Mutluluk ve huzur üzerine

YORUM | YUSUF ÜNAL 

Sizin de başınıza gelmiş olmalı. Her ne zaman mutlu olduğunu sandığım insanların hayatlarına yakından baksam pembe tabloların dağılıverdiğini görmenin şaşkınlığı içine düşerim. Çoğunun bir balondan, boyadan ve imajdan ibaret olduğunu; insanların rol yaptıklarını, oyun oynadıklarını, kendilerini buna mecbur hissettiklerini fark etmenin üzüncüyle kalakalırım. Mutluluk ülkesi ne kadar ufak, mutlular ne kadar azmış diye mırıldanırım.

Sonra birden kendimi, kendime soru sorarken bulurum: Peki ben mutlu muyum?

Evet desem utanırım. Ateş çemberinin ortasında mutlu olmak ayıp gelir bana. Ancak düşününce bundan utanmama gerek olmadığına hükmettim, mutsuzum zaten!

Benim halim daha çok Andre Gide’nin haline benziyor: “… Minnet öylesine hoş ki, sevmek de benim için öylesine zorunlu biçimde hoş ki, havanın en ufak okşayışı bile bir teşekkür uyandırıyor yüreğimde. Minnet gereksinimi, bana gelen her şeyi mutluluk yapmayı öğretiyor.” Şu kadarı var ki Tahsin Yücel’in “mutluluk yapma” olarak tercüme ettiği durumu ben, “huzur” olarak tarif ediyorum. Huzur: “İç rahatlığı, hâlinden memnun olup gönlünde rahatlık duyma, kendini rahat ve memnun hissetme durumu.”

Son birkaç yıldır süren vaziyetimi ifade etmem gerekse bunları kendim için diyebilirim.

Evet; gönlüm rahat, halimden memnunum. Başıma gelen onca şeye rağmen kendimi huzurlu sayıyorum. Mutsuz, fakat huzurlu. Ortada bir zıtlık varmış gibi değil mi? Benim kavramlara yüklediğim manalar açısındansa hiç öyle değil.

Mutluluk; hayatta istediğin şeylere ulaşmakla, talihin yüzüne gülmesiyle ilgili. Tekerine taş değse yahut o taş pilavında çıksa, mutluluk hayal olur. Sağlıklı olmak istersin, hasta olunca mutlu olamazsın. Çok kazanmak istersin, kazanamayınca mutluluk uçar gider.

Mutlu olmanın şartı genelde, imkânları genişletmektir. Kısıtlılık, onun baş düşmanıdır. İstekler karşılandıkça daha büyükleri talep edileceği için mutluluk hevesini, bu mümkünler âleminde tam olarak tatmin etmenin imkânı olmaz. Öte yandan hiçbir mutluluk ilelebet sürmez. Çünkü talihlilik yolu inişli çıkışlıdır, daima gülümsediği görülmemiştir.

Bir hırsız, ihtimal, geçici bir süre mutlu olabilir. Fakat bir an bile huzurlu olamaz. Benzer durum yalancılar, zorbalar ve daha bilmem kimler için de geçerlidir. 

Huzur; başına ne gelirse onunla barışık olmak, onu kabullenmekle olur. Yalnız benim zihniyetimce kabullenmek, usulüne uygun mücadele etmeyi de kabullenmeyi gerektirir; miskince bir teslimiyeti değil. Örneğin masa tenisinde milli takıma girmek ister ve disiplinli bir şekilde çalışırsın. Giremeyince mutsuz olursun belki ancak kabiliyetinin sınırlarıyla barışıksan huzurun kaçmaz. Suçsuz yere hapse düşmüşsen, mutlu olmazsın tabii ki, ancak suçsuzluğundan eminsen vicdanın rahat olur.

Huzuru elde etmede anahtar kavram, razı olmaktır; gayreti elden bırakmadığın sürece elde ettiğine, başarabildiğine razı olmak. Elde edemediğin, başaramadığın şeylerle de göz dikmemek. Bu durum ancak beklentileri kısmakla elde edilebilir. Ziyanı yok, hayalleri ve hedefleri yine yüksek olsun kişinin ama beklentilerini azaltsın, dünyadan ve bütün insanlardan alacaklıymış gibi davranmasın.

Bu tutumun ilerlemeyi ve gelişmeyi engelleyeceği savunulabilir, itiraz edecek değilim, engelleyebilir. Ancak şunu söylemeliyim; insanların huzurundan çalınarak elde edilecek ilerleme ve gelişme olmaz olsun!

Mutluluk, dış odaklı bir haldir. Bunda kişinin kendi payı daha azdır. Böyle olduğu için de Kaf Dağı’nın ardında saklanır. Onu bulanlar ya pek nadirdir ya hiç yoktur. Huzura gelince o; kişinin iç dünyasıyla, olaylara yüklediği anlamlarla ilgilidir. Bunu elde edenlerin de sayıca fazla oldukları söylenemez zira bir parça bilgelik gerektirir. Huzur dediğimiz hal, iç odaklı olduğu içindir ki zindanda olanlar saraydakilerden, hastalar sıhhatlilerden, çalışanlar patronlarından, fakirler zenginlerden, daha az bilgililer daha çok bilgililerden huzurlu olabilir. Zannımca beklentileriyle elde ettikleri uyumlu olan herkes huzur devletini kurabilir.

Mutluluk endeksi araştırmalarında toplumların fakir kesimlerinin ve geri kalmış ülkelerin genelde yukarılarda çıkması kanaatime göre bununla açıklanabilir. Uzun yıllar Afrika’da yaşayıp şimdilerde Kuzey Amerika’da yaşayan arkadaşlarımın çoğunun üzerinde ittifak ettiği bir husus var; onca yoksunluklarına rağmen Afrikalılar, varsıl Amerikalılardan da Kanadalılardan da daha mutlu bir hayat sürüyorlar.

Bu dediklerime kuşkuyla bakıyorsanız, size Montaigne’i şahit olarak getirebilirim: “Çağımda yüzlerce işçi, yüzlerce çiftçi gördüm ki üniversite rektörlerinden daha bilge ve daha mutluydular ve ben daha çok onlara benzemek isterdim,” sözü ona ait. Ancak benim bu kavramlara yüklediğim anlamlara göre; gerek araştırması yapılan gerekse Montaigne’in imrendiği şey mutluluk değil, huzur olmalıdır.

Yoksun bir Afrikalıya mutlu demem zordur ama huzurlu olan Afrikalıların varlığından haberdarım. İflas etmiş bir insanın mutlu olmasını beklemem ancak gerekli dersleri alabilen müflislerin huzurlu olabildiklerini biliyorum. Zorbaca yönetilen bir ülkede halkın mutluluğu laftadır fakat sözünü ettiğim bilgece anlayışa erişenler orada da pekâlâ huzurlu olabilir.

Başkalarının yapıp ettikleri mutluluğumuzu kaçırabilse de huzur, bizzat yapıp ettiklerimizden yahut yapmayıp terk ettiklerimizden, kendi duygu ve düşüncelerimizden beslenir. O, mutluluk gibi dışa bağımlı değildir; kendi göbeğini kendisi keser.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. İnsanların büyük çoğunluğu mutluluk,huzur kavramının arasındaki farkın ne kadar bilincindeyse o kadar hayatın ve yaşamanın anlamını kavrayabiliyor.O kadar hızlı bir çağda yaşama yetişmeye çalıştık ki neyi niçin ne kadar muhasebesi uçup gitti aklımızdan ta ki virüs ziyaretimize gelinceye kadar tabi bu dünya için geçerli bizler beş yada altı yıldır bir cenderenin içinden sıyrılmaya çalışanlar İçin değil üstelik ulvi değerler sevdasıyla hayatı yaşarken ne kadar da huzuru iliklerimize kadar yaşamışız meğer şu an yaşadklarımız zorlardan zor da olsa huzurun başka boyutunda yol aldığımızı unutmadan Yaradana sonsuz şükürlerimizi sunalım hep birlikte.Öyle ya amaç sonuca ulaşmak değil O yaradanın vazifesi biz aczini fakrının farkında olarak şu hayatı insanca ötelere taşıyabilelim.

  2. Her isteğimizi elde etmek,hayallerimize ulaşmak değildir belkide gerçek mutluluk bazen sadece oraya ulaşmak için verilen çaba ve emekler çok daha değerli ve de huzurludur

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin