Taş Devri Taşlar Bittiği İçin Sona Ermedi

YORUM | AHMET UYSAL*

Hizmet Hareketinin kurumsal yapısı ve yönetim biçimi çok uzun süredir gerek özel gerekse genel mecralarda alabildiğine tartışılıyor. Özellikle 15 Temmuz istihbarat operasyonundan sonra yaşanan soykırıma varan zulümlerin, Hizmet Hareketine mensup, gönül veren ya da sempati duyan insanları bir muhasebe yapmaya yönelttiği bir gerçek. Bu muhasebe çabalarından azami derecede istifade edebilmemiz için bazı noktalara özellikle dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Yazıya başlık olarak seçtiğim “taş devri taşlar bittiği için sona ermedi” cümlesi Suudi Arabistan Petrol Bakanı Ahmet Yamani’nin 2005 yılında kaleme aldığı bir makaleden. Yamani yazısında yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmek için petrol rezervlerinin bitmesini beklemeyelim diyor. Zira, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları gerek teknolojik gerekse ekonomik yönden henüz petrolün yerini alabilecek seviyede değil ve çok ciddi yatırımlara ve çalışmalara ihtiyaç duyuyor. Bu çalışmaları yapmak için petrolün bitmesini beklersek çok geç kalmış olacağız. Oysa petrolün bir gün biteceği kaçınılmaz bir gerçek. Üstelik küresel ısınmaya yol açan petrolden ve diğer fosil yakıtlardan bir an önce vazgeçmezsek çocuklarımıza ve torunlarımıza yaşanamaz bir dünya bırakma tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Petrol ve yenilenebilir enerji arasındaki ilişkinin Hizmet Hareketi hakkındaki tartışmalara birkaç yönden ışık tutabileceğini düşünüyorum. Teşbihte hata olmaz diyerek, Hizmet Hareketinin mevcut ya da “eski” sistemini petrole ve tartışmalarda görebildiğim kadarıyla “Hizmet Hareketinin sayı ve maddi imkan olarak ulaştığı büyüklüğe uygun, hizmet edenlerin, destek verenlerin ve hizmet alanların haklarını azami derecede koruyacak, hareketin insanlığa ulaştırmak istediği mesajın ruhuyla barışık, muhataplarının kafasında hiçbir soru işareti oluşturmayacak kadar şeffaf bir yapılanma ve yönetim biçimi” olarak tarif edilebilecek “yeni” sistemi de yenilenebilir enerji kaynaklarına benzeteceğim.

Öncelikle, vurgulanması gereken nokta şu: İnsanlık, ağaçtan kömüre, kömürden de petrole geçtikçe teknoloji refah seviyesini inanılmaz şekilde arttırdı. Bugün güneş pillerini ya da elektrikli arabaları geliştirebiliyorsak, bu petrol üzerine kurulmuş bir medeniyet sayesindedir. Hizmet Hareketi de Türkiye’den çıkan sosyal ve sivil hareketlere kıyasla benzer bir konuma sahip. Tamamen objektif bir gözle değerlendirdiğimizde, bugün tartıştığımız sistemin büyük kitleleri hayır işleme adına mobilize etmede çok başarılı olduğunu görüyoruz. Her ne kadar bu gerçeği kimse inkar etmese de, özellikle tartışmalar fikir alışverişinden münakaşaya kaydıkça, sanki bu nokta unutuluyor. Dolayısıyla da, yapılan en makul öneriler bile imani meselelere gözü Hizmet Hareketi ile açılmış, harekete karşı derin bir vefa hissine sahip insanlarda tepkiye yol açıyor. Unutulmaması gereken nokta, bugün “yeni” sistem tartışmalarını yapabiliyor olmamızın temelinde “eski” sistemin yatıyor olması. Normal şartlar altında Türkiye’deki köyünden bir adım öteye gidemeyecek, dış dünya ile ilişkisi on sekiz ay askerlikten ibaret olacak kitleler Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kazandırdığı ufuk ve geliştirdiği organizasyon biçimi vesilesiyle dünyaya açıldı ve dünya ile tanıştı. Bu tanışma ve açılım dünya vatandaşı on binlerce gencin yetişmesine vesile oldu. Hizmet hareketinin yaklaşık otuz yıllık yurtdışı tecrübesi olmasa bu yaşanan tartışmalar bizim hayallerimize bile giremezdi.

Öte yandan, nasıl ki güneş ve rüzgar enerjisi petrole göre daha temiz, daha çevre ile barışık olduğu için insanlığın sürdürülebilir bir şekilde varolma çabasında mutlaka petrolü bırakıp yenilenebilir enerjiye geçmesi gerekiyor, Hizmet Hareketinin de daha şeffaf ve bütün dünyanın kabul ettiği evrensel değerleri temel kabul etmiş bir yönetim biçimine geçmesi gerekiyor. Bunun başarılabilmesi için önce gerekliliğini hareketin bütün etkili kişi ve kurumları ile beraber, hizmet gönüllülerinin çoğunun kabul etmesi gerekiyor. Ancak petrol ile kurduğum analojinin en can alıcı noktası burada: Nasıl ki dünya belki yirmi otuz yıldır yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi konuşuyor olmasına rağmen bu yöndeki ilerlemeler hala tatmin edici seviyede değil; nasıl ki yerleşik düzeni, tamamen petrol üzerine kurulmuş ekonomiyi ve güç dengelerini değiştirmek kolay değil; Hizmet Hareketinin yenilenme çabaları da benzer engellerle karşılaşacaktır. Hatta, küresel ısınmanın yalan olduğunu, yenilenebilir enerjinin Çin’in dünyayı ele geçirmek ortaya attığı bir uydurmaca olduğunu savunanlar olduğu gibi, Hizmet Hareketinin yetiştirdiği kendi insanlarından gelen yenilenme ve şeffaflaşma taleplerini de benzer şekilde değerlendirenler çıkacaktır. Ayrıca, yerleşik düzen sadece yöneticilerle de ilgili değildir. Nasıl ki, milyonlarca müşterinin elektrikli arabayı benzinli arabaya tercih etmesi, petrolden yenilenebilir enerjiye geçiş için olmazsa olmaz bir şarttır, Hizmet Hareketini gelecek yüzyıla taşıyacak yapılanma ve idare biçiminin de hareketin mensupları tarafından benimsenmesi ve tercih edilmesi gerekiyor.

Yukarıda tarif ettiğim şekli ile bir yenilenme arayanların en çok dikkat etmesi gereken husus, değişim taleplerine karşı oluşan direncin genelde kötü niyetli olmadığını ve hatta tamamen yersiz de olmadığını fark etmeleri olacaktır. Bugün benzinle çalışan arabaları bir günde çöpe atıp tamamen elektrikle çalışan arabalara geçmeye kalksak, ne yeterli sayıda araba üretebiliriz ne de benzinle çalışan arabaları koyacak yer bulabiliriz. Üstelik elektrikli arabaların pillerini dolduracak elektriğin çoğu da hala doğalgaz ve kömürle çalışan termik santrallerden geliyor olacak. Yani değişimin gerekliliğine herkes inandıktan sonra bile gerekli altyapının kurulması ve değişimin hayata geçirilmesi “zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır” kategorisine giren bir süreçtir.

Teşbihte hata olmaz diye başladığım analojiyi bir de aradaki en büyük farkı belirterek bitireyim. Her ne kadar yenilenebilir enerjiye dünyanın iklim şartları bozulmadan geçip geçemeyeceğimiz belirsiz olsa da, nispeten çok küçük boyuttaki Hizmet Hareketi eğer yeterli irade ve istek oluşturulabilirse arzu edilen yenilenmeyi arada nesilleri heba etmeden gerçekleştirebilir. Ümidim, etkili ve yetkili insanların bu yolda yaşanan fikir ayrılıklarını bir renklilik olarak görüp, kavga etmeden, birilerini dışlamadan, ve tamamen müspet harekete kilitli bir şekilde, yıllardır dünyada huzur adaları oluşturmaya adanmış bu hareketi gelecek nesillere taşıyabilmeleridir.

*Akademisyen

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Çok seviyeli, kendi adıma istifadeli meselenin bağcı değil üzüm yemek olduğunu hatırlatan ve nerede omamız gerektiğini anlatan güzel bir yazı olmuş…
    Allah razı olsun..

  2. Olup bitenler ve ortaya konan elestiriler kanaatimce muntesiplerinin yapilmaya calisilan seyin ne oldugunu veya ne olmadigini anlamalari gibi sonuc uretecek. Cok onceden insanlarin icine girdikleri sosyal hareketin amacinin bireyi ve toplumu hatta tum insanligi diriltme barisi saglama ve huzurlu kolay yasanabilir bir dunya hedefini tasidigini anlama ama bu yolda celme takmaya calisanlarin oldugu bilincine ulasmalarini saglayacak bu tartismalarin suclamaya donusmemesi lazim. Fedakarlik digergamlik dunyevi beklentisizlik isteyen bu uzun soluklu yuruyusde hesabi kisa vadeli olanlar hosnut olmadigi osnuclara elbette itiraz edecek bu cok anlasilir bir durum. Daha insanca yasamak isteyen ve haksizliga ugradigini dusunerek sadece hakkinin pesinde olan insanlar bu harekete her dinden her milletden olsun katilacak destek verecektir diye dusunuyorum. Ayrica bu surecin en onemli gerceklerinden birinin hic bir sekilde devleti ele gecirmek olmadigi ama mensuplarinin her yerde olma adina devlettede olmayi hayatin dogal akisi icinde gordugunun anlasilmasi oldugu curumeye bozulmaya karsi islahat hedefli calismalari amac edindigi ve bunun karsiligini insanlardan ve bu dunyada beklemediginin cok iyi anlasimasini saglayacaktir diye dusunuyorum. Allahtan hayirlisini diliyorum

  3. 15 Temmuz’a sanki her şeyi çözmüş gibi direk istihbarat operasyonu, tiyatro, komplo diye başlayan ve cemaati o olaydan beri tutan yaklaşımlar ve Hizmet ile ilgili de tavsiye verirken sadece varlığının devam etmesine odaklanan, tasfiyeyi bir çözüm olarak değerlendirmeyen yazılar samimi gelmiyor.

    Bu bana padişahlık sisteminin kötü yanları olabilir ama düzeltip devam edelim diyen 1000 yıldır siyaset bilimi adına padişahlık sistemi nasıl daha iyi olur diye düşünce bildiren eski ilim adamlarının yazıları gibi geliyor. Neden Padişahlık sistemi sorusuna cevap vermeyen bu tip yazılar sadece çaresizlik kokuyor

    Yazı da geçen şu sözü ele alalım
    ” “yeni” sistem tartışmalarını yapabiliyor olmamızın temelinde “eski” sistemin yatıyor olması” bu söz bana doğrudan siz bugün yöneticiyi eleştiriyorsanız o yönetici diktatör olamaz denilen söylemi hatırlattı. Kendi dalga geçtiği kişilerin söyleminin farklı bir versiyonunu alıp yazıda kullanmış. Bazı şeylerin izahı olmayınca maalesef kişiler böyle garip söylemler üretebiliyor. Başkası üretse dalga geçer ama kendi üretince mantıklı geliyor herhalde. Hareketi köylü olarak göstermesi de garip olmuş. Türkiye’de kaç kişi köyde yaşıyor da bu hareket köylü olsun?

    Köylü olduğumuzu ön kabul ederek ordan bir sonuca varmış, akademisyen olarak kendisi hizmet ile bir yerlere geldiyse herkesi kendi gibi düşünmemeli “hizmetten geçinenler” “hizmetle geçinenler” diye ayrım vardı bir ara. Bugün statüko olmasının en büyük nedeni zaten varlığını hizmete muhtaç olanlardan kaynaklanıyor. Diğer yandan benzetmeleri güzel olmuş.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin