Prof. Dr. Sabri Çolak’ın ardından

Konuk Yazar | Dr. Abdurrahman Şeyhoğlu

Onu tanıyalı yaklaşık otuşbeş yıl oldu. O yıllarda biz daha öğrenciydik o ise öğretim görevlisi. Bir insanı tanımak için onunla seyahat etmek lazım derler. Uzun yıllar Erzurum’da kaldığım için onunla köy köy dolaştım. Doğu Anadolu’da gitmediğimiz il ilçe kalmadı. Bu vesileyle onu daha yakından tanıdım. Tanıdıkça ona olan sevgim arttı. Vefatından dolayı çok üzüldüğümü ve saatlerce gözyaşı döktüğümü Allah biliyor.

Candan konuşan, riyakarlık bilmeyen,doğruyu söylemekten ve yapmaktan çekinmeyen mert bir insandı. Bu mertliğinden dolayı etrafında çok sevilir ve takdir edilirdi. Fıtratına uygun bir hareket idi Hizmet hareketi. Bundan dolayı o, süvarisini bulan bir küheylan gibi durmadan hizmete koşmuş, durup dinlenme bilmeden dolu dolu bir hayat yaşamıştı. Akademisyenlik gibi zor bir işin altında olmasına rağmen, bu meşguliyet onun hizmetine mani olmamıştı. Davasına karşı sadık, ciddi ve vakurdu. Hocaefendi’ye ciddi bağlılığı olan bir insandı. Hele onun cömertliğine ve fedakarlığına diyecek yoktu. Ona bu devrin Hz. Ebu Bekir’i dense sezadır.

Bir Profesör olarak maddi imkanları gayet iyiydi. O bu maddi imkanlarını hizmete sarfeder, talebelere burs verir, akrabalarına yardım eder, insanlara yedirir içirir, asla fakirlik endişesine kapılmazdı. Çok defa ayın sonu gelmeden maaşı biterdi. Biterdi ama onun ikram etme arzusu bitmezdi. Bu defa etrafından borç alarak ikram ve ihsanlarına devam ederdi. Hatta etrafındaki insanlar onu tadil etmeseler elinde eteğinde ne varsa her şeyini hizmete vermek isterdi.

Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertli bir insandı. Dünyanın cazibedar güzelliklerine hiç önem vermeyen, neyi varsa her şeyini davasına harcayan eşsiz bir şahsiyetti. Elli yıllık hayatında kendine bir ev almayı düşünmemiş, iyi bir arabaya binmemiş, dünyadan kâm alma adına bir yere tatile gitmemiş, bir yazlık yapmanın derdine düşmemişti. Emekli olduğunda etrafındaki insanların zorlaması ve kızlarının yardımıyla ancak bir daire almaya ikna edilebilmişti.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

Bu şiir tam da Sabri Hocamı anlatır. Mazlumların ve mağdurların babasıydı. Zor zamanda konuşmak ve dik durmak onun şiarıydı. 28 Şubat sürecinde herkesin korkudan kendini gizlediği zamanlarda, o asla korkmamış ve yılmamıştı. Başörtüsü yüzünden derslere alınmayan kız çocuklarının fakülte koridorunda ağladıklarını gördüğünde bir aslan gibi kükremiş ve bütün öğretim görevlilerini “bunları derslerden atamazsınız” diye fırçalamıştı.

28 Şubat sürecinin mağdurlarındandı. Ama o bunlara aldırmıyor, hatta bu mağduriyeti şeref kabul ediyordu. Etrafındaki meslekdaşlarıona;biz seni dekan yapacağız ama senin cemaata yakınlığın buna engel oluyor, bunun için “Sen Hocaefendi hakkında biraz atar tutarsan,seni dekan yapabiliriz” dediklerinde, o hiç tereddüt etmeden böyle bir teklifi reddetmiş ve makam mevki için davasını asla satmamıştı.

17 Aralık’tan sonra da asla sarsılmamıştı. Satmak bir tarafa etrafına ümit kaynağı olmuştu. Hocaefendiye olan sadakati ve samimiyetinde asla tereddüt yaşamamıştı. 2015’te bizleri ziyarete gelmiş ve, “gardaşlar Hizmet’te bir kusur yok, sarsılmayın” diye ümit vermişti.

Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hadisi bana artık çok şey ifade ediyor. Sabri hocam da sadakatle yaşadı tutuklandıktan sonra da aynı sadakati gösterdi.Mahkemelerde dik durarak iftiracı olmadı.Sonunda inandığı dava uğruna canını verdi.

Hz Halit bin Velid hakkında söylenen sözü biraz değiştirerek söylemenin onun için uygun olacağını düşünüyorum.

Fakir olarak yaşadı.

Hizmetin bir yitiği, bu dünyadan göçtü.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin