Sayıştay eski denetçisi KHK’LI Adil Bayazıt: Yolsuzlukların ucu Saray’a dayanıyordu | ÖZEL

Sen misin yolsuzlukları denetleyen!

RÖPORTAJ | BASRİ DOĞAN – KAMERA | ALPEREN DOĞAN

15 Temmuz sonrası çıkarılan hukuksuz KHK’larla mesleklerinden ihraç edilen hâkim, asker, öğretmen, doktor ve memur binlerce kişi yurtlarından ayrılarak başka ülkelerde yaşam mücadelesi veriyor. 

Bu isimlerden biri de kanun hükmünde kararname ile meslekten atılana kadar Sayıştay Başkanlığı’nda denetçi olarak çalışan Adil Bayazıt idi. Büyük emekler vererek Sayıştay’da çalışmaya başlayan Bayazıt, bir günde her şeyini kaybetti. 19,5 ay hapis yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra da 2.5 yıl boyunca suçsuz olduğunu kimseye anlatamadı. Bayazıt, o dönemi şöyle özetliyor: “Yüzbinlerce insana olduğu gibi bana da silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlaması isnat edildi. Buna dayanak olarak da hiçbir zaman kullanmadığım Bylock denilen bir telefon uygulamasının adıma kayıtlı bir modemden indirilmesi gösterildi. Sadece bu iddia ile gözaltına alındım ve hakkımda tutuklama kararı verildi. Hakkımda iddianame hazırlanması ve ilk duruşmaya çıkmam 19,5 ay sürdü. İddianame elime gelene kadar ne ile suçlandığımı dahi bilmiyordum. Zaten ilk mahkemeye çıktığımda da serbest kaldım. Sonrasında hakkımdaki yargılama iki yıl kadar sürdü. İki yıllık yargılamanın sonunda her ne kadar hakkımda somut bir delil olmasa da 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi.” 

Adil Bayazıt mesleğini yaparken şahit olduğu yolsuzlukları, yaptıkları özverili çalışmaları, ihraç ve cezaevi süreci ile yurt dışına çıkma kararını nasıl verdiğini TR724’e anlattı.

YOLSUZLUKLAR VE HUKUKSUZLUKLAR TARİF EDİLEMEYECEK BOYUTTAYDI

“Sayıştay Yüksek Yargı niteliğinde bir kurum. Anayasal statüde önemli bir kurum. Her ne kadar Türkiye’de fiili uygulamalarla işlevsizleştirilmiş olsa da bende orada Sayıştay Denetçisi olarak çalışıyordum. 15 Temmuz kurgu darbe kalkışması olduğunda ben henüz 3 yıllık bir denetçi idim. Sonrası biraz önce anlattığım gibi meslekten atıldım. Ben bir yeni bir denetçi idim. Kanun hükmünde kararname ile kurumdan yaklaşık 150-160 kişi ihraç edildi. Darbe girişiminin hemen sonrasında 18 Temmuz 2016 günü önceden yapılan fişlemeler doğrultusunda yaklaşık 100 kişi hemen görevden uzaklaştırıldı. Bu kişilere baktığımızda kurumda çalışkanlığı ve özverili çalışmaları ile tanınan ve önceki yıllarda hazırladıkları yolsuzluk raporlarları ile kamuoyunda yankı uyandıran ve bir kısım siyasileri rahatsız eden başarılı denetçiler olduklarını görüyorduk. Ancak ihraç edilecekler sadece bu kişilerle sınırlı kalmadı ve sonrasında Bylock denen uygulamayı kullanmak iddiası ile kurumda çok sayıda denetçi hakkında adli kovuşturma başlatıldı ve meslekten ihraçlar oldu. Bu kişiler hapse atıldı. KHK ile atılan kişilere baktığımızda hakkında hiçbir somut iddia olmamasına rağmen, sırf hazırladığı yolsuzluk raporlarından ve fısıltı gazetesi ile oluşturulan fişlemelerden dolayı meslekten atılan başarılı denetçiler olduğunu görüyorduk. Ben de Bylock iddiası ile meslekten atıldım ve hapse girdim. Özellikle 2010 yılı sonrası yolsuzluklar çok ciddi boyutlara varmıştı. Yani bunlar herkesin bildiği bir gerçek zaten. Kamu ihalelerinde o kadar büyük yolsuzluklar ve hukuksuzluklar vardı ki bunların çok küçük bir kısmı kamuoyuna yansıyordu. Raporlaştırılan ve kamuoyuna yansıyan kısım tüm yolsuzlukların çok küçük bir kısmı idi. Her şeyi görüyor ve biliyorduk ama maalesef bir yere kadar bir şey yapabiliyorsunuz”

EN BÜYÜK RANTIN DÖNDÜĞÜ YERLER BELEDİYELER

“En fazla siyasileşmiş olan yerler, en fazla rantın döndüğü yerler belediyeler. İmar rantının yoğun olduğu yerler. Hiç yapılmamış işler yapılmış gibi, alınmayan mallar alınmış gibi gösterilerek faturalandırılmak suretiyle kendi yandaş dediğimiz iş adamları ve yakın çevrelerine bu şekilde kamu kaynakları aktarılıyordu. Şu anda kendi arkadaşlarımız ile konuştuğumuzda, geçmişte ne yapıyorduk ne ediyorduk diye konuşuyorduk. Şu anda hakkında herhangi bir problem olmayan Sayıştay Denetçisi arkadaşlarımız ile görüşüyoruz. Kendileri aslında böyle bir dönemde bürokrat olarak çalışmaktan hiç de memnun değiller. Huzursuzluklar var. Kimse iş yapamıyor. O yüzden şu anda kamuda çalışan kimsenin tadı ve tuzu yok diyebilirim.”

YOLSUZLUKLARIN UCU SARAY’A VE BAKANLARA UZANIYORDU

“Özellikle 2009 yılında Sayıştay’a yeni başkan seçilmesinin ardından, Sayıştay mevzuatında bazı düzenlemeler yapıldı. Bu şekilde kurum içinde denetçilerin hazırladığı raporlar kırpılarak TBMM’ye gönderilmeye başlandı. Denetçilerin hazırladığı raporlar  Rapor Değerlendirme Kurulu adı verilen kurul tarafından bir nevi süzgeçten geçiriliyordu. Denetçilerin hazırladığı raporlar burası tehlikeli, bu kısmı keselim, bu işin ucu başka yerlere dokunur düşüncesi ile kurumdan çıkmadan kırpılıp Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiliyordu. Aslında bir nevi raporlar soyularak gönderiliyordu. Sayıştay’ın meclise gönderdiği raporlar pek de önemli değildi. Kendi aramızda konuşurken ve yolsuzluklarla ilgili haberleri medyadan okurken yapa yapa bunlarımı haber yapmışlar diyorduk. Denetçiler tarafından hazırlanan denetim raporlarının ilk hali Sayıştay’ın kendi içerisinde kontrol mekanizması dedikleri uygulamalar çerçevesinde bir nevi sansürleniyordu ve önemli bulgular, yolsuzluk tespitleri kamuoyuna yansımıyordu. Zaten büyük yolsuzlukların ucu da saraya, bakanlara ve belediye başkanlarına uzandığı için  denetim esnasında, ilgili denetçiler siyasilerce Sayıştay yönetimine şikayet edilir ve sonrasında bu denetçiler görevden alınıp başka yerlere atanırdı. Bir nevi denetçi işini yapamaz hale gelip işinden soğutuluyordu.”

EN ÇOK YOLSUZLUKLAR AKP’Lİ BELEDİYELERDE

“Milyonlarca lira yolsuzluk var. Başta belediyelerin imar işlerinde, inşaat ihalelerinde yine aynı şekilde bakanlıklardaki büyük mal ve hizmet alımlarında önü alınamayan bir yolsuzluk vardı. Ben Sayıştay Denetçisi olarak 3 yıl görev yaptım. 3 yıl gibi kısa bir süre görev yapmış olmama rağmen gördüğüm yolsuzluklar oldukça fazlaydı. Denetim yaptığım süre içerisinde hem AKP hem de CHP belediyelerinde denetimde bulundum. Ancak açıkça ifade edebilirim ki yolsuzluk yapma konusunda AKP belediyeleri ile kimse boy ölçüşemezdi. İktidarın vermiş olduğu güç ile kendilerine kimsenin dokunamayacağına dair bir inanç besliyorlardı.” 

15 TEMMUZ GECESİ EVİMDE YABANCI DİL SINAVINA ÇALIŞIYORDUM

“15 Temmuz gecesi lojmanında yabancı dil çalışıyordum. Çünkü yabancı dil sınavına girecektim. Sonra mutfağa çay almaya gittim. Sonrasında televizyonu açtım. Köprü kapanıyor askerler vardı. Sonra telefonumu açtım. WhatsApp gruplarında arkadaşlarım bir şeyler olduğunu söylediler. Düşünün 15 Temmuz gecesi daha darbe girişiminin ilk dakikaları koyu AKP’li meslekten olan arkadaşlarımız hemen bu bir f….cü darbe sokaklara çıkalım diye telkinlerde bulunuyorlardı. Sonra ailem ve akrabalarım beni aradı. Adil neler oluyor dediler. Kaldığım lojman 15 katlı idi. O esnada F-16 uçakları binaların üzerinden uçuyordu. Tabiri caiz ise bina titriyordu. Bir anda bende korkmaya başladım. Sonrasında insanların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı ile sokaklara çıkıp bağırdıklarını duymaya başladım. Ben hiçbir şey olmamış gibi evde durmaya devam ettim. Sonrasında haftalar boyunca mitingler yapıldı. İnsanlar sürekli meydanlarda idi. Darbe sonrasında o karanlık hava Ankara’ya çökmüştü. O gece zaten hemen 2 saat içinde önceden hazırlanan fişlemler doğrultusunda 3000 hâkim ve savcı görevden uzaklaştırıldı. Bende pazartesi günü Sayıştay’a gittiğimde daha önce fişlenen 100 kadar işi işten atılmıştı. Aslında tüm kamu kurumlarında olduğu gibi 17-25 yolsuzluklar operasyonundan sonra fişlemeler başlamıştı. Darbe girişimi sonrası ben bizim kurumdan ilk görevden uzaklaştırılanlar arasında değildim. Benim hakkında bir şey yoktu. Normal çalışmaya devam ettim. Kuruma savcı talimatı ile 12 Ağustos tarihinde Bylock operasyonu olmuş. Ben o gün Sayıştay’da değildim. Yıllık izinde İstanbul’da idim. Hakkımda yakalama kararı olduğunu arkadaşlarımdan öğrendim.”

Adil Bayazıt 19 ay cezaevinde kaldı, ilk duruşmada tahliye edildi

SAVCI: O TERÖRİSTİ ALIN ANKARA’YA GETİRİN

“Grup Başkanım İlk önce geçmiş olsun dedi. Ben kendisine hemen Ankara’ya gelebilirim dedim. Benim hakkımda kaçtı vs. demesinler dedim. Ben bir şey yapmadım. Darbe ile alakam yok dedim. Kendisi gelmene gerek yok, tatiline devam et. Pazartesi günü savcılığa git dedi. Sonrasında ben annem ile konuştum. Ankara’ya gitmem lazım dedim. Anahtarımı alıp çıktım. Hemen olduğum yerde İstanbul Esenler’de Semt karakoluna gittim. Hakkımda bir gözaltı kararı olduğu söyleniyor ne yapmam gerekiyor dedim . Polisler şaşırdı. Benim T.C kimlik numaramla UYAP’tan sorgulama yaptılar fakat bir şey çıkmadı. GBT’den de olumsuz bir şey çıkmadı. Sonra Polis Komiseri kendi başı belaya girer diye endişelendi ve bana bekle dediler.  BaşKomiser Ankara Adliyesini aradı. O arada savcının sesini bende çok net olarak duyabiliyordum. Savcı ‘o teröristin alın Ankara’ya getirin’ dedi. Hakkımda resmi arama kararı olunca komiser üzerindekileri boşalt hakkında gözaltı kararı var dedi. Seni uçakla akşam Ankara’ya götüreceğiz dediler. Sonrasında annemi aradım. Bir çanta hazırlamasını istedim. Sonra polis eşliğinde uçakla Ankara’ya gittim.” 

ANKARA EMNİYETİ NEZARETİNDE 6 GÜN İŞKENCE SESLERİNE TANIK OLDUM

“Ankara Emniyetine götürüldüm. Orası işkencelerden kan kokuyor. Her taraftan çığlık sesleri geliyordu. Bende nezarethaneye girdim. Orada Sayıştay’dan arkadaşlarımda var idi. Sonra 6 gün boyunca orada savcının karşısına çıkmayı bekledik. Küçücük yerde 30 ila 35 kişi kalıyorduk ve sırt sırta uyuyorduk. Nezarethanede hâkim ve savcılarda vardı. Bazı kişileri işkence yapmak için aşağıya işkence odalarına götürüyorlardı. Yeme içme hemen hemen yok gibi idi. Böyle bir 6 gün geçirdik. Sonrasında savcı ve hakim karşısına çıktık. Benimle aynı yaşta olan ve emir eri olan bir savcı soruşturma yürütüyordu. Hakkında iddia budur. Konuş isimler ver diye ifadeleri oldu. Konuşacak bir şey yok. Benim darbe ile alakam yok dedim. Sonrasında Sulh Ceza Hâkimi karşısına çıktım. Hakim sadece iki şey söyledi. İlk olarak Bylock kullanmışsın dedi. Sonrasında seni tutukluyorum dedi. Başka bir şey demedi.”

CEZAEVİNDE YATACAK YER BİLE YOKTU

“Cezaevine girmek bile 4-5 saat almıştı. Cezaevine girip bir an önce yatmak istedim. Çok yorulmuştum. Cezaevine biz girmeden önce bir düzenleme yapılmış. 15 Temmuz öncesinde. Bizim için tırnak içinde ‘fetöcüler’ için ayrı koğuşlar hazırlanmış. O kadar yorgun idim ki, o gün öyle uyumuştuk ki, kapıların yumruklanması ile uyandım. Gardiyanların bağrışları ile uyandık. Sayım için bizi bahçeye çıkardılar. Sonra yemek getirdiler. Kuru fasulye ve pilav getirdiler. Fakat çatal ve kaşık yoktu. Bardaklar ile kuru fasulye yedik. Sonrasında cezaevine hayatına alıştık. 12 ay Sincan cezaevinde kaldım. Sonra benim naklim çıktı. 6,5 ay Keskin cezaevinde kaldım. 15 -20 kişinin kalabileceği koğuşta 46 kişi kaldığımız günleri hatırlıyorum. Nöbetleşe uyuyorduk. Yerde uyumak için bile sıra bekliyorduk. Haftada 2 gün ve 2 saat sıcak su kullanabiliyorduk ve dolayısıyla kişi başı duş almak için 4 ya da 5 dakikamız oluyordu. Bunu Hollandalı yetkililere anlattığımda memur çok üzülmüş ve şaşırmıştı.”

HAKKIMDAKİ DAVA 2.5 YIL SÜRDÜ

“Savunmamı dinleyen mahkeme başkanı etkin pişmanlık yasasından yararlanıp yararlanamayacağımı sordu. Bende etkin pişmanlıktan yararlanacak bir şeyim yok dedim. Ben bylock kullanmadım. Hakkımdaki iddia budur dedim. Hâkim seni yurtdışı yasağı koyarak bırakıyorum dedi. Sonrasında her 3-4 ayda bir mahkemeler devam etti. Yargılamam 2 yıl sürdü. Akabinde ortada somut bir delil olmamasına rağmen nihai hüküm verildi. 6 yıl 3 ay hapis cezası ve yurt dışına çıkış yasağı cezası aldım. Cezaevinden çıktıktan sonra ben de 15 Temmuz’la ilgili çok sayıda habere ulaşım imkanı elde ettim. Gördüm ki 15 Temmuz’u çok ciddi olarak sorgulayan gazeteciler var. Bunun kontrollü bir kurgu darbe olduğu ortaya çıktı diye düşünüyorum. Şu an iktidar emrindeki medya ile bu bastırılmaya çalışılsa da bu işi biraz kurcalayanlar, o gece kimin nerelerde saklandığını ve telefonlara bakmadığını, ortadan kaybolduğunu, darbe girişiminin en çok kime yaradığını sorgulayanlar her ne kadar çok yüksek sesle dile getiremezler de gerçekleri biliyorlar.” 

TÜRKİYE’DEN İLK ÇIKIŞ DENEMEMDE  YUNANİSTAN SINIRINDA GERİ İTMEYE MARUZ KALDIM.

“İki defa çıkma girişimim oldu. İlkinde başarısız oldum. Yunanistan’ın pushback uygulamasına maruz kaldım. 7 Eylül 2020 günü sırt çantam ile bot ile Yunanistan’a geçtim. Yanımda bebekli bir aile vardı. 9 kilometre yürüdük. Karakola teslim olduk. Sığınma talebinde bulunduk. O gece Yunanistan’da kaldık. Sabahleyin bizleri botlara bindirip Meriç’in karşı tarafına Türkiye’ye ittiler. Ordan kurtulup tekrar kendi imkanlarım ile evime geldim. 20 gün süren bir bekleyişin ardından tekrar deneme yaparak Yunanistan’a geçtim. Sonra tekrar karakola gittim. Bu defa avukatım olduğumu söyledim. Sonra polis bizi araca bindirip bir nezarethaneye götürdü. 6 gün bizi BM kampına götürdüler ve orada 35 gün geçirdik. Sonrasında Atina’ya geçtim. Daha sonrasında Avrupa’da benim için tercih edilecek ülke Hollanda olarak gözüküyordu. Ağabeyimde burada idi. Hollanda’yı özgür ve hukuka bağlı  ülke olmasından dolayı seçtim. Bana öteden beri hep şirin bir ülke olarak geliyordu”

TÜRKİYE’DE ŞARTLAR DÜZELSE DAHİ DÖNMEK İSTEMİYORUM

“Teşekkür ettim. Evraklarımı sordu. Daha sonra polis beni Ter Apel şehrine götürdü. Yaklaşık 10 aydır Hollanda’da bulunuyorum. Hollanda’ya geldiğimden bugüne dek yabancılık çekmedim. Şu an Hollandaca öğrenmeye çalışıyorum ve bu ülkenin tadını çıkarıyorum. Burada oturum aldım. Günlerimi dolu dolu geçirmeye çalışıyorum. Bu ülkenin hakkını verip olabildiğince kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Türkiye’de şartlar düzelse dahi dönmeyi düşünmüyorum. Buraya Hollanda’ya katkı yapmak istiyorum. Hollandacamı ilerletip burada ikinci bir üniversite okumak istiyorum. Türkiye’deki kalanlar içinde üzülmüyor değilim. Ülke artık tamamen rayından çıkmış durumda. Umarım düzelir. Fakat uzun vadede bir düzelme imkanı pek gözükmüyor. Burada özgürlüğün tadını çıkararak bu ülkeye faydalı bir insan olup katkı yapmak istiyorum.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Ülke için çok büyük bir kayıp. Kendisi gibi yaklaşık 200 kişinin ihraç edildiğini söylüyor. Sayıştaya denetçi olarak bir yılda 30-60 kişi alındığını düşünürsek, yetişkiş yıllarını bu işe vermiş bu kadar insanı atarak ülkenin beşeri sermayesinin nasıl israf edildiğini de görmüş oluruz.

    Sayıştay Denetçisi olmanın zorluğu da ortadadır. Etaplı yarışma sınavıdır.
    1. Etapta; Merkezi bir sınavla girersiniz yaklaşık 10 bin üniversite mezununun girdiği bir sınavdır bu. O 10 bin kişinin içinden, alım sayısına göre, bazı yıllar 120, bazı yıllar 240 kişi, en yüksek puanlı, ikinci aşamaya kalır.
    2. Etapta; bu 120 kişiye yaklaşık 10 saat süren, çeşitli bölümlerden ve günlerden oluşan KLASİK sınav yapılır. Ülke ekonomisi ile ilgili bir akademisyen ekonomist ayarında cevaplar vermeniz gerekenekonomik yorum soruları da vardır içlerinde. Mahfi Eğilmez hocanın tablo yorumları gibi.

    3. Etapta da artık kalanlar (sayı belli olmaz, çünkü baraj vardır ve bu barajı geçemezse 0 kişi dahi mülakata kalamayabilir) arasında SÖZLÜ mülakat alınır. Bazı yıllar öyle olur ki, sayıştay 60 kişi alacaksa o sene örneğin, mülakata kalan kişi sayısı 40 larda olur, alacağından daha az kişi o etaplı sınavları geçebilmiştir ancak.

    Özetle şudur, Sayıştay Denetçiliği sınavı kamunun en zor birkaç sınavından biridir, hukukun hemen hemen tüm dallarının, ekonominin, maliyenin çok iyi bilinerek ancak geçileceği bir sınavdır. Yani, işe başlayan Yardımcı Denetçiler, daha başlarken zaten pek çok şeyi bilen kişilerdir.Peki bitti mi? Hayır, bitmedi, öyle ilginçtir ki, daha yeni başlıyor diyebiliriz, çünkü yaklaşşık 2 yıllık bir eğitim sürecinde Kamu mevzuatı, özellikle gider mevzuatı derinlemesine öğrenilir ve denetimlerde pratik yapılır. Bu 2 yıllık süreç sonunda

    4. Etap olarak YETERLİLİK sınavı yapılır. Bunu da geçtikten sonra kişi artık Sayıştay DENETÇİSİ olmuştur.

    Kamu da A kadro denilen içinde Sayıştay Denetçilerinin, Kaymakamların, Dışişleri meslek memurlarının, Bakanlık ve ilgili Kurum müfettişlerinin, uzmanlarının, denetçilerin, denetmenlerin olduğu bir kadro tanımı vardır ki, onlarda da benzer alım prosedürleri, sınav süreçleri vardır. Yasama-Yürütme-Yargı olarak düşünürseniz erkleri, işte vatandaşa hizmeti doğrudan götüren adeta devletin ELİ-AYAĞI olan YÜRÜTME erkinin en kritik birimi, geleceği bu A kadrolardır. Yaklaşık 5 MİLYON olarak düşünürsek (geniş tanımla) devlet memurunu ülkede, bunların içindeki A kadro çalışan sayısı 40 bin kişidir yaklaşık. Yani yaklaşık yüzde 1 i. Bu yüzde birde, bürokrasinin omurgasını oluşturur. İşte bu 40 bin kişi olan A kadro personelinden binlercesi malesef bu dönem atılmıştır. Ülkenin beşeri sermayesine vurulan darbenin görünmeyen bir yönü de budur. Özellikle Ekonomi-Denetim bürokrasisinde, ki bu ülkenin yetimin hakkını yedirmeyen, savunan kesimidir bu, yaklaşık yüzde 30 larının ihraç edildiğini söylersek yanlış söylemiş olmayız. Farklı ama benzer bir nitelikle görev yapan eski bir kamu çalışanı olarak ülkenin kendi geleceğinin birileri eliyle nasıl heba edildiğinin bir başka vizyonla anlatımıdır. Sayın Denetçiye yeni hayatında başarılar diliyorum.

  2. Bu röportajın halen haber sitesinde durması şahsın hakaret ettiği ve hakaret edilen merhumların ruhuna saygısızlıktır. Bu tarz insanların kahraman ilan edilmesi hizmete de hakaret.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin