Sosyoloji Profesörü Nükhet Sirman: Palu ailesini istisna gibi göstermek korkunç!

Türkiye’nin gündemini uzun süredir meşgul eden Palu ailesi hakkında konuşan Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nükhet Sirman, Palu ailesinin hikâyesinde akıl almaz olaylar olsa da, bu ailenin karanlık yüzü istisna değil. Her ailenin karanlık bir yüzü olduğunu söyleyen Sirman, Palu ailesinin gerçekliğine şaşırmış gibi yapmanın da toplumsal bir sır oluşturmak anlamına geldiği görüşünde.

Aslen Ordulu ve Kocaeli’nde yaşayan Palu ailesinin sırları, anne Havva Palu’nun 11 yıl önce kaybolan veya bizzat aile fertleri tarafından kaybedilen kızı Meryem ile torunu Melike’yi “bulmak için”, avukatlarının yönlendirmesi sonucu TV programına başvurmasıyla ortaya çıkmaya başladı. Programda itiraflar, karşılıklı suçlamalar sürerken damat Tuncer Ustael hakkında aile içindeki cinayet, çocuklara cinsel istismar, tecavüz, işkence iddiaları birbirini izledi. Günlerce süren bu program sırasında damat bir ara tutuklandı, tekrar çıktı ve programa katıldı. Ailenin suç ilişkilerini anlayabilmek için gazeteciler çeşitli krokiler bile çizmek zorunda kaldı. Netice itibariyle Palu ailesi, kayıp yakınlarını arar gibi görünürken, önceki gün cinayet suçlamalarıyla topluca gözaltına alındı.

Muhafazakâr gibi görünen ama muhafazakârların, “aileci” siyasetin tamamen dışladığını söylediği her türlü “pisliğin” yaşandığı anlaşılan Palu ailesi, aile denen yapıyı da, onu bir arada tutan sırları da enine boyuna tartışmayı kaçınılmaz kıldı.

Prof. Dr. Nükhet Sirman

Türkiye’de akrabalık ve aile antropolojisi üzerine en önemli çalışmalara imza atmış Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nükhet Sirman’ın Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’a Palu ailesi üzerinden Türkiye’de ailenin sosyolojisini, karanlık yüzünü, bu yapıyı oluşturan ve inşa eden politik yaklaşımları konuştu.

İŞTE O RÖPORTAJ;

Palu ailesi vakası size ne anlatıyor?

Her ailenin karanlık bir yüzü var. Dolayısıyla Palu ailesinin hikâyesinde akıl almaz olaylar olsa da, bu ailenin karanlık bir yüzünün olması istisna değil. Fakat Palu ailesinin karanlık yüzünün sınırlarının cinayetle, cincilikle, tecavüzle, tehditle, olaya çok fazla bireyin dahil olmasıyla vs. genişlediği bir gerçek. Aslında aile dediğimiz yapının tek değil, çeşitli karanlık yüzleri var. Aile üzerine araştırma yaptığım sırada, görüşmek istediğim ailelerden gördüğüm ilk tepki “ne o, ailemizin sırlarını mı öğrenmek istiyorsun” sorusuydu. Türkiye’de aile sırları korkunç düzeyde yaygın.

Bu Türkiye’ye mi özgü?

Zannetmiyorum ama ben Türkiye’ye özgü kısmını biliyorum. Türkiye’de, Ortadoğu ve Akdeniz havzasında da olduğu gibi aile ilişkileri toplumsal yapının ciddi bir temelini oluştururdu. Zaman içinde ailenin üzerine iki büyük yapı daha inşa edildi. Bir tanesi İslamiyet, öbürü de Cumhuriyet’le beraber modernizm. Bu iki yapının da aileden çok sayıda beklentisi vardı ve bu beklentiler karşısında aslında ailede “sırdaşlık” yaygınlaştı. Sırlar, ailenin aslında kendisinden bekleneni yapmadığını, olması gereken gibi olmadığını gösteriyor.

Aile sırlarından kastınız ne?

İçinde kadına yönelik şiddet de var, başka suçlar da. Öte yandan Germaine Tillion’un Harem ve Kuzenler kitabında işaret ettiği gibi, “aile yasasına” göre toprağın bölünmemesi lâzım. Bu yüzden kızlara toprak verilmez. Oysa mesela İslâm, kızlara toprağın yarısının verilmesini emrettiği halde bu yapılmıyor. Yani “aile yasası”, çıkarıyla örtüşmediği zaman İslâm yasasına uymuyor ama bu da aile içinde, herkesin bildiği bir sır olarak kalıyor. Başka toplumlarda da buna benzer yasalar, yasaklar var ve bunlar her delindiğinde yeni bir aile sırrına dönüşüyor.

SIRLAR BİZİ AİLE, CEMAAT, MİLLİ YAPAR

Peki herkesin bildiği nasıl ve neden sır oluyor?

Antropolog Michael Herzfeld, eğer bir sır paylaşıyorsak, yapmamız gereken şeyi yapmadığımızı hep beraber biliyorsak, bu bizi birbirimize yakınlaştırır, bizi cemaat haline getirir, milli yapar, diyor. Kol kırılır da yen içinde kalırsa, o yenler bir araya gelip aile olur, cemaat olur, mahalle olur, millet olur. Aslında sırlarla toplum olunuyor. Türkiye’de Cumhuriyet rejimi, başından itibaren akraba evliliğine karşı çıktı mesela. Fakat buna rağmen yapılan amca çocuklarının evliliği o yüzden bir sırra dönüştü. Kimsenin bahsetmediği ama herkesin bildiği bir sır bu. Yasakların olduğu yerde sır da olur.

Ve sırların olduğu yerde mi “birliktelik” olur, aile olunur?

Aynen öyle!

PALU AİLESİNİ SIRLAR, SUÇ ORTAKLIĞI BİRBİRİNE KENETLEMİŞ

“Sırdaşlığı” aynı zamanda bir suç ortaklığı olarak da okuyabilir miyiz?

Palu ailesini mesela, sırlar, suç ortaklığı birbirine kenetlemiş. Kayınvalidenin damadı, kızın kocayı, oğlanların enişteyi vs. kollaması, o “aile” bütünlüğü, suç ortaklığına dayanıyor.

Palu ailesinin suçlarının mahiyetini bir kenara bırakırsak, bu “aile dayanışmasının” istisna değil bermutat olduğu söylenebilir mi?

Maalesef evet. Bir antropolog olarak baktığımızda Ortadoğu ve Akdeniz havzalarında -ki buna Yunanistan, Akdeniz’in güney ve kuzey yakaları da dahil- namus ve şeref kavramlarının çok öne çıktığı memleketlerdeki aile yapısının toplumsal düzenin temelini oluşturduğunu görüyoruz. Aile düzeninin bu kadar öne çıkması, aslında başka muhayyel cemaatlerin oluşumuna, gelişimine ket vurabiliyor. O yüzden aile, ümmet ve millet yapıları arasında çok girift ve yapısal savaşlar var. Türkiye de bu savaşların memleketi aslında. İslâm’ın namus anlayışıyla modernizmin namus anlayışı birbirini tutmuyor. Yahut İslâm’ınkiyle akrabalığınki, akrabalığınkiyle modernizminki birbiriyle örtüşmüyor. Her üç anlayış da “namus” kelimesini kullanıyor ama bu kelimeyle farklı ilişkileri kastediyorlar. Dolayısıyla aralarında sürekli bir mücadele, savaş var. Bakın, Cumhuriyet, neden başından itibaren akraba evliliğine şiddetle karşı çıktı?

“Akrabayla evlenirsen çocukların sakat doğar” denir.

Oysa akraba evliliğinin illa sakat çocuğa sebebiyet vermediği açık.

O halde neden bu tür evliliklere karşı çıkıldı, çıkılıyor?

Çünkü Cumhuriyet rejimi, bireyin sadece ve sadece kendisine tâbi olmasını istiyor. Akraba evliliği, aile cemaatinin genişleyip büyümesi sonucunu da getiriyor. Oysa Cumhuriyet, daha kolay kontrol edebileceği çekirdek aile istiyor. Cumhuriyet, bireyle kendisi arasındaki bütün ara mekanizmaları yok etmeye odaklanıyor. Tekke ve zaviyelerin bile din karşıtlığından ziyade, bu nedenle kapatıldığını söyleyebilirim. Çünkü tekke ve zaviyeler, geniş aileler, kabileler, aşiretler, cemaatler cumhuriyetle birey arasında birer bent oluşturuyordu.

HABERİNE TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin