Ruslar S-400’den nasıl vazgeçer?

HABER-YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN, WASHINGTON

ABD Dışişleri Bakanlığının üst düzey bürokratlarından Matthew Palmer ve ABD’nin Suriye özel temsilcisi (aynı zamanda IŞİD’le mücadele koordinatörü) James Jeffrey Türk yetkililerle buluşmak üzere Ankara’da iken Washington’dan önemli bir açıklama geldi.

Pentagon Sözcüsü Eric Pahon Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemlerini satın alması halinde Ankara ile Washington arasında ‘ciddi sorunlar’ çıkacağını söyledi. Pahon bu konuda Türkiye’nin ‘uyarıldığını’ da ifade etti.

Açıklamanın zamanlaması söz konusu ifadeleri daha da ‘ağır’ hale getirdi.

Zira Pentagon bu açıklamayı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in Washington ziyaretinin hemen ardından yaptı. Üstelik Jeffrey ve Palmer’de bugünlerde Ankara’da.

Peki ne oluyor?  Bugüne kadar ki ‘almasanız iyi olur’ türü ‘nazik’ ifadeler, neden yerini ‘alırsanız ağır faturası olur’a bıraktı?

Türkiye ile ABD arasında bir dizi ve esaslı sorunlar olduğu muhakkak.

Reza Zarrab ve Halkbank soruşturmaları iktidarın ödünü koparıyor. Erdoğan ve Berat Albayrak başta olmak üzere AKP kabinesinden çok sayıda isim ABD’de süren davalar sebebiyle gündemde.

ABD tarafında ise öncelikli konu S-400.

Son bir yıldır ABD yönetimi çeşitli platformlarda, muhtelif yöntemlerle S-400 meselesine dair uyarılarda bulunuyordu. Hatta geçtiğimiz aylarda ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden bir isim, gazetecilere “Türkiye S-400 alırsa Patriot alamaz, F-35 programına katılımı tehlikeye girer, ABD yaptırımlarına maruz kalabilir” açıklamasını yaptı.

Ardından ABD Başkan yardımcısı Mike Pence, Münih Güvenlik Zirvesi’nde “NATO üyesi müttefiklerimiz hasımlarımızdan silah satın almaya başlarsa buna kayıtsız kalmayız” dedi. Aslında bu konuşmadan bir gün önce Başkan Trump’ın ‘selamı’ ile Erdoğan’ı aramış ve aynı konuda uyarılarda bulunmuştu.

Türkiye tarafı Pence’nin aramasından rahatsız oldu ve görüşmeyi bizzat Erdoğan’ın ağzından sızdırdı. Görüşmenin içeriğinin sızmasına ABD’nin cevabı Pentagon sözcüsü aracılığıyla ve üst perdeden oldu.

Aynı günün akşamında başkan Trump’tan ilginç bir hamle daha geldi.

Trump ABD Kongresi’ne Türkiye’ye ilişkin bir mektup gönderdi ve Türkiye’yi vergi muafiyeti programından çıkarmak istediğini bildirdi. Program bazı Türk ürünlerinin vergisiz ABD pazarına girmesine olanak tanıyordu. Trump ‘Türk ekonomisinin yeterince güçlendiğini’ iddia ederek bu kararı aldığını ifade etti.

Türk ekonomisini olumsuz etkileyecek bu gelişmenin salt ekonomi ile ilişkili olduğunu düşünmek fazla iyi niyetli olur. Üstelik Trump tüccar bir başkan. Bir yandan iki ülke arasındaki ticareti arttırmaya çalışırken öbür taraftan tersi adımlar atmaz.

Trump söz konusu mektupla S-400 konusunda kararlı olduğunun mesajını veriyor. Bu arada hatırlatalım; Trump Türkiye’ye ekonomi üzerinden kolaylıkla diş geçireceğini rahip Brunson olayında gördü.

Atacağı bir tweet ile Türk ekonomisini alt üst edebildiğini test etti. Dolayısıyla aynı taktiği S-400 sürecinde de görmemiz sürpriz olmaz.

Üstelik ABD Kongresi de S-400 konusunda Beyaz Saray’dan farklı değil.

Hatta daha negatif yaklaşıyor. Eğer Türkiye S-400 konusunda geri adım atmazsa Türkiye 1974 benzeri bir ambargoya muhatap olabilir.

Özetle Washington S-400 konusunda çok kararlı. Bir NATO ülkesinin Rusya’dan hava savunma sistemi satın almasının tüm NATO ülkeleri için güvenlik riski oluşturduğunu düşünüyorlar.

ERDOĞAN NASIL BİR ÇIKIŞ YOLU BULACAK?

ABD cephesinde bunlar olurken Ankara S-400 konusunda ‘geri adım atmayacağız’ açıklamaları yapıyor.

Türkiye’ye göre bu ‘iş’ bitti.  Rusya ile yapılan anlaşmaya göre füzeler temmuz ayında Türkiye’ye gelecek ve sonbaharda kullanıma hazır hale gelecek.

Yani takvim fazlasıyla sıkıştı. Peki Erdoğan nasıl bir çözüm bulacak? S-400’den vazgeçerse Putin’i, vazgeçmezse de ABD’yi karşına alacak.

Erdoğan bugüne kadar iki süper güç arasında akıllıca oynadı. Zaman zaman Rusya’ya yaklaşarak Batı’yı test etti. Zaman zaman da ABD’ye sıcak mesajlar göndererek Putin’e ‘alternatifsiz olmadığını’ gösterdi.

ERDOĞAN İÇİN ÖNCELİK KİŞİSEL GÜVENLİĞİ

Erdoğan için S-400 savunma sistemleri aslında kişisel bir güvenlik meselesi.

17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonu sonrası köşeye sıkıştığını düşünen Erdoğan, özellikle de Reza Zarrab’ın ABD’ye giderek savcılıkla işbirliği yapması sonrası Putin’e daha çok yanaştı.

Bir nevi kendini korumaya aldı. ABD’ye ‘üstüme gelirseniz bende Rusya safına geçerim’ mesajı gönderdi.

Putin ise ‘tarihi fırsatı’ kaçırmadı ve Erdoğan’ı zayıf noktasından yakaladı.

Büyükelçisi Ankara’da suikaste kurban gitse, bir savaş uçağı Türkiye tarafından düşürülse de Putin ‘büyük resme’ baktı ve Erdoğan’a ‘koruma’ vaad etti.

Özellikle Rusların 15 Temmuz’daki katkıları Erdoğan’ı daha da borçlandırdı.

Ayrıca Rusların elinde Suriye’den toplanmış ve Ankara’nın canını sıkacak ‘deliller, ifadeler’ de var. Nitekim Erdoğan ne zaman ABD ile yakınlaşsa Moskova çıkışlı haberler servis ediliyor.

Mesela El Nusra’nın liderlerinden birinin Hatay’da tedavi gördüğü yada İŞİD’in Türkiye’ye petrol sattığı yönünde haberler dolaşıma giriyor. Söz konusu haberlerin salt haber olsun diye sızdırılmadığı tartışma götürmez.

Yani Erdoğan S-400 sistemlerinden istese de vazgeçemez.

Bu noktada ‘seçeneklerden’ birisi şöyle; Erdoğan S-400 sistemlerini satın alır ama hiç kullanamaz. Nitekim Yunanistan’da Rusya’dan S-300 almış ama ABD’nin baskısı nedeniyle kullanamamıştı. O füzeler Yunan ordusunun depolarında çürüdü.

Erdoğan da aynı taktiği izleyebilir.

Eğer S-400’den tümden vazgeçerse Putin sümen altı ettiği dosyaları masaya sürecektir. Mesela 15 Temmuz’a dair istihbaratlarını medyaya sızdırabilir. Yada Suriye’deki cihatçılar ile Türk istihbaratının ilişkilerine dair bir takım dökümanlar uluslararası platformlarda dolaşıma girer.

Ankara bu riskin farkında.

O yüzden ‘S-400’lerden dönüş yok’ diyor. Ancak Amerika’yı da karşına alamayacağını biliyor. Çünkü Trump’ın ‘ekonominiz mahvederim’ tehdidi hala güncel.

Erdoğan’ın kendi kişisel ikbali ve güvenliği için Türkiye’nin geleceği ile oynadığı ortada. Türk kamuoyu bu realiteyi yoğun sansür ve AKP propagandası nedeniyle fark edebilmiş değil.

Erdoğan ise medyayı kontrol ve manüple etmenin avantajını kullanıyor. Gelinen nokta da kuvvetle muhtemel şöyle bir tablo ile karşılaşacağız;

Erdoğan ABD’yi karşısına alamaz. Çünkü TSK, NATO standartlarına göre yapılandırılmış bir ordu. Ayrıca hem askeri hem de siyasi bir ambargo Erdoğan rejiminin sonunu da getirebilir.

Bu yüzden Putin’le anlaşmanın yoluna gidecektir. Putin de yılların istihbaratçısı ve kurt bir siyasetçi olduğu için Erdoğan’ı en zayıf anında yakalamış olmanın rahatlığı ile pazarlık masasına oturmak isteyecektir.

Türkiye S-400 krizinden ancak Putin’i tatmin edecek ‘daha büyük bir anlaşma’ ile çıkabilir. Peki sizce Putin neyin karşılığında S-400’lerden vazgeçer?

Erdoğan’dan ne ister?

Putin, Erdoğan’ı bu kadar köşeye sıkıştırmışken alttan alır mı? Veya şöyle soralım; Erdoğan kendi kişisel ikbali için pazarlık masasına neyi sürebilir?

Benim bazı tahminlerim var.

Gerçi ilk duyduğumda bana komplo teorisi gibi gelmişti. Ama Erdoğan’ın Putin’le kavga etmesi halinde neler kaybedeceğini düşündüğümde fikrim değişti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Bu sitenin genel yayın yönetmeni sizin olduğunuzu düşünerek size yazıyorum.Yayınlayıp yayınlamamanız hiç mühim değil.
    Naci Karadağ adlı yazarınız bugün ki yazısında şu cümleleri kurmuş bilmem ”farkında mısınız?”

    Dün, bir zamanların Baro Başkanı Şevket Kazan’ı dinledim T24’ün yayınında. (BKZ) Deneyimli hukukçu ülkede adaletin sıfırı tükettiğini, yargıdan bahsetmenin artık mümkün olmadığını ifade ediyor haklı olarak. Ancak mesele ülkedeki binlerce adalet personelinin hukuksuzca yok edilmesine geldiğinde zurna nedense bir anda “zırt” deyiveriyor ve şöyle diyor; “Tamam o konuda bence de doğru yapıldı…”

    Bir hukukçu bunu söyledikten sonra söylediği tek kelime bile dinlemez!

    Kazan, yapılan zulümlerden, hukuksuzluktan filan rahatsız değil, onun yerine konulmaya çalışılandan rahatsız. Zaten röportajcının “Hapishanede pek çok mağduru ziyaret ettiniz, Ahmet Altan’ı da ziyaret ettiniz mi?” sorusuna pişkince “Hayır” diyebiliyordu.

    Evet anlattığı ve verdiği linke bağlanıp siteyi ziyaret ettim Konuşan kişi Turgut Kazan
    Bahçeli gibi sorayım isterseniz ”Bu yazar ne amaçlamaktadır”
    Bir de maalesef bütün yazarlarınızın ağzınızdan düşürmediği ”SİYASAL İSLAM” sakızı
    Buna da sizin sözlerinizle cevap vermek gerekir.Faşizm dil de başlar
    ‘Muktedirler’ toplumun neredeyse yüzde 100’üne F… diye başlayan sakızı çok güzel çiğnetti.
    Sizler de ister bilerek ister bilmeyerek ‘siyasal islam’ sakızını çiğnemekten hiç hicap bile duymuyorsunuz.
    Bunları sizlere yazmak istemezdim lakin dışarıdan birilerinin sizleri uyarması gerekiyor.
    Gazeteciliğinize hiçbir lafım yok.

    • Kıymetli kardeşim.., f…t söylemi uydurulmuş bir söylemdir.., ve bu söylemi tasdikleyecek karşı tarafta (Hizmet hareketi) hic bir hal tavır yoktur. Lâkin siyasal islam dediğimiz bir kavramdır ve bu ilk defa bu haber kanalı ile gündeme gelmediği gibi dillere dolanmamıştır. Siyasal islam lafzı bir fiil siyasette ıslamcı partilerin kendi söylemleridir .

      • Muhammed bey, şahsım hareketinize karşı bir hakarette bulunmadı.
        Yalnız ‘siyasal islam’ kelimesini madem bu kadar çok kullanmak istiyorsunuz kullanın yetmez ‘islamcı’ ifadesini de kullanın. Birisi siyasetin (-cal) eki almış latin formu
        diğeri ise İslam’ın (-cı, -ci ) eki almış türkçe formu ya da yapısı artık nasıl ifade etmek isterseniz.
        F…. ile başlayan ibareyi tam olarak yazmış olsaydım benimsemiş hatta buraya yorum yerine küfürler yağdıran biri olurdum.
        Devam edeyim moonstartv’de Erhan Başyurt’un konuşmasını dinlediniz mi tam anlamıyla bir hezeyan 28 şubat MGK kararlarını bilerek 18 maddenin imzalandığını söylüyor, bu apacık bir yalan peki bu görüşe karşı bir etiketiniz olacak mı.
        Neden sadece ‘siyasal islam’ sözüne cevap verdiniz.
        Buraya yorum yapmamdaki asıl neden Turgut KAZAN yerine Şevket KAZAN yazılması
        Bu anlayamadığım durumu hangi kelime ya da sıfat ile açıklayacaksınız.
        Bu yanlışlığı ya da kastı bir münferit vaka olarak görüyorum,lakin bu vakalar hiç münferit kalmıyor genel bir hal almış bilmem farkında mısınız.
        Buraya bu olayları bir slogan ile yazmak en kolay tarafı, maksadım bu yanlışı ifade etmek.

  2. Bu bana yapılır mı adem abi.., tam sona yaklaştım hayda bir sonra ki yazınıza kaldı. Putunu erdiğini trump u bilmem ama ben bir sonra ki yazınıza kadar uykusuz kalacağım.., 🙁

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin