Sporda ve hayatta başarı için her yol mubah mı?

HABER-ANALİZ: İSKENDER DERVİŞ

2004 Avrupa Futbol Şampiyonası Portekiz’de oynanmış ve finalde ev sahibi ülkeyi 1-0’la saf dışı bırakan Yunanistan kupaya uzanmıştı. Turnuvanın başında hiç şans verilmeyen Yunan Milli Takımı, favorilerin formsuz olduğu ve ortaya iyi bir futbol koyamadığı maçlar boyunca, defansif ağırlıklı futboluyla yenilmemeyi başarmıştı. Ancak futbol severler kapalı oyunu ve zevksiz maçları beğenmedi. Yunanistan’ın ‘galibiyet için her yol mübahtır’ denilebilecek aşırı dikkatli oyunu, hiçbir ülkede ilgi çekmedi.

Belki de bu yüzden futbol tutkunları için Latin Amerika takımlarının yeri ayrıdır. Her zaman kazanamasalar da, seyirciye akıcı, zevkli ve heyecanlı bir maç vaat ederler. Sahada yeni hareketler deneyen futbolcular, kaleyi gördüğünde Allah ne verdiyse topa vuran forvetler, şık çalımlar… Son yıllarda kıtanın yükselen yıldızı Şili’nin dünyanın geri kalanında fazla ilham verici bulunmamasının arkasında da Yunanistan’a öykünen oyun tarzı yatıyor biraz. Çok yetenekli oyunculara sahip olsa da, Şili takımı önceliği sert defansif oyuna veriyor ve gol yememek için çabalıyor. Nitekim Arjantin’i elediği Copa America finalinde maçı penaltılara götürerek kupaya uzanmışlardı.

DUVAR AHMET’İN BAŞARI TAKTİKLERİ

Aziz Nesin’in kitabından sinemaya uyarlanan ve başrolünde rahmetli Kemal Sunal’ın oynadığı Gol Kralı filmini hatırlarsınız. Futbolcu olmak isteyen zengin çocuğu Sait, futbolun ‘inceliklerini’ Duvar Ahmet lakaplı meşhur bir başka futbolcudan öğrenecektir. Duvar Ahmet’e göre, hava topunda kaleciye ya da defans oyuncusuna tükürme, hakeme çaktırmadan rakip futbolcuyu sakatlama gibi usuller, başarıya giden yolun köşe taşlarıdır. Çok çalışarak, kendini geliştirerek de futbolcu olunabilir ancak Duvar Ahmet’in o kadar yeteneği, Sait’in de o kadar vakti yoktur.

Nitekim fanatik futbol severler, kısa vadeli de olsa bu türlü oyuncuları, başarıya sebep oldukları için bağırlarına basarlar ancak işin suyunun çıktığı anlaşılınca, yani oyun kalitesi düşünce, herkesin kaybettiği bir kısır döngüye dönüşür. Saha içindeki agresif futbolcuların kaderi de böyledir. İlk başlarda takımı için mücadele ettiği, başarma hırsının ve samimiyetinin öfkeye sebep olduğu düşünülür. Ancak yıllar geçtikçe eğer hareketlerinde bir değişiklik gözlenmiyorsa, taraftar bu oyuncuya sevgisini kaybedecektir. İstisnalar yok mu? Elbette var. Manchester United’da attığı goller hâlen hafızalarda olan Eric Cantona veya Türk futbolunun yetiştirdiği en yetenekli oyunculardan Emre Belözoğlu sayılabilir. Saha içindeki ve dışındaki agresiflikleri onlara pahalıya patlasa da, oynadıkları oyunla yine de ortalamanın üstünde kalmayı başarıyorlar.

Dünya Kupaları tarihinin en skandal olaylarından birisi olan ‘Tanrı’nın eli’ vakası da böyle. Arjantin’in efsanesi Diego Armando Maradona, maçın kaderini değiştiren golü eliyle attığını itiraf ettiği hâlde, futbol severlerin ona hiçbir surette kızmaması, akıllara durgunluk veren yeteneğiyle ilgiliydi. Eğer Maradona seyircinin gönlünü kazanacak şekilde iyi oyun ortaya koymayıp hep Gol Kralı’nın Duvar Ahmet’i gibi sinsilikle bir yerlere gelmiş olsaydı, muhtemelen bugün adından ‘efsane’ diye söz etmiyor olurduk. Beşiktaş’ın yeni transferi Pepe’nin bütün sabıkalarına rağmen Real Madrid’de uzun yıllar forma bulabilmesi de, futbol yeteneğiyle ilgiliydi.

ORTADA FUTBOL KALMAMIŞSA

Yine de fazla naz âşık usandırır. Eğer oyununuzla ortaya bir şey koyamayıp sadece skandallarla ya da agresiflikle gündeme gelmeye başlamışsanız, zamanla futbol severler size ceza kesecektir. Yakın zamanda bunun iki örneğini görüyoruz: Arda Turan ve Fatih Terim. İkisi de ulaştıkları büyük başarılarla taraftarın gönlünde taht kurmuş isimler. Arda genç yaşta zirveye çıkabilmiş bir oyuncu. Atletico Madrid’deki başarıları, Barcelona’ya transferi… Ancak hâlen Galatasaray’dan sorunlu ayrılığında göstermiş olduğu zaaflar devam ediyor. Çok konuşuyor, oyunundan çok bu sözleriyle manşetlere çıkıyor. Barcelona’ya gidişiyle belki de kariyerinin en kötü tercihini yaptı ve eğer takımda kalmaya devam eder, kadroya da giremezse, futbolu noktalama aşamasına bile gelebilir.

Fatih Terim 1996-2000 arasında Galatasaray’la kazandığı kupalarla, özellikle de UEFA Kupası başarısıyla yıldızlaştı. Milan gibi bir takımın başına geçerek, zirveyi yakaladı. Ancak o günden beridir oynattığı futbolla değil polemikleriyle spor sayfalarında. En son karıştığı ‘mekân basma’ olayındaki mafyavari sözleri, Fatih Hoca’nın ‘kurulu düzenine’ işaret ediyor. Belli ki Terim kendine olan özgüveninin başarısızlıklarla bile sarsılmayacağının farkında. Düzen devam ettikçe de, milli takımın başında kalacak gibi görünüyor.

Bu iki ismin yanlış yaptıkları söylendiğinde hâlen etraftan başarıları hatırlatılarak, suskun kalınması uyarıları geliyor. Yukarıda örnekleri saydım. Büyük başarıların küçük defolarını örtmek kolay. Ancak eğer ortada oynanan bir futbol yoksa, artık futbolun değil başka şeylerin muhabbetini yapıyoruz demektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin