‘Müslüman Türkiye’ sloganlarıyla gelen Madımak yangını

HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

Mazlum, geçmişine sığınıp kendinde yaşama gücü bulmaya çalışır, zalim ise geçmişini örtme telaşında olur. Mazlum başına geleni bütün dünyaya duyurma gayretinde olur, zalim ise bütün dünyanın üç maymuna dönmesini ister.

Takvimlerin 2 Temmuz 1993’ü gösterdiği gün Sivas’ta bir ateş yakıldı. Bu öyle bir ateşti ki yaktığı sadece Madımak Oteli’nin içindeki 33 kişi değildi. Yanan insanlardı, vicdanlardı, tarihti.

Bu insanları meşaleye dönüştürme bizim tarihimizde ilk değildi, daha önceleri de yaşanmıştı. İnsanlar, inançları ve yaşayış tarzlarından dolayı yakılmış, öldürülmüş, vücudunun derisi canlı canlı yüzülmüştü.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Türkiye’nin yetiştirdiği yazar, ozan, düşünürlerden oluşan 33 kişi, böyle bir öldürme olayını anmak için toplanmışlardı Sivas’ta. 16. yüzyılda vali Hızır Paşa’nın sevmediği şeyleri sözüyle, sazıyla dillendirdiği için idam edilen Pir Sultan Abdal’ı anacaklardı. Kimi şiir okuyacak, kimi bağlamasını dile getirecek, kimi Pir Sultan’ın farklı yönlerini anlatacaktı.

Resimde görülenler, bir gün sonra başlarına gelecekleri bilmeden 1 Temmuz günü bu fotoğraf karesine girmek için bir araya gelmişti. Bu onların son gülümseyen bakışları oldu.

SİVAS KATLİAMI BİRDEN ORTAYA ÇIKMIŞ BİR OLAY DEĞİLDİ

2 Temmuz’da Alevilere karşı girişilen Madımak Katliamı, bir anda ortaya çıkmış bir olay değildi. Adım adım, bağıra bağıra geldi. Hem olaydan günler önce, hem de yıllar önce “geliyorum” diye ses verdi.

Daha önceleri “çok eski” diye bir kenara bıraksak bile yakın tarihte ilk alarm Erzincan’dan, Çorum’dan, Maraş’tan verildi.

23 Şubat 1975’teki Erzincan olaylarını içinde yaşadım. Erzincan o dönemlerde “Aşağı Çarşı” ve “Yukarısı” diye iki bölgeli adlandırılırdı. Alevi ve Sünniler aynı şehirde ama ayrı dünyalarda yaşarlardı.

Aşağı Çarşı Alevilerin yaşadığı, Yukarısı ise Sünnilerin bulunduğu bölge idi. Aynı dine mensup oldukları iddiasında, fakat farklı itikatlara sahip Erzincanlılar, birbirlerine görünürde değilse de derin bir düşmanlık beslerdi.

Çocukluğumun dünyasında Alevilerle ilgili neler dinlemedim ki… Onlara bu yazıda girmeye gerek yok.

Bir gün erken saatlerden itibaren şehirde kulaktan kulağa bir dedikodu yayıldı: “Aşağı Çarşı’da Aleviler camiyi yakmışlar.” Kimse gidip yakıldığı iddia edilen camiye bakmadı ama duyduğunu koşa koşa gidip komşusuna ulaştırdı.

Öfkeler kabartıldı, “Bu Aleviler de artık çok oldu” denmeye başlandı. Kulaktan kulağa yayılan iddialar, 23 kilometre ötedeki Üzümlü’ye (Cimin) ulaşmıştı. Bir baktık ellerinde balta, kazma ne bulmuşsa kapıp gelen Ciminliler kamyonlardan inmeye başladı.

Arabalardan inenler, “Alevilere ölüm” diye bağıra bağıra Aşağı Çarşı’ya doğru ilerlemeye başladılar. Şehirde Alevilere ait işyerlerinin tahrip edildiğini, evlere saldırıldığını ertesi gün öğrenebildik.

Alevilere yönelik bir başka katliam girişimi 19 Aralık’ta Maraş’ta sahnelendi. Orada da bir film gösterimi sonrasında bilinçaltı düşmanlıklarla dolu Sünni halkı kışkırtanlar, Alevilere saldırttı.

Bir hafta sürdü yağma ve katliam. Dillendirilen rakamlar çok farklı olsa da resmi makamlar öldürülen insan sayısını 120 olarak açıkladı. 200 dolayında ev, 100 dolayında işyeri ateşe verildi ya da tahrip edildi.

ÇORUM’DA DA ‘CAMİ YAKILDI’ TAHRİKİ YAPILDI

Bir diğer katliam girişimi ise Mayıs 1980’de Çorum’da yaşandı. MHP’li eski bakan Gün Sazak’ın öldürülmesini protesto edenlerin galeyana gelmesi ile olaylar başladı.

İddiaya göre TRT’nin “Çorum’da Alaaddin Camii’ne patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı” haberi bu tahrikte etkili oldu. Esas can kaybı ise Temmuz ayındaki ikinci dalgada yaşandı.

Saldırının hedefinde yine Alevilere ait ev ve işyerleri vardı. Saldırılarda 57 cana kıyıldı. Nedense her defasında dedikodular Sünniler arasında yayılıyor, tahrik edilip saldırıya geçirilenler Sünniler oluyor, evleri, işyerleri, canları yok olanlar ise Aleviler oluyor.

MADIMAK ATEŞİ İSE BİNLERCE İNSANIN GÖZÜ ÖNÜNDE YAKILDI

Bu ülkenin aradan onlarca asır geçse de hâlâ en zayıf halkası Alevi-Sünni ilişkileri. Sünniler, sayılarının çokluğuna dayanarak “Bu topraklar bizim. Onların sayıları az. Bizim kurallarımızla yaşayacaklar” dayatması içinde.

Sağcı/İslamcı yerel ve ulusal medya, Temmuz başında çok sayıda Alevi aydının Sivas’a geleceğini duyurup tepkilerini ortaya koymaya başladı. Aralarında Muhlis Akarsu, Asım Bezirci, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen ve Aziz Nesin gibi pek çok sanatçı ve düşünürün Pir Sultan etkinliklerinde yaptığı konuşmalar, yerel medyada “Müslüman mahallesinde salyangoz satma” olarak nitelendirildi.

1 Temmuz akşamı evlere bildiriler dağıtıldı. Dini ibare ve kavramlarla dolu bildiride, “İslam Peygamberini ve kitabın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır” denildi.

Kastedilenin “verilecek canlar” değil, hedeflenenin “alınacak canlar” olduğu ertesi gün anlaşıldı. Etkinliğe katılanların bulunduğu Madımak Oteli’nin önü hızla kalabalıklaştı ve kısa süre içerisinde öfke kabardı/kabartıldı.

Toplananlardan “Yakın!” naraları atanların istediği bir süre sonra gerçekleşti. Madımak Oteli alev topuna döndü. İçeride kalan 33 aydın yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybettiler.

Kimileri için elinde sazı, dilinde sözü olanlardan daha büyük tehlike yoktu bu topraklar için. Yayınlanmamış kitabı, “bombadan tehlikeli” gören zihniyet için Pir Sultan’ı anmaya gidenlerin yaşama hakkı olmasa gerekti.

2 Temmuz, takvimlere artık kara bir leke olarak geçti. Alevileri kitlesel olarak yok etme girişimlerinin son halkası olarak tarihteki yerini aldı.

Sivas Katliamı ile ilgili ne zaman konu açılsa konuşmadan sonra hep şuna benzer sözler duyarım: “Sen Sünni değil misin? Niçin bu kadar dert ediyorsun?”

Ben de onlara her defasında önce Susan Sontag’ın, “Başkalarının Acısına Bakmak” isimli kitabındaki, “Bizden ya da bizden olmayanlara karşı bir sempati besleyemezsek nasıl insan oluruz?” ifadelerini aktarıp ardından da Aziz Nesin’in cümlesi ile cevap veriyorum. Ünlü düşünür, benzeri ifadeler aktarıldığında, “Bana Alevi değilsin ki sana ne oluyor diyorlar. Ben de onlara insan değilsiniz ki sana nasıl anlatayım diyorum,” diye cevap veriyor.

Yüreğinde yanık yarası, elinde kırık sazından başka bir şeyi olmayan Alevi ise içinin yangınını yine saz ve söz ile dile getirmeye kalkıyor. Sanatçı Mazlum Çimen, Madımak’ta yanarak can veren babasının acısını türkü olarak yaktı. Hikayesini bilmeyenin aşk ve hasret türküsü sandığı “Sen gittin gideli”nin altında Madımak acısı var.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Allah bütün ölenlerimize rahmet eylesin. Onlar Alevi oldukları için değil, insan oldukları için şehit edildiler. Kabirleri nur, mekanları Cennet, makamları Firdevs olsun inşallah…

    Derin devletin oyununa gelip, dinsizliğine perde için ya da din adına yapıyorum sanarak, Müslüman kardeşlerimizi yakarak şehit eden zalimlere de, dünyada da ahirette de layık olduklarını versin…

    Sayın Karabay, Tr724 “Yazarlar” kısmında isminizi göremedim. Görmekten memnun olurum.

    Birkaç yazınızı okudum. Farklı bir kaleminiz, değişik açılardan yaklaşımlarınız olduğunu gördüm. Tr724’e yeni bir renk katıyor. Bazen bazı ifadelerinize, bazı genellemelerinize hiç katılmıyorum ama bu renk yine de gruba yeni bir zenginlik kattığınız kesin; teşekkürler.

    Kısa süre önceki bir yazısında “üçüncü otuzunu” yaşadığını ifade eden size, bendeniz ikinci ellisini süren biri olarak yorum yazmanın hakkım olduğunu düşünüyorum: 21 Haziran tarihli “İktidarın en büyük hocası İslam tarihi” yazı başlığınızda da olduğu gibi, burada da “‘Müslüman Türkiye’ sloganlarıyla gelen Madımak yangını” başlığını tercih etmiş olmanızı doğru bulmadığımı belirtmek isterim.

    “İktidarın en büyük hocası Islam tarihi” yazınızda da, sanki İktidar İslam tarihini ve insanlığı çok önemsiyormuş da, zulmünün kaynağını İslam tarihinden alıyormuş gibi bir anlatımla verdiğiniz bir-iki örnekle “İslam tarihi böylesi zulümlerle doludur” iddiasında bulundunuz. Hatta başlıktan çıkan, sanki şimdiki iktidarın da akıl hocası İslam tarihidir. Bunun hatalı bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum. İslam tarihi 1400 küsur yıllık bir tarih. Halkının önemli bir kısmı Müslüman olan yüzlerce -evet yüzlerce- devlet ve binlerce -evet binlerce- iktidar gelip geçmiş. Onbinlerce -evet onbinlerce- vezir, nazır, bakan vb makam sahipleri tarafından benimsendiği varsayılan bir dinin mensuplarının yaptıkları bireysel hatalar, bugünkülere yol gösteriyor, akıl hocalığı mı yapıyor? Siz bu yazınızı yazmadan, okurlar yazdıklarınızı okumadan önce, İbn-i Esir’in İslam Tarihi 9 C. S:165-167’de verilen, “vezirin oğlu ile Sultanın kayınbiraderinin yağmacılarla işbirliği yapıp gelir paylaşımı yaptığını” siz biliyor muydunuz? Gerçekten İktidardakilerin bu bilgileri öğrenip öyle mi zulmettiklerini sanıyorsunuz?

    İfadeleriniz eleştirilince, 1 Temmuz tarihinde yazdığınız “İslam tarihindeki en çarpıcı çökme örneği” başlığınız da çok iddialı. “En” derken ifadenizin, 1400 yıllık bir süreyi kapsadığının farkında mısınız? Bu defa da önce “Sultan Mahmut’un, Hindistan tapınaklarındaki zengin servete sahip olmak amacıyla 1000 yılından itibaren her yıl bu ülkeye sefer düzenlediği” şeklinde niyet okuyuculuğu yapıyorsunuz. Bu iddianızı neye dayandırdığınızı bilemiyorum ama İbn-i Kesir’in “İslam Tarihi 8. Cildi 23 sayfasından yaptığınız toplamda 21 kelimelik birkaç cümleden yola çıkarak bunun İslam tarihindeki en önemli çökme olduğunu söyleyebilmek de bir hayli geniş bir bilgi birikimi, bütün bir İslam tarihini okumuş olmanın cesaretini gerektirir.

    Bugünkü yazınızda da “Sivas katliamının” (Katliamın Sivas’la doğrudan bağlatısının da Sivas’a yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünüyorum; İstanbul’da yapılsaydı İstanbul katliamı mı denilecekti? Bu ayrı bir konu…) “Müslüman Türkiye sloganlarıyla gelen Madımak yangını” başlığıyla ele alıp, 1992’deki olayın ayak seslerini 1975 ve 1980 olaylarına dayandırmışsınız. Yazıda 5 defa “Sünni”, 8 defa “Sünnilik” kelimesini kullanmışsınız ki biri bile olumlu anlamda değil. Genellemeleriniz de şunlar:

    “Nedense her defasında dedikodular Sünniler arasında yayılıyor, tahrik edilip saldırıya geçirilenler Sünniler oluyor, evleri, işyerleri, canları yok olanlar ise Aleviler oluyor.”

    “Bu ülkenin aradan onlarca asır geçse de hâlâ en zayıf (yine bir “en” vurgusu – yorumcu) halkası Alevi-Sünni ilişkileri. Sünniler, sayılarının çokluğuna dayanarak “Bu topraklar bizim. Onların sayıları az. Bizim kurallarımızla yaşayacaklar” dayatması içinde.”

    Siz gerçekten de Sünnilerin böyle dediğini mi düşünüyorsunuz?

  2. Hizmet hareketine gönül vermiş Alevi kökenli insanlar tanıdım. Hareket içinde dahi, özellikle gençlik yıllarında yine gençlerden, biraz da cahillike Aleviler hakkında kulağa hoş gelmeyen şeyler duymuşlar. Geçmişte Kürt ve Alevi oldukları için ötekilleştirilmiş, mağdur olmuş bu insanlar bugün de işinden, özgürlüğünden olmuşlar. Bazen şaka vari; biz de bir sorun var, nerede dursak dayak yiyiyoruz diyorlar. Ama hiçbirine dostları “Sen Alevi değil misin? Niçin bu kadar dert ediyorsun?” demiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin