Şirazeden çıkınca…

YORUM | EKREM DUMANLI

Türkçede şirazeden çıkmak, “bir kişinin öfke ile akli dengesini ve kontrolünü kaybetmesi” olarak tarif edilir. 

Gözlerinizi bir an için kapatın ve şu manzarayı tahayyül edin: Ülkenizde seçimler yapılmış, oy sayımı devam ediyor ve tam o esnada Amerikan Başkanı Türkiye seçimleri hakkında bir açıklama yapıyor, “Seçimi muhalefet kazansa bizim için daha iyi olur” diyor. Kıyamet kopar… “Sen kim oluyorsun da Türkiye’nin seçimlerine müdahale ediyorsun” diyeni mi ararsın artık, “muhalefetin arkasında işte bu güçler var” diyeni mi…

Erdoğan’ın birkaç gün önceki açıklamalarını okuyunca bu manzara geldi aklıma. Özbekistan ziyaretinin ardından gazetecilere şunları konuşmuş: 

“Temennim odur ki yani önümüzdeki ay bazı müjdelerle dolu olsun ve F-16 konusunu çok daha olumlu istikamette geliştirelim. Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler açık ara işi önde kapattılar ama şimdi tabii Senato var. Senato’da iki üç yer çok büyük önem arz ediyor. Yani bu 2-3 yerde eğer Cumhuriyetçiler başarılı çıkarsa belki iş bizim için çok daha kolay olacaktır. Şimdi süreci takip ediyoruz” demiş.

Hızını alamamış olsa gerek ki bir de ABD Başkanı Joe Biden’i Fethullah Gülen’i saklamakla suçlamış. Etrafına topladığı goygoyculara gazeteci muamelesi yaparak aynen şöyle diyor:  

“Bu adamı kim saklıyor? Biden saklıyor. Kendilerine Pensilvanya’da devasa bir kâşâne verdiler, orada bu adam yaşıyor. Bana terörün merkezi neresi diye sorarsanız; işte ben size şu anda bunu söylerim.”

Vallahi şirazeden çıkmış!

Fethullah Gülen ile “terör” kelimesini yan yana getirdiği yetmezmiş gibi daha iki sene önce seçilen Biden’i onu saklamakla suçluyor. Hocaefendi neredeyse çeyrek asırdır Amerika’da yaşıyor. Kaç Amerikan Başkanı geldi geçti bu süre zarfında. 15 Temmuz darbe kumpasının ardından Gülen’in iadesi için gönderdiği evraklar Amerika’ya ulaştığında başkan Barack Obama idi. Hiçbiri inandırıcı bulunmadı. Ardından kendisinin çok iyi anlaştığı Donald Trump başkan oldu. Yine inandıramadı. 

Ayrıca kendilerine “devâsâ bir kâşâne verildi” diyerek alenen çarpıtıyor ve yalan söylüyor. Orası 30 sene önce hizmet gönüllüleri tarafından satın alınan bir arazi ve mülkiyeti de kurdukları vakfa ait. Kimsenin kimseye verdiği bir şey yok. En başta kendisi, damadı, bakanları, MİT müsteşarı ve onlarca milletvekilinin oraya gelip ziyarette bulunduğu herkes biliyor ayrıca.

Bütün bu somut gerçekleri çarpıttığını yüzüne vuracak kimse yok. Gazeteci diye uçağına aldıkları “Efendim bu verdiğiniz bilgiler gerçeği yansıtmıyor” diyebilir mi; ya da buna dair bir soru sorma cüretinde bulunabilir mi? 

Topyekûn bir şirazeden çıkma söz konusu aslında…

***

Erdoğan’ın ‘yakın dostu’ Putin’in tehditlerinden bıkan İsveç, kendini korumak için NATO üyesi olmak istiyor. Prosedür gereği bütün NATO üyelerinin onayı gerekiyor. Hepsi onay veriyor ama Erdoğan bunu fırsata çevirmek istiyor. Afralar, tafralar… Zannedersin dünyanın nizami ondan soruluyor. Aynen ABD seçimleriyle ilgili sarf ettiği nezaket yoksunu lafları burada da geveliyor. Ve canlı yayında bir hokkabazlık denemesi yapıyor. 6 yıldır İsveç’te yaşayan gazeteci Bülent Keneş’in iadesini NATO’ya üyelik için şart koşuyor. 

Dünya kamuoyu nazarında kendini (dolayısıyla Türkiye’yi) düşürdüğü durumun farkında mı?  Daha doğrusu umrunda mı? Hayatını mesleğine adamış bir gazeteci için sarf ettiği “terörist” yaftasına kim inanır? Bu kadar öfke, nefret ve hasedin tek bir açıklaması olabilir: Şirazeden çıkmışlık!

***

Buyurun size fırından yeni çıkmış bir örnek: Türkiye’nin ilk ‘Yerli Milli Otomobili TOGG’, büyük bir alayişle tanıtıldığı günden beri tartışma konusu. Ortada nerede üretildiği belli olmayan birkaç otomobil var.

Önceki gün TOGG’dan müthiş (!) bir basın açıklaması yapılmış. 2023 Mart’ında satışa çıkarılacağı söylenen TOGG’u Erdoğan’dan başka kimse sipariş edemiyormuş. O kadar ki İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ön sipariş vermek isteyince CHP’li Başkan’a haddini bildiriyorlar (!) ve talebini reddediyorlar. Güler misin, ağlar mısın? 

Sahi bu ucubeyi kim üretiyor; özel sektör mü devlet mi? Güya Erdoğan yıllar önce kendi otomobilimizi üretecek ‘birkaç babayiğit’ aramış ve bazı büyük şirketler bu iş için görevlendirilmişti. Ne var ki akıbeti halen meçhul bu arabanın bütün tanıtım ve reklamı hükûmet yetkilileri tarafından yapılıyor. Bu araba devletinse o iş adamları ve şirketler ne yapıyor

***

Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı, “Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir… Bizim toplum ekmekle doyduğu için böyle 20 sene başında yöneticiler duruyor” deyince ‘Türk milletini alenen aşağılama’ suçundan apar topar gözaltına alındı. Ancak anlattıklarında suç unsuru bulunamayınca bu defa aylar önce paylaştığı bir tweet yüzünden “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması ile tutuklandı. Adalet sistemi nasıl tıkır tıkır işliyor, bakar mısınız?

***

Hakan Şükür -kim ne derse desin- yaşayan bir efsane. Son günlerde katıldığı programlarda tarihe ışık tutacak açıklamalar yapıyor, ifşaatlarda bulunuyor. Savcılardan ‘tık’ yok. Ama RTÜK harekete geçerek Şükür’ü ekrana çıkaran TV kanalı hakkında soruşturma açıyor.

***

Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Denizli’de halka seslenecek; Denizli Belediyesi’nin zabıtaları afişleri söküyor, toplatıyor. Niye? Propaganda yapma hakkının iktidar partisine ait olduğunu düşünen sadece Denizli Belediyesi değil ki!

***

Iğdır’da İmam Hatip müdürü, okulun kömürünü evini boyaması karşılığında boyacıya satıyor. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır! Maalesef o kadar çok İmam Hatip skandalı konuşuldu ki bu hadise onların yanında suç bile sayılmıyor olsa gerek, müdür hala görevinin başında. 

***

Tam bu yazı edit edilirken Taksim’de bir bomba patladı, maalesef 6 kişi hayatını kaybetti, 80’den fazla yaralı var. Üzülerek söylemek zorundayım ki teröristi yanlış yerde arıyorsunuz ve bunun cezasını masum insanlar çekiyor. Sen gerçek teröristi bulamayınca o gelip seni buluyor. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin