Putin’in sadık oligarkı Roman Abramoviç

ENSAR NUR | STRAZBURG TR724

Roman Abramoviç, Rusya ve Ukrayna heyetleri arasındaki görüşmelerde dikkat çekiyor. Rus araştırmacı gazeteci Mariya Pevçih, Abramoviç’in geçmişinin unutulduğunu ve Putin tarafından oldukça sevilen bir figür olduğunu hatırlatıyor. Gazeteciye göre “Putin’in en sadık oligarkı” Abramoviç’in müzakerelerdeki rolüne şüpheyle yaklaşmak gerekiyor.

Aleksey Navalny tarafından kurulan ve Rus otoriteleri tarafından “aşırılıkçı örgüt” kategorisine alınıp yasaklanan Yolsuzlukla Mücadele Vakfı’nın Soruşturma Birimi sorumlusu gazeteci Mariya Pevçih, milyarder işadamı Roman Abramoviç’in portresini yazdı.

Araştırmacı gazeteci, Abramoviç’in Putin ile olan yakın ilişkisini, servetini Putin yardımıyla nasıl kazandığını ve Rusya ile Ukrayna arasında yürütülen müzakerelerdeki rolünü Twitter hesabından detaylı bir şekilde ortaya koydu.

Çoğu kimsenin Abramoviç’in geçmişini unuttuğunu ve müzakerelerde rol almasını olumlu karşıladığını ifade eden Pevçih, Abramoviç’in Putin’in adamı olduğunu, Rusya Devlet Başkanı tarafından oldukça sevilen bir figür olduğunu ve Moskova’nın onayı ile müzakerelerde yer aldığını hatırlattı.

Aslına bakılırsa, Abramoviç klasik Rus oligark özelliklerine sahip. Putin’in milenyumun başından bu yana gücünü korumasını sağlayan milyarderlerden sadece biri olsa da Putin’e olan yakınlığı dikkat çekiyor.

Pevçih’in Abramoviç hakkında yazdıklarını daha iyi anlayabilmek için Putin’in Devlet Başkanlığının ilk yıllarında oligarklar ile olan ilişkisini kısaca hatırlatmak gerekiyor.

Güce karşılık zenginlik: Putin’in iktidarını koruma stratejisi

Putin, Rusya’daki kaotik yıllardan sonra iktidara geldiğinde, oligarkların iktidar üzerinde hatırı sayılır bir etkisi vardı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki ekonomik liberalleşme sürecinde zenginleşen bu iş adamları, medyayı ve Rusya Federasyonu’nun hemen hemen tüm stratejik sektörlerini kontrol ediyordu. 2000 yılında Devlet Başkanı olan Putin, Yeltsin başkanlığında ayrıcalıklardan yararlanan oligarklara karşı “yasaların diktatörlüğünün” ve ekonomide düzenin yeniden tesis edilmesini vurgulayarak bir savaş başlattı.

Aslında Putin’in amacı büyük patronların servetine el koymak değildi, sadece “işadamlarının artık siyaset yapmama sözü vermelerini” ve “karlarının bir kısmını ülke ekonomisine yatırmalarını” istiyordu. Yani, Putin sanıldığı gibi oligark düşmanı değil, kendisine destek vermeyen oligarkların düşmanıydı.

Otoritesini ve tehditlerinin gerçekliğini göstermek isteyen Putin, 2000’lerin başında birkaç oligarkı diğerlerine ibret olması için ağır bir şekilde cezalandırdı.

Putin ilk olarak NTV, ORT ve TV-6 gibi oligarkların “hükümet kararlarını lehlerine değiştirmek” için kullandıkları medya kuruluşlarına el koydu. NTV televizyon kanalı Çeçenistan’daki savaşı açıkça eleştirebilen tek kanaldı. Hapsedilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan NTV’nin sahibi Vladimir Gusinski 2000 yılında İspanya’ya, ORT ve TV-6’nın sahibi Boris Berezovski ise 2001 yılında İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı.

Bu dönemde en büyük bedeli ise Rusya’nın ilk özel petrol şirketi Yukos’un sahibi ve o dönemde Rusya’nın en zengin işadamı olan Mihail Khodorkovski ödedi. Putin’in çağrılarına kulak asmayan işadamı, muhalefeti desteklemeye ve Batı yanlısı tutumunu sürdürmeye devam etti.

Khodorkovski Ekim 2003’te cezaevine gönderildi ve 2013 yılında Putin tarafından affedilene kadar 10 yıl hapis yattı. Bu, Putin’in oligarklara en açık mesajıydı. Bir yıl önce Rusya’nın en zengin işadamı olan Khodorkovski, bir yıl sonra malvarlığının büyük bir kısmını kaybetmişti.

Sonuç olarak Putin, Batı yanlısı oligark sınıfının siyasetteki rolünü ortadan kaldırmayı başardı. Yukos olayı bu anlamda tu oligarklara bir ders niteliğinde oldu. Putin’den çekinen oligarklar siyasi alanı tamamen Putin’in kontrolüne bırakarak, zenginliklerine zenginlik katmak suretiyle rejimi beslemeye başladılar.

Vladimir Putin, bu işadamlarına istedikleri kadar zenginleşmelerinin yolunu açtı ve karşılığında da otoritesini sorgulanmaz hale getirdi. Rusya’nın kaynaklarından milyarder olan bu kişiler, Avrupa’nın en pahalı yerlerinde lüks bir hayat yaşıyor ve kazandıkları servetten de Putin’e ve çevresine gerekli komisyonu veriyorlar. Açıkçası, pragmatik olarak kazan-kazan durumu.

Roman Abramoviç: Putin’in en sadık oligarkı

Bu sistem içerisinde 22 yıldır Putin rejiminin sürmesinde önemli bir rol oynayan Abramoviç ise yukarıda anlatılanların en somut örneklerinden birisi. Servetini Putin’e borçlu olan Abramoviç adeta Putin’in nihai cüzdanı ve rüşvet kaynağı haline gelirken, Putin adına stratejik varlıkları elinde tutabilen ve kontrol edebilen bir oligark.

Pevçih’in aktardığına göre, kurmaca bir ihale ile devlete ait petrol şirketi Sibneft’i 1997 yılında komik bir rakam karşılığında -100 milyon dolar- özelleştirdi. Abramoviç asıl vurgunu ise Putin’in 2005 yılında Sibneft’i Gazprom bünyesine dahil etmek istemesiyle gerçekleştirdi. Abramoviç 100 milyon dolara aldığı Sibneft’i 13 milyar dolara devlete geri sattı. Rus oligark dünyanın en zengin insanlarından biri olma unvanını bu şekilde elde etti.

Bu 13 milyar dolarlık satın alma işlemi elbette orada bitmedi. Muhbir Sergey Kolesnikov’un ifadelerine göre, Abramoviç Putin’in inşa ettirdiği sarayın ana sponsoru oldu ve 203 milyon dolar bağışladı. Bununla birlikte, Putin’in 35 milyon dolarlık ilk süper yatı Olympia da Abramoviç tarafından hediye edildi. Pevçih bu iki rüşvet vakasının iki cesur muhbir tarafından ortaya çıkarıldığı için bilindiğini, 22 yıl içerisinde daha bilinmeyen pek çok rüşvet örneği olabileceğinin altını çiziyor.

Pevçih ayrıca Abramoviç’in Putin tarafından bizzat Chukotka bölgesinin valisi olarak atandığını (2000-2008) ve vali seçimlerinin kaldırılmasını aktif olarak desteklediğini hatırlatıyor.

Abramoviç, medya sektöründe de Putin’in desteklenmesinde kritik bir rol üstlendi. Çok yakın zamana kadar hükümetle birlikte Kanal 1’in sahibi olan milyarder işadamı, Putin’in propaganda silahı ve “yirmi yıldır milyonlarca Rus’a yalan haberler aktaran ana beyin yıkama makinesi” olan kanalın yönetiminde yer aldı.

Abramoviç, bu “propaganda cehenneminin” Ukrayna’nın ilk işgali ve Kırım’ın ilhakı süreçleri de dahil olmak üzere neredeyse 20 yıldır sahibiydi. Abramoviç, Kanal 1 MH17’nin Ukrayna savaş uçağı tarafından düşürüldüğünü iddia ettiğinde kanalın sahibiydi.

Abramoviç son zamanlarda kanalın hisselerini Putin’in en iyi arkadaşı Kovalçuk’a ve Başkanı Putin’in jimnastikçi metresi Alina Kabaeva olan Ulusal Medya Grubu’na sattı.

“Abramoviç Putin’in adamı olarak görüşmelerde yer alıyor”

Araştırmacı gazeteci Pevçih’e göre, Roman Abramoviç, Putin’in oligarklarından en sadık olanı. “Putin’in yirmi yıldır yaptığı her şeyi koşulsuz olarak destekliyor. Şimdi bile, savaş sırasında, Abramoviç başkanın yanında, emirlerini kabul ediyor ve selamlıyor” diyor Pevçih.

25 yıldır ne yaptığı ortada olan bir kişiyi birdenbire iyi bir adammış, arabulucu rolü üstlenen bir işadamıymış gibi kabul etmeyi anlamlandıramadığını ifade eden Pevçih, değişen bir şey olduğunu düşünmediğini söylüyor.

“Abramoviç halka açık bir şey söyledi mi? Bir açıklama yaptı mı? Röportaj verdi mi? Tek gördüğüm Türkiye’deki Rus heyetinin etrafında dolandığı ve Rus yetkililerin bundan son derece memnun olduğu. Bu iyi bir işaret değil.”

Abramoviç ile alakalı olumlu söylenebilecek tek şey futbol kulübü Chelsea’nin satışından elde edilecek gelirin “Ukrayna’daki savaşın tüm kurbanlarının yararına” bir tür fona gideceğini belirten bir basın açıklaması. Ancak buna aldanmamak gerekiyor. Pevçih çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “BU SAVAŞI BİRİ BAŞLATTI. Ve bu kişi, aksini duyana kadar Roman Abramoviç’in uzun zamandır arkadaşını ve patronu olan Vladimir Putin.”

Tecrübeli gazeteci “Abramoviç’in Putin’in iradesine karşı açıkça hareket ettiğini gördüğümüzde mutlu bir şekilde sözlerimi geri alacağım. Ama şimdilik, bana bir PR çalışması gibi görünüyor” diyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin