Suudi-İran yakınlaşması… Gerçekler ve hayaller

YORUM | CUMALİ ÖNAL

Dünyanın en kaotik bölgesi Ortadoğu’da bir süredir barış adına önemli bir süreç yaşanıyor. Ortadoğu’nun iki önemli aktörü ve ezeli rakibi İran ve Suudi Arabistan, bölgesel ve küresel dengeleri derinden etkileyebilecek bir adım attı ve ilişkileri normalleştirme kararı aldı. 

Tarafları bir araya getiren ise her alanda ABD ile boy ölçüşen Çin. Beş günlük gizli görüşmelerin ardından 10 Mart’ta Çin’in başkenti Pekin’de kameraların önünde el sıkışan İran ve Suudi delegeler, 7 yıllık fiili savaş durumuna da son vermiş oldular. 

İkili, Yemen’den Suriye’ye, Irak’tan Lübnan’a bölgede devam eden pek çok iç savaş ve istikrarsızlığın temel aktörleri. İlan ettikleri gibi ilişkiler hızla düzelir ve iki ülke ideolojik saplantılarından vazgeçerse son yüzyılın neredeyse tamamında krizler, iç savaşlar ve çatışmalarla anılan bölgede barış rüzgarları esecek. 

Peki derin mezhep ve ideolojik fay hatlarının bulunduğu, suni sınırların çizildiği bölgede bunu başarmak o kadar kolay mı? Hem de bir anda dostun düşman, düşmanın dost olduğu bir bölgede?

Öncelikle iki ülke mezhep temelli bir düşmanlık politikası güdüyor. Pek çok Selefi/Vahhabi İmam İran’ı ve Şiiliği tekfir ediyor. Hatta İran’ı İsrail’den çok daha tehlikeli gören dini liderler var. İran’daki pek çok Şii din adamı da Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini ABD’nin bölgedeki uzantıları olarak değerlendiriyor. Hz. Ayşe başta olmak üzere bazı sahabeler hakkında ağır ifadeler kullanan Şii din adamları bulunuyor. Her iki ülke televizyonlarında da birbirlerine ağır hakaretlerde bulunulan programlar yapılıyor.  

İkincisi, iki ülke başta Ortadoğu ve İslam dünyası olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde ideolojik uzantılara sahipler. Suudi Arabistan Selefiliği, İran Şiiliği kullanarak etki alanlarını genişletmeye çalışıyor. İkisi de mezhepsel varlıklarını ülkelerinin varlığıyla eş tutuyor. 

Üçüncüsü İran, ABD ve Çin merkezli yeni bir kutuplaşmaya giden dünyada, Çin ekseninde yer alırken, her ne kadar Rusya ve Çin ile yakınlaşma stratejileri gütse de Suudi Arabistan hala ABD ekseninde yer alıyor. Askeri alandan, ekonomiye, teknolojiden üst düzey yöneticilere Suudi Arabistan neredeyse ABD ve Batı’nın arka bahçesi durumunda. Suudi Arabistan’ın silah sistemleri ABD ve Batı yapımı. Bu ülkede ve Körfez bölgesinde binlerce ABD askeri bulunuyor. 

Dördüncüsü her ne kadar Suudi Arabistan petrol gelirleriyle bölgede dominant bir güç olmaya çalışsa da perde arkasında Arap dünyasının ağabeyi olarak Mısır kabul ediliyor. Mısır ve İran arasında da benzer bir yumuşama yaşanmadan bölgede gerçek bir barışın tesis edilmesi çok kolay değil. 

Beşincisi İsrail fenomeni. İsrail’in bölgede varlığını güçlü bir şekilde sürdürmesinin sebeplerinden biri de şüphesiz bölge ülkelerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar. Bu anlaşmazlıklardan dolayı İsrail, Batı Şeria’da hızla yayılırken, Filistinlilere yönelik baskılarını da artırıyor. Kendi aralarındaki sorunları halletmiş bir bölgenin İsrail üzerindeki baskılarının artacağına şüphe yok. Ya da en azından İsrail Filistinlilere günümüzde uyguladığı baskılardan vazgeçmek zorunda kalacak. 

Altıncısı Suudi Arabistan’daki Şii azınlık. Özellikle petrol yataklarının bulunduğu ülkenin doğusunda Şii nüfusun çoğunlukta bulunmasını Riyad, yumuşak karnı olarak adlandırıyor. 

Ayetullah Humeyni’nin 1979 yılındaki İslam Devrimi, İran’ın tüm bölge ile olduğu gibi Suudi Arabistan ile ilişkilerinde de önemli bir dönüm noktası oldu. İran Suudi rejiminin yapısını ve ABD/Batı ilişkilerini sert ifadelerle eleştirmeye başladı. Özellikle 1987’deki Hac gösterilerinde 400’den fazla İranlı hacının ölmesi, İran-Irak Savaşı iki ülke diplomatik ilişkilerinin kopmasına sebep oldu. Daha sonraki yıllarda ilişkilerinde zaman zaman iyileşmeler yaşansa da, Suriye, Yemen, Irak, Lübnan, Körfez bölgesinde giriştikleri rekabet iki ülke ilişkilerinin günümüze kadar gergin geçmesine sebep oldu. 

Son olarak 2016 yılında Şii din adamı Nimr el Nimr ve 47 kişi hakkında verilen idam kararı İran’da büyük gösterilerin patlak vermesine sebep oldu. Bu gösterilerde Suudi Arabistan büyükelçiliğinin ateşe verilmesi üzerine Suudi yönetimi İran’la tüm diplomatik ilişkilerini kestiğini duyurdu. 

Çin’in arabuluculuğuyla varılan anlaşmaya göre iki ülke öncelikli olarak karşılıklı büyükelçiliklerini yeniden faaliyete geçirecek. 

İki ülke liderleri karşılıklı olarak muhataplarını ülkelerine davet ederken, Yemen ve Suriye gibi ülkelerde vekalet savaşlarından vazgeçeceklerine söz verdiler. 

Verilen diğer sözlerden bazıları da şunlar; iki ülke birbirinin egemenliğine saygı duyacak, iç işlerine karışmayacak. Medya üzerinden sürdürülen savaşa son verilecek, aşağılayıcı ifadelerin kullanılmasından vazgeçilecek. 

Suudi Arabistan ayrıca vatandaşlarının İran’a ziyaret etmeleri yönündeki engelleri kaldıracağını da duyurdu. 

İran-Suudi ilişkilerinde yaşanacak bir yumuşamanın en fazla iki ülkenin vekalet savaşları yürüttüğü ülkeler üzerinde etki meydana getirmesi bekleniyor. 

Bunun ilk meyvesi ise Yemen’de yaşandı. Yemen’de savaşan taraflar arasında yapılan esir değişimiyle aralarında idam cezasında çarptırılanların da olduğu 800’den fazla kişi özgürlüğüne kavuştu. 

Zeydi Husilerin başkent Sana’yı ele geçirdiği 2015 yılından beri Yemen’i ağır bombardıman altında tutan Suudi yönetimi, izlediği yanlış politika ile hem Husilere boyun eğdirememiş, hem de bu grubun İran’la yakınlaşmasına zemin hazırlamıştı. Türkiye ve İslam dünyasında pek çok uzman yanlış bir şekilde Zeydileri Şiiliğe yakın bir mezhep olarak adlandırıyor. 

Nispeten etkisinin azaldığı Suriye’de ise Suudi yönetiminin Esad rejimi ile barışması, Şam’ın diğer Arap ülkeleri ile ilişkilerini tekrar rayına oturtmasında önemli bir rol oynayabilir. 

Yemen’den sonra iki ülkenin en fazla rekabet ettiği diğer bir ülke ise Lübnan. Halihazırda merkezi yönetiminin iyice zayıfladığı ülkede, bir yandan ülkenin güneyini kontrol eden İran yanlısı Hizbullah, diğer yandan Suudi Arabistan’ın dümen suyundaki Sünniler arasındaki rekabet ülkenin her gün daha fazla kaosa sürüklenmesinde önemli bir pay sahibi. İran-Suudi yakınlaşması ülkenin politik açmazdan kurtulmasında kilit bir rol oynayabilir. 

İran ve Suudi Arabistan’ın rekabet alanlarından bir diğeri ise Irak. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 60’nın Şii olduğu ülkede İran’ın çok büyük bir etkisi var. Suudi Arabistan ise ülkenin orta kesimindeki Sünni nüfus üzerinde çok güçlü olmasa da önemli söz sahibi. İki ülkenin rekabet ettiği Irak’ta, hem Şiiler ve hem Sünniler çok parçalı yapılara sahip. Bu yapılar hem kendi aralarında ve hem de diğer mezhep ve ırklarla sert bir mücadele içinde bulunuyor. Bunun en önemli sebebi de yabancı ülkelerin bu gruplar üzerindeki nüfuz elde etme savaşları. Dolayısıyla İran-Suudi yakınlaşmasının Irak’ta istikrarın sağlanmasında önemli bir etki meydana getirebileceği tahmin ediliyor.  

Çin’in arabuluculuğunda bir araya gelen Suudi Arabistan ve İran’ın bundan sonraki süreçte ne tür adımlar atacağını şimdiden kestirmek zor. Bunun sebebi hem iki ülke arasındaki girift konular ve hem de Çin’in tarafları masada tutabilecek etkisinin sınırlı olması. Ayrıca bölgede İran ve Suudi Arabistan dışında Türkiye, Mısır ve İsrail gibi güçlü aktörler de bulunuyor. Yerel aktörlerin dışında dünyanın önde gelen tüm büyük oyuncuları da bölge ile çok yakın ilişkiler içinde. 

Dolayısıyla İran ve Suudi yakınlaşması konusunda çok net ve kesin ifadeler kullanmak için çok erken.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin