TR724 E-Gazete bugün 1000. sayıya ulaştı. Yaklaşık 3,5 yıl olmuş. Bugüne kadar 30 binin üzerinde haber, analiz ve yorum yayınlanmış. Bu kadar çok haber-yorum girince tabii ki hatalarımız oldu. Bunlar için içtenlikle özür dileriz.
Bunun ötesinde doğruları seslendirme dışında bir kaygımız olmadı. Gazeteciliğin evrensel ilkelerini rehber edinmeye çalıştık. Buna rağmen önyargılı bakışlar da oldu. Kim bunlar, dediler. Ne gerek var, dediler.
Biz kimiz?
Kim olduğumuzu soyut sözlerle ifade etmektense bazı yazarlarımızın ifadeleriyle tanımlamanın daha doğru olacağını düşündük.
“Ben, insanların Cemaatçi, Kürt, LGBT, Alevi, komünist, feminist, Ermeni, Rum, köylü, kentli vs. olduğuna bakmaksızın, önce insan olmalarından hareketle, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin evrensel standartlara ve bu şartları içselleştirmiş olan vicdanıma göre, hak, hukuk, adalet, eşitlik savunurum.
Bunu TR724’te de, New York Times ya da Frankfurter Algemeine’de de yapsam, hiçbir şey değişmez. Ben Cemaat avukatı değilim. Ama insan hakları savunucusuyum.
Kendi çocukları da bu cadı avında ceberut bir rejimin zulmüne uğramış bir baba olarak, bir Barış Akademisyeni olarak, yahu bunları falan geçelim de sadece yalın bir İNSAN olarak bugün yapılan zulümleri gündeme taşımayacak, onları tarihe not olarak düşmeyecek, eleştirmeyecek, azıcık da olsa bir şeyleri değiştirmeye çalışmayacaksak, ne işe yararız biz!”
TR724, bu sözlerle kendini tanımlayan Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman’dır.
“Yarın, AKP’li veya farklı mahalleden biri, işkence altında ölürse ve bunun için kılımı kıpırdatmazsam, yüzüme tükürün yani.
Yarın, her kim olursa olsun hamile veya lohusa bir kadın cezaevine atılırsa ve ben buna sessiz kalırsam lanetleyin.
Tek tek örnek vermeye lüzum yok, en temel hukuk kuralları uygulanmazsa ve ben buna kayıtsız kalırsam, taşlayın.
Dünün zalimlerinin “yaşattıklarını” yaşamaları başkadır. İnsan hakları başka. Kimliğe göre eğilip bükülmez.
“Mağduriyet çatısı” altında buluşmak bir şeydir belki…
Ve fakat, objektif değildir.
Mühim olan, evrensel değerlere yükselmektir.
İnsanlık devrine girerek başlayabiliriz.” diyen Tarık Toros’tur.
“Milliyetçilik ve bir tık ötesi ırkçılık; tarihi şaşı gözle okuyor. Devletin yaptığı Türk ırkçılığı ne kadar ahmakçaysa, -gizli ya da açık- Kürt, Arap ya da Ermeni milliyetçiliği de o oranda ahmakça geliyor bana.
Ama benim şehrimde o harmoni yok artık. Ermeniler neredeyse hiç kalmadı, son kalanlar da o toprakları terk etti. Elmas Teyze öldü, bakkal Kevork Amca da! Bedros Amca ailesiyle İstanbul’a taşınmıştı, zannediyorum artık vefat etmiştir. Arusyak’ın yurtdışına yerleştiğini duymuştum.
Annem öldü, Kürt Ahşan teyze de, Alevi İbrahim’in annesi de öldü. Avluda koskocaman bir boşluk var şimdi!” sözleriyle, kaybettiğimiz renkliliğimize ağıt yakan Alper Ender Fırat’tır.
“Cübbeli’nin elinde diğerinde olmayan bir sihirli değnek var: Din. Onu ve benzerlerini köşeye sıkıştırmak, mahcup etmek, özür dilemek zorunda bırakmak mümkün değil. Din, her türlü sıkıştırmadan kurtulmanın yolu ve ilkesizliğin kılıfı. Her şeyin izahını yapabilecekleri gayri meşru eylemlerini bir anda sevaba dönüştürecek sihirli değnek. Saydıklarımı yapabilmek için kendi üretimleri olan ve patent hakkını ellerinde tuttukları bir dine ihtiyaç vardı; öyle de oldu. Ruhban sınıfının ortaya çıkmasıyla dinin ticarileşmesi arasında birbirini doğuran bir ilişki bulunuyor. Kuran’ı değiştiremiyorlar ama onda olmayan ticari metaya dönüştürdükleri bir şey kurguluyorlar. Cübbeli’nin akademik versiyonu Hayrettin Karaman bunu iktidar için yapıyor. Amaç farklı araç aynı.” diyerek, dini istismarın dine en büyük ihanet olacağını vurgulayan Bülent Korucu’dur.
“Bugüne kadar dünyada verilmiş hak mücadelelerinin hemen hepsinde medyanın rolü büyüktür. Kitlelere duyuramadığınız bir itiraz, tam da iktidarların istediği şeydir. Türkiye gibi örneklerde iktidarların yanlışlıkları itiraf edenlerden çok, o yanlışlıkları medyaya taşıyanlara, ya da o yanlışlıkları gündeme getiren gazetecilere ceza verdiğini görmek bile, bunun en büyük delili. Türkiye’nin en çok gazeteci hapseden ülke olması, boşuna değil.
İnsanların karşılaştıkları adaletsizlikleri, ne kadar küçük görünürse görünsün, kayda geçmesi adına, etrafındaki kimselerle paylaşması zaruri. Sosyal medya, bunun için önemli bir kaynak.
Belki medyanın ilgisini hemen çekmek zor olacaktır ancak detaylı şekilde anlatılmış adaletsizlik hikâyeleri, zamanla kitlesini bulur. Medya, zamanla buna ilgi duyar. 21. yüzyıl dünyasında, kendi sesini bulamayan bireyler ya da topluluklar (cemaatler) maalesef ne kadar “haklı” olurlarsa olsunlar, kendilerini tarihin çöplüğünde bulacaktır.”
TR724 tam da bu sözlerle gazetecilik misyonunu yerine getirme gayretinde olan Levent Kenez’dir
“Doğru habercilik sadece “saklı bir gerçeği ortaya çıkarmak” demek değil. Gazetecilik, o bilginin tam olarak ne anlama geldiğini anlatabilecek birikime sahip olmayı da gerektiriyor. Bunun için de yıllar boyunca bu mesleği istikrarlı bir şekilde icra edebilecek finansal sermayeye sahip olmalısınız… 21. yüzyıl itibariyle medya, imtiyazlı kitlelerin manipülasyonlarından korunmak zorunda kalan toplumun bir ihtiyacıdır. Eğer toplumlar, kitleler politik olarak hâlen etkin olmak istiyorsa ciddi anlamda bağımsız (finansman kaygısı gütmeyen, popülist ve sansasyonel davranmak zorunda kalmayan) medyaya yatırım yapmalılar. Doğru yolda olduğunu düşündükleri medya araçlarını desteklemeliler. Dünya büyük ve kalabalık. Toplumlar doğru iletişim sağlayamazsa, kendi geleceklerini ‘yeni-oligarkların’ eline teslim etmiş olacaklar.” diyerek toplumu medya konusunda uyaran Yavuz Altun’dur
“Türkiye halkına seçime günler kala işte bu nedenle son bir uyarı yapmak istiyorum…
Söz konusu yetkiler, ne ABD Başkanı’nda ne de İngiltere Kraliçesi’nde yok!
Söz konusu yetkiler, ortaya ancak Hitler, Stalin, Saddam, Esed, Kim gibi bir lider çıkarır.
Kim seçilirse seçilsin, sistemde ‘denge ve denetim’, hesap verebilirlik ve şeffaflık tesis edilmezse, kuvvetler ayrılığı onarılıp, hukukun üstünlüğüne dönülmezse bu kontrolsüz güç seçilen kişinin diktatör olmasından başkan sonuç vermez.
Siyaset biliminde test edilmiş bir kuraldır, ‘Mutlak güç mutlak yozlaştırır’…” sözleriyle, yıllar öncesinden olacakları öngören Erhan Başyurt’tur.
“Öyle hadiseler yaşanıyor ki, en dehşetli korku, şiddet filmlerinde bile benzerine rastlanılması neredeyse imkânsız… Eziyetin, işkencenin, cinayetin bin bir çeşidi… Hamile bir kadını çocuğuyla beraber ölüme terk etmek, şeytan da dahil, hangi psikopat senaristin aklına gelebilir ki! İnsanın nutku tutuluyor…
Büyük bir soykırım yaşanıyor… Tâ ciğerimde hissediyorum… Kendime de çok kızıyorum…
Yıllarca Kürt kardeşlerimize yapılan işkenceleri, eziyetleri, soykırımı ancak başıma gelince anlayabildim. Ahmet Kaya’nın feryadı yeni yeni yüreğimi yakmaya başladı… Vakıa, ömrüm boyunca Kürt, Türk, Laz, Çerkez demeden herkesi sevdim, ama, hâllerini, dertlerini anlayamadan, paylaşamadan sevmişim…
Keşke Ahmet Şık’a, daha basılmayan kitabından dolayı zulmedildiğinde bir iki kelâm edebilseymişim… Çok insanî, çok şık olurmuş…” diyerek hataları görme erdemini şiar edinen Bekir Salim’dir.
“Bir ezana hasret yaşarken, bir kutsi mekana girmenin bu kadar can sıkıcı olduğu başka bir dönem çok nadirdir sanırım.
Nasıl geldik bu duruma biz?
Biz; yani Müslümanlar…
Bu kadar nefret tohumunu hangi kilerlerde saklayıp, hangi heybelerde taşıdık bunca zaman.
Bu kadar öfke, intikam, şirretlik nasıl bir rezil şeytaniliğin mirası olarak kaldı omuzlarımıza.
Bizim yani Müslümanların…
Hançerlenmiş bir yaralı gibi duruyor tüm mescitler, lekeli bir günahkâr gibi tüm mabetler.
Bu kerih kokuyu kim serpiştirdi halılarımıza. Bu necaset hangi iblisin salyalarından sarktı secde yerlerimize?
Dilim durmuyor, isyan içindeki kalbim kanıyor; “muhtaç kalın geceler boyu ağlattığınız mazlumlara!”
Bir ruh, bir ah ile birleşerek yükseliyor göğe doğru.
Ey kimsesizler kimsesi, bu sahipsizleri sensiz bırakma!”, Nedim Hazar’ın mensur dizeleriyle bir ıstırap duasıdır.
“Her yazı, her yayın, her makale karanlığa bırakılmış ışık hüzmesidir. Bize düşen o ışığı evrene salmak. Işık yolunu bulacak ve elbette birileri tarafından görülecektir. Görülme, anlaşılma biraz da zaman meselesi. Işık hızıyla seyahate rağmen hala ışığı bize ulaşmayan güneşlerin varlığından bahsediliyor. Üretilen her fikir, vakt-i merhununda yerini bulacak, elbette her ışık karanlığı delip gözlerle buluşacak! Önemli olan ışığın tarafında olmak. Karanlığa sövmeyi bırakıp bir ışık yakmak, bir mum tutuşturmak! Gerçeğin ortaya çıkması ve yaşaması için çaba sarf etmek!
Yazanlar, konuşanlar olarak umut kırıklıkları yaşasak da bu dönemde yapılanların geleceği aydınlatmak, karanlıkla mücadele etmek adına çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Eline kalem alıp, kelam edip etrafını aydınlatan ışık süvarilerine tebrikler!
Karanlığın en koyu anında yüreğini, beynini ortaya koyup bir ışık yakanlara tebrikler!”
Elindeki mum ışığıyla, hakikati arayan Mahmut Akpınar’dır.
“Ben bu süreçte pozitif bir icraat ortaya koymaya, hayatta kalıp olumlu bir misal olmaya çalışanları örnek aldım, almaya da devam edeceğim. Her şeye rağmen ayakta kalıp yol almanın, kendi külünden tekrar doğmanın, zehri bal etmenin önemine inandım.
Bu istikamette fikir veren, pozitif/ yapıcı eleştiri getirenlerin tavsiyelerini düğünlerde takılan çeyrek altınlar gibi manidar olduğunu düşünüyorum. Ama yaşam enerjimi, yenilenme- yol alma şevkimi baltalayacak kimselerden de alabildiğine uzak durmaya çalışıyorum. Böylelerini görünce yolumu değiştiriyorum, telefonlarına dikkat ediyorum/uzak duruyorum, sosyal medyada böylelerine mesafeliyim, polemiğe girmiyorum, daha arsız ve pervasız davrandığında ise engelliyorum.” diyerek, bildiği yolda kınayanın kınamasına aldırış etmeden yürümeye çalışan Ramazan F. Güzel’dir.
“Ben de 15 Temmuz’dan bu yana Uber yaparak ailemi geçindiriyorum. Bir yandan gazeteciliğimi sürdürüyorum bir yandan Uber yaparak ayakta kalmaya çalışıyorum.
Bu durum övünülecek ya da utanılacak bir şey değil.
Sonuçta sürgüne giden ve bu tip işleri yapan ne ilk ne de son gazeteciyim. 2,5 yılda binlerce yolcu taşıdım. Gündüz gazeteciliği sürdürüp gece direksiyona geçtim. Öyle insanlarla tanıştım, öyle diyaloglar yaşadım ki bir kitap yazmam şart oldu. Hatta öyle insanlarla tanıştım ki, Havuzcular duysa ‘keşke bu adamı işsiz bırakmasaydık’ der.
Başta da dediğim gibi, haberin-yazının öznesi olmak hoş bir şey değil. Ancak Havuz’un arsız yalanlarına karşı doğruları yazmak, söylemek gerekiyor.”
TR724, En zor şartlarda bile destan yazarak gazetecilik mesleğini azimle sürdüren Adem Yavuz Arslan’dır.
ZENGİN BİR YAZAR KADROSU
Gazetecilik deneyimleri ve yazılarıyla Ekrem Dumanlı ve Abdülhamit Bilici;
Hukuk yazılarıyla Mehmet Tahsin, Nurullah Albayrak;
Ekonomi yazılarıyla Hakan Taner ve Ali Deniz; Basketbol yazılarıyla Zafer Özsoy;
Youtube programcılarımız Zeynep Kaya, Mahmut Filizer, Mehmet Şahin ve Metin Yıkar;
Din ve fıkıh konularında derinlikli yazılara imza atan Ahmet Kurucan, Siyer penceresinden bugünü aydınlatan Dr. Reşit Haylamaz; güncel olayları geçmiş örnekleriyle yorumlayan Dr. Yüksel Nizamoğlu;
İslam-devlet-hukuk konularında kitabi değerde yazılar kaleme alan Dr. Yüksel Çayıroğlu;
Gecesini gündüzüne katıp siteyi omuzlayan Hasan Cücük;
Ortadoğu uzmanı Cumali Önal,
İnanç ve dini konularda uyarıcı ve aydınlatıcı yazılarıyla Cemil Tokpınar, Süreç analizleriyle Veysel Ayhan…
Ve Fatma Betül Meriç, Yüksel Durgut, Basri Doğan, Ensar Nur, Uğur Tezcan, Ahmet Karabay, Nevin Erdem, Betül Gül, İlker Doğan, Yusuf Dereli, Murat Korkut, Selim Şimşiroğlu, Prof. Dr. Salih Hoşoğlu ve Emine Eroğlu…
TR724, Belçika, İsveç, Kanada, Almanya, ABD ağırlıklı olmak üzere, pek çok ülkeden emek verenleriyle gazetecilik yapmaya gayret eden bir haber ve yorum sitesidir.
TR724
1000. sayı için hazırlanan özel sayfayı indirmek için tıklayınız
Tr724 u okuyan kitleyi saymamissiniz. Bende onu ekleyeyim. Herseye ragmen tum zorluklara ragmen ulkesinde size dogrudan ulsamadigi icin mobil cihazina vpn kurup bugun ne varmis deyip sayfalarinizi tiklayan okur kitleniz de Tr724 dür.
Her şey için teşekkürler, ismini değiştirmekte fayda var. Tr 7-24 tr 724, 7-2-4 vs gibi algılanıyor. Tr ile yapılacak tüm Web sayfalarında kafa karıştırabir. Zaten tr24 gibi siteler şimdiden oluşturmuş. İyi bir isim bulsanız iyi olur. Mevcut kuyuculariniz site adını ne koysanız bulur. Herkese ulaşması için, başka diller vs için adıni değiştirmeniz tavsiye ediyorum.
TR724. Kolik olmuşum.