Osmanlı Devleti’nin karaborsayla mücadelesi

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı döneminde karaborsa ifadesi yerine “ihtikâr” kelimesi kullanılırdı. İhtikâr, “hakkını yemek, kıtlaştırmak, tedavülden çekmek, istiflemek ve tekeline almak” anlamına gelen “hakr” kelimesinden türemişti.

Osmanlılarda “ihtikâr” genellikle “ticari malları yüksek fiyatla satmak için istifleyip piyasaya arzını geciktirmek” anlamında kullanılıyor, ihtikâr yapan kişilere de “muhtekir” deniliyordu.

İslamiyet’in emirlerine ve Osmanlı Devleti’nin sürekli takip ve ağır cezalarına rağmen Osmanlı tarihi boyunca hemen her zaman karaborsa mevcuttu. İşin ilginç yanı karaborsa faaliyetlerinde ehl-i şer’ ve ehl-i örf de önemli bir rol oynamaktaydı.

İHTİKÂR-MUHTEKİR

Osmanlı ve Latin harfleriyle Akbaba dergisi 609. sayı, 11 Teşrinievvel  1928, 4 sayfa, 30x46 cm, kenarları yıpranmış haliyle Teklif Ver Al | PHEBUS  Müzayede

İslamiyet haksız kazanç elde etmeyi yasaklamış ve özellikle hadislerde ihtikâra vurgu yapılmıştır. Alimler ihtikârı, “temel yiyecek malzemelerinin üretim yerlerinden satın alınıp fiyatı fahiş derecede artıncaya kadar stoklanması” ve bu yolla halkın alım gücüne zarar verilmesi olarak tanımlamışlardır.

Sadece İslamiyet’te değil önceki dinlerde de karaborsanın yasaklandığı, örneğin Talmud’da meyve, zeytin ve un gibi temel besin maddeleriyle ilgili yasak getirildiği ve özellikle kıtlık zamanlarında çiftçinin bile kendi ürününü saklamasının yasaklandığı görülmektedir.  

İslamiyet’te karaborsacılığın haram veya mekruh olduğu hakkında farklı görüşler olsa da Malikiler, Hanbeliler, Şafiilerin çoğunluğu ve İmamiye haram olduğunu savunmuşlardır. Karaborsacılık bazen de büyük günahlar arasında sayılmıştır.

Gerek Hz. Peygamber (sas) gerekse Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin özellikle temel gıda maddelerinin karaborsada satılmaması için mücadele ettikleri görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz, Medine’ye gelen bütün erzağı satın alan Hakim b. Hizan’ı karaborsacılık yapmaması için uyarmış, karaborsacılığa yönelen kişilerin de ellerindeki stokları satmalarını istemiştir.

Hanefi, Maliki ve Hanbelilere göre halk için hayati tehlike söz konusu olduğunda stokçunun elindeki mallar müsadere edilebilir. Ancak müsadere halinde ana paranın mal sahibine verilmesi gerekmektedir.

NARHA RAĞMEN

Fiyatların aşırı artışına karşı Müslüman devletlerin bulduğu çözüm “narh” koymak olmuştur. Halkın temel ihtiyacı olan ürünlerin satışına devlet tarafından müdahale edilerek resmi bir fiyat belirlenmesi olarak tarif edilen “narh”, Hz. Peygamber (sas) tarafından hoş karşılanmamıştır.

Narhı Hanefiler tahrimen mekruh olarak görürken diğer mezhepler haram olduğu görüşündedirler. Hanefiler, gıda maddelerinin fiyatlarının suni ve fahiş bir şekilde artması durumunda kamu maslahatı gereğince narh konulmasını caiz görmüşlerdir.

Osmanlılarda narha büyük bir önem verildiği, padişah ve sadrazamların narhla ilgili uygulamaları takip ettikleri hatta sadrazamların bizzat denetlemeler yaptıkları ve narha uymayanları cezalandırdıkları görülmektedir.

Osmanlı Devleti’nde günlük ve mevsimlik narhlar yanında savaş, kıtlık, doğal afetler ve sikke tashihleri yani paranın değerinin yeniden belirlenmesinden sonra yeni narh belirlenirdi.

Yeni et fiyatları hıdrellezde kuzu kesimiyle, ekmek fiyatları da harmandan buğday alınınca uygulamaya konulurdu. Özellikle ekmek konusunda çok hassas davranılır, içindeki unun cinsine göre fiyat tayin edilirdi.

Genel yaklaşım ve uygulamalar böyle olsa da Osmanlı Devleti’nin hemen her dönemde karaborsa ve karaborsacılık yapanlarla mücadele etmek zorunda kaldığı görülmektedir.

Karaborsa özellikle savaşların uzadığı, kıtlık yaşandığı, çeşitli doğal felaketlerin meydana geldiği ya da devlet otoritesinin sarsıldığı dönemlerde çok yaygın olarak başvurulan bir “kolay kazanç yoluydu”.  

MÜCADELE YÖNTEMLERİ

Osmanlı Devleti kuruluş yıllarından itibaren temel ihtiyaç mallarını ithalata ihtiyaç duyulmadan karşılamaya çalışmakta, bir başka ifadeyle kendi kendine yetme politikası uygulamaktaydı. Bu nedenle temel yiyecek ve giyecek mallarının teminine özen gösterilerek kıtlığa fırsat verilmemeye çalışılmaktaydı.

Merkezi yönetimin bu hassasiyetine ve yazışmalarda sürekli olarak “fakir halkın düçar olduğu zarar” vurgusuna karşılık taşrada görev yapan ehl-i şer’ içinde yer alan kadıların ve ehl-i örf denilen diğer devlet memurlarının rüşvet gibi yollarla görevlerini kötüye kullanmaları nedeniyle karaborsa ile mücadele tam olarak yapılamamıştır.

Osmanlı Devleti’nde karaborsanın yaygınlaşmasında; XVI. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren tımar sisteminin bozulması, Celali isyanlarıyla köylülerin köylerini terk ederek tarım yapmak yerine dağlık bölgelere yerleşmeleri, nüfus artışı sonucunda tüketim talebinin aşırı artışı ve bütün bunların sonucunda ortaya çıkan kıtlık ve fiyatların aşırı artışı etkili olmuştu.  

Karaborsanın yaygınlaşmasında etkili faktörlerden birisi de Anadolu’da otoritenin sarsılmasıyla birlikte eşkıyalığın yaygınlaşmasıydı. Eşkıya, ekinlere zarar vermekte, harmandaki mahsulleri almakta, köylünün koyun, öküz ve ineklerini götürmekteydi. Bu durum hem ürünlerin pazarlara ulaşmasını engellemekte hem de köylülerin toprağını terk etmesine yol açmaktaydı.

Ayrıca zaman zaman yaşanan kuraklık ve don olayları da üretimde azalmaya ve buna bağlı olarak ürünlerin karaborsaya düşmesine neden oluyor, tüccar ve esnafın böyle dönemlerde kâr oranlarını aşırı artırmak istemeleriyle fiyatlar iyice artıyor ve halk temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyordu.  

Stokçuluk ve karaborsacılık yapılan ürünlerin başında hububat ürünleri gelmekteyse de bazen de meyveler karaborsa nedeniyle fahiş fiyatla satılıyordu. Kıtlık ve darlığın yaşandığı zamanlarda tımarlı sipahiler ve ümera da yasak olduğu halde Avrupa’ya buğday kaçakçılığı yaparak krizin boyutunu artırmaktaydılar.

Karaborsacılığın önünün bir türlü alınamamasının önemli bir nedeni ise yukarıda bahsettiğimiz gibi ehl-i örf ve ehl-i şer’in de karaborsacılığa karışmalarıydı. Bu kişiler elde ettikleri paradan vergi de vermemekteydiler.

Taşrada kadılar kanunen kendilerine verilen hububat toplanma işinde yolsuzluk yapmakta, bazı yerlerde tüccarın satın aldığı ürünlere el koymakta ve kaçakçılarla iş birliği yapmaktaydılar.

Osmanlı Devleti’nde krizlerin derinleştiği 16. yüzyılın ikinci yarısında II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet dönemlerinde karaborsa ile ilgili Divan-ı Hümayun’a pek çok şikâyet gelmekteydi. Şikayetlerde önemli bir yeri devlet memurları tutmakta, karaborsacılık yapanlara müsadere, siyaseten katl, sürgün, falaka ve hapis cezaları verilse de karaborsanın önüne geçilememekteydi.

AĞIR CEZALARA RAĞMEN

Osmanlı Devleti’nde karaborsacılık ve karaborsayla mücadele, sonraki yüzyıllarda da devam etti. Arşiv belgelerine göre kolay para kazanma yolu olarak karaborsaya kalkışanlar arasında tüccarlardan başka müsellim, mütesellim, mültezim, yeniçeri, yeniçeri yamağı, emin, ayan, kasaplar kethüdası, eczacılar, müderris ve reaya, bazen de gayrimüslim tebaa yer alıyor, son dönemlerde de belediye başkanları, kaymakam ve mutasarrıflar rüşvet karşılığı karaborsaya göz yumarak halkın sıkıntıya düşmesine neden oluyorlardı.

İstifçiliğin arttığı bir dönem de kış mevsimiydi. Kışın odun ve kömürler, muhtekirler tarafından saklanmakta ve yüksek fiyatla piyasaya sürülmekteydi. Ağır kış şartlarının yaşandığı Erzurum ve Kars gibi yerlerde ayrıca zahire spekülasyonları ortaya çıkmaktaydı.

Bazen de şehirlerde yaşanan kıtlıklar, ağır iklim şartlarından veya üretimin yetersizliğinden değil belgelerdeki ifadeyle “muhtekirlerin gaddarlığından” kaynaklanmaktaydı.

Osmanlı yönetimi muhtekirlik yapan esnafın mallarına el koyuyor ve kendilerini tutukluyordu. Buna rağmen karaborsanın önü alınamıyordu.

Padişah III. Selim vezir-i azama gönderdiği hatta; birkaç senedir fiyatların çok arttığını, halkın dayanacak halinin kalmadığını, esnafın “yoktur” diyerek satmadığı malı daha sonra iki kat fiyata sattığını belirtiyor ve çözüm olarak bunu yapanların idam edilmesini istiyordu.

Muhtekirler özellikle kıtlık, savaş veya çeşitli felaketlerin görüldüğü dönemlerde halkın temel ihtiyaçlarından fahiş fiyatla para kazanmayı tercih etmişler, devlet memurlarının da karaborsaya karışmaları veya göz yummalarıyla fakir halkın hayatı çekilmez bir hal almıştır.

Sonuçta karaborsa, şer’i ve örfî hukukun yasaklarına, Osmanlı yöneticilerinin tedbir ve uygulamalarına rağmen Osmanlı toplumunda yaygın olarak görülmüş ve bir türlü önü alınamamıştır.

***

Kaynaklar: C. Kallek, “İhtikâr”, “Narh”, M. Kütükoğlu, “Osmanlılarda Narh”, DİA; S. Yılmaz, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Karaborsacılık ve Kaçakçılık”, FÜ SBD, 2020, C. 30, S. 2; Z. Karademir, “XVIII. ve XIX. Yüzyılda Giresun ve Çevresinde Muhtekirler”, Giresun ve Karadeniz Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildiriler, 2009; M. Öztel, “Tanzimat Devri ve Sonrasında Osmanlı Piyasalarında İhtikâr Sorunu”, History Studies, 2013, Volume 5 Issue: 2.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin