Namaza zorlama

YORUM | AHMET KURUCAN

Eşlerden birinin namaz kılmayı terk etmesi üzerine sorulan bir soru sebebiyle iki yazı kaleme almış ve meseleyi mutlak olarak “namaz kılmaya zorlamak doğru mu?” noktasına getirmiştik.

Namaz İslam dinine inanan insanın Rabbisine karşı eda etmekle mükellef olduğu bir ibadettir. İbadetler kulluk idrak, bilinç ve şuurunun bir parçasıdır. Kulluk en genel manada kişinin Yaratıcı bir güç karşısında varlığını, yerini ve değerini idrak ettiğinin göstergesidir. Kulluğunun idrakinde olan insan bu idrakin kendisine yüklediği görevi yerine getirmek ister. İşte bütün formalarıyla ibadetler bu nokta da devreye girer. Bu safhadan sonra kişi “kul” olur. 

Kul olma Allah nezdinde en büyük payelerden ve makamlardan biridir. İslam ulemasının Hz. Muhammed’in (sas) kulluğunun peygamberliğinin önünde oluşunu ifade eden yorumları bu bağlamda çok önemlidir. Nice Kur’an ayetleri ve hadislerle desteklenebilecek bu inancımızı biz zaten “Eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resulühü” derken “abd” ve “resul” sıralamasında ilan ediyoruz.

Baskı ve zorlama ile ne kulluk şuuru elde edilir ne de ibadet yapılır. İbadetler özü itibariyle sevgi temellidir. Zorlama ve baskı ile ibadetler yapılırsa onun adı kulluk olmaz. Gönüllülük esastır kullukta. Candanlık, içtenlik, samimilik. Gönüllü ama niyeti halis değil, içtenlik yok, çevresine gösteriş için kulluk görevini ifa ediyorsa, buna da kâmil manada kulluk denmez, denemez. Onun içindir ki Kur’an ibadetlerin sırf Allah rızası için yapılması ve kulluğun sadece O’na tahsis edilmesi gerektiğinin defalarca altını çizer. “O hâlde, kafirlerin hoşuna gitmese de siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.” (40/14) Dinin Allah’a has kılınması demek, kulluğun, candan, içten, samimi bir şekilde yapılması demektir ki bunun zirve noktasını ihsan şuuru oluşturur. İhsan, Efendimizin o cami tanımıyla Allah’ı görüyormuş gibi O’na yönelişin adıdır.

Yaratıcı bir güce kullukta bulunma, bunu namaz misali çeşitli ritüellerle eda etme aslında insanın tabii ve fıtri bir ihtiyacıdır. İnsanlık tarihinin serüveni bize bunu gösterir. Ünlü sinema sanatçısı Morgan Freeman’ın Netflix’te yayınlanan “The Story of God” serisini bu gözle izlemenizi tavsiye ederim. Mayalardan Azteklere, Hindistan’dan Meksika’ya, Hıristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık’tan Brahmanlara, Şamanistlere, Animistlere kadar uzanan çok geniş bir yelpazede dile getirdiği konuların özü, aslı, esası dönüp dolaşıp insanın Yüce Yaratıcıya iman, idrak ve O’na karşı yapılacak kulluk görevlerine dayanıyor.

Şimdi bu girişten sonra gelelim zorlamaya: “dinde zorlama yoktur.” Bakara suresi 256 ayette anlatır Kur’an bunu. Sebebi nüzulü adına bildiğimiz iki rivayet var. Birincisi; rivayetlere göre İslam’dan önce çocukları doğduktan sonra yaşamayan Medine’de halkından bazı kişiler çocukları yaşarsa Medine’de bulunan Yahudilere vereceklerini ve Yahudi dininin esaslarına göre yetiştirmelerini nezir ederlermiş. Aradan geçen yıllarda İslam Medine’ye gelmiş ve Medine vesikasına uymayan Beni Nadir Yahudileri için şehirden sürgün kararı verilmiştir. Yahudi olarak yetişen Medine’li Arap çocuklarını da kapsayan bu karar üzerine bazı ebeveyn çocuklarının sürgünden kurtulması ve kendi yanlarında kalması için onları Müslüman olmaya zorlamışlardı. “Dinde zorlama yoktur” ayeti işte bu olay üzerine inmiştir. (Ebû Davûd, Cihâd,116)

İkinci rivayete gelince: Salim b. Avf Oğullarından bir kişinin iki oğlu Şam’dan gelen bir tüccarın girişimleri ile Hıristiyan olmuş ve o iki kişi kendilerinin Hıristiyan olmasına vesile olan tacirle Şam’a gitmek istemiştir. Bu durumdan memnun olmayan ve çocuklarının Şam’a gitmesini istemeyen baba, Hz. Peygamber’e gelerek durumu izah etmiş ve bu konuda zorlamada bulunmasını istemiştir. (İbn Kesîr, Ebu Fidâ İsmail b. Ömer, Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, 1/416)

Pekâlâ neden Allah Müslüman anne babaya oğlunu-kızını Müslüman olma noktasında zorlamasına izin vermemiştir. Çünkü yukarıda da ifade ettiğimiz gibi imanda esas olan hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın insanın kendi özgür iradesiyle inanacağı şeye inanmasıdır. İslam inancına göre dünyada imtihan olmanın, ahirette sorgu ve suale çekilmenin, cennet ve cehennemin varlığı ancak bu özgür iradeyle bir anlam kazanır. Aksi halde Allah insanların özgür iradelerini ellerinden alıp inanca zorlasaydı bütün bunlar anlamsız kalırdı.

Elmalılı Hamdi Yazır “dinde zorlama yoktur” ayetine farklı bir açılım getirir. O herhangi biri kişiye İslam dinine inanma konusunda zorlama olmadığı gibi, inanan bir insana da şu ibadeti yapacaksın, bunu yapacaksın türünden Allah-kul ilişkisini içine giren alanlarda zorlamanın yapılamayacağını söyler ve bu düşüncesini “zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslam dininde yoktur” cümlesiyle özetler. Bu sonuca ulaşırken ayetteki “fi” harfinin Arapça dil bilgisindeki çeşitli manalara delaletini nazara verir ve görüşünü onlarla temellendirir. Der ki: “Çünkü “fi’d-dîn” (dinde) ifadesi, “ikrah”a müteallık değil (zorlama ile ilgili değil) haberdir. Mânânin asli “zorlama, dinde yoktur” demek olur.”

Şöyle izah eder Elmalılı bu görüşünü: “Yani sadece dinde değil, her neye olursa olsun, zorlama cinsinden hiçbir şey, hak din olan İslam dininde yoktur. Din çerçevesinde zorlama kaldırılmıştır. Dinin konusu, zorunlu fiiller, davranışlar değil; isteğe bağlı fiiller ve davranışlardır. Bunun için isteğe bağlı hareketlerden birisi olan zorlama dinde yasaklanmıştır. Kısaca kaldırılan veya yasaklanan zorlama, yalnız dinde zorlama değil; ne tür bir şeye olursa olsun, zorlama türünün hepsidir. Yoksa dinde dine zorlama yoktur ama dünyaya zorlama olabilir demek değildir. Belki dünyada zorlama bulunabilir; ama dinde, dinin hükmünde, dinin dairesinde olmaz veya olmamalıdır. Dinin özelliği, zorlamak değil, bilakis zorlamadan korumaktır. Bundan dolayı İslam dininin gerçekten hâkim olduğu yerde zorlama bulunmaz veya bulunmamalıdır. Zorbalık ve zorlama olursa onun dışında olur. Şu hâlde din, “zorlayınız” demez, zorlama meşru ve muteber olmaz. Zorlama ile yapılan amelde dinin vaad ettiği sevap bulunmaz, rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibadet olmaz. “Ameller, ancak niyetlere göredir.” Dinin isteklerinin hepsi, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile itikat (iman) mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen iman, gerçek iman değil, zorlama ile kılınan namaz, namaz değildir. Oruç da öyle, hac da öyle, cihad da öyledir…Bundan başka bir kimsenin, diğerine saldırıp da herhangi bir işi zorlama ile yaptırması da caiz değildir. Kısaca İslam’ın hükmü altında herkes görevini isteyerek yapmalı, zorlama olmadan yapmalıdır.”

Sonuç itibariyle şunu söyleyebilirim; namaz kılma konusunda zorlama kişiyi önce nifaka sürükler. Zorlanan kişi içinde yaşadığı şartlara bağlı olarak bir müddet zorlamaya evet der gibi gözükse ve namazını eda etse de zamanı geldiğinde bu yükü taşıyamaz hale gelir. İnanç ve eylem arasındaki fark ve buna bağlı olarak inanmadığı bir şeyi yapması bir yüktür insana. Bir gün olur insan o yükü taşıyamaz ve nifaktan küfre, inkara doğru yol alır. Bu da din adına zorlama yapanları dine ve imana düşmanca davrananlarla aynı çizgide buluşturur. Biri dine olan düşmanlığını açıkça ifade ederken diğeri de görünüşte dine olan düşkünlüğünü ifade etmektedir ama her ikisi de aynı durakta buluşur, aynı sonucu elde eder. Nedir o? Zorlananların dinden imandan uzaklaşması, dinle arasına mesafe koyması, imanın derinlikleri yerine deizme, agnostizme, ateizme ve nihilizm’e doğru kayması.

Keşke zorlama yerine ahlaki nedensellik ilkesine vurgu yapabilsek. İman ile amel ve ahlak arasında, inanç ile ibadet arasındaki zorunlu ilişkiye dikkat çekebilsek ve insanların gönüllerine hitap edebilsek. İbadetlerini yerine getirmeyenleri cehennemle korkutma yerine ahlaki nedenselliğin anlam çerçevesi içinde yerini alan kulluk görevini yerine getirenlerle getirmeyenlere karşı ötede nasıl bir tavır alınacağını bir denge içinde anlatabilsek. Fatih Sultan Mehmet’e izafe edilen bir söz bu konuda ne kadar da güzeldir. “İnsanlara namaz kılıyor musun, oruç tutuyor musun?” gibi Allah’ın soracağı sorular sormayın. Açmısın, susuz musun, bir şeye ihtiyacın var mı gibi kulun kula soracağı soruları sorun.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “İman ile amel ve ahlak arasında, inanç ile ibadet arasındaki zorunlu ilişkiye dikkat çekebilsek ve insanların gönüllerine hitap edebilsek.“. bu ilişkiyi bir yazınızda açabilir misiniz. Belki eşlerimize faydamız olmaz ama en azından çocuklarımız için…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin