Rejimde Kürtler

Yorum | Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman

Devletin Kürt algısı ve aklı ile rejimin Kürt stratejisi arasında bir fark yok. Belki de bu, Erdoğan’ın ve AKP’nin derin yapı tarafından ön plana sürülmesinde kilit bir rol oynadı. AKP, 2002-2011 yılları arasında devletin Kürt algısına ters bir şekilde MİT’i PKK ile müzakerelere sürmüş, İmralı’daki Öcalan ile de görüşme trafiğini başlatmıştı. Bu zeminin üzerine açılımlar yapıldı ve nihayetinde Çözüm Süreci başladı. Bu olumlu bir stratejiydi ve vesayet sisteminin sonlandırılma yaklaşımı, AB reform süreci, yeni kapsayıcı anayasal vatandaşlık konsepti gibi birçok demokratikleştirici unsurla aynı potada ele alınması gereken bir bütünün parçasıydı.

Bu stratejinin 17/25 Aralık sonrası derin devletle pazarlık yapılarak terk edildiğini herkes biliyor. Orduya kumpas başlığı altında AKP ve Erdoğan liberal demokrasi idealini rafa kaldırarak Türkiye’de derin devleti hortlattı. 1990’ların vesayetçi yapılarını yeniden işbaşına getirdi. 15 Temmuz sonrası bu yapılar TSK içindeki Batıcı-NATO’cu-AB’ci kanadı tasfiye ettiler. Bu esnada Kürt meselesinde de dizginleri tümüyle ele aldılar.

HDP’nin devlet düşmanı ve terörist olarak lanse edilmesi kimin tarafından yapılıyor? MİT’i Oslo’ya PKK ile pazarlığa gönderenler tarafından! Öcalan ile pazarlık yapanlar tarafından! Habur’da sınırdan geçen PKK’lılara seyyar mahkemeler kurdurtan zihniyet tarafından. Şimdi o günlerin liberal vatandaşlık konsepti savunucuları, bugünün mangalda kül bırakmayan milliyetçi İslamcıları oldular. Yadırgamamalı, Türkiye’dir, ne olsa yeridir. Fakat mesele sadece bu değil. Erdoğan ve AKP’den çok daha önemli olan Türkiye’deki hortlamış olan derin yapının yaklaşımları.

Muharrem İnce, daha geçenlerde “CHP’nin hiçbir zaman Selahattin Demirtaş’ın özgür olmasına yönelik bir söylemi olmadı” deyiverdi, iyi mi? Oysa seçim çalışmaları esnasında 9 Mayıs’ta Demirtaş’ı Edirne F-Tipi cezaevinde ziyaret emiş ve kendisiyle bir saati aşkın bir süre görüşmüştü. Herhalde Demirtaş’ın hapishaneden çıkmasını istemeye-istemeye yaptı bunu! Gülmeyelim! Dedim ya, Türkiye siyaseti. Esas mesele şu: Türkiye’de kelli felli kıdemli ve de tecrübeli siyasetçilere ne düşüneceklerini ve ne düşünmeyeceklerini kim dikte ediyor? Daha da önemli bam teli şu: Erdoğan’a Kürt politikasını değiştirten irade ile İnce’ye “CHP’nin hiçbir zaman Selahattin Demirtaş’ın özgür olmasına yönelik bir söylemi olmadı” dedirten irade aynı mı? Daha da ileri gidelim: Türkiye’de yüzde ellilerde desteği olan Erdoğan’a ve yüzde otuzlarda desteği olan İnce’ye dediğini yaptırtan bir üst irade varsa, biz daha neyi konuşuyoruz ki?

Baştan beri bıkmadan, usanmadan anlatmaya çabalıyorum

Türkiye’de majör tüm siyaset sahalarında – Kürt siyaseti, güvenlik politikası, Suriye, sınır ötesi operasyonlar, Kamu’dan atılan veya tutuklananlar vs. – bir üst irade var.

Son olarak içişleri bakanı Süleyman Soylu Kürt siyasetine hitaben “sizi CHP bile kurtaramayacak” demesi, ya da HDP milletvekili Pervin Buldan’a “Size haddinizi bildireceğiz. Size artık yaşama hakkı yok. Nereye gidiyorsanız gidin” diyerek, derin yapının bir zamanların barışçıl ve yapıcı Kürt politikasının mimarı AKP’yi nereye getirdiğini göstermiş oldu. Bu gücü nereden alıyor, kime güveniyorlar? Sokaklarda ağır silahlarla gövde gösterisi yapan radikaller güçlerini (ve silahlarını) neden alıyorsa oradan. Erdoğan gücünü nereden alıyorsa oradan. İnce’ye düşünce ve eylemlerini değiştirten, onu sıfırlatan kimse, bu gidişatın iplerini ellerinde tutan güç de odur.

Bakın Demirtaş’ı içerden çıkarttırmadılar.  İçeride onlarca Kürt milletvekili var! Ayrıca yüzlerce de HDP’li belediye başkanı. Milli irade lafını diline pelesenk eden bir siyasi partinin ve liderinin mutlak iktidarında oluyor bunlar! Sormayalım mı, önceden neydiniz, şimdi nereye geldiniz diye? Sormayalım mı neden diye?

Türkiye’de iki ideoloji mutasyona uğrayarak bütünleşti. Hedef aşırı milliyetçi bir ideolojiyi Türkiye’de hücresel seviyelerde vücuda kabullendirmekse, bunda başarılı olundu sanırım. Sağda AKP, MHP’nin yanına geldi. Ve İslamcılıkla milliyetçilik, tıpkı İbrahim Kafesoğlu’nun Türk-İslam sentezi ideolojisinin yeni nesil tezahürü oldu. Buna işin kötüsü CHP içinden de ulusalcılar destek oldu. CHP’deki ulusalcılık, seküler milliyetçiliktir. MHP ve CHP milliyetçiliği arasındaki tek fark, CHP’nin işine dini eklemlemediği bir milliyetçilik anlayışıdır sadece. Ez cümle, AKP, MHP, CHP, İYİ parti, Saadet, BBP gibi partilerin büyükten küçüğe ortak platformu, milliyetçilik. Türk milliyetçiliğinin de ötekisi Kürt siyaset. Bu durumda, yukarıdaki analiz daha fazla anlam kazanıyor. Türkiye’de değişimin dinamikleri bununla açıklanmalı. Derin devlet de gücünü buradan alıyor.

İdeolojik olarak Türkiye’de evrensel değerleri savunan hiçbir siyasi parti kalmadı. Tüm partiler (HDP de dâhil) milliyetçilikten besleniyor. Türk İslam sentezinin dominant, sol-seküler milliyetçilikle etnik milliyetçiliğin bunların yanına sos olduğu bir tür Üçüncü Dünya siyaseti hâkim olan Türkiye’de!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Maaalesef yine doğru noktayı yakaladınız.

    Bugün zulmün envai çeşidini yaşayan hizmet ehli arkadaşlarımın da bu skalanin neresinde duracağı konusunda çok şiddetli endişelerim var.

    Yanılmayı o kadar istiyorum ki!

    Şartlar değiştiğinde kim nerede duracak acaba?

    An itibarı ile demokrasi/özgürlük diyen arkadaşlarımın aynı çizgide kalacaklarına, en azından büyük çoğunluğun, inancım yok.

    Hiç bir yere koyamıyorum, şaşkın ve guvensizim.

    Bu kitleye güç veren olmaktan da sorumlu olduğumu biliyorum.

    Durum bu!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin