Osmanlı yönetiminde gayrimüslimler

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU 

Osmanlı Devleti kendisinden önceki Türk devletlerinden farklı olarak gayrimüslim unsurların yoğun olduğu bir coğrafyada genişledi. Batı Anadolu’da başlayan fetihler Balkanlar’dan sonra Orta Avrupa’ya ulaştı. Bu ilerlemeyle birlikte Müslüman olmayan birçok topluluk Osmanlı hakimiyeti altına alındı.

Osmanlı kuruluş devrinde yani 14. yüzyıldan 15. yüzyılın ilk yarısına kadar olan dönemde gayrimüslim nüfus, Müslüman nüfustan daha fazlaydı. Sonraki yüzyıllarda, toprak kayıpları ve Müslüman halkın Osmanlı ülkesine yoğun göçleriyle sayıları azalsa da gayrimüslimler, yıkılışa kadar önemli bir nüfusa sahip oldular.

OSMANLI ÖNCESİ DÖNEM

Osmanlı Devleti genel itibarıyla İslam hukukunun gayrimüslimlerle ilgili esaslarını uygulamıştır. İslam Hukuku gayrimüslimleri “zimmî” olarak nitelendirmiştir. Zimmî, “kendisine güvence verilen, koruma altına alınan kimse” demektir. Zimmilerin statüleri Peygamberimiz ve Dört Halife devrinde şekillendikten sonra, diğer İslam devletlerinde bazı değişikliklerle devam etmiştir.

Genel prensip, cizyeye karşılık zimmîlerin hayatlarının korunması, sürgün edilmemeleri ve esir alınmamalarıdır. Bu uygulamayla kiliseler, manastırlar, havralar hatta ateşgedelerin mabetleri varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Bu sistem karşılıklı bir sözleşme olmayıp İslam devletinin tek taraflı düzenlemesidir. Özünde “itaat” ve “vergi” yer almaktadır. Gayrimüslimler mabetlerinde ibadetlerini yapsalar da bazı sınırlamalar söz konusu olmuştur. Genel itibarıyla yeni mabet inşasına izin verilmediği, mabetlerin tamiri ve genişletilmesi için izin alınması gibi uygulamaların olduğu hatta Selçuklular devrinde Bizans’la mücadelelerin veya Haçlı seferlerinin yol açtığı gerginlik dönemlerinde bazı mabetlerinin yıktırıldığı gözlemlenmektedir.

Yine uygulamalardan birisi de gayrimüslimlerin Müslümanlardan farklı bir kıyafet giymek zorunda olmalarıdır. Tarihçilere göre Sasaniler dönemindeki farklı din mensuplarının farklı giyinmeleri uygulaması İslam devletlerinde de devam ettirilmiştir.

Gayrimüslimlerin İslam devletlerinde genellikle aynı çevrede oturdukları görülmektedir. Buna karşılık ticaret, çiftçilik, hayvancılık, terzilik, boyacılık, ayakkabıcılık gibi çok farklı alanlarda mesleklerini icra etmişler, İslamiyet’in yasakladığı domuz yetiştirme ve şarap üretimi gibi faaliyetleri yapabilmişlerdir. Osmanlılardan önceki Müslüman Türk devletleri olan Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçukluları da benzer uygulamaları devam ettirdiler.

MİLLET SİSTEMİ

Osmanlı Devleti, gayrimüslimlere belirli şartlara bağlı olarak din ve vicdan hürriyeti sağlamış hatta bazı Padişah ve yöneticiler, gayrimüslimleri zorla Müslüman yapmak istemişlerse de ulema, bunun doğru olmadığını ifade ederek karşı çıkmıştır.

Gayrimüslimlere verilen haklara dair bazı belgeler günümüze kadar ulaşmıştır. Örneğin İstanbul’un fethinde Galata Cenevizlerine bir ahitname verilmiş ve kiliselerinin camiye çevrilmeyeceği, ayin ve ibadetlerini serbestçe yapabilecekleri, kimsenin zorla Müslüman yapılmayacağı belirtilmiştir. Fatih benzer bir ahitnameyi Bosnalılara da vermiştir.

Osmanlı Devleti, Fatih zamanından itibaren zimmîleri, milletler şeklinde yönetmiş ve kurulan yapıya da “millet sistemi” adı verilmiştir. “Millet” kelimesi gerek İslam gerekse Osmanlı literatüründe “millet-i tevhid”, “millet-i küfür” şeklinde “din” anlamında kullanılmış, ayrıca “millet-i İslamiye, millet-i Nasraniye, millet-i Yehudiyye” gibi tanımlamalarla bir dinin müntesipleri ifade edilmiş, sonraki dönemlerde ise Batı dillerindeki “nation” karşılığı olarak Türkçe ve Farsçada “millet” kelimesi tercih edilmiştir.

Millet sistemi, etnik aidiyet yerine din ve mezhep esasına dayanmaktadır. Bu sistemde her millet kendi yapısı içinde cemaatinin “millet başı” denilen ruhani otoritesine bağlı olarak yaşamaktadır.

Rumların millet sisteminin başında sonradan Fener’e taşındığından “Fener Patrikhanesi” adıyla adlandırılan Ortodoks Patrikhanesi vardı. İlk görevlendirmeyi de Fatih, İstanbul’un fethi sonrasında Gennadios Scholarios’u patrik tayin ederek yapmıştı.

Patrik Osmanlı yönetiminin onayıyla göreve başlamakta ve Ortodoks Hristiyanları idare etmekteydi. Bazen patriklere çok fazla müdahale edildiği, örneğin 17. yüzyılda elli sekiz patrik değiştirildiği ve ortalama görev süresinin yirmi ay olduğu görülmektedir.

Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin müntesipleri içinde Rum, Bulgar, Sırp, Ulah, Karadağlı, Makedon, Arap ve Karaman Türklerinin Ortodoksları bulunmaktaydı.

“Ruhaniler” denilen kilise görevlileri cemaatleriyle devlet arasındaki ilişkileri sağlama görevini de üstlenmekteydiler. Ayrıca her zimmî grubu evlenme, boşanma, nafaka, miras ve tereke gibi medeni hukuk alanının işlerini kendi içlerinde yapma hakkına sahiptiler.   

“Ermeni milleti” içinse Fatih’in Bursa Patriği Hovakim’i İstanbul’a getirerek patrik tayin etmesiyle millet statüsünün 1461’de başladığı ileri sürülmüştür. Ermeni Patrikhanesi’ne Ermeniler dışında Süryani, Kıpti ve Habeş kiliseleri de bağlanmıştır. Ermenilerin Hristiyan olmalarına rağmen ayrı örgütlenmelerinde “Gregoryen” mezhebine mensup olmaları etkili olmuştur.

Bir diğer cemaat yapılanması da Musevilerle ilgilidir. Museviler için de benzer sistem Fatih’in Moses Caspali’yi Hahambaşı atamasıyla kurulmuş, Yahudiler gelenek ve tarihlerinde görülmeyen bir şekilde tek bir hahambaşılık idaresinde toplanmışlardır. Bu yönüyle hahambaşılığın bizzat Osmanlılar tarafından icat edilmiş bir kurum olduğu söylenebilir.

ZİMMÎLERİN SINIRLARI

Millet sisteminin özü her cemaate inanç, örf ve geleneklerine göre bir düzen kurmalarına izin vermekti. Gayrimüslimler, Fatih’ten başlayarak bir itibar sıralamasına tabi tutulmuş ve ilk sırada Rumlar yer almış, onları Ermeniler ve Yahudiler izlemişti. Millet sisteminin kuruluşunda da öncelikle Ortodoks, Ermeni ve Museviler yer almış sonraki dönemlerde bunlara Katolikler ve Protestanlar eklenmiştir.

En imtiyazlı zimmi topluluğu olan Rumlar, daha çok ticaret alanında faaliyet göstermekte, Eflak-Boğdan’ın yönetimine de Fener Rumlarından tayin yapılmaktaydı.

Sistemin temelinde “millet-i hâkime” ve “millet-i mahkûme” vardı. “Millet-i hâkime”, egemenliği ve dini üstünlüğü yani Müslümanları, “millet-i mahkûme” ise Müslümanların egemenliğindeki topraklarda zimmet sözleşmesiyle oturan gayrimüslimleri ifade ediyordu.

Osmanlı döneminde İslam Hukuku çerçevesinde gayrimüslimlere bazı sınırlamalar da getirildi. En başta zimmîler “şeair” denilen kendi dinlerinin sembolü sayılan davranış ve alametlerinden menedilmişlerdi. Bu nedenle Hristiyanlar kilisede çan yerine tahtaya vurarak ses çıkarmayı tercih ettiler ve bu durum bazı yerlerde geleneğe dönüştü. Ayrıca yüksek sesle ayin yapmaları, yüksek sesle İncil okumaları yasaklanmış ve alenen içki satışıyla düğünlerde yüksek sesle çalgı çalmalarına izin verilmemiştir.

Zimmîler İslam hukuku gereği Mekke ve Medine’ye sokulmadıkları gibi cami, mescit ve türbelere de giremezler ve bu yerlerin yakınında oturamazlardı. Örneğin Eyüp Sultan Cami ve Türbesi çevresine yerleşmelerinin yasaklandığı, Şam’da Hz. Ömer Camii etrafındaki Hristiyan ve Musevi evlerinin satılması için Şam kadısına hüküm yazıldığı görülmektedir. Ayrıca gayrimüslim evlerinin Müslüman evlerinden yüksek olmasına da engel olunmuştur. Örneğin 18. yüzyıldaki bir belgeye göre Müslüman evlerinin yüksekliği 12 zirâ, zimmî evlerininse 9 zirâ olacaktır.

Ebussuud Efendi’nin fetvasından anlaşıldığına göre zimmîlerin gösterişli evler inşa etmeleri, şehir içinde ata binmeleri, lüks kıyafetler giymeleri ve silah taşınmaları da uygun görülmemiştir.

Zimmîler meyhane açabilirler, şarap satışı yapabilirler ve evlerinde kendileri için şarap bulundurabilirlerdi. Ancak Müslüman halka satmaya kalkıştıklarında şarap üretim ve tüketimleri yasaklanmaktaydı.

Zimmîler için Müslümanlardan farklı kıyafetler belirlenmiş, mesela sadece kara renkli, içi astarsız ayakkabı giymelerine izin verilmiş, gayrimüslim kadınların da Müslümanlara benzer kıyafet giymeleri yasaklanmıştır. Hatta III. Murat devrinde giyim kuşam kurallarına uymayan zimmîler için ağır cezalar getirilmiştir.

Ayrıca gayrimüslimlere, kaliteli elbise giymelerine hatta elbiseye ipek işlemelerine izin verilmediği dikkat çekmektedir. III. Murat’ın fermanına göre Müslümanlar gibi sarık sarmalarına müsaade edilmemiş; Yahudilerin kırmızı, Hristiyanların kırmızı şapka giymelerinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.

BİRLİKTE YAŞAMA ÖRNEĞİ AMA

Osmanlı millet sisteminin devrinin şartlarına göre birlikte yaşama kültürüne iyi bir örnek olduğu açıktır. İslam Hukuku’nun da etkisiyle geliştirilen bu sistem, milliyetçilik öncesi dönemde çok farklı inanç ve kültürdeki topluluklara, Osmanlı kimliği altında asimile olmadan varlıklarını sürdürme imkânı sağlamıştır. Bu topluluklar dinlerini yaşadıkları gibi dil ve kültürlerini koruyarak sonraki dönemlerde kolayca millî topluluklara dönüşmüşlerdir.  

Osmanlı Devleti Tanzimat Dönemi’nde bu sistemi modern bir yapıya kavuşturmaya çalıştı. Ancak bir taraftan milliyetçilik hareketleri diğer taraftan da Rusya başta olmak üzere Avrupa devletlerinin müdahaleleri ve diğer faktörlerin etkisiyle bir zamanların “millet-i mahkûmeleri” Osmanlı Devleti’nden ayrılma mücadelesine giriştiler.

Sonuçta “Osmanlı Millet Sistemi” tecrübesi yüzyıllarca birlikte yaşayan toplulukların beraberce yaşamaları için yeterli olmadığı gibi uzun yıllar devam edecek düşmanlıklara da engel olamadı.

***

Kaynaklar: Y. Ercan,Türkiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumları”, Belleten, Ekim 1983, C.  XLVII, S. 188; “Osmanlı İmparatorluğunda Gayrimüslimlerin Giyim, Mesken ve Davranış Hukuku, OTAM, 1990, S. 1; M. Fayda, M. Kenanoğlu, “Zimmî” TDV İA, C. 44; R. Şentürk, İ. Ortaylı, “Millet”, TDV İA, C. 30; B. Eryılmaz, “Osmanlı Millet Sistemi”, Küreselleşme, İslam Dünyası ve Türkiye, İstanbul, 2002; M. Kenanoğlu, “İslam Hukuku ve Bir arada Yaşam”, Din ve Kültürel Farklılıkların Bir arada Yaşaması”, İstanbul, 2010; N. Adıyeke, “Osmanlı Millet Sistemine Dair Tartışmalar ve Siyasal Bir Uzlaşma Modeli Olarak Osmanlı Millet Sistemi”, Yeni Türkiye, S. 60.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin