Mazlum için en büyük tehlike: Zalime benzemek

YORUM | Av. MEHMET TAHSİN

Binlerce defa yazıldı, konuşuldu. AKP yargısının en çok eleştirdiğimiz yönlerinden belki de birincisi, yasalara uygun elde edilmiş deliller olmaksızın, toptancı bir yaklaşımla milyonlarca insanı suçlu ilan etmesi.

Yaklaşık 7 yıl önce suçüstü yakalanmasının faturasını Gülen Cemaatine kesen Dönemin Başbakanı’nın, “Cadı avıysa evet, bu cadı avını yapacağız” demesinden sonra başladı her şey. O günden sonra güce teslim olan yargı, kişilerin suç işleyip işlemediğine bakmadı, sadece “cemaat irtibatı” olup olmadığını tespit edip ona göre işlem yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Bu tespiti neye göre yaptıklarını da biliyorsunuz. Banka hesabı, okul kaydı, SGK, sendika, gazete, dergi aboneliği vs. varsa ‘örgüt’ üyesisiniz.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Bunların olmaması da kurtarmıyor. Bu defa ‘kripto örgüt’ üyesi olmakla suçlanıyorsunuz.

Suç işlemiş olmanız gerekmiyor, bazen Gülen Cemaati’ne sempati duymanız bile yeterli suçlanmanız için. Hatta içlerinden biri, Cemaat mensuplarının gelecekte işleyebilecekleri suçlar için cezalandırılmalarını bile istedi.

İşte bu yüzden, sadece kanaat ve duyumlarla yüz yirmi bin kamu görevlisi ihraç edilirken delil aranmadı. Kimi zaman isimsiz ihbarlarla, kimi zaman gizli tanıklarla yüzbinlerce insan ‘terörist’ olarak damgalandı ve hayatları karartıldı.

Bırakın sıradan insanları, Anayasa Mahkemesinin iki üyesi sırf böyle dedikodular üzerine tutuklandı. AİHM’in ‘tutuklanmalarını gerektirecek makul şüphe yoktur, somut delil olmaksızın hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmıştır’ demesi bile sonucu değiştirmedi, yüksek mahkemenin iki üyesi yaklaşık 5 yıldır tutuklu!

***

Eski notlarımın arasında rastladım; Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk, ceza hukukunda ‘şüphe’ (kendi tabiriyle ‘kuşku’) kavramını anlatırken şunları söylüyordu:

“Somut belirti düzeyindeki delillere dayanmayan ve sadece tahminden ibaret bulunan kuşku, soruşturmaya başlamak için asla yeterli olamaz. Yeterli sayılırsa ceza yargılaması ister istemez başına buyrukluğa, hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine yol açar.

Bu nedenle soruşturma, suç haberinin kural olarak, ihbar, şikâyet ya da suçun doğrudan doğruya öğrenilmesi ile başlar. Ancak bu yoldaki ihbarın ya da şikâyetin değerlendirilebilmesi ve bir anlam ifade edebilmesi için; iddiaların akla ve mantığa aykırı olmaması, kişi ya da olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar ya da şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru adı, soyadı ve imzası ile açık adresinin bulunması zorunludur.”

“Somut delil yoksa kuşku da yoktur ve yargılama süreci asla başlayamaz.”

“Dolayısıyla delil özelliklerini ve niteliklerini taşımayan soyut iddialarla, tevatür kipiyle, sokma bilgilere yaslanan yapay verilerle ceza yargılamasının çarkları asla dönmeye başlamaz; başlayamaz. Ceza yargılaması, hukukun üstünlüğüne dayanan bir düzende sadece somut delillere yaslanan kuşkuya dayanılarak başlayabilir. Bunun için de savcının suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenmesi, yani somut olguya dayanan bir kuşku üzerine harekete geçmesi, bilgi toplama adı altında soruşturmayı eylemli olarak başlatması, olayı kesinlikle temsil eden aleyhte ve lehte delilleri araştırıp koruma altına alması; yapılan soruşturma sonucunda eldeki delillerin sayısına ve gücüne göre, ileride hüküm giyme olasılığı aklanma (beraat) olasılığından fazla ise, Yasa’nın anlatımıyla yeterli kuşkuya ulaşılmışsa kamu davasını açması gerekir. Buna karşılık savcı, eylemin/suçun ispatlanmasını zayıf bir olasılık olarak gördüğü takdirde kamu davasını açmayacaktır. Aslında şüphe kavramı, her zaman ve her koşulda yanılma olasılığıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır.”

“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2005 tarihli bir kararında ileri sürülen ‘Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalıdır.”

“Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur. Çünkü “Bir suçsuzu mahkûm etmektense binlerce suçluyu aklamak daha adildir.”

“Her hukuka bağlı devlette ve hukukun üstünlüğü temeline yaslanan bütün düzenlerde adli hataları önlemek için benimsenen ilke, masumluk karinesidir. Bir başka deyişle ‘kuşkudan sanık yararlanır ilkesi’dir. Buna göre, yapılan ceza yargılamasının sonunda, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiği yüzde yüz kesinliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilmesi zorunludur.”

Özetlersek, savcı kendisine gelen bir ihbar hakkında, suçun işlendiğine dair yeterli şüphe görürse soruşturma başlatır. Soruşturma sonunda somut delillere ulaşırsa, şüphelinin hüküm giyme ihtimali beraat etme ihtimalinden fazla ise ceza yargılamasının çarkları dönmeye başlar ve davayı açar.

***

Sadece yargı mensupları için değil, hepimiz için altın değerinde bu prensipler.

Sosyal medyada, WhatsApp gruplarında veya dost sohbetlerinde “duydun mu falanca kişi şunu yapmış, bunu demiş, itirafçı olmuş, falancayı satmış, filancayı almış vs.” muhabbetleri ışık hızıyla yayılıyor. YouTube’da bu tür videolar izlenme rekorları kırıyor. Bu ortamlarda mahkemeler kuruluyor, insanlar yargılanıyor ve hükümler veriliyor. Anlatılanların ‘kripto bilgiler’ içermesi, iddiaların hoşumuza gitmesi, öfkelerimiz veya kırgınlıklarımız da çoğu zaman gerçeği görmemize mani oluyor.

Demem o ki elde sağlıklı bir veri olmadan, “O dedi, bu dedi, bir arkadaşın arkadaşından duydum, o da görmemiş ama tahmin ediyormuş…” gibi ifadelerle, insanlar hakkında hüküm vermenin şikâyet ettiğimiz AKP yargısının yaptıklarından pek farkı yok arkadaşlar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “ “O dedi, bu dedi, bir arkadaşın arkadaşından duydum, o da görmemiş ama tahmin ediyormuş…” gibi ifadelerle, insanlar hakkında hüküm vermenin şikâyet ettiğimiz AKP yargısının yaptıklarından pek farkı yok“
    Benim aklıma Ahmet Dönmez beyin yazdıklarını getirdi. Çok yerinde bir benzetme yapmışsınız.

    • Eger dediginiz gibiyse, yazarin hakli elestiri ve tespitlerine katilirim ama mahkemelerin yargilama ve ceza kanunlariyla, gazetecilerin haber yapmalarini mukayese etmek dogru degildir.
      Nitekim ceza kanununu ayridir, basin kanunu ayridir. Gazeteciye basin kanunununa uygun ve etik kurallaraina uygun haber yapmak dusmektedir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin