Orta Doğu’daki vekalet savaşının yeni galibi 

YORUM | YÜKSEL DURGUT

Suudi Arabistan ve İran arasındaki beklenmedik yakınlaşma, Çin’in kazandığı büyük bir diplomatik zaferdir. Son yıllarda Orta Doğu’da sert bir vekalet savaşı yürüten iki ezeli rakip, Pekin’in aracılık ettiği işbirliğiyle, diplomatik ilişkileri yeniden onarma ve gerilimi azaltma konusunda anlaştılar.

Anlaşma, Çin’in dünyanın en değişken bölgelerinden birinde artan nüfuz iddialarını da bir şekilde doğruluyor. Çin’in diplomatik zaferi dünya sahnesindeki konumunu güçlendirdiği gibi küresel düzeni de değiştiriyor.

Yumuşama, dünyayı yeni bir Soğuk Savaş’a doğru itmekle tehdit eden iki süper güç Amerika ve Çin arasında artan rekabetin olduğu bir zaman diliminde yaşanıyor. Birçok analist, geçen hafta Pekin’de iki tarafça imzalanan anlaşmayı, ABD’nin bölgedeki azalan etkisinin bir göstergesi olarak tanımlıyor. Anlaşma, iki bölgesel güç arasındaki köklü rekabete son vermeyebilir, ancak kesinlikle anlaşmazlığı sona erdirebilir ve bölgedeki çatışmaların barışçıl bir şekilde çözülmesinin önünü açabilir.

Yumuşamanın, iki süper güç Amerika ve Çin arasındaki rekabetin arttığı ve dünyanın yeni bir Soğuk Savaş’a doğru itilmekle olduğu bir zamanda ortaya çıkması manidar. Okuduğum birçok analize göre, iki tarafın geçen hafta Pekin’de imzaladığı anlaşmanın sonucu olarak ABD’nin bölgedeki etkisi azalacak. İki bölgesel güç arasındaki köklü rekabet bu anlaşmayla birlikte belki sona ermeyebilir, ancak aradaki sert rekabeti kesinlikle yok edecek ve daha da önemlisi bölgedeki çatışmaların barışçıl bir şekilde çözülmesinin yolunu açacaktır.

İran ve Suudi Arabistan diplomatik ilişkileri yeniden kurmayı ve iki ay içinde hali hazırda kapalı olan kendi diplomatik misyonlarını yeniden açmayı masada imzaladıkları anlaşmayla kabul etti. Ayrıca “her iki ülke egemenliklerine saygı ve içişlerine karışmama” konularında da mutabakata vardı. Çin’in aracılık ettiği anlaşma, 2001’de imzalanan bir güvenlik işbirliği anlaşmasının ve ticaret, yatırım, teknoloji ile kültür alanlarında işbirliğini geliştirmeye yönelik 1998 paktının yeniden uygulamaya konulmasını da içeriyor. 

Tahran ve Riyad, Orta Doğu’da şiddetle devam eden bir üstünlük savaşı içerisindeydi. Yıllardır iki ülke, başta Suriye, Irak ve Yemen olmak üzere bölgesel çatışmaların içerisinde vekalet savaşları nedeniyle hep karşı karşıya geldi. Ancak Yemen’deki iç savaşın yoğunlaşması ve daha geniş bir bölgesel yangını da içine alacak çatışmaları körüklemesi iki ülkeyi hep karşı karşıya getirdi. 

Suudi Arabistan Yemen’in hükümet güçlerini desteklerken, Husi isyancılar İran tarafından destekleniyor. Yemen iç savaşı, isyancı güçlerin krallık içindeki petrol tesislerini hedef almasıyla Suudi Arabistan’a da sıçradı. İki ülke, Suudi Arabistan’ın önde gelen bir Şii din adamını idam etmesinin ardından 2016 yılında diplomatik ilişkileri kopardı. İran’daki bir grubun protesto amacıyla Suudi büyükelçiliğinin yağmanlamasına yol açmasının ardından ilişkiler 7 yıldır askıya alınmıştı. Bu aynı zamanda iki ülke arasındaki çeşitli alanlardaki işbirliğini de sona erdirmişti.

İran’ın nükleer programı da iki Körfez ülkesi arasındaki rekabeti yoğunlaştırdı ve Suudiler için önemli bir güvenlik endişesi haline geldi. İran karşıtı tutumları Suudi Arabistan ile İsrail’i de yakınlaştırmıştı. Her iki ülke de Trump yönetiminin İran nükleer anlaşmasından çekilme kararını memnuniyetle karşıladıklarını deklare etmişlerdi.

Son birkaç yıldır Riyad, İsrail ile daha fazla işbirliğine hazır olduğuna dair sinyaller veriyor. Krallık, İsrail’in BAE ve diğer bazı Körfez ülkeleri tarafından tanınmasını zımni olarak destekledi. Ancak aşırılık yanlısı unsurlardan gelecek tepki korkusu, Riyad’ın Tel Aviv ile açıkça resmi ilişkiler kurmasını şimdilik erteledi. 

Suudi Arabistan uzun süredir Amerika’nın Orta Doğu’daki en sadık müttefiki. Krallık güvenliği için Washington’a bağımlı kalmasına rağmen, ikisi arasındaki bağlar Biden yönetiminde geriledi ve soğudu. Geçen yıl Riyad ziyareti sırasında Başkan Joe Biden’a yapılan soğuk karşılama, fiili Suudi hükümdar Veliaht Prens Muhammed bin Salman için de işlerin her zamanki gibi olmayacağına dair açık bir mesajıydı.

Bu kısmen ABD’de ikamet eden Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinde parmağı olduğu iddia edilen veliaht prense ilişkin Başkan Biden tarafından yapılan sert eleştirilere bir tepkiydi. Buna karşılık Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçen Aralık ayında Riyad’ı ziyaret ettiğinde kırmızı halıyla karşılandı. Pekin-Riyad arasındaki bağlar ekonomik çıkarlar üzerine inşa edildi. Suudi Arabistan’ın en büyük petrol tedarikçisi olan Çin, şimdilerde Suudi Arabistan’ın en büyük ticaret ortağı konumuna geldi.

Riyad’ın İran’la barış masasına oturma hamlesi, aynı zamanda veliaht prensin yabancı yatırımları çekerek krallığın petrole bağımlı ekonomisinin çeşitlendirilmesini öngören 2030 vizyonu ile de örtüşüyor. 

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının sıkılaştırılmasıyla birlikte, Pekin ile Tahran arasındaki ikili ilişkiler de geçtiğimiz yıldan daha fazla ivme kazanarak güçlenmeye başladı. Çin, bölgenin değişen siyasetinde İran’ı stratejik olarak önemli görüyor. 2021’de Çin, petrol karşılığında altyapının geliştirilmesine 40 milyar dolardan fazla bir yatırım için anlaşma imzaladı. Bunun neticesinde de bu yılın başlarında İran Cumhurbaşkanı’nın Pekin’i ziyaretinde dillere destan bir resepsiyon verildi.

Bu gelişmeler Çin’e büyük bir diplomatik nüfuz sağladı ve iki kavgalı rakip arasında arabuluculuk rolü oynayabildi. Geçen haftaki anlaşmaya, Pekin’in ön ayak olmasıyla Suudi ve İranlı yetkililer arasında günlerce süren gizli müzakerelerin ardından varıldı. Dönüm noktası niteliğindeki anlaşma, bölgesel jeopolitiğin,  vekalet savaşlarının yeni galibi Çin’in bir zaferi olarak tarihteki yerini aldı. Aynı zamanda bu Çin Devlet Başkanı Xi için de kişisel bir zafer. Bu diplomatik atılım, üçüncü dönemine seçilmesinin ardından geldi. Başkan, parti lideri ve Çin ordusunun komutanı olmak, Başkan Xi’yi Çin’in yakın tarihinin en güçlü lideri yapıyor. 

Ülkesinin gelecekteki manevralarında tek belirleyici olarak kendisine ekstra güç verecektir. Uluslararası arenada, Çin artık daha proaktif bir rol oynuyor. Washington’ın Çin’i kontrol altına alma hamlesi, Pekin’in duruşunu daha da sertleştirdi. ABD ve Çin arasındaki ilişkiler son zamanlarda bu yüzden kötüleşti.

Çin şimdi sadece ABD’nin ekonomik liderliğine eskisinden çok daha yoğun bir şekilde meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda küresel sahnede kendisini daha güçlü bir yer edinebilmek için de diplomatik manevralar yapıyor. Büyüyen ekonomik ve siyasi gücü, Amerikan egemenliğine bir tehdit olarak görülüyor.

Başkan Xi’nin Çin’i küresel güç oyununun merkezine yerleştirme hırsı, küresel alandaki çatışmalara öncülük etmeme politikası izleyen önceki Çinli liderler ile çelişiyor. Enerjisini kalkınmaya odaklamak, ülkenin ekonomik bir süper güç olmasına yardımcı oldu. Ancak şimdi Çin, küresel arabuluculuk rollerinde de başı çekiyor. Suudi Arabistan ile İran arasındaki son anlaşma, Çin’in küresel sahnedeki yerini sağlamlaştırdı. Pekin’in giderek artan proaktif rolü muhtemelen mevcut dünya düzeninin de değişmesine neden olacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin