YÜKSEL ÇAYIROĞLU | YORUM
Arap dünyasından bir akademisyen, İslâm dünyasının en büyük probleminin radikalizm olduğunu, bunun önüne geçmenin en etkili yolunun da Hocaefendi’nin fikirleri olduğunu ifade etmişti. Son yıllarda daha iyi anlaşıldı ki sadece İslâm dünyasının değil, bütün bir dünyanın en büyük problemlerinden biri radikalizm. Uzun yıllardır demokrasi havariliği yapan, hararetle özgürlükleri ve temel insan haklarını savunan Batılı ülkeler bile yavaş yavaş radikal fikir ve akımlara teslim olmaya başladı.
Radikalizm nedir?
Pek çok araştırmacı radikalizmin muğlak bir kavram olduğunu, dolayısıyla üzerinde ittifak edilen net bir tanımının olmadığını söyler. Radikalizmin sözlük anlamına da uygun olan tanımı, siyasal ve sosyal düzeni köklü ve hızlı bir şekilde değiştirmeyi amaçlayan düşünce, inanç ve eylemlerdir. Fakat medyada ve popüler kültürde o, genellikle aşırıcılık, şiddet ve terörle birlikte kullanılır. Zira bunların arasında sıkı bir ilişki vardır. Radikalleşen gruplar genellikle amaçlarına ulaşmak için şiddet ve terörü kullanırlar. Radikal örgütlerin düşünce ve eylemleri de bu yaklaşımı destekler.
Dahası radikal fikirler tabiatı icabı serttir, katıdır, fanatiktir, dışlayıcıdır. Bu tür fikirlere sahip insanlar kendilerini hakikatin temsilcisi gibi görürler. Sahip oldukları düşünce ve inançları körü körüne savunurlar. Sabit fikirlidirler. Onların farklı fikirlere tahammülleri yoktur, yeni bakış açılarına kapalıdırlar. Değişime karşı dirençleri vardır. Kendinden olmayanlara karşı saldırgan ve agresif olabilirler. Bütün muhalif düşünceleri bastırmak isterler, gerekirse zor ve şiddet kullanma pahasına. Kendi düşünce ve inançlarına aykırı buldukları yapıları, sistemleri, devletleri kolayca düşman ilan edebilir, onlara karşı kin ve nefretle dolabilirler. Radikalizmde demokrasiye, özgürlüklere, çoğulculuğa yer yoktur. Bu açıdan radikalizm şiddet ve teröre yol açmasa bile çatışmaları körükler, toplumsal ahengi bozar ve kamusal düzeni tehdit eder.
Radikalizmin Küreselleşmesi
Günümüzde radikalizm denildiğinde çoklarının aklına hemen “cihatçılık” veya dinî radikal örgütler geliyor. Ne var ki düşüncede, felsefede, siyasette, iktisatta, hukukta, devletler arası ilişkilerde vs. radikal fikirler boy gösterebilir. Mesela son yıllarda yükselişe geçen ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, göçmen karşıtlığının radikal birer tutum olmadığı iddia edilebilir mi? Komünizm ve faşizm gibi otoriter ve totaliter rejimler siyasi radikalizmin birer neticesi değil midir? Belirli bir ırkı, dini, mezhebi, ideolojiyi, devleti ortadan kaldırma adına yapılan savaşların sebebi radikal fikirler değil midir? Veya bir inancı ya da dünya görüşünü propaganda, algı yönetimi, şiddet gibi her yolu kullanarak başkalarına kabul ettirmeye çalışan kimselerin radikal düşünce yapısına sahip olmadığı iddia edilebilir mi?
Kısacası, maalesef modern dönemde radikalizm hayatın her alanında varlığını sürdürmeye devam ediyor. Hatta günümüzde radikalleşmenin küreselleştiğini söyleyebiliriz. Zira radikal fikirler medya ve internetin de etkisiyle kar topu gibi hızla büyüyebiliyor ve geniş kitleleri etkisi altına alabiliyor. Sosyal ve siyasal düzendeki haksızlıklar, adaletsizlikler de insanları mevcut düzeni bütünüyle değiştirme noktasında güdüleyebiliyor ve radikalleştirebiliyor. Aynı şekilde küresel çapta varlığını devam ettiren baskılar, zulümler, sömürüler, savaşlar, mahrumiyetler, eşitsizlikler bazı kişileri bunların müsebbibi olarak gördükleri aktörlere karşı radikal bir tutum almaya ve aşırılıklara sevk edebiliyor.
İslâm Radikalleşmiyor, Radikalizm İslamîleşiyor
Buradan hareketle şunu ifade edebiliriz: Modern dönemde İslâm içinde el-Kaide, İŞİD, HAMAS, Hizbullah, İslami Cihad, Boko Haram gibi bir kısım radikal örgütlerin ortaya çıkmasının sebeplerini sadece dinde değil, sosyal ve siyasal şartlarda aramak daha gerçekçi olacaktır. Olivier Roy’un ifade ettiği gibi aslında İslâm radikalleşmiyor, radikalizm İslâmîleşiyor. Yani farklı gerekçelerle radikalleşen kimseler, arzu ettikleri değişimi gerçekleştirebilmek, kullandıkları şiddet ve terörü meşrulaştırabilmek için dinî argümanları kullanıyorlar.
Bununla birlikte İslâm geleneğinde de radikal fikirlerin beslenebileceği, sırtını dayayabileceği bir kısım içtihatlar, görüşler, dinî yorumlar, mezhepler de yok değildir. Radikal görüş ve yaklaşımlar, son bir kaç asırdır bilim ve teknikte geri kalan, fakr u zaruret yaşayan, ağır baskı ve zulümlere maruz kalan ve dikta rejimleri tarafından istismar edilen bazı Müslümanlar açısından daha cazip hâle gelmiştir. Modern dönemde ortaya çıkan selefilik ve siyasal İslâm da radikal fikirleri ve akımları besleyen olgulardır. Olur olmaz fiil ve sözleri şirk kabul etmek, tekfiri bir silah gibi kullanmak, dini mükellefiyetlerin edasında zorlama ve baskıya başvurmak, farklı dinî yorumlara karşı müsamahasız davranmak, demokrasi düşmanı olmak, farklı olanı ötekileştirmek gibi tavırların Müslümanlar arasında yayılması, radikalizmin İslâm toplumlarında kendine nasıl yer bulduğuna örnek olarak gösterilebilir.
Radikalizm İslâm’ın Parlak Yüzünü Kirletiyor
En başta şunu kabul etmek gerekir ki modern dönemde radikalizm ve ona bağlı olarak ortaya çıkan şiddet ve terör eylemleri kadar İslâm’a zarar veren başka bir unsur olmamıştır. Radikal tutumlar bir taraftan İslâm’ın ortadan kaldırmak için mücadele ettiği ayrımcılık, düşmanlık, kin, nefret, ötekileştirme, dışlama, toplumu kamplara bölme gibi problemleri doğururken, diğer yandan da İslâm’ın ikame etmeye çalıştığı sevgi, hoşgörü, kardeşlik, yardımlaşma, empati, barış gibi en temel değerleri zedelemiştir. İman; emniyet ve güven; İslâm ise sulh ve selamet demektir. Müslümanlar el ele verip bütün dünyaya İslâm’ı bu yüzüyle tanıtmaları gerekirken, maalesef bazı radikaller yüzünden o, sertlik, şiddet ve terör dini olarak tanınmıştır. Radikalizm, İslam’ın aydınlık çehresini karartmış, onu dünyaya olduğunun tam tersi göstermiştir. İslâm’ı doğru şekilde anlatmak ve temsil etmek Müslümanların birinci ve en önemli görevi olduğuna göre bu büyük yanlışı düzeltmek de onların en başta gelen sorumluluklarından biri değil midir?
Şüphesiz öyledir ve bu konuda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin büyük gayretleri olmuştur. Başlıkta da ifade edildiği üzere onun ortaya koyduğu düşünce ve pratikler, dini anlama ve yorumlama şekli, âdeta radikalizmin dibine kezzap dökmüştür. Hocaefendi, en başından itibaren hep anarşi ve kaosun karşısında olmuş, ama’sız fakat’sız bir şekilde şiddet ve terör eylemlerini lânetlemiş, dünya çapında etkili olan bir hoşgörü hareketinin öncüsü olmuş, tıpkı Bediüzzaman Hazretleri gibi “müspet hareket” ve “manevî cihadı” kendine ilke edinmiş, dünya çapında bir sulh-u umuminin sağlanması gerektiğinin her fırsatta altını çizmiş, Kur’ân ve Sünnet’in aşırılıktan uzak mutedil ve makul yorumunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla Hocaefendi’nin temel öğretisi, radikalizmi ortaya çıkaran zihniyeti değiştirmiş, onu besleyip büyüten zeminin altını oymuştur.
Radikalizmle Mücadelede Hocaefendi’nin Temel Öğretilerinin Önemi
Sosyal hâdiselerin gidişatını okuyabilen herkes, önümüzdeki yıllarda dünyanın en büyük problemlerinden birinin radikalizm, fanatizm ve aşırıcılık olacağını görebilir. Dolayısıyla Hocaefendi’nin fikirleri sadece Müslümanlar açısından değil, bütün dünya açısından çok önemlidir. Çünkü çoğulculuk değiştirilemez bir realite olarak hayatımıza girmiştir. Çok farklı din, mezhep, ırk, ideoloji ve kültürlerden insanların iç içe yaşadığı toplumlarda radikal tutumların ne ölçüde yıkıcı ve tahrip edici sonuçları olacağını tahmin etmek güç değildir. Meseleye Müslümanlar açısından baktığımızda da şunu söyleyebiliriz: Eğer onlar İslâm hakkındaki yanlış kanaat ve düşünceleri izale etmek, İslam düşmanlığını ortadan kaldırmak ve onun diğer insanlar tarafından kabul görmesini istiyorlarsa radikalizm belasından kurtulmak zorundadırlar.
İşte tam bu noktada Fethullah Gülen Hocaefendi’nin fikirleri ve bu fikirler etrafında şekillenmiş Hizmet tecrübesi hem Müslümanların hem de sevgi, saygı, hoşgörü, barış gibi değerleri dünyada hâkim kılmak isteyen insanların önüne geniş bir ufuk açıyor. Bu sebepledir ki Hocaefendi’nin temel öğretilerinin radikalizmi ortadan kaldırmada nasıl etkili olduğunu maddeler hâlinde özetle ele alacağız:
1. İslâm Anlayışı
En başta şunu ifade etmek gerekir ki Hocaefendi, radikalizm ve aşırılıktan uzak mutedil bir din yorumu ortaya koymuştur. Zira o, Kur’ân’a bütüncül bakabilmiş, İslâm’ın maksatlarını çok iyi kavramış ve siyer felsefesine vâkıf olmuştur. Şunu çok rahat ifade edebiliriz ki Hocaefendi’yi radikalizm karşısında tavır almaya sevk eden de sevgi, barış ve hoşgörü gibi değerlerin yılmaz bir savunucusu yapan da inandığı temel değerlerdir. Bir kısım radikal örgütlerin; şiddet eylemlerine ve zorbalıklarına dinden meşruiyet devşirmeye çalışmalarına mukabil o, her fırsatta şu kabil fikirlerini açık yüreklilikle ortaya koymuştur: “İslâm’ın, şiddet ve radikalizmi besleyen bir din olmadığını, bilakis insanlığın başına bela olan bu iki musibet için en büyük panzehir olduğunu herkese göstermek ve anlatmak, Allah’a sağlam inanmış mü’minlere düşen çok önemli bir misyondur.” (Gülen, Işık Karanlığı Boğarken, s. 227)
Hocaefendi, dünyanın her neresinde olursa olsun bir terör eylemi gerçekleştirildiğinde hemen bunu kınayan ve lânetleyen mesajlar yayınlamıştır. O, çok defa Müslümanın terörist olamayacağını, teröristin de Müslüman olmayacağını vurgulamış, terör ve şiddet eylemlerinin ne Kur’ân’da ne de Sünnet’te yeri olmadığını ifade etmiş, bu tür şiddet eylemlerine bulaşan kimselerin İslâm hakikatini doğru anlayamadıklarını, ondan nasipsiz ve habersiz yaşadıklarını belirtmiştir. Bir yerde konuya bakışını şöyle ifade eder: “Şiddet ve terör eylemlerine teşebbüs edenlerin, canlı bombalarla çoluk çocuk demeden masum insanların canına kıyanların, başka din mensuplarının ibadethanelerine saldırıp kutsallarına saygısızlık yapanların İslâm’ın ortaya koyduğu temel değerlerle bir alâkalarının olduğu söylenemez.” (Gülen, İmtihanlar Kuşağı, s. 252)
Esasında Hocaefendi’nin radikalizmin önüne geçme adına yaptığı şey, dinde zaten mevcut olan değerlerin bir kere daha altını çizmek olmuştur. Zira, aleyhimize olsa bile adaleti ayakta tutmamızı emreden (Nisa sûresi, 4/135), günah ve düşmanlıkta değil, sadece iyilikte yardımlaşmamızı isteyen (Mâide sûresi, 5/2), net ifadelerle dinde zorlama olmadığını beyan eden (Bakara sûresi, 2/256), bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmeye denk bir günah olduğunu vurgulayan (Mâide sûresi, 5/32), sulh ve barışı tavsiye eden (Bakara sûresi, 2/208), mü’mini, başkalarının elinden ve dilinden emin olduğu bir insan olarak tarif eden (Tirmizi, iman 12), Allah’ın bize rahmet etmesini bizim O’nun kullarına merhametli olmamıza bağlayan (Ebu Davud, edep 58) bir dinin, radikalizme ve şiddet eylemlerine müsaade etmesi söz konusu olamaz.
2. Yaşadığı Çağı Doğru Okuması
Hocaefendi’nin radikalizm ve aşırıcılığa, şiddet ve teröre karşı son derece müsamahasız olmasının önemli bir sebebi İslâm’ın bu konudaki öğretileriyse, diğer bir sebebi de realist olmasıdır, yani yaşadığı çağı doğru okuması, sosyal hâdiseleri doğru analiz etmesi, dünyanın gidişatını doğru görmesidir. O, radikalizmin ve onun ortaya çıkardığı şiddet ve düşmanlığın hem Müslümanlara hem de bütün bir insanlığa vereceği zararları çok iyi görmüştür. “Vahşet, vahşet doğuruyor; şiddet, şiddete sebep oluyor.” (Gülen, İmtihanlar Kuşağı, s. 254) sözleriyle, radikal eylemlerin çözümün bir parçası olamayacağına, bilakis var olan problemleri daha da büyüteceğine işaret etmiştir.
Öte yandan, Hocaefendi’nin şu sözleri, şiddet ve terör eylemlerinin, İslâm’a dair negatif algıları, yanlış kanaatleri ve düşmanlıkları besleyip büyüttüğünü net olarak ortaya koyar: “Radikalizm ve şiddete başvurmak suretiyle problemlerine çözüm arayan Müslümanlar, maalesef İslâm hakikatini doğru anlayamadıkları gibi çağlarını da doğru okuyamıyorlar. Yapmış oldukları şenaat ve denaetlerle Müslümanlık adına çok kötü bir imaj oluşturuyorlar. Var olan İslâm düşmanlığını daha da büyütüyor, Müslümanlar hakkında yaşanan paranoyaları daha da derinleştiriyor, İslâm dünyası hakkındaki negatif algıları daha da güçlendiriyorlar.” (Gülen, İmtihanlar Kuşağı, s. 254)
3. Hoşgörü ve Diyalog Anlayışı
Hocaefendi’ye göre radikalizmin ve onun sebep olduğu şiddet eylemlerinin önüne geçmenin en etkili yöntemlerinden biri, insanlar ve toplumlar arasında diyalog köprüleri kurmak ve hoşgörü kültürünü yaygınlaştırmaktır. Çünkü bu sayede insanlar, aynı masanın etrafında bir araya gelecek, birbirlerini daha yakından tanıyacak, paylaşma ve uzlaşmayı öğrenecek, kavga etmeden bir arada yaşama tecrübesi edineceklerdir. (Gülen, Işık Karanlığı Boğarken, s. 227)
Burada uzun uzun Hocaefendi’nin hoşgörü ve diyalog hakkındaki fikirlerini anlatacak değiliz. Fakat onu yakından tanıyan herkes çok iyi bilir ki Hocaefendi ömrünü âdeta diyalog ve hoşgörüye adamış bir insandır. Kendi ülkesinde çok farklı dünya görüşlerinden insanları aynı masa etrafında toplamayı, onlarla ortak programlar yapmayı başardığı gibi, sevenleri tarafından farklı ülkelerde açılan diyalog merkezleri de farklı din ve kültürlerden insanlarla önemli temaslar kurmuş, dostluklar geliştirmiştir.
4. Müspet Hareketi İlke Edinmesi
Radikalizmin önemli özelliklerinden biri, reaksiyoner olmasıdır. Radikal hareketlerin hemen hepsi aynı zamanda birer tepki hareketidir. Belli bir yapıyı veya sistemi hedef alırlar. Onu acımasızca eleştirir, yıpratmaya ve yıkmaya çalışırlar. Bunu da zor kullanarak, şiddet eylemlerine başvurarak, terör estirerek yaparlar. Dolayısıyla da bozgunculuk ortaya çıkar, asayiş ihlâl edilir, fitne ve fesat baş gösterir. Bütün bunların ise menfi (olumsuz) birer hareket tarzı olduğunda şüphe yoktur.
Oysaki Hocaefendi ısrarla ve tekrarla müspet hareket üzerinde durur. Takip ettiği genel çizgiyi, “Bizim yolumuz, imanda derinleşme ve müspet hareket yoludur.” (Gülen, Ümit Burcu, s. 170) sözüyle özetler. Hocaefendi farklı zamanlarda ortaya koyduğu söz ve yazılarıyla müspet hareketin önemine dikkat çektiği gibi, yaşantısıyla, tavır ve davranışlarıyla da onu en güzel şekilde temsil etmiştir. Yanlışlarla uğraşmak yerine doğruları ikame etmeye çalışmış, yıkmaya değil yapmaya odaklanmış, mümkün mertebe çatışma ve ihtilaf kapılarını kapatarak birlik ve beraberlik vesilelerini öne çıkarmış, farklılıkları kavga sebebi olarak değil fırsat ve zenginlik olarak görmüş, problemleri güç, baskı ve şiddetle değil; akıl, mantık ve diplomasiyle çözmenin önemine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla radikalizm, müspet hareketin içinde hiçbir şekilde kendine yer bulamaz.
5. Manevi Cihat Vurgusu
Günümüzde İslâm’ın en çok tartışılan, eleştirilen, istismar edilen ve yanlış anlaşılan kavramlarından biri cihattır. Radikal İslâm örgütleri de şiddet ve terör eylemlerini “cihat” olarak adlandırırlar. Hocaefendi’nin İslâm’ın cihat ve savaşa bakışıyla ilgili getirdiği açıklamalar Kur’ân ve Sünnet’in ruhuna uygundur, fevkalâde dengelidir, aşırılıktan uzaktır ve oldukça makuldür.
Bu, çok geniş bir konudur. Burada şu kadarını ifade edelim ki cihat, savaş demek değildir. En başta o, büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Büyük cihat, nefisle mücadele demektir. Hocaefendi küçük cihadı da “Allah’la insanlar arasındaki perdelerin kaldırılması” olarak tarif eder. Bunun da pek çok yolu ve yöntemi vardır. Ona göre hayatın her sahasında, cemiyetin her kesiminde toplumu ıslah adına sürdürülen her türlü gayret cihat cümlesindendir. (Gülen, İ’la-i Kelimetullah veya Cihad, s. 12)
Savaş, küçük cihadın çeşitlerinden sadece biridir. Onu da ancak meşru sebepler mevcut olduğunda devletler ilan edebilir, belli şahıslar veya gruplar değil. Ve savaşın; çocuklara, kadınlara, sivillere dokunulmaması gibi oldukça sıkı kuralları vardır. Konuyla ilgili onun şu sözleri oldukça önemlidir: “İslâm’da asıl olan barıştır; savaş arızî ve istisnâî bir durumdur. Dinimizde savaşa izin verilmesi, din, akıl, mal, can, nesil gibi mutlaka korunması gereken değerlerin müdafaası içindir.” (Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız, s. 14)
Hocaefendi bir kısım yanlış anlaşılmaların önüne geçme adına cihat ve savaşın İslâm’daki yerine dair bir kısım izahlar getirse de ona göre bu asırda yürütülmesi gereken mücadele tarzı, manevi cihattır. O, sık sık Bediüzzaman’ın “Maddi kılıç kınına girmiştir, medenilere galebe ikna iledir.” sözüne atıfta bulunur ve bu asrın cihadının bilgiyle, sözle, ilimle, eğitimle yürütülmesi gerektiğini söyler.
Ayrıca Hocaefendi, şiddet ve kaba güçle problemlerin üzerine gidildiği durumlarda, insan haklarının ihlâl edildiğini, onur ve gururların yaralandığını, kin ve nefret ödemlerinin oluştuğunu, gelecek nesillere intikam duygularının miras kaldığını ve çözüldü zannedilen problemlerin ileride daha da büyüyerek karşımıza çıktığını ifade eder. Kalıcı çözümlerin elde edilmesi ise problemlerin üzerine ancak diplomasi işletilerek, akıl ve mantık kullanılarak, insani duygular gözetilerek gidilmesine bağlıdır. (Gülen, Işık Karanlığı Boğarken, s. 31)
6. Ölçülü ve Yumuşak Söylemi
Radikalizm ilk olarak fikir bazında zihinde ortaya çıkar, oradan dile ve ardından da eylemlere dökülür. Radikal örgütlere mensup insanların sözleri ve yazıları oldukça serttir, kabadır, öfke, nefret ve düşmanlık doludur. Bu tip insanlar sürekli yakmadan, yıkmadan, öldürmeden, intikam almadan bahsederler. Sözün insan üzerinde etkisi büyüktür. Dolayısıyla sürekli bu tür sert sözlere muhatap olan kişilerin bundan etkilenmemesi, etkilenip harekete geçmemesi çok zordur. Dolayısıyla insanlar öncelikle fanatik ve aşırı düşüncelerden kurtarılmalı, ardından da ölçülü, güzel ve yumuşak konuşmaya alıştırılmalıdır ki şiddet ve terör eylemlerinin önüne geçilebilsin.
Hocaefendi’yi hiç tanımayan bir insan bile, çok değil, birkaç sohbetini dinlese bile, sözlerindeki güzelliği, letafeti, nezaketi, mülayemeti, müsamahayı hemen fark edecektir. Onun sözleri dışlayıcı değil kucaklayıcıdır. Düşmanlıkları körükleyici değil, dostlukları pekiştiricidir. Ayrıştırıcı değil birleştiricidir. Tahrik edici değil yatıştırıcıdır. Nefret ettirici değil müjdeleyicidir. O her daim sevgiden, saygıdan, hoşgörüden, affetmekten, merhamet ve şefkat göstermekten, empati yapmaktan, paylaşmaktan, uzlaşmaktan, dostluk köprüleri kurmaktan, insanlık çapında bir sulh atmosferi oluşturmaktan bahseder.
Hocaefendi’nin kendine has bir söylemi vardır ve bu, ayrıca üzerinde durulmayı hak eder. Bizim burada dikkat çekmeye çalıştığımız nokta, Hocaefendi’nin üslup ve söyleminin insanları radikalizmden uzak tuttuğudur.
7. Başlattığı Eğitim Seferberliği
Radikalizm, fanatizm ve aşırıcılığın beslendiği başlıca kaynaklardan biri cehalettir. Radikal örgütler, eğitim seviyesi düşük kişileri kolaylıkla manipüle edebiliyorlar. Dinin ruhunu bilmeyen, yaşadığı çağdan habersiz olan, yaptıkları şiddet eylemlerinin önünü sonunu hesap edemeyen eğitimsiz kişileri intihar bombacısı hâline getirebiliyor veya kendi hedefleri doğrultusunda kullanabiliyorlar. Dahası, radikalizmi ortaya çıkaran katılık, sertlik, sığlık, dar görüşlülük, sabit fikirlilik, dışlayıcılık gibi vasıflar da doğrudan eğitimle alakalıdır. Radikal tutum ve eğilimlerin Hizmet gönüllüleri arasında kendine yer bulamamasının önemli sebeplerinden biri de onların eğitim düzeyleridir.
Hocaefendi, bütün bir ömrünü ilme, eğitime, insan yetiştirmeye, cehaletle mücadeleye adamıştır. Onun, “Bir insanın insanlığı, öğrenip öğretmek ve başkalarını aydınlatmakla belli olur ve ortaya çıkar.” (Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, s. 24) şeklindeki sözlerine bakılacak olursa, eğitim ve öğretimi varoluşsal bir hedef olarak gördüğü anlaşılır. Onun cehalete bakışı da şudur: “İçtimaî sıkıntılarımızın en birinci sebebi, millî sefaletlerimizin en önemli saiki cehalettir.” (Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken, s. 81)
Nitekim kendisi de daha çocuk denecek yaşta kalabalıklara hitap etmeye başlamış, gençliğinden itibaren talebe yetiştirmiş, ders okutmuş ve bulduğu her fırsatı insanlığı aydınlatma istikametinde kullanmıştır. Daha da önemlisi, teşvik ve yönlendirmeleriyle bir eğitim seferberliği başlatmış, yurt içinde ve yurt dışında binlerce eğitim müessesesinin açılmasına vesile olmuştur. Bütün bu gayretlerin ise radikalizmi önlemede atılan önemli adımlar olduğunda şüphe yoktur.
8. Çoğulculuk ve Demokrasiyi Savunması
Radikalizmin en bariz özelliklerinden biri de öteki düşmanlığıdır. Kin, nefret, öfke ve düşmanlık radikallerin temel motivasyon kaynağıdır. Onlara göre tek doğru vardır, o da kendi fikirleridir. Dolayısıyla kendi dar mantıklarına, sığ düşüncelerine uymayan fikir ve mülahazalara katlanamazlar. Muhalif gördükleri bütün düşünceleri bastırmak ister, mevcut düzeni kendi ideolojilerine göre köklü bir şekilde değiştirmeye çalışırlar. İşte bu bakış açısıdır ki radikal örgütleri aynı zamanda otoriter, baskıcı ve zorba tavırlara sevk eder. Bu yüzden radikal fikirlere sahip olan kişiler çoğulculuktan rahatsız oldukları gibi demokratik değerleri de hazmedemezler.
Hocaefendi, İslâm dünyasında en sert demokrasi tartışmalarının yaşandığı günlerde, “Demokrasiden geriye dönüş yoktur.” diyerek bu konudaki net tavrını ortaya koymuştur. Onun çoğulculukla ilgili şu yaklaşımları da çağın gereklerine oldukça uygundur: “Müslümanların, öncelikle, bir köy hâline gelen dünyada birlikte yaşama kültürüne sahip olmanın kaçınılmaz olduğunun farkına varmaları, sonrasında da farklı din ve kültürlere mensup insanlarla, birlikte yaşama tecrübesi geliştirmeleri gerekir. Bunun için de insanlık ortak paydasında buluşma, asgari müştereklerde bir araya gelebilme, farklı birleştirici noktalar bulma, herkesi kendi konumunda kabul etme gibi esaslar oldukça önemlidir.” (https://herkul.org/kirik-testi/cogulculuk/)
9. Güzel Temsile Verdiği Önem
Modern dönemde İslâm hakkında oluşan menfi imajın baş sorumlusu radikalizm ve ona bağlı olarak gelişen şiddet ve terördür. Bugün Batılı ülkelerde “İslâm” denildiğinde ilk akla gelen şey, maalesef şiddet ve terördür. Elbette bunda İslâm aleyhine yürütülen menfi propagandanın etkisi büyüktür. Fakat özellikle Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanlar, içinde yaşadıkları toplumlarla güçlü diyaloglar geliştirip güzel temsilleriyle de İslâm’ın barışçıl ve insancıl yüzünü ortaya koyabilselerdi, bu propagandalar bu ölçüde etkili olamazdı.
İslâm aleyhine oluşmuş önyargıların farkında olan Hocaefendi, ısrarla güzel temsil üzerinde durmuş, Müslümanlığı imrendirici ve özendirici yönüyle yaşamanın altını çizmiştir. “Mü’minin temsili her zaman tebliğinin önünde olmak zorundadır.” diyen Hocaefendi, Müslümanların çevrelerine güven vaat etmelerinin, gönüllere girmelerinin, inandırıcı ve etkili olmalarının buna bağlı olduğunu ifade etmiştir. (https://herkul.org/kirik-testi/temsilin-gucu/) Kaba tavırlarla, zorbalıkla, şiddet eylemleriyle güzel bir temsil ortaya konulamayacağı aşikârdır. Bilakis bu tür tavırlar insanları İslâm’dan daha da soğutacak, Müslümanlardan daha da uzaklaştıracaktır. Dolayısıyla Hocaefendi’nin temsil etrafındaki görüşleri de radikalizmin önlenmesi adına oldukça önemlidir.
10. Dini Siyasete Alet Etmemesi
Maalesef modern dönemde dinin başına gelen en büyük felâketlerden biri, onun bir ideolojiye dönüştürülmesi ve siyasete alet edilmesidir. Esasında radikalizmin günümüzde büyük bir problem hâline gelmesinin sebebi de budur. Hocaefendi sık sık dinin politize edilmesinin olumsuz sonuçları üzerinde durmuş, bunun dine vereceği zararları izah etmiş ve sürekli nazarları siyaset dairesinden sivil ve ferdî yaşama çevirmiştir. Bazı Müslümanların gücü ele geçirip kaba kuvvetle ideolojilerini hâkim kılma ve insanları hizaya getirme çabalarının dikta rejimlerini ortaya çıkaracağını ve bunun da insanları dinden soğutacağını belirtmiştir. Nitekim Hocaefendi’nin bu fikirlerini ciddiye alan Hizmet gönüllülerinin de siyasetten uzak durmaları, eğitim, diyalog ve hayır hizmetlerine odaklanmaları onları radikalizm tuzağından korumuştur.
Sonuç Yerine
Konuyu olabildiğine özetlemeye çalıştık. Yoksa Hocaefendi’nin eserlerinde, bu on maddenin altını doldurabileceğimiz çok fazla fikir olduğu gibi, bunlara daha başka maddeler de eklenebilir. Mesela onun anarşiye bakışı ele alınabilir. “Anadolu İslam’ı” kavramının üzerinde durulabilir. Sevgi ve hoşgörünün temsilcileri olan Mevlanaların, Yunus Emrelerin, Yesevilerin onun üzerindeki etkileri incelenebilir. Radikal kimselerce yanlış anlaşılan âyetlere getirdiği yorumlar incelenebilir. Fakat özetle burada ele aldığımız fikirlerinin bile onun hem radikalizme ne kadar mesafeli olduğunu hem de radikalizmin önüne geçmede ne kadar etkili olduğunu göstermeye yeteceği kanaatindeyiz. Nitekim yüz binlerce gönüllüsü olan Hizmet hareketinin de ciddi baskı ve tazyiklere maruz kalmasına rağmen bugüne kadar şiddet ve terörden uzak kalması bunun en büyük delilidir.
Güzel bir yazı … ciddi emek vermissiniz, tesekkurler… üzerinde tekrar bir inceleme yapilarak Arapça olarak da yayinlanabilse keşke Arap dünyasına yönelik bir yayın organında.
Radikalizmin İslam topluluklarinda nasıl zemin bulabildigine dair yaptığınız tespitler önemli. Bu konularda maalesef “kötü para iyi parayı kaçırır” benzeri bir durum söz konusu.
Hizmetin gerek eğitim ve diyalog faaliyetleri, gerekse hizmet carklarindan geçip yetişen insan profili, ve ozunde Ustad’in ve hoca efendinin kritik donemeclerdeki dengeli ve isabetli yaklaşımları ve rehberlikleri, radikalizm ile irtibatlı her türlü hastalığın panzehiri hükmünde aslında.
Üzüntü veren husus, bu sesin, her yerde savaş tamtamlari calan mevcut konjonktürde, müslüman dünyada, ne entellektuellere ne de geniş kitlelere yeterince cazip gelmemesi. Mevsim savaş mevsimi … biz ise barış mevsimini bekliyoruz. Ve bir süre daha bekleyecegiz gibi. Barış mevsimini ve barış ruzgarlarini bekliyoruz Rabbimizden.
Maşallah ne güzel yazmışsınız. Yazınız, sadece hocaefendinin düşüncelerini aktarmıyor, aynı zamanda hizmet insanlarına yollarını özetleyen bir rehberlik yapıyor. Neden hep eğitim diye çırpınıldığına, siyasal İslamcılar gibi “tepeye oynamak” yerine alttan bir iyileştirme çabası içerisinde olunduğuna, dıştan çok içte fetihlerin peşine düşüldüğüne özlü ifadelerle açıklık getirmişsiniz. İki kere okudum, daha da okuyacağım inşallah.
Sizden istirhamım, bu yazıları burada, sadece bir ya da iki gün anasayfada kalan köşe yazıları halinde bırakmamanız. Tabii ki bu güzel yazılarınızın devamını bekliyoruz ama bunları bir plan dahilinde yazıp kitaplaștırmanız çok güzelliklere vesile olabilir. Adına Hizmet Yolu gibi bir isimde verilebilir 🙂
Hocamızın kitapları var tabii ki ama onlara götürecek, buradaki gibi anlatımlarla bizi anlatan bir kitap güzel olmaz mı?
Saygılarımla