Maçları seyircisiz oynatmadan, seçimleri seçmensiz yapmaya

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Türkiye, Gezi Eylemlerinden bu yana en geniş kitlesel protestolara sahne oluyor. 20 yıl sonra statlardan yükselen protestolar, iktidar kanadını fena halde korkutmuşa benziyor. Yandaşlarda müthiş bir panik havası var. Tehditler havada uçuşuyor. Biliyorlar ki cesaret bulaşıcıdır. 

Gezi Protestolarını, bir gazeteci olarak yakından takip ettim. Protestoların merkezi olan Taksim’de bulundum, Ankara’dakilerle yakın temas içinde oldum. 

31 Mayıs 2013 Cuma akşamı müthiş bir gündü. 2007’de belli kesimlerin iteklemesi ile yapılan Cumhuriyet Mitinglerinden çok farklıydı. Gezi Parkı’nda kesilmek istenen ağaçlara engel olmak için orada geceleyen insanlara ait çadırların, polis tarafından sabah erken saatlerde ateşe verilmesiyle olay bambaşka bir boyuta taşındı. 

Gün içinde protestoların boyutu sınırlı kaldı. Aynı gün mesai saati bitiminden sonra insanlar, İstanbul’un her tarafından Taksim Meydanına akmaya başladı. İstanbul polisi, protestoların sesinin kesilmesi için her yola başvurdu, ancak aldığı önlemler selin önündeki kartondan baraj gibi yıkılıp gitti. 

O gece, hemen her kesimden muhalif insanlar meydanlara akın etti. Protestolarını zirveye çıkarmaya çalıştı. Meydanlarda örgütlü olarak bulunmayan tek muhalif kesim vardı. Onlar da PKK’ya sempatiyle bakan Kürtlerdi.

Örgütlü Kürt hareketi, protestoların içinde yer almalarının belli olması halinde bunun o günlerde yürütülen Çözüm Süreci’ne zarar vereceğinden endişe ettiler. 

AK Parti kurmaylarının devam eden protestolardan nasıl korktuklarının yakın şahidiyim. Milyonların meydanlara akmasının AK Parti iktidarına son verebileceğinden endişe ediyorlardı. Ne de olsa Ortadoğu’da Arap Baharı rüzgârının estiği günlerdi. 

Gezi Parkını korumak amacıyla başlayan Türkiye tarihinin en büyük halk hareketi, sonrasında protesto olmaktan çıkıp bir vandal hareketine, marjinal bir eyleme dönüştü. Polisin müdahalesiyle başlayan eylemler, yine polisin düzenlediği bir operasyonla sona ermiş oldu. 

ERDOĞAN DEPREMİ ‘KADER’, BAHÇELİ ‘SIR’LA İZAH ETMEYE ÇALIŞTI

Gezi Protestoları, AK Parti iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ın hafızasına büyük bir korku olarak kazındı. Her protestonun kitlesel boyuta ulaşıp Gezi’ye dönüşeceğinden endişe duydular. Bundan dolayı, en küçük bir eylemi bile orantısız güç kullanarak bastırmayı kendilerine görev saydılar.

Erdoğan, son 10 yılını protestolardan korkarak ve buna tevessül edenleri en sert şekilde bastırarak geçirdi. 

6 Şubat’taki depremlerde yaşanan acıların halka yansıtılmaması için medyaya sansür uygulandı. Bu oluşturulan korku iklimiyle yayıncı kuruluşlar otosansür uyguladı, hükümet de RTÜK sopasını gösterdi. 

İnsanların enkaz altında bağıra bağıra can verdiği sıralarda askeri, “darbe yapmaya kalkar” korkusuyla kurtarma çalışmalarından uzak tutan Erdoğan’dan başkası değildi. 

Erdoğan, 50 bin dolayında insanın öldüğü, on binlerce insanın kaybolduğu, 100 binden fazla insanın yaralı veya sakat kaldığı bir felaketin içinden “kader” deyip sıyrılmaya kalktı. İktidarın küçük ortağı olan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli ise depremi sırlarla izah etmeye çalıştı. 

FENERBAHÇE SEYİRCİSİNİN 20 YIL SONRA YAKTIĞI ATEŞ

Depremin ardından kitlesel protestolara meydan vermemek için üniversiteleri kapattılar. Depremzedelerin yurtlarda barındırılacağı gerekçesiyle öğrencileri evlerine gönderdiler. Buna rağmen, protestolar başka bir kanaldan kendini gösterdi.

Benim pek futbol bilgim olduğu söylenemez. Silivri öncesinde büyük takımların maçlarını statta izlemeyi severdim. Takım tutmadan oynanan oyunun güzelliğine odaklı bir futbol sevgim vardı. Son 7-8 yıldan bu yana hiçbir maça gitmişliğim yok. 

Futbol ve maç değerlendirmelerini TR724’te aynı platformu paylaştığım Hasan Cücük’e bırakıp ben işin eylem tarafına bakacağım. 

Toplum aptal yerine konulmaktan bıktı. Duygu ve düşüncelerini ifade edebilmenin bir yolunu bulmaya çalışıyor. Yapmaya kalktığında karşısına polis dayağı ve hapis korkusu geliyor. Kimi kendini deliye vurup ironi yaparak ters vuruş yapmaya kalkıyor.

 

Fenerbahçe seyircisi geride bıraktığımız hafta, bambaşka bir yola başvurdu. Kadıköy’deki Şükrü Saracoğlu Stadı, kimileri için sürpriz bir protestoya sahne oldu. 

21 yıldır iktidarda olup hâlâ toplumdan kendisine yeni kredi açmasını isteyen Erdoğan’a karşı, stadı dolduran binlerce kişi iktidarı istifaya çağırdı. Stattan “Yalan, yalan, yalan; dolan, dolan, dolan; 20 sene oldu istifa ulan” sloganları yükseldi.

 

Yayıncı kuruluş, Fenerbahçe seyircisinin sesinin izleyiciye gitmesini engellemek amacıyla stadın sesini kesti. Üniversiteleri, medyayı, sivil toplum kuruluşlarını susturanlar, ülkenin sesini kestiğini sandı. Fenerbahçe’den sonra dün de Beşiktaş seyircisi kendini gösterdi. 

Vodafone Arena stadı “Hükümet istifa” sesleriyle inledi. Stadın bir bölümünde başlayan protesto sloganları, polisin müdahalesiyle tüm stada yayıldı. Yayıncı kuruluş yine stadın sesini kesti.

 

Fenerbahçe’den sonra Beşiktaş seyircinin de hükümeti istifaya çağırmasının ardından iktidar, bütün varlığıyla taraftarı tehdide başladı. 

İktidar kesiminden ilk tepki küçük ortak Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli, “Türk futbolunu zillet ve rezalete mahkum etmek isteyenlere göz yummak, alttan almak, sessiz durmak geldiğimiz bu aşamada mümkün değildir” çıkışını yaptı. 

Beşiktaşlılığı İle övünen Bahçeli, yapılan protestolarla kendini çok aşağılanmış hissetti ve Beşiktaş üyeliğinden istifa ettiğini duyurdu. Maçların “güven” içinde oynanması için bir dizi önlem alınması gerektiğini, gerekirse maçların seyircisiz oynanmasını istedi.

50 bin kişinin ölümüne karşı iktidar kanadında bir kişi bile istifa eden olmadı. İstifa ettikleri tek konum kulüp üyeliği oldu. Bu şeref size yeter.

BAHÇELİ’YE ÖNERİSİ OLAN VAR MI?

Takımları ayakta tutanın seyirci olduğunu aklına getirmek istemeyen Bahçeli’ye öneriler peş peşe geldi. 

🔹 Bundan sonra maçlar, hem seyircisiz hem futbolcusuz oynansın. Ortaya konulan topu seyirciler hayallerinde kovalasın.
🔹 Maçlar artık sahalarda oynanmasın. Playstation salonlarında uzaktan uzağa oynansın.
🔹 Ligleri kapatalım, yeter ki Cumhur İttifakı üzülmesin.
🔹 Uzaktan eğitimden sonra, futbol maçları da “uzaktan müsabaka” şeklinde yapılsın.
🔹 Stada girenin ağızları bantla kapatılsın.
🔹 Statlar istifa isteyen taraftarlar yerine, yerli ve milli olanlarla doldurulsun.

SİYASETİ HER YERE SOKANLARIN BUGÜNKÜ TAVRI

Siyaseti okula, kışlaya en başta da camiye sokanlar, protestoların yükselmesi üzerine “statlara siyaset sokulmasın” çağrısı yapmaya başladı. 

Takımların yöneticileri Saray’ın adamları tarafından teker teker aranıp başlarına gelecekler hatırlatıldı. Kulüp yöneticilerinden, hükümet karşıtı eylemlere müsaade etmemeleri istendi. Bazı yöneticilerin, taraftar tabanından kopup açıklama yapma yoluna gidecekleri muhakkak. 

Protestoların yaşandığı takımlara ceza verilmesi için taraftar adı altında provokasyon ekipleri sahneye çıkacak. 2013’te Beşiktaş’ın Galatasaray ile oynadığı maçta daha önce adı hiç duyulmamış olan “1453 Kartalları” isimli bir grup sahaya atılıp ortalığı karıştırmıştı. Buna dayanarak da Beşiktaş hükmen mağlup sayılmıştı. Gelecek haftalarda muhtemelen statlarda takımlara yönelik bu tür operasyonlar yapılacak. 

Bütün bu sergilenecek oyunlar, iktidarın sonunu değiştiremeyecek. Erdoğan, çok bildiği algı yönetimini kullanarak dikkatleri başka tarafa yönlendirecek. 

Futbol seyircisine ‘hodri meydan’ demeye kalkan, golü kendi kalesinde görür. Bütün ülke toplansa o topu kaleden çıkaramaz.

Baraj kapakları açıldı. Çöküş dönemi bundan sonra daha hızlanacak. Statları belki susturduklarını sanacaklar ama tepki küçülmeyip büyüyecek. 

Şilili yazar ve şair Pablo Neruda‘nın (1904-1973) iktidarın kendince aldığı önlemlerin sonuç vermeyeceğini anlatan sevdiğim bir sözü var:

“Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin