Muz cumhuriyetinin politbüro aparatı

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Türkiye’deki mevcut politik ve sosyal atmosferde doğrular ve yanlışların giderek bulanıklaştığına her geçen gün bir kez daha şahit oluyoruz. Değerler sisteminin ciddi bir biçimde zedelendiği, haksızlıkların normalleştiği, nefretin ve nefret suçunun sıradanlaştığı, propaganda ve endoktrinizasyonun otoriter sınırlardan neredeyse totaliter seviyeye yükseldiği bir dönem bu.

Masumiyet, en fazla yitirilen değer belki de. Ve bu, ironik bir şekilde, masumiyet karinesinin ilk tecavüz edilen ve ortadan kaldırılan hukuk ilkesi olması bağlamında öne çıkıyor. Suçsuzluğu kanıtlama zorunluluğu, rejimin en önemli yakıtı. Oluşturulan rejim diskuru toplumca kabul edildi. Sadece AKP ve Erdoğan’cı kitle değil, kendilerini seküler-sol ya da seküler merkez sağ olarak konumlandıran geniş toplum kesimleri de rejim diskurunu benimsedi.

Rejim diskurunun iki temel öğesi var:

1) Gülen Cemaati’nin 15 Temmuz 2016’nın planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu savı ve bununla bağlantılı ya da bunu özetleyen kriminalize edilmiş ve tasarlanmış “FETÖ” kategorisi,

2) Kürtlerin PKK olarak addedildiği, Kürt hareketinin tabulaştırıldığı ve kriminalize edildiği “anti Kürt pozisyon”.

Bu iki diskursal öğe, bugünkü takibat politikasının temellerini oluşturuyor. Rejimin resmi tarihi ve söylemlerinin dışına çıkan herkes, bu iki kategoriden birinde kriminalize ediliyor. Ve çeşitli yöntemlerle, değişik seviyelerde hukuksuz yaptırımlara tabi tutuluyor.

Birisine “FETÖCÜ” demek ya da “PKK’lı” demek, siyasi bir değerlendirme artık. Evet, PKK diye bir terörist örgüt var. Ve evet, “FETÖ” diye bir terörist örgüt yok. Bırakın teröristi, “FETÖ” nitelemesi, tümüyle rejimce tasarlanmış ve rejime bağlılığı güçlendirici etkisi bağlamında fabrike edilmiş (üretilmiş) bir kavram. Ancak işlevleri aynı. Bir grubu veya bireyi takibat altına almak ve onu tecrit etmek istiyorsanız, bu iki kategoriden biri size sınırsız bir başarı şansı sunuyor! Devlet tam da bunu yapıyor. Hedef olarak algılanan grup veya birey bu bahsettiğim iki kategoriden birine tasnif ediliyor. Bu gerçekleştiği anda, artık rejim ona ne isterse yapabilir. “FETÖ’cü” veya “PKK’lı” olarak damgalanan biri için Türk toplumunda artık var olma şansı kalmamıştır. Hukuk, bu kategoride algılanan veya sınıflandırılan grup ve bireyler için hiçbir anlam ifade etmez. Hiçbir mahkeme, bu tasnife tabi tutulan bir gruba veya bireye adalet sunamaz. Toplumun tüm doğruları, bu kategorilerle “teslim alınmıştır”, gardları düşmüştür.

Bugün internette kendimle alakalı bir “habere” (!) rastladım. “FETÖ’den uyuyan hücre tehdidi” başlıklı bu “haberde”, benim için şunu yazmışlar:  “Türkiye, Fırat’ın Doğusu’ndaki PKK terör örgütü işgalini bitirmek için geri sayıma geçerken FETÖ’den alçak bir tehdit geldi. FETÖ firarisi Efe Çaman, Suriye operasyonu sırasında TSK’daki uyuyan hücrelerin Erdoğan’a karşı harekete geçebileceği tehdidini savurdu”. Bunu kim yazmış? Pelikan grubu olarak da bilinen Boğaziçi Küresel “düşünce kuruluşu”. Lafın gelişi düşünce kuruluşu tabi! Düşündükleri falan yok. Çünkü onların yerine sahipleri düşünüyor. Onlar da “görevlerini yerine getiriyorlar”.

Bu Boğaziçi Küresel, rejim tarafından finanse edilen Erdoğan’ın “politbüro” propaganda organı. Pelikan’cı olarak da anılan Boğaziçi Küresel benim “firari Fetö’cü” olduğumu söylüyor. “FETÖ” ve “firar” diyor. Olmayan iki şeyden bahsediyor. Bu olmayan iki şeyle beni linç ediyor. Bu olmayan iki şey üzerinden benim inandırıcılığımı, şahsiyetimi, kimliğimi, değerlerimi sabote ediyor. Elbette bu “zeki arkadaşlar” (!) “FETÖ” denen uyduruk ve fabrikasyon kategorinin ne kadar hukuk ve yasa dışı, içi boş, politik bir terim olduğunu yine kanıtlıyor. Bunların sahiplerinin hırsızlığına, anayasaya ihanetine, otoriter rejimlerine muhalefet eden herkes “FETÖ’cü”.

Bu kafa son birkaç yılda Türkiye’yi muz cumhuriyetine çevirdi! Anayasayı follaş etti, sonra da ortadan kaldırdı. Türkiye’yi kendi devlet mimarisinden çıkardı, kuralsız, kaidesiz, sağı-solu belli olmayan, bir avuç yolsuzluğa batmış veya karanlık tipin iki dudağının arasında, üçüncü sınıf bir ülkeye dönüştürdü.

Kim bu otoriter ve anayasa dışı rejimi eleştirirse hemen “FETÖ” olarak damgalanıyor. Rejim 15 Temmuz 2016 ertesinde bu diskuru yerleştirdi. Muhalefet de dâhil tüm Türkiye toplumu bu diskuru kabul etti. Rejimi konsolide eden ve yeniden üreten bu. Ben bunu yazmaktan yoruldum! Analitik düşünmeyi öğrenemeyen Türkiye toplumu, rejim tarafından endoktrine edilen diskuru hemen kabul etti. İhsan Yılmaz ve Galib Bashirov hocalarla birlikte Democratization adlı bilimsel dergide yayınladığımız araştırma makalemizde tam da bu konuya değindik.

GÜLEN CEMAATİ VE KÜRT SİYASETİ KRİMİNALİZE EDİLDİ

AKP’nin tabanının rejim diskurunu ve uygulamalarını kabul etmesini herkes anlıyor da, neden muhalefet de bu diskuru ve politikaları benimsedi, ilginç olan soru bu. Rejim, yapay güvenlik gerekçeleri yaratarak, bunları birer siyasi “misyon” olarak halka arz etti. Tıpkı piyasaya sürülen yeni bir ürün gibi, önce bu ürünün “reklamını yaptı”. 15 Temmuz sayesinde oluşturulan ortamda, içeride Gülen Cemaati ve Kürt Siyaseti kriminalize edildi. Dış güçlerin oyuncağı, hatta ajanı olarak vatan hainliği ile suçlandılar. Gülen Cemaati doğrudan “darbe girişiminin” sorumlusu ilan edildi. Kürt hareketi ise PKK şiddeti ve aşırılığı ile aynı potada ele alınarak meşru siyaset ortamından tecrit edildi. Cemaat ve onunla ilintilendirilen herkes, takibata uğratıldı. Kürt siyasetiyle bağlantılı veya ona yakın herkes, yine takibata uğratıldı.

Bana firari ve kendi jargonlarıyla “FETÖ’cü” – yani Gülen Cemaati üyesi – diyorlar. İşin garibi, bunların devletinin üniversitesinden resmî görevlendirme ile yine bunların devletinin verdiği yeşil pasaportla, Kanada’daki prestijli bir üniversitede araştırma yapmak üzere 2015’te Türkiye’den ayrıldım! Neymiş, firariymiş. Firari ne demek, elbette bilmezler mi? Bal gibi biliyorlar. Benim gibi darbe girişiminden bir yıl önce ülkeden ayrılmış birine firari demek için sadece zekâsal bakımdan sorunu olmak yetmez, aynı zamanda kötü niyetli – fesat – olmak icap eder.

15 Temmuz’dan bir yıl önce Kanada’ya geldim. Gelmeden önce Türk Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin dekanıydım. Siyaset Bilimi bölüm başkanıydım. Hayatımda trafik cezası bile almadım! Ayrıca seküler hayat tarzı olan bir insanım. Bana “firari” ve “FETÖ’cü” demek, aslında Türkiye’den ayrılan hiçbir insanın firari olmadığını kanıtladığı gibi, “FETÖ” denen kategorinin ne kadar politik (yani hukuk dışı) olduğunu da ortaya koyuyor. Linç etmek için kullanılan tetikçi jargonu bu!

Üstelik verdikleri yazımı bağlamından çıkarmışlar, sanki ben darbe yanlısı bir tutum içindeymişim, hatta olası bir darbeyi işaret ediyormuşum gibi bir anlam yüklemesi yapmaya çalışmışlar. Diyorlar ki: “Firari FETÖ’cü terörist Mehmet Efe Çaman bugünkü yazısında darbe tehdidi savurdu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde uyuyan hücreler olduğunu itiraf eden FETÖ üyesi, şu alçak ifadelerle darbe çağrısı yaptı”. Yuh olsun. Benim söylediğim aslında çok basit. TSK’da Avrasyacı ve derin yapı olarak nitelendirdiğim grupların dışında da subaylar bulunduğunu, bunların şu an için ortam gereği bugünkü hainleri dengeleyecek bir ağırlık olmadığını, ama bu durumun zamanla değişebileceğini analiz etmişim. Katılır ya da katılmazsınız. Ama bunun “darbe tehdidi” ile ne alakası var! Bu bir “darbe çağrısı” mı? Bunlar izanlarını öyle yitirmişler ki, en basit akıl yürütme veya analitik korelasyon ilişkisi kurma gibi doğal akademik süreçlerden bile bihabermiş gibi davranıyorlar. Nasılsa ilkokul mezunu seviyesindeki tabanları ne verseler yiyor. Oysa daha Numan Kurtulmuş çıkıp da 15 Temmuz olmasa bu kadar memuru atamazdık demedi mi? İtiraftır. Yani herkes kimin neden hangi pozisyonu aldığını görüyor.

ARKALARINDA REJİM VAR…

Elbette bunu alelade bir sosyal medya trolü yapmış olsa bu kadar ciddiye almazdım. Ama bunu yapanın arkasında rejim var. Bu tür bir propaganda yayınının yapılıyor olması, rejimin aslında hem kendi gölgesinden bile korktuğunu, hem de çıktıkları yalan-dolan yolundan dönemeyeceklerini ortaya koyuyor. Ahmet Altan’ın dediği gibi, hukuka dönmeleri olanaksız! Çünkü döndükleri anda kendilerini demir parmaklıklar ardında on yıllar bekliyor. Çoluk çocuğun, eşlerin pasaportlarına kadar iptal eden, insanları işlerinden hukuksuzca atan, onların alınlarına hain damgası vuran ve onları sosyal soykırıma maruz bırakan bu alçak İslamcı-Avrasyacı şer ittifakı, işlerine gelmeyen her türlü muhalifi bastırmak ve sindirmek için, malum taktiklerini kullanıyor ve kullanmaya devam edecek.

Bu alçaklar eleştiren, muhalif, düşünen, biat etmeyen herkesi kriminalize ediyor! Tüm uygar dünya bunu biliyor. Türkiye’nin 200 yıllık özgürlük/demokrasi çabalarını sıfırladılar! Keşke abrakadabra yöntemlerle halkın hakkını çaldıktan sonra defolup gitselerdi. Ekonomik zararı Türkiye telafi ederdi. Ama iyi-kötü işleyen hukuk devletini yıktılar! Buradan bir kez daha tarihe not düşmekte yarar var. Her kim ki bugünkü hukuksuzluğu kurumsallaştırmış ve anayasaya-yasalara aykırı insan hakkı ihlallerini yapmışsa, onlar da mutlaka ileride hukuka dönüldüğünde yargıya hesap verecektir. Bugün taptıkları o idareciler, yarın kendilerini yüzüstü bırakacak! Bugün o hukuksuz emirleri uygulayan, yüz binleri “işlemden geçiren”, kara listeye alan, aile boyu (Sippenhaft) cadı avına maruz bırakan, işkence eden, tutuklayan, her türlü zulmü yapan her kimse, bilsin ki, er geç hukuka ve yargıya hesap verecekler! Kemikleri bu berbat muz cumhuriyetinin politbüro aparatınca önlerine atılan ve o sahiplerince “tut!” dendi mi etrafa saldıran şahsiyetsiz mahlûkatlarıyla da hukuk önünde hesaplaşacağız bir gün!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. 1-onların kim olduğu ve seni neden hedef aldıkları ve de bunu gazetelerinde yayınlamaları seni pürüzsüz kesinlikte temize çıkarıyor..buna sevinmek lazım…
    2-ileride kullanabileceğin sahih delilleri kendi elleriyle hazırlayıp sana sunuyorlar.. bunun için de onlara teşekkür etmen lazım…
    3-popüleriteni artırıp daha çok düşünen beyine ulaşmanı sağlayıp senin zaten terörist değil teorist olduğunu bilenlere seni hiç yargılamamış tanımayan kesime yargılayıp tanıma fırsatı veriyorlar.. yani seni hiç duyamayacak bilemeyecek ne bahsettiğinden habersiz…belki bir bilgiyle tüm fikirlerini Dürüstlüğe ihanet etmermek için altüst edebilecek birilerine ulaşman için “ne yaptıklarını bilmeden” it gibi çalışıyorlar Allah ve doğasıyla senin için..bir kişiye bile ulaşsan süper olur yani…o kişinin sonsuzluğu kurtulur… bunun için de Allahtan onların AFfını istemeliyiz.. Allah onlara EnesKanter versin…Amin
    Yağ Mâlik*ül EşYer

    • Evet mevlam gorelim neyler neylerse guzel eyler, hak serleri hayr eyler, sanmaki gayr eyler. Elbette dogruluk ve durustlukten ayrilmayan hedefine ulasacaktir. Dogrunun ve durustun yanindadir hz Allah.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin