Sabrınızı dağıtmayın!

Hayat maratonunda bazen öyle olaylar yaşanır ki, unutmak mümkün değildir. Güzellikler de olur bu hatıralar arasında, acılar da. Haliyle geçmişle birlikte, onun tuğlalarıyla öreceğimiz geleceği de düşünürüz. Lakin bu durumu bazen abartırız. Hâlihazırda karşımıza çıkan imtihanlara karşı bahşedilen sabrı, sürekli geçmişte yaşadıklarımız ve gelecekte muhtemel yaşayacaklarımızı düşünerek tüketiriz. Peki, geçmiş saplantısı veya gelecek endişesinden kurtulup şimdiye odaklanmak mümkün değil mi?

Kendimizi geçmiş ve geleceğimizden kopuk düşünemeyiz. Zira acısı, tatlısı, travmasıyla yaşadıklarımız bizi biz yapıyor. Ancak psikologların dikkat çektiği bir nokta var ki, geçmişe takılanlar genelde mutsuzdur, zihinleri hep meşguldür. Her olayı geçmişte yaşanmış başka bir olayla kıyaslar, benzetir, bağlantılar kurar ve bu sebeple ilerleyemezler. Oysa önemli olan geçmişten ders çıkarmak, bir şeyler öğrenmek, kendinizi buna göre değiştirmek ve yeni stratejiler belirlemektir. Şimdiye konsantre olup geçmişteki yaralarınızı bu şekilde lehimize dönüştürmeyi başarabilirseniz gelecek kaygınız da en aza iner.

Gelecek endişesi mi, kaygı bozukluğu mu?

Hepimizde belli bir düzeyde kaygı bulunması normal. Fakat bu endişeler hayatımızı kıskacına almaya başladıysa durum kaygı bozukluğuna işaret ediyor olabilir. Bu kişiler olasılıkları düşünmeden hareket edemez, yaptığı işlerden zevk alamaz, her şeyi kontrol etmeye çalışıp edemedikleri için çaresiz hissederler. Sürekli olarak bir şeylere önlem alır halde kendinizi buluyorsanız, bununla yetinmeyip etrafınızdakilerden de kendi istediğiniz şekilde önlem almalarını bekliyorsanız, bunu görmeyince de tahammülsüzlük gösteriyorsanız bir şeylerin yanlış gittiğini bilmelisiniz.

‘Herkeste musibetlere karşı yetecek kadar sabır vardır’

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Lem’alar eserinde herkeste musibetlere karşı yetecek sabır olduğunu, ancak geçmiş ve geleceği düşünerek bu sabrı dağıttığımızı söyler. Oysa ‘geçmiş her bir günün musibet ile zahmeti gitmiş, rahatı kalmıştır’. Yine gelecek endişesinin yersizliğini ‘Yarın, öbür gün aç, susuz kalacağım’ diye bugün durmadan su içip ekmek yemeye benzetir ve ders niteliğinde şöyle bir anısını anlatır:

‘Birinci Harb-i Umumî;nin birinci senesinde, Erzurum’da mübarek bir zat müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim. Bana, ‘Yüz gecedir başımı yastığa koyup yatamadım.’ diye acı bir şikâyet etti. Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim: ‘Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise madem daha gelmemişler; Rabb’in olan Rahmânü’r-Rahî;m’in rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. Bu saati düşün. Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder.’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin