Sahte belgeyi AİHM’e sunacak kadar düştüler

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 13 Eylül Salı günü Mustafa Başer ve Metin Özçelik’in başvurusunu karara bağladı. AİHM, 24 Nisan 2015 tarihinde Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 62 polis ve Hidayet Karaca’nın tahliyesine karar verdikleri için, 1 Mayıs 2015 tarihinde cezaevine atılan hakimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik’in tutuklanmasını hukuka aykırı buldu.

Konuyu bilmeyenler için kısa bir özet geçelim.

Erdoğan Rejiminin “proje mahkemeleri” Sulh Ceza Hakimlikleri ihdas edildikten sonra ilk operasyonu 22 Temmuz 2014’te polislere yapmış, çok sayıda polisi tutuklamıştı. İkinci büyük operasyon 14 Aralık 2014 tarihinde Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonuna yapıldı, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca cezaevine atıldı. Bu haksız tutuklama kararlarına karşı tutuklu avukatları defalarca itiraz etti, ancak yaptıkları itirazlar sonuçsuz kaldı. Bu yüzden gerekçesiz ve şablon kararlar veren Sulh Ceza Hakimlerinin tamamı hakkında hem reddi hakim talebinde bulunuldu hem de HSYK’ya şikâyet edildi.

20 Nisan 2015’te tutuklu avukatları İstanbul 29’ncu Asliye Ceza Mahkemesine başvurarak, İstanbul Adliyesi’nde görevli 10 sulh ceza hakiminin reddi ile tüm müvekkillerinin tahliye taleplerini içeren dilekçelerini sundu. İstanbul 29’ncu Asliye Ceza Mahkemesi (ACM) hâkimi Metin Özçelik, avukatların reddi hakim taleplerini haklı bularak dosyayı karar vermek üzere o gün nöbetçi mahkeme olan İstanbul 32’nci Asliye Ceza Mahkemesine göndermiş, İstanbul 32’nci ACM Hâkimi Mustafa Başer de tüm tutukluların tahliyesine karar vermişti. 

Bu kararların ardından, İstanbul 10’ncu Sulh Ceza Hakimliği tekrar devreye girdi ve İstanbul 29’ncu ve 32’nci Asliye Ceza mahkemelerinin aldığı kararlarının “yok hükmünde” olduğuna karar verdi. Bir mahkemenin verdiği tahliye kararları uygulanmadı.

Bütün bunlar birkaç saat içinde oldu. Ertesi gün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) toplandı ve 29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Metin Özçelik ve 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi Mustafa Başer’in tutukluluğuna giden yolu açtı. 

1 Haziran 2015 tarihinde Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Hidayet Karaca’nın avukatlarının talebi üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığa sunulmak üzere bir rapor hazırlıyor. Sami Selçuk raporunda “Somut olayda, sulh ceza yargıcının reddi istendiğine göre, yetkili merci, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesidir. … Her şeyden önce 29’uncu ACM’nin yargıcın reddi isteğinin kabulüne ilişkin 24 Nisan 2015 tarihli kararı, kınanmak ya da yerilmek şöyle dursun, AİHM’nin nesnel tarafsızlıkla ilgili kararlarıyla örtüşen övülmesi, alkışlanması gereken bir karardır.” diyor.

Devamında Hakim Mustafa Başer tarafından verilen 32’inci ACM’nin kararının da tıpkı 29’uncu ACM kararı gibi, Ceza Yargılama Yasası’nın hükümlerine, AİHM’nin kararlarına ve küresel hukuka uygun ve başarılı, eski deyişle “müdellel” bir karar olduğunu belirtiyor. Tahliye kararının gerekçesinde ise o günlerde yok edilmeye başlanan hukuku yeniden hatırlatıyordu.  

Velhasıl, Metin Özçelik ve Mustafa Başer övülmesi ve alkışlanması gereken kararları yüzünden tutuklandılar ve halen aradan 7 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen hapisteler. İşte AİHM’in 13 Eylül tarihli kararı bu iki hukuk insanının, yeterli delil olmaksızın hukuka aykırı tutuklandığını tescil etti. 

Bu karar elbette iki hâkimin tahliyesini sağlamayacak. Çünkü AİHM başvurusu haksız tutuklamaya ilişkin. Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi “terör örgütü üyeliği” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından Metin Özçelik ve Mustafa Başer’e 10’ar yıl hapis cezası verdi. Bu kararın da hukuka aykırı olduğunun tescili için birkaç yıl daha bekleyip AİHM’in karar vermesini bekleyeceğiz maalesef! 

SKANDAL: TÜRKİYE SAHTE BELGE İLE SAVUNMA YAPMIŞ

AİHM kararının 184. paragrafında bir skandala rastlıyoruz. Adalet Bakanlığı AİHM’e gönderdiği savunmada Özçelik ve Başer’e Fethullah Gülen tarafından bir mektup yazıldığını iddia etmiş. 

Hatırlarsınız, 2017 yılı aralık ayında Zaman’ın görsel yönetmeni Fevzi Yazıcı, evinde bulunan bir flaş diskten çıktığı iddia edilen bir belge yüzünden cezaevinden çıkarılıp tekrar gözaltına alınmıştı. Belge dedikleri, Fethullah Gülen tarafından bir asliye ceza hakimine hitaben yazılmış, cezaevindeki tutuklularının salıverilmesini istediği iddia edilen bir mektup. 

Mektubu görür görmez sahte olduğunu zaten anlıyorsunuz. 2013 yılında Fethullah Gülen’in, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hitaben yazdığı bir mektubun, antet ve imza kısmı kopyalanmış, başka bir metnin üzerine yapıştırılmış. Son derece acemice ve aptalca bir montaj. Fevzi Yazıcı, bu mektup yüzünden günlerce İstanbul Emniyetinde gözaltında tutuldu, her türlü baskıya maruz kaldı. Dönemin İstanbul Adliyesi Başsavcı vekili, şimdinin Adalet Bakan Yardımcısı Hasan Yılmaz’ın bizzat gelerek mektubu kabul etmesi için yaptığı baskılar sonuçsuz kaldı. Fevzi Yazıcı işte bu yüzden tek kişilik hücreye konuldu. O günden beri de hala tek kişilik hücrede çilesini dolduruyor. 

27 Temmuz 2016’da gözaltına alınan Fevzi, 16 aydan fazla bir süredir cezaevinde tutuklu iken birdenbire evinden çıkan flaş diskteki bir belge önüne konuluyor. Neden? Çünkü o tarihte New York’ta Reza Zarrab davası görülüyordur ve bu mektup mahkemeye delil olarak sunulacaktır! 

Savcılığın 24 Nisan 2015 tarihinde verilen tahliye kararlarının ‘talimatla’ verildiğini ispatlayabilmesi için bir delile ihtiyacı vardır. O tarihlerde ABD’ye gidip gelen birilerini bulmaları gerekiyordur. Tam da o günlerde Society for News Design (SND) adlı kuruluşun “En İyi Gazete Tasarımı” yarışmasına katılmak üzere ABD’ye giden ve bir hafta kalıp geri dönen Fevzi Yazıcı, savcılık için can simidi oldu. Senaryoya göre Fethullah Gülen’e gidecek ondan aldığı mektubu getirip Asliye Ceza Hakimleri Metin Özçelik veya Mustafa Başer’e verecek. Onlar da mektuptaki talimatın gereğini yapacak, tutukluları salıverecekler! Fevzi Yazıcı, Fethullah Gülen’in yanına gitmiş mi? Gitmemiş. Ondan böyle bir mektup almış mı? Almamış. Hakimlerle herhangi bir tanışıklığı var mı? Yok. 

ABD’deki Zarrab davasında tanıklık yapan eski komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz da 24 Nisan 2015 günü İstanbul 32’nci ACM tarafından tahliye edilen polislerden biriydi. (17 ay hapis yatan Hüseyin Korkmaz o gün tahliye edilmemiş, sonradan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edilmişti. Onu tahliye eden hakimler bu yüzden sürgün edilseler de halen mesleğe devam etmekteler.) ABD’deki mahkemeyi etkilemek için ‘bakın bu adam talimatla serbest bırakılan birisidir’ diyebilmek için bu aptalca senaryoyu sahneye koymaya kalktılar. 

16 ay önce ev aramasında ele geçirilen flaş disklerden birinin içine acemice hazırlanan bir belge yerleştiriliyor. Amaç Zarrab davasının tanığını itibarsızlaştırmak! Yargılama esnasında Zarrab’ın avukatları bu belgeyi mahkemeye sununca yaşanan skandalı davayı yerinde takip eden gazeteci Adem Yavuz Arslan’ın “Davada koptuğum o an… ‘Çikinova mektup’la Zarrab’a tur bindirdiler” başlıklı yazısında detaylı olarak anlatmıştı. 

Daha da ilginç olan o mektupla ilgili Fevzi Yazıcı hakkında savcılık takipsizlik kararı verdi ve konu kapandı. Daha doğrusu biz öyle sanıyorduk. Ta ki AİHM’in Mustafa Başer ve Metin Özçelik kararı açıklanıncaya kadar. 5 yıl önce Fevzi Yazıcı’ya sahte mektubu kabul etmesi için baskı yapan Savcı Hasan Yılmaz’ın başında olduğu Adalet Bakanlığı, AİHM önünde yaptığı savunmada yine aynı mektubu koymuş. ‘Bakın bunlar Fethullah Gülen’den aldıkları talimatla tutukluları tahliye etmek istediler, o yüzden tutuklandılar.’ demek istemiş.  

Peki AİHM ne demiş? 

AİHM kararının 199. paragrafında, özetle şunu diyor: 2015 Nisan ayındaki tahliye kararlarını, Fethullah Gülen’den aldıkları talimatla verdiklerini iddia ediyorsunuz. 1 Mayıs 2015 tarihinde tutuklandıkları zaman bu mektup var mıydı? Neden 2017 Aralık ayına kadar beklediniz? 

Son sözüm dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na… 26 Nisan tarihinde Gümüşhane’de yaptığı konuşmada, “Dün yargıda bir darbe yapmaya kalkıştılar. Asliye Hukuk Mahkemesi yetkili olmadığı halde yasaların tümüyle dışına çıkarak, haklarında dava yürüyen tutuklularla ilgili tahliye kararı aldı. Yetkin yok, yasal hiçbir zemini yok”, “Tahliye kararı veren hakimler, Pensilvanya’dan talimat aldılar, elimizde bu talimatın kayıtları var” dedi.

O gün bugündür hala o kayıtlar açıklanmadı. Bulabildikleri tek delil 2,5 yıl sonra Fevzi Yazıcı’nın evinden aldıkları diske yerleştirilen sahte mektup. Bu adamları talimat aldılar diye tutukladılar ama delili ancak 2,5 yıl sonra uydurabildiler. 

Yerseniz. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin