Saray kurarsa böyle kumpas kurar [Mehmet Yıldız, yazdı]

Önceki yazı: Uydur uydur ipe diz, adına iddianame desinler

Önceki yazıda İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Can Tuncay’ın ‘15 Temmuz darbe girişimine iştirak eden medya unsurları’ hakkında hazırladığı iddianameyi ele almıştık. Şimdi sizi 2,5 yıl öncesine götürmek istiyorum.

14 Aralık 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla, Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonuna baskın yapan polis, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Samanyolu Televizyonu Yöneticisi Hidayet Karaca ile birlikte bazı köşe yazarları, televizyon yöneticileri, yapımcılar ve senaryo yazarlarını gözaltına aldı.

Operasyondan birkaç gün önce sosyal medyada çıkan haberler üzerine, haklarında soruşturma olup olmadığını öğrenmek için İstanbul Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nu bizzat ziyarete giden Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’ya böyle bir soruşturmanın olmadığı bilgisi verildi. Savcılıkça Cuma günü mesai bitimine az bir zaman kala verilen yazıda 12 Aralık 2014 saat 16.30 itibariyle haklarında herhangi bir soruşturma olmadığı belirtiliyordu. Bu yazılı beyanın üzerinden 48 saat geçmeden, (hafta sonu olmasına rağmen) 14 Aralık Pazar günü adı geçen gazeteciler gözaltına alındı.

17 Aralık 2013’te Erdoğan İktidarını derinden sarsan yolsuzluk operasyonunun üzerinden tam 1 yıl geçtikten sonra hizmet hareketine yakın isimlere operasyon yapılması, kamuoyunda 17 Aralık’ın intikamı olarak algılandı. Böylece, Erdoğan’ın sık sık kullandığı ‘inlerine gireceğiz…’ sözü gerçekleşmiş oldu. 14 Aralık operasyonu, bir anlamda özgür medyaya yapılan ilk operasyondu.

Gözaltında tutuldukları ilk 48 saat neyle suçlandıklarını öğrenemeyen Ekrem Dumanlı, Hidayet Karaca ve avukatları, ancak 2 gün sonra neyle suçlandıklarını Havuz Medyasında yayınlanan haberlerden öğrendiler. Gazeteciler, Tahşiyeciler isimli El Kaide’ye yakın bir gruba 5 yıl önce polisin yaptığı operasyon yüzünden gözaltına alınmışlardı. İlk anda konunun kendileriyle olan ilgisini anlamakta zorlanan Dumanlı ve Karaca, savcılık sorgusunda duruma vakıf oldular.

İddia şuydu: Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 6 Nisan 2009 tarihinde herkul.org adlı internet sitesinde yayınlanan bir konuşmasında, alınan duyumlara göre dindar insanların evlerine silah konulabileceği, ardından polis tarafından baskın yapılarak silahlı terör örgütü ilan edilebileceği uyarısında bulunuyordu. Bu konuşma, ertesi gün Zaman, Bugün, Hürriyet gazeteleriyle Samanyolu Televizyonunda haber olarak yayınlandı. STV’nin bir dizisinde senaryoya da konu oldu.

O konuşmadan bir zaman sonra polisin, El Kaide örgütüne yapılan operasyonlar kapsamında baskın yaptığı bir evde silahlar bulunmuş. Ev sahibi ve bazı isimler gözaltına alınmış. En uzunu 17 ay gözaltında kaldıktan sonra tahliye edilmişler.

Savcılığın iddiasına göre,

1- Fethullah Gülen Hocaefendi internet sitesinde yayınlanan konuşmasında talimat vermiş,

2- Hizmete yakın medya bu talimatı haberleştirerek kamuoyu oluşturmuş .

3- Hizmete yakın polisler operasyon yapmış.

4- Aslında şiddetle hiç ilgisi olmayan ‘masum insanlar’ gözaltına alınarak mağdur edilmiş.

14 Aralık’ta operasyonun yapıldığı tarihte Bakırköy 3. Ağır Ceza mahkemesinde Tahşiyeciler isimli grubun yargılaması hala devam ediyordu. Yine 14 Aralık soruşturmasında Tahşiyeciler isimli grup için hangi savcı gözaltı talimatı vermiş, hangi hakim tutuklamış, hiç biri gündeme gelmedi. Sadece Gazeteciler ve bazı polisler hedefe konuldu.

6 günlük gözaltı sürecinin sonunda Ekrem Dumanlı kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı gerekçesiyle yurtdışı yasağı konularak tahliye edildi, Hidayet Karaca o gün bu saçma sapan iddialar karşısında savunma yapmayı reddettiği için tutuklandı. Önceki operasyonu yapan polislerden de bir kısmı ile beraber tutuklanarak cezaevine gönderildi. O gün İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimi Bekir Altun’un Ekrem Dumanlı’nın ifadesini alırken sarf ettiği sözler gündeme damga vurmuştu.

Medyaya yapılan bu operasyonu kurgulayanların, bugün aldığı devlet ihaleleriyle semirdikçe semiren bir grubun avukatı M.İ. ile İstanbul Adliyesinde bir Başsavcı vekili M.E.’nin olduğu o günlerde çok yazılıp çizildi. Elbet bir gün öğreniriz işin aslını.

***

Neden bunları yazdık? Çünkü Hizmet Hareketine yakın olduğu iddiasıyla operasyona maruz kalan medya ve gazeteciler için hep aynı kurgu ile soruşturmalar yapıldı. O günden beri kaç tane soruşturma yapıldıysa, kaç tane dava açıldıysa hepsinde, ‘Fethullah Gülen mesaj verdi, medya bu mesaj doğrultusunda yayınlar yaparak kamuoyu oluşturdu, polis operasyon yaptı, hakimler yargıladı ve masum (!) insanlar mağdur edildi.’ varsayımından hareket edildi.

Bu kurguyla 14 Aralık 2014’te gazeteciler tutuklandı.

Bu kurguyla 28 Kasım 2015’te Kanaltürk Televizyonu ve Bugün Gazetesine el konuldu.

Bu kurguyla 4 Mart 2016’da Zaman Gazetesine el konularak çökertildi.

Bu kurguyla Türkiye’nin en büyük gazete dağıtım şirketi olan Cihan Medya Dağıtım’a el konulup Erdoğan’ın damadının başında bulunduğu medya grubuna peşkeş çekildi.

Medya yetmedi, alın teriyle kazanılmış yüzlerce şirkete bu kurguyla kayyım atama kılıfıyla çöküldü.

Bu kurguyla on binlerce insan cadı avına maruz bırakıldı, tutuklandı, hayatları karartıldı.

Subliminal Mesaj Saçmalıkları

Savcı Hasan Yılmaz’ın hazırladığı 14 Aralık Operasyonu Tahşiye İddianamesinden sonra savcılar kendini daha da geliştirdiler, yeni yeni talimat yöntemleri keşfettiler.

Havuz medyasının aklını peynir ekmekle yemiş paranoyak gazetecilerinin ve kifayetsiz muhteris itirafçı/iftiracıların iddianamelerdeki deli saçmalarına büyük katkısı oldu elbette. Savcılarla beraber bizler de neler neler öğrendik onlardan… Bunca yıllık hizmet geçmişi olan insanlar Hocaefendi’nin verdiği mesajların ‘kriptolojik çözümlemesi’ için Havuz medyasını takip etmeleri gerekiyormuş!

Örneğin, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeşil cübbesi, beyaz takkesi ve mavi gömleğinden yola çıkarak, elini başına götürdüğünde denizcilere, cübbesine götürdüğünde karacılara mesaj verdiğini… Eski ‘Colarodo İmamı’nın yaptığı ‘kriptolojik çözümlemelerle’ (ne demekse?) darbe talimatının yeşil cübbe giyerek verdiğini… Konuşma esnasında kolunu yukarı kaldırıp sertçe aşağı indirmesi, 15 Temmuz gecesi yaşanacakların habercisi olduğunu… Kendisini ziyarete gelen siyasetçilere takke ve tesbih hediye ederek cemaat olarak seni destekliyoruz, arkandayız mesajı verdiğini… Bir sohbette okuduğu ‘el yevme ekmeltü leküm..’ ayetini okuyarak Ekmelettin Bey’e destek mesajı verdiğini…

Reklam Filminden Darbe Mesajı

Savcı Can Tuncay’ın hazırladığı iddianame de bu gibi subliminal mesaj saçmalıklarına bolca yer verilmiş. Sosyal medya trollerinin ortaya attığı Zaman’ın reklamlarındaki darbe mesajı iddiasını ilk duyduğumda çok gülmüştüm. Nereden bilebilirdim ki, Saray savcıları ile Saray Trollerinin aynı kaynaktan beslendiğini!

Savcı Can Tuncay’ın iddianamesinde de bu konu genişçe yer alıyor. Zaman Gazetesinin güz dönemi abone kampanyası için hazırlattığı reklam filminin aslında subliminal darbe mesajı verdiğini, reklamı hazırlayanlar bile bilmiyordu. Savcı Tuncay, 9 aydır yaptığı araştırmalarda mutlu sona ulaşmış, darbe mesajı verenleri buluvermiş.

Reklamı hazırlayan Zaman’ın Marka departmanında çalışanların ifadelerini almış. Bu reklamlar hazırlanırken ajans gelip gazete yöneticilerine brief vermiş. Bu briefe kimler katılmış olabilir? Zaman’ın abonelik işlerinden sorumlu yöneticisi Faruk Kardıç, Zaman’ın görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, Kültür Sanat Editörü Ali Çolak ve Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Mehmet Kamış… Bu reklam filminin brief toplantısında bulunmak adı geçenlerin 3’er defa müebbet hapisle yargılanmasına yetmişti bile!..

***

Sonraki yazı: Subliminal paranoya.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin