Sepet!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Tarih 24 Mart 1960. Dönemin iktidar yandaşı Vatan gazetesinden bir haber:

“Öğrendiğimize göre, Nurcubaşı Saidi Nursî’nin tek varisi Konya’daki kardeşidir. Kendisinden küçük olan kardeşi Konya İmam-Hatip Okulunda öğretmenlik yapmaktadır. Saidi Nursî’nin milyonları aşan nakit ve gayrimenkulünün kardeşine kalacağı anlaşılmaktadır.”

Hayatında kırk yamalı cübbesi ve şalvarından başka giysisi, bir sepet içindekilerden başka malvarlığı olmayan bir alim için bu kadar rahat bir iftirayı yazabilmek için elbette, önce ideolojinin kiniyle keskinleşmek ve iktidarın havuzundan nemalanmak gerekiyordu.

Metin KÜLÜNK on Twitter: "5-Tam aksine istiklal için savaşlara katılmış, cephede görev almış, esir düşmüş, sonrasında vatanına dönmüştür. Politik sebeplerle ömrü hapiste gözetimde geçmesine ve tecrit edilmesine rağmen asla devletine ihanet içinde

Bediüzzaman Said Nursi için başta lakabı Bediüzzaman olmak üzere pek çok şey söylenebilir. Ancak kanaat-i acizanemce en önemli özelliği asla mağlup edilemeyeceğiydi. Yenilgi ile mağlubiyetin farkı da burada sanırım. Onu hapse atanlar mağlup ettiklerini zannettiler. Yıllarca memleket memleket sürgün edenler, gece gündüz takip, tarassut ile rahatsız edenler onu ve fikirlerini alt edebileceklerini zannettiler.

Ne zavallıca ve hazin bir zulüm!

Tarihin başka bir sayfasına geçelim.

Hararetli bir mahkemenin son demleri. Hakimler karar verme aşamasında biraz da yorgunluğun verdiği öfkeyle konuşmak isteyen Said Nursi’ye çıkışır: “Bana bakın efendi, idam cezası mı almak istiyorsunuz?”

Hz. Bediüzzaman hiçbir zaman yanından ayırmadığı sepetini hakime gösterir ve şöyle der, “Reis Bey, şu sepetten başka hiçbir dünyalığı olmayan adamı ölümle mi korkutuyorsunuz?”

Her dönemin çamur zihniyetinin temsilcisi olan Akşam ve Cumhuriyet gazeteleri 24 Mart 1960 tarihinde şu utanç dolu manşeti atmıştı:

“Said-i Nursî’nin üzerinden 40 bin lira çıkmıştır.”

Dönemin havuzcuları her ne kadar milyonlarca para, mal mülk dese de işin doğrusunu mahkeme heyetinin kararından görelim:  

Tereke hakiminin tutanağı:

“15 lira bozuk para, bir saat, bir pusula, bir ibrik, bir leğen, iki pamuklu seccade, bir cübbe, şalvar, bez kuşak, bir baş yaşmağı, bir çift çorap, üç adet de mendil. Ayrıca bir sepet içerisinde bir çaydanlık, bir kaşık, bir cezve ve bir de çay bardağı bulunmaktadır. Bir de eski Türkçe basılmış takvim bulunmuştur.”

Yeni Akit Gazetesi on Twitter: "Bediüzzaman Said Nursi'nin bilinmeyen cenaze fotoğrafları https://t.co/Z1ybhHDmKS… "

Ve acı ama bir o kadar da onurlu bir detay: “15 lira ‘bozuk para’nın eşyaların Konya’da öğretmen olan kardeşi Abdülmecid Efendi’ye gönderilmesi için posta masrafı olarak kullanılmasına…”

Ve başka ibretli bir haber:

Bediüzzaman'ın çilesi vefatından sonra da bitmedi! - Misafir Kalem

“Tereke Hâkimi Said-i Nursi’nin bütün eşyalarına toplam 551 lira 50 kuruş değer biçti!”

Hayatını bir sepete sığacak kadar dünyaya yüz vermeden yaşayan bir alim… Ona son anına kadar zulüm yapanlar ve bitmeyen kinleri.

Bilmem sözden anlarlar mı ama isterseniz yine Tereke Hâkimliği’nin Bediüzzaman’ın yaşadığı odadaki eşyalarının listesini de ekleyerek bitirelim yazımızı.

“Cızlavet marka bir çift lastik. Bir sepet içinde dört adet sefer tası. Bir adet çinko tencere küçük. Bir tane küçük çaydanlık. Bir ayaklı bardak, İki tane ayaksız bardak. Bir adet eski çarşaf. Bir eski Frenk gömleği. Bir tane eski iç gömlek. Sarık üzerine sarılacak bez. Üç tane mendil, bir havlu. Bir adet pamuklu hırka, bir eski gömlek. Bir eski bohça. Bir adet havlu. Bir adet kırık gözlük. Bir adet dua kitabı. Eski yazı takvim. İki adet kalem.”

Tarih 23 Mart 1960 ve hâkim Özdemir Türker tespit tutanağını bitirince kâtip İbrahim Dedeşah “Başkaca tespit edilecek eşyası kalmadı” diyerek zaptı mühürler.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Topçu 1965 yılında yazdığı “Vatanın Atisi başlıklı yazının son kısmında “Bizi düşündürecek, bizi kendi ruhumuza çevirecek ve ruhlarımızı da yükseltecek mürşitlere muhtacız. Anadolu’nun beklenen kurtarıcısı silahsız, servetsiz, hem de partisiz ve garazasız, yalnız faziletle ilmin havarisi olacak öğretmenlerdir.” şeklinde yazmıştı. İlk kez 1959 yılında kaleme aldığı Neslimizin Atisi başlıklı yazısında da “Neslin hastalığını, mazide açılan yaraların iltihaplanması halinde kabüle mecburuz. Böyle yapmazsak yanlış teşhis koymuş olacağımızdan tedavi de mümkün olmayacaktır. Tedavi yolunda çilenin her çeşidini çekmemiz lazım geliyor. Zaaflarına minnet, hatalarına hörmet edeceğiz. Doktor hastasını böyle tedavi eder. Bu yolda yaradan iğrenmek, hastaya hastalığını hissettirmek bile bir zulümdür. Hatta hastalarımız elele verip de bir gün üzerimize yürürler ve bize bütün zulüm kuvvetleriyle karşı koyarlarsa, biz Büyük Kurtarıcı’nın rahmetine sığınarak sabırla tedavimize devam edeceğiz, yeni vasıtalarla, yeni ve daha inceltilmiş tedavi usülleriyle…”
    Bir eseri anlama biçimizin elimizdeki mercek yada süzgecin mahiyeti ile ilgili olduğuna inanıyorum. Bu da tüm yaşam boyunca edinilen birikimlerin tümüyle ilgili diye düşünüyorum.
    Topçu’nun yukarıda geçen ifadeleri, Bediüzzaman’ın tüm o eza ve cefaya neden katlandığının farklı bir bakış açısıyla özetiydi benim için. Ama anlayamadığım, tüm dünyalığı bir sepete sığan bir insandan neden bu kadar korkuyorlardı veya daha doğrusu neden bu kadar nefret ediyorlardı? Neden bu kadar nefret ediyorlar bizden, neden bu kadar pisliğe batmış bir toplum halen beni tek günahkâr kabul ediyor?
    Ey zulümde haddi aşmış toplum, bu devrin Lut kavmi siz misiniz, yoksa Eyke halkı mısınız, ya da Medine’nin münafıkları mı? Ama emin olun Ninova halkı degilsiniz çünkü eşiği geçtiniz.

    • …..Ama anlayamadığım, tüm dünyalığı bir sepete sığan bir insandan neden bu kadar korkuyorlardı veya daha doğrusu neden bu kadar nefret ediyorlardı? Neden bu kadar nefret ediyorlar bizden, neden bu kadar pisliğe batmış bir toplum halen beni tek günahkâr kabul ediyor?…

  2. Resullerin, Nebilerin iman eden kavimlerinin, Allah dostlarının ve hadimlerinin tarihler boyunca iman ve hakikatlarını tebliğ ve irşad ederken, maruz kaldıkları en büyük zulüm her zaman “YALAN VE İFTİRALAR” olmuştur. Bu kutlu yolun değişmeyen bir kaderidir. O Mübarek yolda “DÖNEKLİK” yapmayanlardan Rabbim ebeden razı olsun. Vesselam

  3. İnsanlarin
    Tarikatçıların
    Bir kısım Nurcuların
    Siyasal islamcıların

    Cemaat den

    Ölümüne nefret etmelerini anlayamadım gitti…

    Nefretde sınırsız olanların gidip durduğu yer
    Jet Fadıl
    Perinçek
    Soylu
    ahaber
    Demirören
    Putin
    yanı olunca insan şöyle bir durup düşünmeli…

    Sayın Nedim Hazar beyefendiden Hizmete duyulan sınırsız öfke ve nefret ile ilgili bir yazı bekliyoruz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin