Yeni uluslararası ortam ve Türkiye

YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN

Türkiye konusunda uluslararası toplum tarafından Arap Baharı’ndan ve özellikle de 2016 kontrollü darbe operasyonundan bu yana uygulanan yatıştırma politikasında değişiklik olacağı sinyalleri belirginleşirken, Ankara’daki anayasasız ve hukuksuz rejim de bu yeni duruma hazırlanma gayretinde görünüyor. Bilindiği üzere Arap Baharı, Suriye’ye sıçradıktan sonra, Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere, tüm küresel aktörler için ciddi bir tehdide yol açmıştı. Milyonlarca Suriyeli sığınmacı ülkelerinden kaçarak, Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ülkelere sığınmaya çalıştı.

Türkiye, coğrafi konumu gereği, bu sığınmacıların doğal göç yolu üzerindeydi. Avrupa’ya Türkiye üzerinden geçen yüz binler, AB ülkelerini Balkanlardan başlayarak kuzeybatıya doğru bir domino etkisiyle istikrarsızlaştırdılar. Muhafazakâr ve aşırı sağ tepkiler arttı. Hatta Birleşik Krallık, AB’den çıkmak için girişimde bulundu ve ayrıldı. Doğu Avrupa’da Macaristan’dan Polonya’ya, yeni üyeler otoriterleşme eğilimleri göstermeye başladılar. Merkezi Avrupa ülkelerinde de ciddi bir toplumsal muhalefet ortaya çıktı.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Dahası, Suriye’de ve Irak’ta ortaya çıkan cihatçı İslamcı terörist irili ufaklı gruplar, Batı istihbarat örgütlerinin birincil tehdit algılaması haline geldi. Özellikle önce Ek-Kaide türevi El-Nusra, sonrasında ise Irak ve Şam İslam Devleti adını kullanan (IŞİD) yapı, birçok Batılı ülkede korkunç terör saldırıları gerçekleştirdi. 11 Eylül saldırılarının politik genetiğini derinden etkileyen ABD, bu gidişata Donald Trump gibi popülist eğilimli bir başkanı seçerek yanıt verdi.

Bu ortamda herkesin derdi, ilk olarak akut sorunu ortadan kaldırmaktı. Bu, yasa dışı göçtü. Diğer bir ifadeyle, mültecilerin Avrupa’ya ve diğer Batılı ülkelere akışının önünü almaktı. Türkiye bu bağlamda kilit bir rol oynamak durumundaydı. Türkiye ile anlaşmadan bu insan akımının engellenmesi olanaksızdı.

Bu dönemde Türkiye’de ciddi türbülanslar yaşanmaya başlamıştı. AKP otoriterleşme eğilimleri gösteriyor, Gezi Parkı protestoları orantısız güç kullanılarak bastırılıyor, 17 Aralık 2013 soruşturmalarını engellemek için Erdoğan ve ekibi yargıya sivil darbe yaparak güçler birliği sistemini yerleştiriyordu. Bunu yapmak için, daha önce var olan çatışmayı bahane ederek, devlette etkin ağırlığa sahip olan Gülen Hareketi’ne karşı açıktan savaş açılıyordu. Bu arada ihtiyaç duyulan desteği sağlamaya Türk derin devleti koşuyordu.

Böylece daha önce Ergenekon ve muadili birçok davadan yargılanan ve mahkum edilen askeri-bürokratik güçler apar topar içeriden çıkartılarak, yeni yönetsel sisteme entegre ediliyordu. Erdoğan ve çevresi bunları yaparken, yeni ortaklarının baskısıyla Kürtlerle barış süreci bitiriliyor, ülkede Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde çok ağır insan hakları ihlalleriyle, ağır silahlarla kentler bombalanarak, ülkenin demokrasi ve hukukla tüm bağları onulmaz biçimde kopartılıyordu.

İşte Türkiye’deki bu anayasasız ve hukuksuz rejimin kuruluşu, AB ve Batı’nın bu çok ciddi krizi atmosferi fırsat bilinerek gerçekleştiriliyordu. Bu gayet bilinçli ve zamanlaması manidar olmayan, anlaşılır bir hamleydi. Hesaplı kitaplı bir satrançtı.

Brüksel, reelpolitik gerekçelerle Türkiye’de olan bitenlere gözlerini ve kulaklarını kapadı. Washington ise, izolasyonist Trump yönetiminin öncelikleri nedeniyle, önce Suriye Kürtlerini ve Rojava’yı gözden çıkardı, sonra da Erdoğan ile bir tür dengeleme siyaseti izledi. Kapalı kapılar ardından, ABD ve Türkiye dışişleri bürokrasisi bertaraf edilerek, adeta bir damatlar arası ilişki sistemine geçildi. İllegal, en azından gayrı etik ve kişisel çıkarların gözetildiği bir tür al gülüm ver gülüm ilişkisiydi bu.

Böylece Türkiye üzerindeki Batı etkisi ortadan kalktı. Meydanı boş bulan Avrasyacı derin yapı, Erdoğan’ı avucunun içinde tuttuğundan, Rusya güdümünde bir dış ve güvenlik politikasını kolayca kabul ettirdi. Ne AB ne de ABD, Türkiye’deki eksen kaymasıyla ilgilenecek durumdaydılar. Her iki Batılı küresel aktör de kendi iç sorunlarının derdine düşmüş durumdaydı. Erdoğan, tüm hamlelerini bu yeni koşulları gözeterek yaptı.

15 Temmuz 2016 kontrollü askeri darbe kalkışması gerçekleştiğinde, bu “Allah’ın lütfu” yanında, diğer bir lütuf, işte bu dış konjonktürdü. Türkiye gemi azıya alacak fırsatı yakalamıştı. Devlete çöreklenen yolsuz iktidar sahipleri ve yeni ortakları olan “devletin gerçek sahipleri” olduklarına inanan derin yapılar, böylece istedikleri rejimi inşa edebildiler. Diğer bir ifadeyle, uluslararası sistemdeki boşluk ortamı olmasaydı, bu rejim değişikliğinin meydana gelmesi, en azından bu boyutlarda, gerçekleşmezdi.

Şimdi bu uluslararası ortam ortadan kalkıyor. Nasıl ki rejimin kuruluşunda başat bir rol oynadıysa, rejimin gidişinde de uluslararası ortam merkezi ve etkili bir rol oynayacak. Üç vakte kadar bu etkiler daha fazla ve gittikçe artarak hissedilecek. 20 Ocak’ta Biden ve ekibi ABD’de yönetime geliyor. 10 Aralık’ta AB zirvesi toplanıyor. Gündemde Türkiye’ye uygulanacak yaptırımlar var. Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs, ağır yaptırımlar uygulanması için bastıracak görünüyor. Almanya ise, Türkiye’deki yatırımları, ülkesindeki 2,5 milyon Türkiye kökenli ve 4 milyona yaklaşan Suriyeli mültecinin Türkiye’de olması nedeniyle, dediğim gibi daha dengeli ve reelpolitik bir yaklaşım içerisinde.

Türkiye’de son zamanlarda formaliteden de olsa dillendirilen “hukuk” vurgusunun arkasında, bu zirveden çok derin endişe duyan Erdoğan var. Fakat derin yapı, iplerin kopması pahasına elde ettiklerinden geri adım atmak istemiyor ve Erdoğan üzerinde etkili bir baskı kurabilmiş görünüyor.

Sonuç ne olursa olsun, uluslararası ortam artık değişiyor. Üç gün mü, üç hafta mı, yoksa üç ay mı? Bilemediniz üç yıl mı? Rejim için geri sayım başladı. Dış etki, Türkiye iç politikasında bir domino etkisi yaratacak. Rejim ya pes edecek ve yeniden bir “normalleşme” dönemi başlayacak – ki bu olsa bile hukuka tam dönüş takriben on yıl kadar sürer – ya da rejim Batı’ya sırtını dönerek, Rusya’nın yörüngesine daha fazla sabitlenip, risk alacak. Fakat en azından takke düşecek ve kel görünecek. Yani, Türkiye’nin nereye gittiğine dair daha fazla açıklık, daha fazla netlik olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin