Teslim edilmeyen gemiler: Reşadiye ve Sultan Osman

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

16. yüzyılda en görkemli devrine ulaşan Osmanlı donanması, sonraki dönemlerde Avrupa devletlerinin gerisinde kaldı. Osmanlı donanmasının yaşadığı facialar, denizlerdeki zayıflığı açıkça ortaya koymaktaydı.

1770’de Çeşme limanında Rus donanmasının baskını sonucunda Osmanlı donanması yok edildi.  Çeşme Baskını sonrasında Avrupa tarzında donanma oluşturma gayretleri arttı ve özellikle III. Selim döneminde yoğunluk kazandı.

Osmanlı donanması Yunan isyanı sırasında yine bir baskına maruz kaldı. 1827’de Navarin’de İngiliz ve Fransız gemilerinin saldırısına uğrayan donanma, büyük ölçüde tahrip edildi. Bundan sonra Osmanlı donanmasında yelkenli gemiler yerine buharlı gemiler tercih edildi.

Donanmayı yeniden toparlanma çalışmalarının devam ettiği sırada da 1853’de Sinop Baskını yaşandı. Ruslar, Sinop’ta kötü havadan korunmak için limana sığınan on dört gemiden on üçünü yok ettiler.

ÜÇÜNCÜ BÜYÜK DONANMA

Osmanlı devlet adamları, Kırım Savaşı’nda yaşanan bu facia sonrasında donanmayı yeniden ele aldılar. Özellikle Abdülaziz devrinde önemli gelişmeler yaşandı.

Avrupa’ya seyahat eden ilk padişah olan Abdülaziz, 1867’deki bu seyahatte İngiliz donanmasından çok etkilendi. Bunun sonucu olarak Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi çalışmaları yoğunlaştı.

Bu çalışmalar, devletin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılara rağmen devam etti. Bir taraftan eski gemiler buharlı gemilere dönüştürüldü, diğer taraftan da Avrupa devletlerinden 20-25 parça gemi satın alındı.

Bu sayede Osmanlı Devleti, Avrupa’da İngiltere ve Fransa’dan sonra üçüncü büyük donanmaya sahip oldu. Bu durum özellikle Rusya’nın tepkisine yol açarken, gemilerin alındığı İngiltere’yi bile rahatsız etti.

Yine de donanmanın kara ordusu gibi bir ağırlığı yoktu. Bunun önemli bir nedeni, donanmanın yönetiminde güçlü komutanların olmamasıydı. Diğer problem de denizci subay ve teknisyen eksikliğiydi. Bu gemiler için gereken para dış borçlarla karşılanmış, bu durum Osmanlı maliyesini iflasa götüren faktörlerden birisi olmuştur.

ABDÜLHAMİT’İN TERCİHİ

Abdülaziz’in çok önem verdiği donanma, onun tahttan indirilmesinde de önemli bir rol oynadı. Darbeciler, Askeri Mektepler Nazırı Süleyman Paşa’nın emrindeki kuvvetlerle Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafını kontrol altına alırken deniz tarafından da donanma, sarayı kuşattı ve darbe başarılı oldu.

1876’da tahta çıkan Abdülhamit, donanmayı Haliç’te demirli tuttu ve çürümesine neden oldu. Bunda genellikle, donanmanın amcası Abdülaziz’in tahttan indirilmesindeki rolünün etkili olduğu kabul edilse de başka nedenler de vardı. Kuşkusuz önemli bir neden de bu gemilerin yenilenmesinin çok maliyetli olmasıydı. Abdülhamit tercihini kara ordusundan yana yapmış ve o dönem bütçelerinde kara ordusuna donanmaya göre çok büyük pay ayrılmıştır.

Abdülhamit ayrıca ağır gemilerden oluşan donanma yerine hareketli gemileri tercih etmiştir. Bunların sonucunda Osmanlı donanması 1890’da Yunanistan’ın da gerisinde kalarak dünyada dokuzuncu sırada yer almış, 1899’da ise on dördüncü sıraya gerilemiştir.

Abdülhamit zamanında yeni kruvazörler de satın alındı. Bunlardan birisi de Balkan Harbinde büyük yararlılıkları görülen İngiltere’de imal edilen Hamidiye’dir. Donanmada İngiliz nüfuzu ise bariz bir şekilde görülmekteydi.

Bu dönemde de en büyük engel ekonomik sıkıntılardı. Donanmanın teknik eleman eksikliği de devam etmekteydi. Nitekim gemilerde çalışan çarkçılar bile İngiliz’di.

DONANMA CEMİYETİ

Meşrutiyetle birlikte İttihatçılar da donanmayı güçlendirmeye çalıştılar. Yunanistan’ın yeni gemiler satın alması ve özellikle İtalya’dan Balkan Harbinde Osmanlı donanmasına büyük zararlar verecek Averof zırhlısının alınması, İttihatçıları harekete geçirdi.

Osmanlı hükümeti, ekonomik zorluklarla karşılaşınca “Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyet sivil olarak kurulmuşsa da vergiden muaf tutulması ve çeşitli imkânlar tanınması, devlet destekli olduğunu göstermektedir.

Donanma Cemiyeti, ülkenin hemen her yerinde örgütlenerek yardım kampanyaları düzenledi. Birçok şehirde yardımlar toplandığı gibi Hindistan Müslümanları bile kampanyalara iştirak ettiler. Donanma subayları da iki aylık maaşlarını cemiyete aktardılar. Diğer subaylar ve memurlar da bağışta bulundular.

Donanma Cemiyeti 1919 yılına kadar bağış, kurban derisi, fitre ve zekât olarak 600 milyon lirayı geçen miktarda para topladı. Cemiyetin ilk gelir kaynaklarından birisini de Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra el konulan şahsi mücevherlerinin satışından gelen 1.710.229 altın lira oluşturmuştu.

SULTAN OSMAN VE REŞADİYE

Osmanlı Devleti’nin satın alacağı gemiler için İngiltere ile Almanya arasında kıyasıya bir rekabet yaşandı. Osmanlı Devleti, 1910’da Almanya’dan iki büyük gemi satın aldı. Gemilere “Turgut Reis” ve “Barbaros Hayreddin” adı verildi. Ancak gemiler eski olduğundan tamire ihtiyaç duyuldu. Aynı yıl içinde Almanya’dan dört torpido daha satın alındı.

Donanmanın güçlendirilmesi için en önemli adımlarından birisini İngiltere’ye verilen iki dretnot siparişi oluşturdu. Bu dretnotlardan “Reşadiye” 1911’de sipariş edildi. Ödemeler taksitlerle yapıldı ve bu zırhlı, Londra büyükelçisi Tevfik Paşa’nın da katıldığı bir merasimle 1913 Eylülünde denize indirildi.

Osmanlı Devleti Balkan Savaşlarında büyük bir yenilgiye uğrarken Osmanlı donanması da Ege Denizi’nde Hamidiye’nin kısmi başarıları haricinde bir varlık gösteremedi. Sonuçta Ege adaları Yunan işgaline uğradı.

Bu durumun da etkisiyle yeni gemi siparişleri verildi. Bir İngiliz şirketi tarafından Brezilya için üretilmekteyken almaktan vazgeçilmesi üzerine 1913 Aralık ayında Rio de Janeiro adlı gemi satın alınarak “Sultan Osman” adı verildi. Bu gemi 1915 Kasımında teslim edilecekti. Ayrıca Cemal Paşa’nın Bahriye Nazırı olmasından sonra Reşadiye’nin inşa edildiği şirkete “Fatih Sultan Mehmet” adıyla yeni bir gemi sipariş edildi.

Osmanlı Devleti’nin verdiği bu siparişler, Yunanistan’ı ve Rusya’yı ciddi olarak rahatsız etti. Bu gemilerin teslimiyle Osmanlı Devleti Ege’de Yunanlılara, Karadeniz’de de Ruslara karşı büyük bir avantaj elde edecekti.

Ödenen miktarın önemli bir kısmını Donanma Cemiyeti’nin halktan topladığı yardımlar oluşturmaktaydı. 1914 yılı başından itibaren Osmanlı hükümeti, sipariş ettiği gemileri teslim almak için girişimlere başladı. Ancak İngilizler çeşitli bahanelerle teslime yanaşmadılar.

Osmanlı subay ve görevlileri, gemileri almak için İngiltere’ye gittiklerinde kötü bir sürprizle karşılaştılar. Bahriye Nazırı Churchill’in emriyle gemilere el kondu ve teslimat yapılmadı. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında yer almasından endişe ederek böyle bir yola başvurmuştu.

Sultan Osman ve Reşadiye’nin ödemelerinin bitmesine ve Fatih Sultan Mehmet’in taksitlerinin bir kısmının da ödenmesine rağmen böyle bir karar alındı. Osmanlı hükümeti durumu protesto ederek tazminat talebinde bulunduysa da bir sonuç alamadı.

İngiltere’nin bu kararı, Osmanlı kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. İngiliz düşmanlığı iyice artarken Alman dostluğu öne çıktı. Osmanlı Devleti bu kaybını Almanların Goben ve Breslau gemilerinin Osmanlı Devleti’ne sığınmasıyla telafi etmeye çalışacak ve Almanların yanında savaş girecektir.

Dokuz yıl sonra Lozan Konferansı’nda Türk tarafı konuyu gündeme getirdiyse de bir sonuç alamadı. Lozan Barış Antlaşması’nın “Muhtelif Hükümler, II. Fasıl” başlığındaki 58. Maddesiyle de alacaklardan vazgeçildi.

Bu madde şöyleydi: “Türkiye, Hükümet-i Osmaniye tarafından İngiltere’ye sipariş olunup, Britanya Hükümeti tarafından 1914 tarihinde vaz’-ı yed edilmiş olan harp sefinelerine mukabil tediye kılınmış bulunan mebaliğin iadesini ne Britanya Hükümeti’nden ve ne de tebaalarından talep etmemeği kabul ve bundan dolayı her türlü metalibinden feragat eder”.

Hâlbuki Türkiye’nin muhatabı öncelikle teslimatı yapmayan İngiliz şirketleriydi. Ancak dönemin şartları, Türkiye’yi tamamen haklı olduğu tazminat ve gemi bedellerinden vazgeçmek zorunda bıraktı.

NEREYE KADAR?

Osmanlı Devleti donanmayı güçlendirmek için yoğun girişimlere başvurduysa da bu faaliyetler, büyük devletlerden satın alma şeklindeydi. Balkan Harbinde donanmanın yetersizliğinin faturası da çok ağır bir şekilde ödendi.

Önemli bir problem de teknik eleman yetersizliğiydi ve bu açık bir türlü kapatılamadı. Çanakkale Muharebelerinde bile donanmanın stratejik noktalarında Alman subaylar ve teknik elemanlar görev yaptılar.

Bugün gelinen noktaya baktığımızda yüz yıl sonra yine savunma sanayiinin tamamen dışa bağımlı olması, Türkiye için temel problemlerden birisini oluşturmakta, en küçük bir siyasi krizde askeri ihtiyaçlar karşılanamamaktadır.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Türkiye’ye konan ambargo ile de benzer şeyler yaşanmasına rağmen bugün gelinen nokta daha farklı değildir.

Türkiye’nin bugün bulduğu çözüm de İttihatçıların Almanlarla ittifak yaparak Birinci Dünya Savaşı’na girmeleri gibi Rusya’yı müttefik olarak değerlendirmek olmuştur. Hâlbuki bu çaresizliğin bir sonucudur ve sadece yol ve köprü yapmanın bir dünya gücü olmaya yetmeyeceğinin ispatıdır.

 

Kaynakça: M. Yüksel, Osmanlıdan Cumhuriyete Donanma Politikası, İÜ SBE Doktora Tezi, İstanbul 2015; M. Beşirli, “Sultan Abdülaziz’den Birinci Dünya Savaşı’na Osmanlı Donanması”, AÜ Türkiyat Enstitüsü Dergisi, S. 25, 2004; N. Aysal, “Donanma Cemiyeti”, ASOS, S. 50, 2017; Ş. Batmaz, Abdülhamit Devri Donanması, EÜ SBE Doktora tezi, 2002, M. Ayışığı, “Sultan Osman ve Reşadiye Zırhlıları” (http://w3.balikesir.edu.tr/~metinayisigi/ingilizler.htm).

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin