Psikoloji bilimi Müslümanlar arasında tabu mu?

HABER ANALİZ | ENGİN TENEKECİ 

Bir Müslüman herhangi bir psikologdan, mesela inanmayan birinden, yardım alabilir mi? Yine inanan biri neden ruhsal rahatsızlıklara duçar olur? Bu sorular son günlerde Norveç gündemini meşgul ediyor. Tartışmanın fitili, Rahma Hamed isimli (20) genç bir Müslüman kızın psikolojik destek aldıktan sonra yaşadıklarının haber olmasıyla ateşlendi. Haberde konuya ilişkin bazı Norveçli ve Müslüman psikologların görüşlerine yer verildi.

Norveç devlet televizyonunda (NRK) yayımlanan haberde, psikolojik destek alan Rahma Hamed’in, çevresince sert eleştirilere maruz kaldığı belirtildi. Hamed’e göre, birçok Müslüman, psikolojik tedavi almanın bir tabu olduğu düşüncesi taşıyor. Genç kız, arkadaşları kendisine psikoloğa gitmemesi gerektiğini, yüksek sesle Kur’an dinlediği taktirde şifa bulacağı teklifinde bulunduğunu söyledi. Ancak bunu yaptıktan sonra kulağında ağrılar yaşadığını dile getirdi.

Haberde Rahma Hamed’in kaleme aldığı, “Musul’dan Drammen’e Güneş Işıkları Biriktirmek” isimli kitabında konuyla ilgili yazdığı şeylere de yer verildi. Hamed kitabında, ’çok kültürlü yapıya sahip ailelerde yaşayan gençlerle psikoloji ilmi hakkında konuşulması ve bir kültürün, psikoloji ilminin tabu ilân edilmemesi gerektiğini yazdığı hatırlatıldı.

PSİKOLOJİYE BAKIŞTA İLMİ YETERSİZLİK

Ülkenin tanımış psikologlarından Julie Hørling Lindevall’a göre de, psikoloji ilmi Müslümanlara göre yasak bir olgu. Bu konuda mastır tezi de bulunan Lindevall’e göre, Müslüman çevrelerce psikolojik, ruhi rahatsızlığın asıl sebebi, geçmiş günahlar, Yaratıcı ile zayıf bağ ve dini mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi. Pakistanlı genç psikolog Usman Chaudhry’nin de görüşlerine yer verildi. Chaudhry (30), Müslümanların psikoloğa olumsuz bakma nedenlerini, kültürel ve ilmi yetersizlik şeklinde açıkladı.

Öncelikle şunu ifade edelim: İnsan, İlahi hikmetçe, ruhsal ve bedensel olarak bir birinin içine geçirilmiş, tabirde hata olmasın dizayn edilmiş bir kompleks bir varlıktır. Yani bedeni onun zahir yönünü; ruhsal, psikolojik tarafı ise batınî yönünü temsil eder. Ancak modern bilim ve onun bir kolu olan psikoloji ilmi insanın bu batinî yönüne uzak. Hatta onu inkar ediyor. Beyni çeşitli kimyasal tepkimelerden oluşan bir yapı olarak tanımlıyor.

Bu önemli temayı birkaç sualle ele almaya devam edelim. Kalp tıkanıklığınız var. Ne yaparsınız? Kur’an dinleyip kalbinizin tıkanıklığını mı giderirsiniz ya da bir kalp doktoruna mı müracaat edersiniz? Tabi olarak bir kalp cerrahına başvururuz. Bir inanan olarak bedensel rahatsızlıklarımızın patlak verdiği bir hengamede bir hekime başvuruyoruz da, neden ruhsal, psikolojik hastalıklarımızda psikolojik yardım almaktan imtina ediyoruz?

Aslında ruh sağlığı uzmanları da farklı bir şey yapmaz. Hasta, ruhsal dünyasında, yaşama dönük değerlendirmelerinde, kişilik yapılanmasında bir problemle gelir. Ruhsal sağlık uzman hastanın manevi röntgeni çeker. Hastayı değerlendirmeye alır, sorunu tespit eder. Hastanın örneğin falanca yaşantısında bir tıkanıklık olduğu sonucuna varır. Bu tıkanıklığın çözümü adına falanca tedaviyi, terapiyi şu kadar sürede uygulayacağını söyler.

Dinin elbette insan üzerinde etkisi vardır. Örneğin iman noktasında. İnancın, insanın duygu, düşünce ve hayata bakışı üzerinde önemli ve hayati bir rolü vardır. Dini inanç ferdi insanlara karşı hoşgörülü olmaya sevk ediyorsa, kötülüğü iyilikle savmanı istiyorsa ki bunlar ayetlerle sabittir, hüsnüzanda bulunmasını salıklıyorsa ki bu da hadislerle sabittir, tüm bunlar hayat, insan ve olaylara pozitif bakmamızı sağlar. Kişiyi daha iyi bir ruh haline götürür.

Aslında “Müslüman psikolojik yönlendirme almaz” görüşü daha çok yukarıda da vurgulandığı gibi kültürel bir olgudur. Zira dini bir inanış, herhangi bir psikolojik destek alınmasına engel değildir, olamaz. Dinde özelde İslam’da, bir Müslümanın, tıp ilminin bir dalı olan psikoloji biliminden istifade etmeye engel hiç bir yaptırım yoktur. Aksi her türlü ilim dalında terakkiye teşvik vardır. “İlim Çin’de bile olsa gidip alın,” hadisinde olduğu gibi.

KÜLTÜRÜN DİN OLARAK ALGILANMASI

Anadolu kültüründe böyle bir yanılgı vardır mesela. Bilindiği gibi Türkiye’de psikoloğa gidene deli, psikoloğa ise, “deli doktoru” derler. İnsanlar kendilerine deli denmesinden korktuğu için psikoloğa gitmekten çekinir, gitse de bunu oldukça itina ile saklar. Burada görüldüğü gibi yorum hatası var. Kültürden gelen bir şey din gibi algılanıyor. Hatta bu dini bir hurafedir. Aslında Osmanlı döneminde ruhsal sağlığında sorun olan hastaların su ve ney sesi ve musiki dinletisi ile tedavi edildiği herkesin malumu bir psikolojik tedavi yöntemidir.

Bir de terapilerde empati ve koşulsuz kabul gibi insancıl yaklaşım tekniklerini kullanarak duygusal senkronizasyonun artırılmasını sağlayan bir terapi yaklaşımı vardır ki bunu keşfeden Carl Ransom Rogers’dir. Buna, hümanist (insancıl) yaklaşım denir. Rogers aslında bir kilise papazıydı. Bu terapi yöntemini, kendisine gelen kilise cemaatinin hatalarını anlattıklarında (günah çıkarma) rahatladıklarını şahit olduktan sonra farkeder. Sonra özetle şunu der: “Eğer insanlar yargılanmadığı, korkmadığı, eleştirilmediği bir ortamda duygularını ifade edebilirse insanlar rahatlayıp, iyileşirler.” Daha sonra Carl Rogers papazlıktan psikoloji alanına geçiş yapıyor.

Aynı zamanda dini ritüellerin insanı rahatlatıcı bir yanı vardır. Namaz gibi. İnanan bunu ilahi bir yaptırım görüp, kurala çevirdiği için yapmadığı zaman vicdani huzursuzluk yaşıyor. Günde beş  defa Yaratıcının huzuruna çıkma psikolojisinde olduğu için şeytani, kötülük dolu düşüncelerden, eylemlerden kendisini uzak tuttuğuna inanır. Hurafeden uzak, batılın olmadığı din, insanı aksine devamlı olumlu bir ruh haletine iter. 

Konuya farklı bakış açıları ile de ele alabiliriz. Hz. Muhammed (sav) bir kişi sinirlendiğinde ona bazı tembihlerde bulunur: “Öfkelenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın” (Ebu Davud). Başka bir hadisinde ise gadabın hilm yönüne işaret ederek şöyle buyurur: “Öfkelenen, istediğini yapmaya iktidarı olduğu halde, yumuşak, hilm ile davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur” (İbni Ebid-dünya). Bilişsel kurama göre, insanların zihninde günlük hayatı kolaylaştıran otomatik düşünceler var. Bu düşünceler günlük hayatımızı pratikleştirirken bazı durumlarda çeşitli problemlere de yol açabilir. Aklımıza bir tasavvur, düşünce geldiğinde  onu doğru kabul edip onu irdelemezsek hatalı yorumlamalar veya davranışlara yol açabilir. Örneğin öfke kontrol problemi yaşayan insanlar, yoğun öfkeye sahiptirler ve birden öfkelenebilirler.

Bundan dolayı terapilerde şöyle bir yöntem uygulanır: Otomatik/ilk akla gelen düşünce ile davranış arasına anlık düşünme payı oluşturulması sağlanır. Yani danışanın bir anlık durup düşünmesini sağlayacak beceriler kazanması sağlanır. Böylelikle düşünce anlık olarak sorgulanmış olunuyor. Kişiye, “Öfke ile şu eylem yapılırsa bunun neticesi zararlı olabilir. Şu an doğru mu ya da yanlış mı bir değerlendirme yapıyorum” şeklinde bir düşünme melekesi kazandırılmış olunur. İşte, “Öfkelenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın” hadisinde buyurulan eylemler, düşüncenin duyguya ondan da fiile geçmeden önce bir anlık düşünme fırsatı oluşturan fasılalardır. 

Sonuç olarak bu mesele iki maddeyle ele alınabilir. Birincisi, tıp ilminin bir dalı olan psikoloji bilimine başvurulması gayet tabi, mantıklı bir harekettir. Aksini iddia — sadece din değil hangi doktrin olursa olsun — bir hurafe hatta cehalettir. İkincisi ise, bu, tek başına dinin üzerinde yıkılacak bir mesele de değildir. Daha çok kişisel, subjektif, yukarıda da değinildiği üzere kültürel bir şeydir. İslam dini ilmi ikiye ayırır: Fen ve din ilmi. Tıp bir fenni, tekvini ilimdir. O da Allah’ın yarattığı bir kanundur. Onun için birçok ayet ve hadisler Müslümanları ilmi araştırmalara teşvik eder. Fen ilimlerini inkar eden bir Müslüman cahil kalmaya mahkumdur. Ayrıca herkes inanıp inanmama özgürlüğüne sahiptir. Dinde hür düşünce esastır. Bundan dolayı ayetler, “Dileyen inanır dileyen inanmaz (Kehf Suresi, 29. ayet); Dinde zorlama yoktur (Bakara Suresi,  256 . ayet)” buyurur.

İnanmayan bir psikolog en azından Carl Gustav Jung’un Psikoloji ve Din isimli eserinde dediği gibi, “dikkatini dinsel sorunların insani boyutlarına yoğunlaştırmalıdır.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. DIN ve Kültür bir kişilik yapılanmasında degilmidir?
    Din ve Iman kişilik yapılanmasınida korur.
    Bilim Felsefeden dogmus olan Psikolojinin tarihi bellidir.
    Bu bilimin cok uzun ömrü olacagini düsünmüyorum. Cünkü günüzün teknolojisi Duygu ve Düsünceyi de kopyaliyor.
    Din ise inancimiza göre Adem as dan itibaren var.

  2. Yazı kaydadeğer benimde takıldığım bir meseledir. Ancak; Kimse(müslüman)çocuğunu ilkokula yazdırırken ilk öğretmenin bayansa dekolte giyinen makyaj yapan bir kişi yada benzer ahlaki çöküş içinde olan karşılığı bir erkek hocaya vermek istermi? Bu sorunun cevabı hayır kesinlikle istemeyiz ise. Psikolog meseleside böyle. Bu işi meslek edinenlerin ekserisinin hali harap. Müslümanların sorun yaptığı şey bu bence. Yoksa Osmanlı misalindeki gibi gayri ahlaki olmayan bir şekilde yürütlen hertürlü rehberlik ve destek faaliyetine kimsenin sesi çıkmaz. Ayrıca türkiyede durum daha vahim işin bir başka boyutu almış başını gidiyor. Oda şu örneğin bir bayan yani muhtemel kültür müslümanı kapalı ama 5 vakit yok. Tek ibadeti bim markette alışveriş yapmak ve ilçe teşkilatı yada sendikaya takılmak. Geceleri bazı varlıklar rahatsız ediyor diyelim. bunada kimse namaz kıl abdest al demiyor psikoloğa gidiyor oda çekmiş kısa eteği sürmüş boyayı sorunu çözmeye çalışıyor. Yani sorun sorundan daha büyük. Mesele Allahsız dindarlar. Veya Allahsız meslek mensupları psikolog veya terapistler vesselam.

    • Ben de benzer bir yorum yazayın diye düşünmüştüm; yorumunuzu görünce “iyi ki yazmış” dedim.
      Yıllar önce birkaç arkadaş birarada kalıyoruz. Arkadaşlardan birinin girmesi gereken önemli bir mülakat sınavı var ama heyecanlanınca kekeleyebiliyor. Bir psikologa gitmesini tavsiye ettik. Arkadaş, 25-26 yaşında genç yakışıklı biri. Psikolog hanım soruyor: “kız arkadaşınızla konuşurken de kelelediğiniz oluyor mu?” Arkadaşın cevabı: “Kız arkadaşım yok”. Psikolog teşhisi koyoyor hemen: “Sizin sorununuz belli” ve “hemen bir kız arkadaş edinmelisiniz” diye ekliyor.
      Yazıda papazlıktan psikolojiye geçen bay Rogers’in dediği gibi “insanlar yargılanmadığı, korkmadığı, eleştirilmediği bir ortamda duygularını ifade edebilirse insanlar rahatlayıp, iyileşirler” düşüncesini bir anahtar kabul edip uyguamaya kalkan olmaz umarım…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin