Mazlumların edecek duası var, ya katillerin?

İsmail Avcı

Katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, “Onsuz ilk bayram çok acı veriyor.” diyor. Faillerin bulunacağına dair umudunu yitiren acılı eş, “Masum bir insanın ölümüne sebep olanlar, Allah’tan af dileseler bile nafile.” diye konuşuyor.

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, geçen yıl kasım ayında “Bu tarihi bölgede silah, çatışma, operasyon istemiyoruz.” diye tepki gösterdikten hemen sonra öldürüldü. ‘Çatışma istemiyoruz’ sesleri henüz yankılanırken Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin altında kurşunların hedefi oldu. Uzun süren çatışmalardan sonra harap olan Sur’da, Elçi’nin nidasının yükseldiği Yenikapı Sokak artık yok. Tahir Elçi’den geriye gözü yaşlı bir eş ile iki yetim çocuk kaldı. Eşi ve iki çocuğu ilk kez bir bayramı onsuz geçirmenin hüznünü yaşıyor. “Tahir’siz ilk bayram çok acı veriyor.” diyen eşi Türkan Elçi, geçen sürede kendisini en çok çocuklarının teselli ettiğini söylüyor. Türkan Elçi, ölümlere sebep olanların bayramda kendi anne ve babalarının kabrini ziyaret ettiğini belirterek, “Dünyada en önemli anne-babaların kendi anne ve babaları olduğu, en büyük ölüm acısını onların yaşamış olduğu hissine kapılıyorlar. Sayısız çocuğun annesiz ve babasız kalmalarına sebebiyet verdiklerini akıllarının ucundan geçirmiyorlar.” diyor. Eşinin katillerinin bulunması yönündeki inancını yitirdiğini anlatan Elçi, katiller için şunu söylüyor: “Bir insanın ölümüne sebebiyet verenin de bayramı Allah’tan af dilemeleri için göğe doğru açılan avuçları olmamalı.” Türkan Elçi, kendi tabiri ile Tahir’siz geçen yedi ayı, soruşturmanın seyrini ve onsuz ilk bayramı Yarına Bakış’a anlattı.

Tahir Elçi’yi Sur’a, Dört Ayaklı Minare’nin önüne götüren neydi?
“Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misin? Aşk sana bunları yaptırabilir mi? İşte o zaman sana, seviyorsun derim… Siz birisine itaat eden ve birisine emredenler, siz birisinden korkan ve birisini tehdit edenler… Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz. Bizler Batı rüzgârı kadar serbest dolaşan…” diyor Sabahattin Ali, Değirmen adlı öyküsünde. 1929’da yazılmış bu cümleler Tahir’i anlatıyor gibi. O, bir minarenin ayaklarına dolanarak, insanların öldürülmemesi için öldürenlere vicdanının, yüreğinin sesiyle haykırdı.
O, Sabahattin Ali’nin satırlarındaki gibi ne birisine itaat eden ne de emredenlerdendi. Batı rüzgârları kadar özgür ve sevmeyi bilenlerdendi. Ve bir minarenin korunması için insanların ölmemesi için sesini bütün dünyaya duyuranlardandı.

Vefatının ardından bıraktığı değerlere yeterince sahip çıkılabildi mi?
Tabii ki inanmıyorum. İnanmıyorum derken yanlış anlaşılmasın. Allah’a tüm içtenliğiyle inanıp dini vecibelerini yerine getiren, bu bağlamda Allah’ın kullarına kalpten sevgi besleyen, kul hakkı yemeyip kullarının yaşam hakkına saygılı olan inananlar da var. Dini inançlarını siyasete alet etmeyip inanan insanlar var. Bugün ne yazık ki böyle insanlara da din, siyasete alet edilerek haksızlık yapılıyor. Ayrıca ekolojik çevre sözcüğünü diline dolamış, tarihi mirasımızın korunması konusunda ahkâm kesenlerin de aynı hassasiyeti göstermediklerini gördük. Bunu da belirtmekte fayda var, tarihi mirasımızın olduğu alanlarda yaşayan halkımızın tarihi eserlerine, sokaklarına olan bağlılıklarından kuşkumuz yok. Onların da içi yandı. Fakat tahribatı önleyici tepki gösterecek bir güce sahip değillerdi. İnsanın içini acıtan mesele tam da burada işte.

O halde Tahir Elçi, insanların hakkını, barışı ve birliği savunduğu için mi canından oldu?
Başkaları için dua edenler, iyi dileklerde bulunanlar, başkalarının ölmemesi için canını siper edenler, vicdanlılar, kendisi için bir şey istemeyenler, bizim ülkede tek kurşunla öldürülür veya sürüm sürüm süründürülürler maalesef. Tahir, kendisinden daha çok başkalarını düşünürdü. Ben, Allah’ın kendisinden çok, başka kulları için dua edenleri mükafatlandıracağına inananlardanım. Ve biz her şeye rağmen kendimiz dışında her mazlum için, farklı ırktan, farklı etnik kökenden, farklı siyasi görüşten olma ayrımı yapmaksızın iyi temennilerde bulunmaya devam edeceğiz. Bu biraz da ölümün acısıyla tanışanların, dünyanın faniliğini anlayanların çıkaracağı kıymetli bir neticedir.

Evlatlarınızla acılı bir bayram geçirirken size bu acıyı yaşatanlara söyleyecek çok sözünüz vardır.
Kendini günahsız, gerçek vatansever olarak görenler, gerçek mümin zannedenler, halkı en çok sevdiğini iddia edenler, bayramda vatan millet için iyi temennilerde bulunuyor. Vatana, millete bağlılıklarını bir kez daha vurgulayıp şehitlere Allah’tan rahmet diliyorlar. Mazlumların, mağdurların çektiği ölüm acısını bilindik sözcüklerle geçiştirip ulvi görevlerini ifa ediyorlar. Kendi anne ve babalarının kabrini ziyaret ederken dünyada en önemli anne-babaların onlar olduğu, en büyük ölüm acısını onların yaşamış olduğu hissine kapılıyorlar. Sayısız çocuğun annesiz ve babasız kalmalarına sebebiyet verdiklerini akıllarının ucundan geçirmiyorlar. Zulme uğramış olanların, gerçek mağdurların çektiği acıları unutmayacaklarını unutuyorlar. Avuçlarını havaya kaldırdıklarında gökyüzüne doğru rahatça bakabiliyorlar mı? Mazlumların edecek duası var, ya katillerin? Duaları sadece kendilerini af ettirme mırıltıları mı oluyor? Ben, insanları katledenlerin başkaları için dua edeceğine inanmıyorum. Bir insanın ölümüne sebebiyet verenin de bayramı Allah’tan af dilemeleri için göğe doğru açılan avuçları olmamalı. Avuçlarını açsalar bile nafile açıyorlardır. Fakat bizim gibi haksızlığa uğramışların her zaman her mağdur için -mağdur kim olursa olsun- edilecek duamız vardır. Canı yanmış herkesin bayramını kutlar, özellikle benim gibi yaşadığı ölüm acısıyla umutlarını kaybetmenin eşiğine gelmiş tüm kadınların hakkının alınacağı yarınlar dilerim.

Faillerin bulunacağına inancım kalmadı

7 ay geride kaldı, soruşturmada bir gelişme var mı? Hükümet ‘katilleri bulacağız’ sözünü vermişti.

İlk bir iki gün belki fail bulunur gibi bir inanç vardı içimde. Ama bu duygu pek de uzun sürmedi. İçinde bulunduğumuz savaş atmosferinin ağırlığını ve ciddiyetini anlayınca bu cinayetin de oyunun bir parçası olduğu daha çok netleşti. Failin veya faillerin bulunmayacağı, bir muamma olarak kalacağı herkesçe anlaşıldı. Durum gayet net; bulunmak istenmedi her faili meçhul gibi. Ama bu dünyada Tahir gibi masum bir insana yapılan haksızlığın karşılıksız kalmayacağına inanıyorum.

Bu mücadelenizde hayata nasıl tutundunuz?

Çocuklarım var. Beni hayata bağlayan onlardır. Onların psikolojilerinin sağlıklı kalabilmesi için Tahir’e olan bağlılığımdan dolayı ona layık olabilmek için dayanmaya çalıştım. Teselli eden güzel şeylerden biri de Türkiye’de olaylara duyarsızlıklarıyla eleştirilen kesimlerden bile destek almamdır. Türkiye’nin batısından, her kesimden acımı paylaşma duygusunu hissettim. Bu duyguyu hissedince yitirmem gereken umudum kaybolmadı. Tahir’in, bizden farklı düşünenlerle aramızdaki bağları güçlendirmedeki naiflik ve samimiyetinin günün birinde güzel şeylere vesile olacağı inancı doğdu. Onun dürüstlüğü, cesareti ve barış istemesindeki samimiyeti her kesimce anlaşıldı. Bu bir nebze de olsa beni teselli etti. Ölümlü bir dünyada bütün insanlar için güzel şeyler isteyerek ve kimsenin canına kastetmeyerek ve hak yemeyerek ölmek, herkese kısmet olmayacak bir ölümdür.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin