Teröre bulaşmayanlar mı? Kim bunlar?

YORUM | NEVİN ERDEM 

Geçtiğimiz hafta içinde Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’deki hukuksuzluklarla özellikle KHK’lılarla ilgili oldukça önemli sözler söyledi. “O kanun hükmünde kararnamelerle görevden alınan, işine son verilen, ekmeği elinden alınan herkesi görevine iade edeceğim. Yeter ki teröre bulaşmasın,” dedi.  

KHK sorunu ilk kez “hepsini görevine iade edeceğim” seviyesinde ana muhalefet partisi lideri tarafından dillendirildi.

İktidarın hukuksuzluklarını savunmaya konumlandırılmış yandaş medya, anında Kılıçdaroğlu’na saldırıya geçti. Kılıçdaroğlu’nu “terörle işbirliği” yapmakla ve “ihanet”le suçlayıp, savcıları göreve davet edenler dahi oldu.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

İktidar kalemlerinin tepkileri, Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin önemini ayrı bir göstergesi. Ancak belirtmeliyiz ki, Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki sözleri KHK sorununun çözümüyle ilgili sadece başlangıç cümleleri olabilir. Açılması, açıklanması, devamının getirilmesi gerekir.

Kılıçdaroğlu’nun “Yeter ki teröre bulaşmasın” sözü ne anlama gelmektedir?

Buyurun terörün ne olduğundan bahsedelim biraz.

Bir defa terörün ne olduğu konusunda herkes tarafından kabul edilebilen ortak bir tanım yoktur. Ama şu konuda adeta zihinsel bir mutabakat vardır: Terör korkunçtur, ürkütücüdür.

Günlük hayatta bazı korkunç olayları ifade etmek için de “terör” ifadesi kullanılır. Örneğin trafik terörü, komşu terörü, erkek terörü gibi. “Terör” ifadesinin bu şekilde farklı kullanımlarında sınırlarının belirlenmesi önemli bir sorun olarak ortaya çıkmayabilir.

Ancak kavram, Kılıçdaroğlu’nun da kullandığı gibi, ceza hukuku kavramı olarak kullanılacaksa, yani “terör” kavramı kullanılarak birileri cezalandırılacaksa, işin rengi değişir. Artık burada belirsizliğe yer yoktur, olamaz. Ceza yargılamasında kullanılan her bir kavram hukuken tanımlanmış, net, sınırları keskin çizgilerle belirlenmiş, keyfi yorumlara kapalı olmalıdır. Aksi, özgürlükler için felakettir.

Sınırları belirlenmemiş “terör” kavramı, otoriter rejimlerin en sevdiği kavramlardandır. Kavramdaki belirsizlik ve kavramın kullanılmasıyla zihinlerde uyanan ürperti, bu tür rejimler için terör kavramını “ideal” bir muhalif tasfiye aracı haline getirmektedir.

Türkiye’nin yakın tarihinde terör kavramı çokça suiistimal edilmiş, özellikle Kürtlere karşı yaygın hak ihlallerine kılıf yapılmıştır. Ancak son beş yılda bu suistimaller ceza hukukunun teknik tabirleriyle “insanlığa karşı suç” ve “soykırım” olarak adlandırılabilecek seviyelere ulaşmıştır.

Türkiye’nin mevcut rejiminde, bir görüşün “terör”, görüş sahibinin ise “terörist” olarak yaftalanması sadece konjonktürel politik tercihlere bağlıdır. Bu yaftalamaları meslekten ihraç, gözaltı ve tutuklama dalgasının takip etmesi günlük hayatın yeni “sıradan”ıdır.

KHK ile yüzbinlerce kamu görevlisini ihraç ederken kullanılan iktidar üretimi “irtibat ve iltisak” safsataları, hukuksuzluğu formüle etmede adeta zirvedir.

Türk Dil Kurumu’na göre irtibat, bağlantı demektir. İltisak ise, “kavuşma, bitişme, birleşme” demektir. Bu kavramların hukuki bir karşılığı yoktur.

Kılıçdaroğlu’nun “ben KHK sorununu çözeceğim” derken, “teröre bulaşmayanlar” diyerek, “bulaşma” kelimesiyle yeni bir safsata üretmeye çalıştığını sanmıyorum. Bununla birlikte, “bulaşma” ile “irtibat ve iltisak”ın birbirlerinden farklı ifadeler olmadığını belirtmek gerekir. Her üçünün de hukuki bir tanımı bulunmamaktadır.

İşte size daha yeni üretilmiş bir örnek: İktidar kalemleri KHK ile ilgili yukarıdaki açıklamaları yapmış olması gerekçesiyle Kılıçdaroğlu’nu “terör destekçisi” ilan ettiler. Yani bu iddiaya göre, Kılıçdaroğlu (kendi tabiriyle) “teröre bulaşmış” demektir! Diyebilirsiniz ki, “Ama ortada yargısal bir süreç yok”. Böyle bir iddiayı soruşturmaya ve davaya konu etmenin ne kadar kolay olduğunu en iyi bilenlerden birisidir Kılıçdaroğlu.

O halde, sınırları belirsiz, içi “keyfilikle” isteğe bağlı olarak doldurulabilecek olan bu ifadeyi kullanan Sayın Kılıçdaroğlu’na sormamız gerekiyor: Kimdir teröre bulaşanlar ve bulaşmayanlar?

KHK’lıların tamamı iktidar tarafından “teröre bulaşmış” kişiler denilerek Resmi Gazete’de isimleri yayınlanmak suretiyle tüm dünyaya ilan edildi. Gazete “resmi”, yapacak bir şey yok, demeyeceğinize göre,  kimi, neye göre ayıracaksınız?

15 Temmuz gecesi birkaç saat içinde 2,745 hakim ve savcının ihraç edildiği, ardından da bu sayının beş bine kadar çıkarıldığı, yani o dönem mevcut yargının üçte birinin tasfiye edildiği, Yargıtay ve Danıştay’ın ise, tüm üyelerinin görevlerine son verildiği, sonra iktidar tarafından yepyeni üyelerin atandığı; böylelikle alt derece-üst derece tüm mahkemeleriyle tamamen iktidara bağlı bir yargının oluşturulduğu sadece iç kamuoyunun değil, uluslararası kamu oyunun da malumu. 

Herhalde bağımsız ve tarafsız olmayan, iktidarın adeta emir erine dönüşmüş bir yargının, iktidarın politikası ve talimatları doğrultusunda insanları “teröre bulaşmış” olarak yaftalamasını da kabul etmeyeceksiniz, değil mi?

Zira Resmi Gazete nasıl Sabah, Akit, Yeni Şafak gibi iktidarın yayın organlarından birisi haline getirilip, suçsuz insanları yaftalamakta, hukuksuzlukları ilan etmekte kullanıldıysa; yargının da aynı çerçevede suçsuz insanları yaftalamakta araç olarak kullanıldığını hepimiz biliyoruz.

Aksi halde kendi milletvekilleriniz Eren Erdem ve Enis Berberoğlu’ndan tutun da Ömer Faruk Gergerlioğlu’na; Ahmet Altan’dan Can Dündar’a; Osman Kavala’dan Ahmet Nesin, Eren Keskin, Şebnem Korur Fincancı’ya; hakimler ve savcılardan akademisyenler, gazeteciler, generaller, emniyet müdürleri, valiler, öğretmenler, iş insanları, ev kadınları, insan hakları aktivistleri, avukatlar, mühendisler, diplomatlar, dekanlar, rektörler, doktorlar ve bu ülkenin yetiştirdiği daha nice değerli isme kadar bir çok kişiye “teröre bulaşmış” demeniz gerekir ki; bu, ne hukuka, ne akla ne de vicdana uyar.

Tüm bunlardan dolayı, Kılıçdaroğlu’nun önemli bir başlangıç olarak kabul ettiğim yukarıdaki sözlerinden “Yeter ki teröre bulaşmasın” ifadesini çıkarması, böyle bir şerh olmaksızın “KHK’lıların tamamı işlerine geri dönecek” demesi gerekiyor.

Kılıçdaroğlu’nun KHK’lılar konusunda terör şerhi koymasına gerek de yok zaten. Aynen, “KHK’lıları alacağız. Yeter ki cinayet işlemesin, cinsel saldırıda bulunmasın, hırsızlık yapmasın, uyuşturucu satmasın” şerhleri koymadığı gibi. İroniktir; cinayet, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, cinsel saldırı gibi suçlardan dolayı ihraç edilen tek bir KHK’lı yok! Ancak olsaydı dahi, Kılıçdaroğlu şerh koymadı diye, “bu kişiler kamu görevine alınacak” anlamı mı çıkardı? Elbette, hayır!

Kurarsınız her türlü politik yönlendirmeden uzak, bağımsız ve tarafsız bir mahkemeyi ve yargılarsınız hakkında iddia bulunan insanları. Herkes böyle bir mahkemenin verdiği karara saygı duyar. O zaman gereği neyse yapılır; kimsenin de bir itirazı olmaz.

Ancak bağımsız ve tarafsız bir mahkemeden karar çıkıncaya kadar da kimseyi, hele hele terör gibi suçların en ağırlarından biriyle yaftalayıp, mağdur etmek bir hukuk devletinde kabul edilebilir bir şey değildir.

Kılıçdaroğlu’ndan beklentimiz modern bir hukuk devletinde olması gereken neyse, onu vaat etmesi ve gerçekleştirmesidir. Hukuki olmayan kavramları “bulaştırmadan”!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Kim terörist? Devletimizin ve Milletimizin hak ve hukukuna riayet ederek, kendisine ait olmayana el uzatmayanlar mı? Yoksa devlet imkanlarını hukuksuzluklarına kalkan edip, devlet malı deniz, yemiyen domuz anlayışı ile hareket eden sözde insan müsvetteleri mi? Tarih belgeleriyle gelecek nesillere anlatacaktır. Rabbimize hamd olsun ki, bizleri zalime tabi kılmadığı için.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin