıysa veya kanser bünyeye birkez yayıldıysa onu durdurmak çok zordur. Karşımızda ruhen zehirlenmiş, hastalıklı kanserli bir toplum var. Bu saatten sonra birşey yapılabilir mi? Çok zor. Ama Allahtan ümit kesilmez. Allah insanlıktan çıkmış bu tür canavarların şerrinden hepimizi korusun. Onların da ıslahını murad etmişse, biran önce ıslah etsin,ıslah olma liyakatlerini de kaybetmişlerse bu dünyada da cezalarını versin inş.

  4. Bu ve benzeri hiçbir hadiseye sessiz kalmamamız lazım. O askeri seyredenler gibi olmamalıyız. Hz. İbrahime ufacık gagasıyla su getiren serçenin dediği gibi “getirdiğim suyun bu ateş karşısında birşey ifade etmeyeceğini biliyorum ama istedim ki safım belli olsun”
    Eğer seyirci kalır, hiçbirşey yapmazsak insanlığımızı yitiririz. Ne yapabiliriz ki diye çaresizliğe düşmeye gerek de yok. Sonuca tesir etme en önemli şey değil, safımızı belli etmek, insanlığımızı yitirmemek için.
    Gözyaşı dökmeliyiz. Ağlayamayacak kadar kalbimiz katı ise hiç olmazsa dua etmeliyiz. O zalimlerin hakettiği cezayı biran önce bulmaları için. Birdaha benzer hadiseler olmaması için. Mahkeme hangi yüzle o caniyi serbest bırakabiliyor ki? Bu iş bu kadar basit mi? Pişkin pişkin nasıl verdiği kararı savunabiliyorlar. Hakiminden, valisine kadar çok ciddi bir sefaletin içinde olduklarını göremiyorlar. O zaman göstermek lazım. Toplumsal infial olsaydı o hakim o kararı alabilir miydi.İlla Türkiyede değil Dünyada bu olay kınanmalı bence. Sadece Türkler değil, tüm Dünya kınamalı. Sivil toplum örgütleri harekete geçirilmeli. Yürüyüşler yapılmalı, karikatürler çizilmeli, şiirler yazılmalı…
    Aklınızdan geçiyordur; 700 çocuk hapiste, onlar için bile çokşey yapılmıyor, bir kediyi çok fazla abartmıyor musun? Aslında değil. Kalp ile ilgili durumları cismani ölçülerde ele almamak lazım. Aşık uykusuz gecelerinin hesabını yapmaz. Annenin şefkat duygusunun kıyası yoktur. Saftır, doğaldır, sonsuzdur. Çocuklarına şefkat gösterirken durumlarına göre dağıtmaz şefkatini, çünkü hepsine yetecek kadar şefkati vardır. Tek bir karıncaya şefkat göstermeyenin hapistekilere şefkat göstermeleri çok sahici değildir.
    Ayrıca sevgi, şefkat duyguları birkez tetiklendi mi, o yayılır zaten. Bir kedi için birşeyler yapan, çocuklar için hayli hayli birşeyler yapmaya çalışır. Yeterki hissetmeyen kalbi canlandırmak, atıl duran cismi harekete geçirmek.
    Gelin ne olur bu menfur olay ile ilgili hareketsiz kalmayın: Yorum yazın, tweet atın, yürüyüş yapın, dua edin, ağlayın… İnsanlık için, masumiyet için, kendiniz için yapamıyorsanız.. bari o masum kedi için yapın. O kedi diğer dünyada zalimerden ve seyredenlerden hesap sorduğunda yüzümüz kızarmasın diye.
    Bence insan olarak kalabilme imtihanlarından birisi ile daha karşı karşıyayız.
    Kimbilir, o masum kedicik, bizlerin yeniden kendimize gelme gayretlerini manevi alemde görürse acı bir tebessüm gönderir bize. Hapiste yatanlar hala bizden birşeyler bekliyorlar. Egede boğulan masumlar için bu fırsatı kaçırdık. Bari bir kedicik için harekete geçelim, elimizden geldiğince de tüm dünyayı harekete geçirmeye çalışalım. Belli olmaz, işlenen onca cinayetler için harekete geçmeyen bu dünyanın biraz dahi olsa harekete geçmesine bu kedicik vesile olabilir…Kim bilir..
    Ne olur bizi affet Kedicik, sana yumruk ve tekme atılırken hiçbirşey yapamadık. Ama sana bu vahşeti reva görenlerin de hakettikleri cezayı almaları hususunda elimizden geleni yapmaya çalışacağız inş. Seni daha önce tanımıyorduk ama artık sen bizim gönüllerimizdesin.Her gördüğümüz masum şeylerde seni hatırlayacağız. Her zalimde, vahşide de sana bu zulmü reva görenleri. Varlığını feda ettin ama bize çok şey öğrettin. Selam sana…

  5. Nedir bu ? Nedir?

    Allahım Yarabbicim nasıl bir acımasızlık minicik miniminnacık kedicikten ne ister bu dev cüsseli insandan fersah fersah uzak olan canlı …

    Yoruma böyle başlamak isterdim lakin hiç keyfim yok.Belki kürkmantolu müberra bu konuda çok şey söyleyecek ve yazacaktır.Buralarda mı bilemiyorum Müberra hanım buralardaysa bir ara teşrif edip iki cümlecik eder belki .

    Yazının ilk satırlarını okudum Allahım dedim bu eziyeti ne zaman bitirecek bu yazar! Anlıyorum okuyucunun merhamet insanlık,annelik babalık vb… damarlarına damarlarına ,beyindeki elektrik iletimine akımı verdikçe veriyor.Fakat bir noktadan sonra insan telef oluyor olmaz ki böyle…Rica ediyorum bu tür eziyetleri yorumlarken biraz insaflı olunuz lütfen.

    Bu kediyi bu şekilde bırakan ,eziyet eden ve seyreden herkes insanlık suçu işlemiştir.Aynı şey Türkiye de masum insanlara yapılan içinde geçerlidir…

  6. Askerin kediye yaptığını 1asırdır askerler ve halkın seçtiği siyasiler Kürt milletine yapıyor aydın geçinen Okumuş geçinen katl edilen Kürt milleti için kediye yazılan yazı yazılmadı yazmadılar yazamazlar akılları tasvire yeterli değildirler birkedi için yapılan toplum analizini kürtler katl edilince kimse kalemi toplum analizi için oynatmadı

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin