Erdoğan’ın cemaat maskeli operasyonlarına inandınız mı? [Haber-Yorum: Mehmet Yıldız]

Selam Tevhit Örgütü operasyonun iktidar medyası tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı günlerdi. Gazetelerde sayfalarca dinleme listeleri ilan ediliyor. Kimine göre 7000 kişi, kimine göre bu rakam 148 bin kişiye kadar çıkmıştı. Neyse ki dönemin İstanbul Adliyesi Başsavcısı Hadi Salihoğlu resmi açıklamasından sayının 2,280 kişi olduğunu öğrenmiş olduk.

O günlerde Havuz gazeteleri Selam Tevhit Örgütü’nün gözden kaçırmak için dinlenen ünlü isimleri özellikle ön plana çıkarıyordu. Uyuşturucudan dinlenmiş mankeninden, organize suç örgütü mensuplarına oradan işadamlarına ve gazetecilere kadar bir dizi tanınmış isim teker teker savcılığa davet ediliyor, şikayetçi olup olmadıkları soruluyordu. Hatta DHKP-C militanı olup da cezaevinde yatanlar bile biz de dinlendik diyerek polislerden şikayetçi oldular.

Tam da o günlerde ünlü bir gazeteci savcılık tarafından davet edilerek kendisine şikayetçi olup olmadığı sorulur. O da ‘şikayetçi değilim, devlet beni dinlemeyecek de kimi dinleyecek’ diyerek biraz da ironi yapar. Fakat bir şeyi merak eder ‘beni hangi tarihlerde dinlemişler?’ diye sorar. Bir de ne görsün kendisinin polis tarafından dinlenmeye başlandığı tarih, dönemin başbakanı Erdoğan’ın miting meydanında hedef gösterildiği tarihten birkaç gün sonrasına tekabül ediyor. ‘Kim dinletti?’ sorusunun cevabını bilmem vermeye gerek var mı?

***

erdoğan operasyon

Deniz Baykal’ın 2010 yılında CHP genel başkanlığından istifasına neden olan meşhur kamera kaydını hatırlayalım. O günlerde çoğu kimse bu görüntülerin yayınlanmasını ‘özel hayat’ gerekçesiyle yanlış bulurken, Erdoğan tarafından ‘ne özeli, genel bu genel!’ diyerek miting meydanlarında sıkça gündeme getirildi. Hatta Erdoğan’ın fetvacısı Hayrettin Karaman, Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde ‘gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyor ve bilinmemesi kamuya zarar veriyorsa devreye “zaruret” girer ve zaruri olarak tespit ve gerektiği kadar teşhir edilir’ diyerek fetvasını verdi.

Aradan zaman geçip Erdoğan’ın cemaatle arası bozulunca ihale Cemaate kaldı. 15 Temmuz’dan sonra muhalefeti iktidarın arkasında konsolide etmek amacıyla eski defterler tekrar açıldı ve yine bu konunun cemaate yakın polisler tarafından tezgahlandığı haberleri yazıldı. 2010’da yaptığı konuşmanın hala arkasında olduğunu ısrarla dile getiren Deniz Baykal, “Ben ilk gün söyleyeceğimi söylemişim. Onu geçersiz kılan hiçbir somut veriyi de şu ana kadar yakalayamadım. O günden bugüne bir değişiklik olmadı” diyerek yine bunun sorumlusunun Erdoğan olduğunu ima etti.

***

Oda TV operasyonunun cemaate yakın polisler tarafından yapıldığı çok yazılıp çizildi. Sözde cemaat aleyhine yazılan bir kitap bahane edilerek yapılan polis baskını, cemaati basın özgürlüğü karşıtı göstermek için hep kullanıldı. Erdoğan’ın o zaman söylediği ‘bazı kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir! sözü unutuldu gitti.

Geçtiğimiz günlerde Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davanın duruşmasında, dönemin İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer ifade verdi. Yılmazer ifadesinde Oda TV soruşturmasından da bahsederek, ‘Başbakan ‘Oda TV’ye de bir bakın’ dedi, bakmaz olsaydık. Nedim Şener ve Ahmet Şık ile ilgili hiçbir çalışma yapmadım. Bir tek telefon dinlemem bile yok. Organize şube yapmış operasyonu. Hem talimat verip hem arkasında durmayanların Allah bin belasını versin” diyerek tepki gösterdi.

Şaşırdık mı? Tabii ki şaşırmadık.

***

Aydın Doğan hakkında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Yasası’na muhalefetten dava açıldığı zaman duruma çare arayan Doğan’ın adamlarına iktidar tarafından bu davanın Cemaat’in işi olduğu fısıldanıyordu. Aydın Doğan ve adamları da o günlerde buna inanmış olacaklar ki bu sefer çareyi Cemaat’in kapısına koşarak ‘aman bizi kurtarın’ diyorlardı. Ta ki 3 yıl önce bugünlerde Erdoğan ve dönemin Adalet Bakanı arasında geçen bir konuşma youtube’a düşünce anladık ki Aydın Doğan’ın SPK davasını cemaat değil bizzat Erdoğan takip ediyormuş. (Bu konuşma o günlerde Erdoğan tarafından doğrulanmıştı.)

***

Doğan Holding’e kesilen vergi cezasının hikayesini 6 Aralık 2016 tarihli Hürriyet’ten okuyalım: Doğan Grubu’na 2009 yılında astronomik düzeyde toplam 6.8 milyar lira tutarında vergi cezası kesen vergi müfettişlerinin FETÖ mensubu olduğu ortaya çıktı. Bu tasarrufları yapan vergi müfettişlerinin görevde olanlarının tümü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra “FETÖ örgütü üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da irtibatı olduğu” gerekçesiyle kanun hükmünde kararnamelerle devlet memuriyetinden çıkarıldı.

Aradan sadece 20 gün geçmiş, Sabah Gazetesi yazarlarından Dilek Güngör, Aydın Doğan’ı vergi davalarından ‘tereyağından kıl çeker gibi’ sıyıranlar kimlerdi? Mahkemelerde bu şirketleri aklayıp paklayan hakimler şimdi nerelerde? diye sormuş ve cevaplarını da yazmış.

Güngör’e göre ‘meğer, şirketlerine açılan vergi davalarından Aydın Doğan’ı kurtaranlar da FETÖ’cülermiş!

30 Ekim 2015 tarihli Sabah gazetesinin bir başka haberine göre ‘Paralel Yapı ve yasadışı dinleme davası sanığı polislerin, Doğan Holding’e vergi cezası kesen hâkim Hasan Erdem’i de sahte isimle dinlediği meydana çıktı.’

Sizin kafanız karışmadı mı? Benimki karıştı. Vergi cezasını kesen de, keseni dinleyen de, cezadan kurtaran da ‘Cemaat’miş! Bütün bunlarla Erdoğan iktidarının Doğan gurubuyla inişli çıkışlı ilişkilerinin hiç ilgisinin olmadığını (!) söylemeye bilmem gerek var mı?

***

Ve bugün ajanslara düşen bir habere göre, akaryakıt kaçakçılığı davasında Aydın Doğan hakkında zorla getirilme kararı çıktı.

Petrol Ofisi’nde (POAŞ) örgütlü şekilde akaryakıt kaçakçılığı yapıldığı iddiasına ilişkin işadamları Aydın Doğan ile Ersin Özince’nin de aralarında bulunduğu 47 sanığın yargılandığı davada, sanıklardan Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan’ın bir sonraki duruşmaya zorla getirilmesine karar verildi.

Tabii bu bağımsız (!) Türk yargısının kararı. Erdoğan’la hiç ilgisi yoktur!

Doğan’ın 15 Temmuz akşamı darbeyi önlemek için gösterdiği cevvaliyet çabuk unutulmuş olsa gerek, bugünlerde bizzat Erdoğan başta olmak üzere iktidar ve havuz medyası tarafından öldürücü darbelere maruz kalmakta. Son birkaç ayda ardı ardına Erdoğan’a feda ettiği adamlarının sayısını unuttuk.

***

Bütün bu örnekler Erdoğan’ın Cemaat maskeli operasyonlarından sadece birkaç tanesi. İşin tuhafı bu tür operasyonlara maruz kalanların çoğu Erdoğan tarafından Cemaat yaptı diye her işaret edildiğinde hiç itiraz etmeden saldırmaya başladı. Madem onları ‘mağdur’ eden Cemaat’ti, bu bahane ortadan kalkınca özgürleşmeleri gerekirdi. Bilakis, Erdoğan’ın kullandığı bu ‘Cemaat maskesi’ onları daha da kul-köle hâline getirdi.

Şimdilerde, Cemaat’ten şikayet eden herkes bu kez farklı ellerle Erdoğan’ın kendilerine dokunduğunu görüyor. Yargıyı ve medyayı, operasyonel olarak kullananın kim olduğu, yaşananlardan görülüyordur diye ümit ediyoruz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin