Önce hangisi, dua mı, tevbe mi?

YORUM | HAKAN ZAFER

“Yüzü olmamak” diye bir deyim var. Kendisinden henüz af dilemediğimiz, evvelce ona karşı bir kusurumuz olmuş kimseden bir şey istememiz gerektiği esna için söyleniyor. Düşürdüğü camın kırıklarını süpürmediği için kıpırdayamamak gibi. “Yüz vermek”, “yüzsüzlük etmek”, “yüz bulmak”, “yüz bulunca astar istemek”, “yüzü kasap süngeriyle silinmiş olmak” gibi birçok benzer deyim var. Ortak noktaları; özür dilememişken yeni istek sahibi olmayı ifade etmeye yarıyor olmaları.

Allah’tan bile (her şeyi bildiği halde) isterken istiğfar ile başlanması usulü var. Yani önce istemez, af diler, af dilemek için biraz sonra kendisinden isteyeceğiniz ilahi iradeye karşı yaptığınız kusurları kabul edersiniz. Çok örneği var. Kuran’ın öğrettiği peygamber duaları da benzer şekilde. Mesela, Hz. Eyüp (as), önce af dileyip sonra kendisine dokunan zararı Allah’ın kaldırmasını istiyor. Hz. Yunus (as) da farklı değil, önce vakitsiz ayrılışından dolayı kendine kızıyor, durumunu Allah’a itiraf ediyor, sonra kurtarılıyor. Hz. Nuh (as) için de durum aynı, Allah’tan yardım talebine başlangıcı; “Mağlup oldum!”

“Sen onların aralarındayken Allah onlara azap edici değildi, istiğfar ettikleri müddetçe de onlara azap edecek değildir.”

Enfâl Suresinin ilgili şu 33. ayetinden; hatayı kabullenip af dilemenin, bir musibeti, azabı durduracak potansiyele sahip olduğunu öğreniyoruz. Talihliyiz ki ayeti açıklayan bir de hadis var. Resulullah (sav), ayette geçen iki durumu (aralarında olması ve toplumun istiğfar etmesi) Allah’ın ümmeti hakkında ona verdiği iki eman olarak ifade ediyor. Vefatıyla aralarından ayrıldığı vakit bunlardan sadece ikincisini, istiğfarı kıyamete kadar inananların arasında (güvence olarak) bırakacağını söylüyor.

Allah’a karşı tevbe etmeden dua üstüne dua edip aynı doğrultuda çok şey istiyoruz da insana farklı mı yaklaşıyoruz? Öyleyse nedir özür dilemeye, telafi etmeye engel olan?

Galiba, yumuşak dikenleri çoktan cildimizi yoklamış gururdan başkası değil. Kalbinde zerre kibir olanın giremeyeceği cennete rota belirlemiş kimselerin, “İnsanların bana/bize bakışı bozulmasın!” diye af dilememesi gurur değil de nedir?

Ortada her hangi bir özür dileme yok ve plan değişmeden istemeye devam eden kimseler, üstüne bir de iyi ettiğini düşünüyorsa, bu durum bizde bir yanılgıya da sebep olabilir: Ya bile isteye yapıyorlarsa?

Nerede yaşıyorsun, dünyanın kuralları bu maalesef” derseniz, zorla sizi bir yüzsüzlükle aynı denkleme sokmak isteyen mecburiyetlere, sabırla iyi kalarak direnmekten başkaca bir çare gözükmüyor.

Hasılı

Geleceğe dair endişem var ama bunların, anlam dünyamı yaşama bağlayan kökleri kemirmelerine izin verecek değilim. Bu endişeli hal bana, insanlara dua tavsiye ettiğimiz, onlardan bir şeyler talep ettiğimiz ölçüde, duadan, istemeden önceki adım olan tevbe nasıl edilir, özür nasıl dilenir konusunda da örnek olunması gerektiğini düşündürtüyor. Maalesef, ortadaki manzara Bernard Shaw’ı haklı çıkaracak, bizi de üzecek cinsten;

“Tarihten, insanların tarihten hiçbir şey öğrenmediğini öğreniyoruz.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin