AYM, Mumcu, Üçok, Kışlalı cinayetlerini mi Selam-Tevhiti mi kapatıyor?[Haber-Analiz: Erman Yalaz]

Anayasa Mahkemesi (AYM), Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin de yer aldığı Umut Operasyonu kapsamında tutuklanıp hüküm giyen üç kişinin 16 yıl sonra yeniden yargılanmasanın kapısını araladı. Türkiye tarihinin en provokatif suikastleriyle ilgili kararın iki yönü var. İlki, adil yargılanma ve makul sürede yargılanmak haklarının ihlal edildiği tespiti. İkincisi Selam Tevhit örgütüne ilişkin yeni davalara ve belki de Yargıtay kararlarına kapı aralanması.

HİZBULLAH LİDERİ VELİOĞLU’NUN DİJİTAL ARŞİVİNDEN ÇIKAN ÖRGÜT

Önce AYM’nin bireysel başvurular kapsamında ele aldığı dosyanın serencamını hatırlayalım. 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün Hizbullah terör örgütüne yönelik operasyonunda Beykoz’daki çatışmalardan sonra Hüseyin Velioğlu ölü olarak ele geçirildi. Döneme imza atan ve Hizbulvahşet denecek kan dondurucu cinayetlerin (meşhur domuz bağı ile infazlar) birer birer çözülmesini de beraberinde getirdi bu operasyon. Velioğlu’nun kaldığı evde ele geçirilen bilgisiyarlardaki örgüt arşivleri yeni operasyonların da altyapısını hazırladı.

Mayıs ayı içinde yapılan operasyanlarda, bugün haklarında AYM’den yeniden yargılanma kararı çıkan Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin gözaltına alındı. İstanbul TEM’de 6 Mayıs 2000 tarihinde ifadesi alınan bu üç ismin yanlarında avukatları yoktu. O dönemki Devlet Güvenlik Mahkemeleri mevzuatı gereğince de ifade alma sırasında avukat bulundurma zorunluluğu da yoktu. İfadelerindeki itirafları nedeniyle Uğur Mumcu cinayetiyle irtibatlı oldukları gerekçesiyle Ankara’ya sevk edildiler.  Yusuf Karakuş 1997’de Hizbullah’tan gözaltına alınmış, 1999’da tahliye edilmiş bir isimdi. Mehmet Şahin ise emniyet ifadesinde Tevhid-Selam grubuna nasıl girdiğini baskıya maruz kalmadan tek tek anlatmıştı.

selam tevhit-ugur mumcu-ahmet taner kislali-bahriye ucok-muammer aksoy-anayasa mahkemesi

DGM SONRASI YARGILAMA VE ÖRGÜT KURMAK VE ÖRGÜT ÜYELİĞİNDEN MAHKUMİYET

Hasan Kılıç, silahlı suç örgütü kurmaktan hüküm giyen bir isimdi. Her üç isim de dönemin Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde(DGM) yargılanmaya başladı önce. Sonra  bu mahkemelerin özel yetkili mahkemelere çevrilmesiyle yargılanmaları tekrar edilerek hükümleri ihdas edildi. Süreç şöyle işlemişti.

Ankara 2 Nolu DGM’de açılan dava karara bağlandığında bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12 Kasım 2002’de bozuldu. Bozma üzerine davaya DGM’lerin kapatılması nedeniyle özel yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine taşındı.  Bu mahkemede 28 Temmuz 2005 tarihinde mahkumiyet kararı verdi.  Yargıtay 9. Ceza Dairesince 8 Kasım 2006’da bu karar da bozuldu. Yeniden yapılan yargılamada aynı mahkemenin 17 Ocak 2013 tarihli kararıyla Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş “silahlı örgüt üyesi olma”, Hasan Kılıç ise “silahlı suç örgütü kurma” suçundan hapse mahkum edildi.

EGM TERÖR ÖRGÜTÜ LİSTESİNDEKİ 12 ÖRGÜT VE SELAM TEVHİT

Bahse konu örgüt Selam-Tevhid Örgütü idi. Ya da nam-ı diğer Selam Tevhid Kudüs Ordusu örgütü. Hizbullah’ın kurucularından İranlı Musa el Sadr’ın fikirleri temelinde İslam devleti kurmaya amaçlıyordu örgüt. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2007 yılı terör listesinde 12 örgüt yer alıyordu. Bunların 4’ü yasadışı sol, 3’ü bölücü, 5’i dini motifli örgüt olarak anılıyordu.

Bunlar, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C), MKP (Maoist Komünist Partisi), TKP/ML – KONFERANS, Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) adlı yasa dışı sol örgütler, PKK/KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi-KHK), Kürdistan Devrim Partisi (PŞK), Kürdistan Demokrat Partisi/Bakur (PDK/Bakur), Hizbullah, Hilafet Devleti (HD), İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA/C),Tevhid-Selam (Kudüs Ordusu) ve El Kaide Terör Örgütü Türkiye Yapılanması adlı örgütlerden oluşuyordu.

YARGITAY’DAN İKİ KEZ TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI

Selam-Tevhid sadece emniyet listesine giren bir örgüt olarak kalmadı,  daha sonra  Yargıtay tarafından iki ayrı kararla terör örgütü olduğu tescillendi. Örgütle ilgili en detaylı bilgiler, Ocak 2000’deki Hizbullah Lideri Velioğlu’nun öldürüldüğü operasyonlarda ortaya çıkan dijital deliller arasında yer alıyordu. O günlerde konuları manşetlerine taşıyan ‘laik’ hassasiyetli medyanın tabiriyle Hizbullah arşivinden ‘şeriatçı bir başka örgütün ayak izleri’ çıkmıştı.

Ankara ’da yapılan baskınlarda örgütün cephaneliğine ve yönetici kadrosuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Arif Tarı’nın 1993 yılında gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastinin de failleri olduğu ileri sürüldü. Aynı zamanda bu örgütün Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı saldırıları yaptığı da iddia edildi.selam tevhit-ugur mumcu-ahmet taner kislali-bahriye ucok-muammer aksoy-anayasa mahkemesi2

KİM BU SELAM TEVHİTÇİLER?

Uğur Mumcu Davası iddianamesinde yer verilen bilgilere göre bu örgüt, iki ayaktan oluşuyordu. İlk ayağı, 1979’da İran’da Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Kudüs Ordusu’ydu. D iğer ayağı ise, 1985’te Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal ve onu izleyen Şahadet dergileri ile 1989’da yayınlanan Tevhid dergilerinin birleşmesiyle oluşmuştu. İran tarafından finanse edildiği ileri sürülen grup, 1993’ten itibaren Selam gazetesini çıkardı. Bir yıl sonra Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı’nı kurulunca grup ‘Selam’ adıyla anılır oldu. Yayınlar 1990’ların sonlarına kadar sürdü.

Selam grubu daha sonra  yasadışı Hizbullah’ın İlim ve Menzil gruplarıyla ilişki kurdu. Yine aynı grupla birlikte İstanbul ve Ankara merkezli  başörtüsü eylemlerini yapan gençlik yapılanmalarının içinde yer aldı. Her iki yapının da kesişim kümesi İran’dı. İlk ayağın İran devriminden sonra eğitim alıp geldiği ardından örgütlenme ve silahlı eylemlere geçtiği ileri sürüldü. Örgüt resmi olarak hiçbir eylemi üstlenmedi.

İKİNCİ SELAM TEVHİT ÖRGÜTÜ OPERASYONLARI YOLSUZLUK SKANDALINA KURBAN EDİLİYOR

Selam Tevhid örgütü en son kamuoyunun gündemine 2011’de 4 sayfalık ihbar mektubu ve örgütle ilgi itiraf ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün casus filmlerini aratmayacak titizlikteki takip ve İran ajanlarını deşifre etme operasyonlarıyla geldi. Bu kez bürokrat, asker, istihbaratçı ve siyasetçilerin de bulunduğu kişilerin İran adına casusluk faaliyeti yürüttüğü delillendiriliyordu.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla ve mahkeme başkanlarının kararlarıyla örgüt adeta kafesa alındı. Ancak 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandallarını ortaya çıkaran polis müdürlerinin de içinde yer aldığı emniyetçiler AKP ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından hedef alınmıştı. Operasyonların devamı istenmedi.

Üstelik önce emniyet, sonra davanın savcıları ve mahkeme başkanlarına uzanan silsile de tam bir cadı avı yürütüldü. Bununla da yetinilmedi. Selam-Tevhid örgütü kapsamında 234 kişinin dinlendiği dosyadaki dolaylı dinlemeler ve bazı istihbari dinlemelerle, hedefe konan polis müdürlerinin dönemindeki bütün yasal dinlemeler tek torba yapıldı.

Star ve Yenişafak gazeteleri eliyle atılan yalan haber manşetleriyle Selam Tevhit kapsamında 7 bin kişinin sonra 3 bin küsur kişinin dinlendiği ileri sürüldü. 23 Temmuz 2014’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun açıklamalarıyla olay vuzuha kavuştu. Salihoğlu ‘Dolaylı dolaysız 2 bin 280 kişinin dinlendiğini’ belirtti. Böylece, 7 bin rakamı, resmen 2 bin 280’e daha sonra bunların sadece 251 sanık/şüpheliden 234’ünün dinlendiği kesinleşti.

selam tevhit-ugur mumcu-ahmet taner kislali-bahriye ucok-muammer aksoy-anayasa mahkemesi-polisler 22 temmuz

Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyordu. Ancak bu gerçeklerde Selam-Tevhid operasyonunu yapan 76 emniyetçiyi Silivri cezaevine gönderen süreci durdurmaya yetmedi. Hakimlerin ve savcıların iktidar borazını olduğu bir ortamda, Yargıtay’ın iki kez terör örgütü hükmü verdiği bir örgütü, cumhuriyet savcılarının talimatı, mahkeme kararlarıyla izleyen polisler hapse giderken, bugün Selam-Tevhit örgütü sanığı üç kişinin yeniden yargılanmasını konuşuyoruz velhasılı.

AVUKAT OLMADAN İFADE HÜKÜMSÜZ DİYEN AYM, YENİ MAĞDURİYETLERİ ELE ALACAK MI?

Gelelim Anayasa Mahkemesinin kararının iki yönüne. Biz sürecin içinde savrulanlar gibi adaletsiz davranmayalım herkese hakkını teslim edelim. AYM, adil yargılanma ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespiti doğrudur ve hukuki bir boşluğu ortadan kaldırmıştır. Çünkü bu üç ismin yargılanmaları tamı tamına 13 yıl 10 ay 25 gün sürmüştür. Bu süre makul sürede yargılanma hakkının aşılması anlamına geliyor. Bu çok net.

Hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hem mer’i hukuk açısından ihlal vardır. Aynı vechede ikinci ayrıntı adil yargılanma hakkının ihlali ise hüküm giymiş bu isimlerin ilk sorgularında yanlarından avukat olmadığı halde verdikleri ifadelerinin mahkemelerin gerekçeli kararlarında yer alması.

AYM kararında, savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemeyeceği belirtilerek, şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması gerektiği ifade ediliyor. Avukat yardımının da bunlardan biri olduğu aktarılan kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre, bir suçla itham edilen herkesin seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma, buna imkanı yoksa resen atanacak bir avukat yardımından ücretsiz faydalanma hakkına sahip olduğu kaydediliyor.

Buna karşın, söz konusu hakkın mutlak olmadığı ve sınırlandırılabildiği anlatılan kararda, yine de böyle bir kısıtlamanın adil yargılanma haklarına zarar vermemesi gerektiği, avukata erişim yönünden getirilen kısıtlamanın sonraki aşamalarda telafi edilmesi halinde savunma hakkının ihlal edilmiş sayılmayacağı vurgulanıyor.

Ve şöyle deniliyor: “Sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin soruşturmanın başında başvurucuların savunma hakkına verilen zararı gideremediği anlaşılmaktadır. Yargılama devam ederken yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun’un 148. maddesi, hakim veya mahkeme önünde doğrulanmayan müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak mahkemece bu husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi edilmemiştir. Gözaltında avukata erişim imkanı sağlanmaması ve bu sırada elde edilen ifadelerin mahkumiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmuştur.”

GÜNÜMÜZ MAĞDURİYETLERİ MAĞDURİYET DEĞİL Mİ?

Evet. Yerinde bir ihlal kararı gerekçesi. Sanık da olsa mağdurların hak ihlalleri tespit edilmiş. Asıl sorun ve ve soru şu ki, AYM kararının siyasi gözüken yanı ise yukarıda özetlediğimiz süreçte gizli. AYM bu kararıyla Selam Tevhit örgütü ile ilgili önümüzdeki günlerde Yargıtay’da görülecek ve bir anlamda tersine çevrilip, sanıkların elini kolunu sallayarak gezdiği, onları gözaltına alan tutan polis ve savcıların mahkum edildiği bir dosyanın gerekçesini mi oluşturuyor? Burası şimdilik meçhul.

Ancak AYM’nin silahlı örgüt üyeliği kesinleşmiş şahısların bırakın, Trabzon ya da Çemişkezek’teki bir cinayet davasında bile yeniden yargılanma hususunda bu kadar cesur olamayacağı, bu kararın da zamanlaması itibariyle sipariş bir karar olduğu kokularını yaydığını not düşmekte fayda var.

AYM’nin yeniden yargılanma kararını eline alacak iki avukatın (Cüneyt Toraman, Murat Sadak)  bundan sonra soluğu Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde alacakları kesin. Üç isme yapılan hak ihlaline bakarak Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay, Selam-Tevhid örgütünün ‘terör örgütü’ olduğuna ilişkin  iki kez kesinleştirdiği kararından vazgeçer mi, bekleyip göreceğiz.

45 BİN BİREYSEL BAŞVURU 100 BİN OLMADAN YAPILACAKLAR

Onu beklemeden yapılacak bir başka değerlendirme ise AYM kararının hali hazırda 15 Temmuz darbesi sonrası mağdur edilen yüzbinlere bakan yönü. AYM Başkanvekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, 15 Temmuz’dan sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sayının 45 bine ulaştığını, yeni işten çıkarmalarla birlikte bunun yıl sonuna kadar 100 bini bulacağını söylemişti geçtiğimiz günlerde.

Prof. Dr. Yıldırım, “100 bin başvuruyu değerlendirmek gerçekten çok zor bir iş. Biz kara kara düşünüyoruz” demişti. Artık kara kara düşünmeye gerek yok. Emsal var önümüzde. Hiç olmazsa avukatlarıyla ve aileleriyle görüştürülmeyen onbinler için…. Üç örgüt üyesinin avukatı olmadan ifadesinin alınmasını ve yargılama hakkından yararlanamamasını hassasiyetle inceleyen AYM’nin kendisine gelen onbinlerce bireysel başvuru ve dönemin hak ihlallerini de aynı incelikte ele alması beklenir.

Tabi bir de avukata erişimin engelendiği, gözaltı süresinin 30 güne çıkarıldığı bu ortamda, işkence ve kötü muamele şartlarında alınan ifadelerin evrensel hukuk ve AİHS standartlarına, AİHM kararlarına göre hiçbir şekilde karşılığının olmadığı gerçeği var karşımızda. Bu kez AYM’ye düşen iş daha ciddi ve ağır bir yük aslında.

Selam-Tevhid örgütü sanıkları ve hükümlüleri gerçekten mağdur edildiyse ve Türkiye şartlarında 13 yıl boyunca bunun doğruluğunu, siyasi iktidarın payanda ve desteği sayesinde de olsa, ispatlayabildiyse, Türkiye’de yargılama ve hukukun pek de iyi işlediğinden sözedilemez herhalde. Bu durumda AYM’nin önünde 100 binleri bulma ihtimali olan hak ihlallerini de bekletmeden karara bağlaması, Yüce Mahkeme sıfatının ve adaletin gereği olsa gerek. Bekleyelim görelim. Dünün ihlallelerini konjonktürel gündem yapan mahkeme bugünün haklı acı ve mağduriyetlerini görecek mi?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin