Yargıdan Aydınlık’a özel tarife! Neden?

ANALİZ | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Satır aralarında kalmış olabilir belki. Çünkü belli ki bu haberin geçiştirilmesi gerekiyordu. Aydınlık Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Mustafa İlker Yücel ve gazetenin istihbarat şefi Ceyhun Bozkurt hakkında MİT tırları haberi nedeniyle açılan dava düşürüldü. Biliyorsunuz MİT tırları haberini ilk yapan Aydınlık gazetesiydi. Aydınlık bu haberi 21 Ocak 2014 tarihinde yayınladı. İfadesine göre Ceyhun Bozkurt, MİT tırlarına ilişkin dokümanları kendisine resmi bir görevlinin servis ettiğini söylüyor. Kimliğini açıklamadığı bu devlet görevlisinin kendisine sağladığı bilgi ve belgeler temelinde, bu haberi yapıyor. Yapılanda kesinlikle gazetecilik veya düşünce özgürlüğü çerçevesinde bir sorun veya suç yok. Hangi gazetecinin önüne gelirse gelsin, böylesi önemli bir haber sürmanşetten verilir zaten. Çünkü bu haber, hükümetin yasadışı şekilde ve gizli olarak yabancı bir ülkeye silah ve mühimmat sevk ettiğini ortaya koyuyor ve o güne kadarki hükümet resmi açıklamalarını tarumar ediyor.

Ne diyordu o güne dek hükümet? Ankara’nın Suriye’ye kesinlikle askeri malzeme temin etmediğini, sadece insani yardım gönderdiğini söylüyordu. Bu haber sonrasında Türk devletinin yalan söylediği, esasında yapılanın Suriye muhalefeti olarak algılanan cihatçı fanatiklere silah ve cephane gönderildiği kanıtlandı. Yani Ankara savaş suçu işlemişti. Bu cihatçı fanatik caniler Suriye’de din, mezhep ve görüş olarak farklı oldukları gerekçesiyle on binlerce masumu katlettiler. Köyleri, kasabaları, şehirleri talan ettiler. İnsanları binaların tepesinden attılar, en barlarca ve canice yöntemlerle insanları sistematik şekilde katlettiler.  Türkiye’deki İslamcı Erdoğan rejimi, bu cani teröristlere her türlü lojistik desteği zaten veriyor, bunların elemanlarını devlet hastanelerinde tedavi edinceye kadar elinden gelen her şeyi bu grupları desteklemek için seferber ediyordu. Bunlarla petrol ticareti yapıyor, Türkiye topraklarını bu canilerin eleman temin etmeleri için transit rotaya çeviriyor, ülke sınırlarında bu canilerin her türlü propagandasına ve örgütlenmesine müsamaha ediyordu. Ancak bu haber başkaydı. Silah ve cephane sevkiyatı ciddi iş idi. Uluslararası bir suç işlenmişti ve bu haber Türkiye’ye çok ciddi sorunlar açacak bir sürecin başlangıcıydı.

Bu haberden sonra Türkiye sahada giderek Rusya güdümüne girdi. Bağımsız Sünnici politikalar azaldı. Daha çok pasif ve savunmacı bir çizgiye geriledi, Suriye Kürtlerini yok etmek üzerine kurgulanan yeni bir politika devreye sokuldu. Bu dönem, Türkiye’de derin devletin etkinliğini arttırdığı bir döneme denk geliyor. Erdoğan yeni “koalisyon ortakları” olan Avrasyacı derin yapıyla giderek sıkılaşan ilişkiler içine giriyor ve içerdeki Kürt meselesinde de, Suriye’de de, şahinleşen ve askeri hamleleri önceleyen bir çizgiye çekiliyordu. Cumhuriyet “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar!” sürmanşetiyle bu haberi ikinci kez Türkiye kamuoyuna aktardığında, tarih 29 Mayıs 2015’ti. O dönem içişleri bakanı olan Efkan Ala, resmi olarak Türkiye’nin TIR sevkiyatında Suriye’ye gönderdiği malzemenin insani yardım olduğunu açıklamıştı. Cumhuriyet haberinde Ala’nın bu ifadesine atfen “İçişleri Bakanı Ala, ‘içindekileri biliyor musunuz’ demişti. Artık biliyoruz” ifadesini sürmanşetin hemen altından vererek iktidarı sarsmıştı. Tırlar açıldığında üstte olan insani malzemenin altına itinayla gizlenen binlerce havan, top, tüfek mermileri çıkmıştı. TIR ağzına kadar silah doluydu. Esasen ele geçen miktar, cidden endişe vericiydi: 1000 havan, 1000 top mermisi, 50.000 makineli tüfek mermisi, 30.000 ağır makineli tüfek mermisi! Bu sadece bir TIR’dan çıkan miktardı. Bunun gibi kaç bin TIR Suriye’ye cihatçı fanatik teröristlere gönderilmişti?

İşin trajik boyutu, TIR’ların MİT tarafından eskort edilmesiydi. Hatta jandarma rutin kontrolde TIR’ları durdurduğunda, MİT personeli karşı çıkmış, jandarma MİT personelini yere yatırarak üzerlerini aramıştı. MİT ve Jandarma karşı karşıya gelmişti. Bu nasıl işti! Adeta ikinci bir Susurluk olayı idi söz konusu olan!

İşte bu haberden sonra Erdoğan Dündar’ı kast ederek aleni şekilde “bırakmam onu öyle” demiş, Can Dündar ve Erdem Gül bu siyasi baskı sonrasında derhal “vatana ihanet” ve “casusluk” suçlarından mahkemeye sevk edilmişlerdi. Biliyorsunuz bu olaydan sonra Dündar ve Gül hapse girdi. Büyük baskı gördüler. Devlet alenen “casusluk” diyerek, yalan söylediğini itiraf etmiş oldu, yani suçu kabullendi. Haber gerçekti! Türkiye uluslararası haydut bir devlet gibi suç işlemişti. Tamam, başka aktörler de Suriye’ye silah gönderiyordu. Ama bunu açıkça ilan ederek ve gerekçelerini ortaya koymak suretiyle meşruiyet sağlayarak yapıyorlardı. ABD ve Rusya gibi! Ama Türkiye a- gizlice silah gönderiyor, b- gönderdiği silahların adresi, Suriye’de katliam yapan ilkel cihatçı teröristler olunca, savaş suçu işlemiş oluyordu. Bu silahlarla hangi sivillerin öldürüldüğü, bunların kime karşı kullanıldığı büyük soru işaretiydi. Bu silahlarla Rus askerine mi, Esad birliklerine mi, Ezidi veya Kürtlere mi ateş ediliyordu? Bu haberden sonra Dündar ve Erdem’in konumları sıfırlandı. Dündar’a suikast girişiminde bile bulunuldu. Suikast girişimcisi serbest kaldı, Dündar ise hala “vatan haini” ilan edilmiş şekilde Almanya’da gazetecilik kariyerine devam ediyor. Dündar ve Gül’e yapılanlar büyük bir insan hakları ihlalidir. Dahası Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın pasaportunu da geçersiz kılarak, Türkiye rejimi hukuksuz bir haydut devlet tutumunu devam ettirmektedir.

Bu olaylar gerçeklerimizken, dün Aydınlık gazetesi eski genel yayın yönetmeni Yücel ve gazeteci Bozkurt hakkında Dündar ve Gül için açılanın aynı olan davadan beraat etmeleri, daha doğrusu davanın düşürülmesi kararı skandaldır. Yanlış anlaşılmasın. Hangi gazeteci olursa olsun, özgürce çalışmalıdır ve düşünce ve gazetecilik asla suç olmamalıdır. Bu bağlamda davanın düşürülmesi gayet olumlu. Ama sorun şu ki, neden aynı “suçtan” yargılanan Dündar ve Gül aynı kıstaslara göre muamele görmüyor? Yoksa “bağımsız ve tarafsız” Türkiye yargısı sanıldığı kadar bağımsız ve tarafsız değil midir? Elbette ironi yapıyorum! Ortada yargı falan yok. Unuttunuz mu, “yargı siyasetin köpeğidir!” demişti Doğu Perinçek. Şimdi, güç kimde görüyoruz. Neden mi? Çünkü Mustafa İlker Yücel, Vatan Partisi üyesidir. Ayrıca bu partinin İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayıdır. Ağır toptur. Tabi bu onun en tabi hakkıdır. Siyaset herkese açık değil mi? Değil! Yüz binlerin kriminalize edildiği ve seçimlerin balona döndüğü bir ülkeden bahsediyoruz. Ve bu partideki bazı şahıslar, bugün derin yapı dediğimiz gücün mümessili konumundalar. Yücel’in Dündar’dan faklı muamele görmesinin nedeni, sakın bu olmasın?

Evet. Yücel konusundaki mesaj nettir. Bugün rejimin iktidar ortağı kimdir konusu, biraz daha netlik kazanmış durumdadır. Erdoğan birine “bırakmam onu öyle” deyip, eşine kadar zulmederken, aynı suçlamayla yüzyüze olan ve ilk olarak bu haberi Cumhuriyet’ten çok daha önce yayınlayan gazetecileri görmezden gelmek durumunda kalmasını nasıl yorumlamalı? Evet, Aydınlık davası işte bu nedenle çok ama çok önemlidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin