Perinçek, Oda TV ve ekolojiye saygı

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Bazen düşünmüşümdür. “Keşke sivrisinekler olmasaydı!

Kimse yılan sevmez. Ama yılanın ekolojik dengede bir yeri vardır.

Çakal, sırtlan, pirana, köpek balığı…

“Bu vahşi hayvanlar olmasaydı ne iyi olurdu!” diye düşünürsünüz ama yanlış.

Her birinin ekosistemde bir yeri var.

Kar yağmasa ortalık buz olmasa…

Şimşek çakmasa, yanardağ patlamasa…

Mevsimler değişmese, hep bahar olsa…

Bunlar hep boş varsayımlar.

En küçük bir müdahale, dengeyi alt üst eder, ediyor.

Allah, yeryüzünde kurduğu ekolojik dengede her varlığa bir rol biçmiş.

Kimseyi sahneden atamazsınız, “Şunun rolü lüzumsuz” diyemezsiniz.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

SOSYOLOJİNİN EKOSİSTEMİ

Tüm bunları şunun için anlattım.

“Mahiyet-i insaniye, şu kâinatın bir misal-i musağğarı olduğundan, adeta âlemde ne varsa insanda nümunesi vardır” (22. Söz).

Bu tespiti sosyolojiye de tatbik edebiliriz.

İnsanlar sosyolojik olarak diğer canlıların aynasıdır.

Net bir oran veremeyiz.

Hayvanların içinde ne kadar yılan varsa insanlar içinde de belli oranda ‘yılan karakterli’ insan vardır.

Hayvanların içinde ne kadar çakal varsa, insanlar içinde de belli oranda, ‘çakal tabiatlı’ insan vardır.

Hayvanların içinde akrep oranı ne ise insanların içinde belli oranda akrep vardır.

İnsan sosyolojisinde işin içine “irade ve imtihan” girer.

Her toplumda “vahşi hayvan” karakterli insanlar vardır.

Bunun ırki veya etnik olarak istisnası yoktur.

“Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur.” (Veda Hutbesi)

Türk, Kürt, Yunan, Bulgar… Hiçbirinin bir diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlüğü ırkta aramak “müflis bakkalın eski defterleri karıştırması” gibi bir arayıştır, cahiliye adetidir.

Bu sosyolojiyi dikkate almazsınız ne olur?

Azgın bir “gorili” ülkenin başına koyarsanız o ülkede adaletsizlikten şikâyete hakkınız olmaz.

Kurdu, kuzulara şah yaparsanız anarşi çıkar.

Kümesi tilkiye teslim ederseniz neler yaşayacağınız bellidir.

CANAVARSIZ BİR DÜNYA!

Peki canavar karakterli ‘insan’lara karşı ne yapmak lazım?

Aynı doğal yaşam alanında barışçı insanla, canavar tabiatlı insan nasıl yaşar?

Medeniyet “evrensel hukuk kaideleri” tesis ederek bir uzlaşı ortaya koymuş.

Hukuki sınırlamalarla bir düzen kurmuş.

“Her insanı kendi konumunda kabul ederseniz” problem çıkmaz.

Diyelim ki sırtlan karakterli bir insan var karşınızda.

Siz bunun yok olmasını isteme hakkınız yok.

Dikkatli olacaksınız, onu o haliyle kabulleneceksiniz.

“Keşke vampir gibi davranan ‘insanlar’ yeryüzünden temizlense” diyemezsiniz.

“Şu çakal tabiatlı insanlar ölse de dünya rahat etse” fikriyle adım atamazsınız.

Allah yeryüzünde imtihan amaçlı sosyo-ekolojik bir denge kurmuş.

Dünya dev bir sınav sınıfıdır.

Sınavın ekosistemini bozmaya hakkınız yok.

Goril, benim sınav sorumdur.

Timsah, imtihanımdır.

Soru eksiltemezsiniz.

Mikrop, virüs ve asalaklar soru tuzaklarımdır.

Bu tür imtihan amaçlı yaratılmış varlıkların yokluğunu istemek yanlıştır.

Yirmi dört saat yalan yazsa da OdaTV yaşamalı.

Perinçek benim nazarımda lüzumsuz bir matruşka olabilir ama ekosistemde yeri var.

Ruşen Çakır’ın, Nedim Şener’in hatta Bahçeli’nin bile bir yeri var.

Ekosistemde bülbüle de yer vardır, saksağana da.

Güle de yer var, dikene de.

Tavus kuşuna da kirpiye de.

Ben sevmediğimin yokluğunu isteyemem.

Problemlerimi hukukla çözmeye çalışırım, evrensel kabul görmüş yasaların hakemliğine başvurabilirim.

Bu nedenle insanların “akrep, yılan, sırtlan” olduğunu düşünebilirim ama öyle olduklarına hükmedemem.

Belki de tam tersi yukarıda saydıklarımın hepsi iyi ben kötüyümdür!

Bunu bilemem.

Bazı sıfatlarım yönüyle akrep olabilirim.

Kimi davranışlarım yılan sinsiliği taşıyabilir.

Kendimi evrensel hukuk ve ahlak kurallarıyla test ederek bir sonuca ulaşabilirim.

‘FİLANIN SESİ KESİLSE NE GÜZEL OLUR.’

Bu durum sosyal çevreler için de geçerli.

İnsanın yer aldığı her zeminde arıza ve problem olur.

Hiçbir toplumsal grup, cemaat ve cemiyet yüzde yüz temiz olamaz.

Yüzde 85’lik bir sıhhat bile fevkalade bir başarıdır.

“Falan kişi ölse, bu grup kurtulur” diyemezsiniz, yanlıştır.

“Filanın sesi kesilse, ne güzel olur” demeye hakkınız yok.

Konseptini kaderin çizdiği bu varlık orkestrasında her “ses”in bir yeri vardır.

Hz. Lokman oğluna nasihat ederken hayvana benzemenin çirkinliğini anlatıyor:

“Yürüyüşünde, davranışlarında ölçülü ve mutedil ol; konuşurken de sesini ayarla. Unutma ki, seslerin en beğenilmeyeni, merkep sesidir.” (Lokman, 19)

Yani ben davranışlarımdaki ölçüsüzlükle hayvanlaşabilirim. Üst perdeden atıp tutarak ses ve soluğumla tam bir “merkep” olabilirim. Çirkin olmasına rağmen “merkep” sesi çıkarabilirim. Cami içinde bile böyle seslerle karşılaşabilirim.

Bu ses de ekosistemin bir parçasıdır. Yok olmasını isteyemem.

Sosyal gruplar ve cemaatler toplumu yansıtır.

Dünyanın ekolojik dengesi nasılsa insan toplulukları da benzer dengeyle yaşamı sürdürür.

Bu, bir apartman olabilir, site olabilir, cemiyet veya cemaat olabilir.

İnsan türünde mutlak anlamda “insan” maalesef azdır.

Bu, bir realite.

“İnsan kılıklı” vahşi canlıların olabileceğini baştan kabullenmem lazım.

Her an bir pençe yiyebilirim.

Beklemediğim anda tepeme bir kuş dışkısı gelebilir.

Kazara bir yılana basıp ısırılabilirim.

Bunları baştan kabullenmezsem şok yaşarım.

Garipsememem lazım.

Ekolojik dengeye saygılı olmam lazım.

Bir yanlışımın karşılığıdır, demek faziletim olur.

DOMUZLA GÜREŞ TUTMAMAK

Kızdığım insanlar bugün de var olacak, yarın da.

Kimseyi yok edemem.

“Nerden çıktı bu adam? Keşke olmasaydı” demek yanlıştır.

Kızılderili “atalarımız” ne güzel der: “Sakın domuzla güreş tutma! Her ikiniz de çamur içinde kalırsınız ve domuz bundan hoşlanır.”

Caminin bahçesinde dolandırıcı olabilir.

Namazda sağıma bir tacizci düşebilir.

Müezzin, bir şarlatan çıkabilir.

Dünya böyle bir yer.

Tek şikâyet ve hak arama mercii, hukuki platformlardır.

Çağdaş dünyada hukuk işliyor.

“Berlin’de hakimler var!” Londra’da da. Teksas’ta da var.

Yeni dünyaya açılırken hem içimizde hem dışımızda yüzde yüz bir temizlik mümkün değil. Önemli olan hukuk çerçevesinde kendi evimizi, bahçemizi, mahallemizi temiz tutmak.

Hakkını hukuki mercilerde aramayanın “hakkım var!” demeye hakkı yoktur.

Kahramanlık, “hayvan”ların içinde insan gibi davranabilmektir.

Yiğitlik, “hayvan”ların beni insanlıktan çıkarmasına direnebilmektir.

Yoksa insanların içinde insan gibi davranmak çocuk işi.

Bir menkıbe ile bitireyim.

MERKEZ EFENDİ

Sümbül Efendi 16. yüzyılda Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda postnişindir.

Müritleriyle halka şeklinde otururken onlara sorar:

-Cenab-ı Hak size yeryüzünde tasarruf hakkı verse ne yaparsınız?

Sırayla cevaplarlar:

– Şeyhim küffârın tamamını kılıçtan geçiririm.

Bir diğeri:

– Ehli nifaki hâk ile yeksan ederim.

Bir diğeri:

– Fukara-i müslimîni mal ve mülkle ihya ederim, der.

Sıra dergâha yeni intisap etmiş Musa Efendi’ye gelir:

– Şeyhim âlem öyle tatlı bir nizam içinde ki; buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek mümkün değil! Ben Allah’ın iradesine karışmam. Her şeyi kendi merkezinde bırakırım, der.

Sümbül Efendi Hazretleri bu sözü istihsan eder ve o tarihten sonra Musa Efendi “Merkez Efendi” olarak iştihar eder.

Sonuç olarak, ekolojik dengeye saygı Yaratıcı’ya saygının bir yansımasıdır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. BUNLARI NEDEN DAHA ÖNCE KONUŞMUYORDUK.HERKESİ ÇİVİ KENDİMİZİ ÇEKİÇ GÖRÜYORDUK.DEMEK BAHSETTİĞİNİZ BU MUZIRRAT VAZİFESİNİ İCRA ETMİŞ VE BİZİ DAHA DOĞRU GÖRMEYE VE ANLAMAYA SEVKETMİŞ Kİ BUGÜN BU ZAVİYEDEN BAKABİLİYORUZ.UMARIM ISIRILMADIĞI VE SOKULMADIĞI İÇİN HALA ÜST PERDEDEN KONUŞAN BAZI ARKADAŞLAR SİZİ ANLAR

  2. Subjektif olmasının yanında boşuna mücadele etmeyin ‘her zaman O’nun dediği oluyor!’ diyerek imtihana rindane bir yaklaşım.
    O zaman hayat mücadelesini yapmaya gerek yok. Bırakalım hayat tabi seyrinde devam etsin.
    “Neme lazım!”deyip Allah’ın işine karışmayalım (!), dua etmeyelim….
    Âlemi seyaran u tayaran idelüm!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin