Kul zihniyeti hakim olunca çayın tarihi de insanlık tarihi de yeniden yazılır

HABER-ANALİZ | M AHMET KARABAY

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açık alanda halkla temas ettiği her ortamda insanların üzerine çay paketi fırlatması, iktidar mensupları tarafından da eleştirilmeye başlanınca sadık troller atağa geçti. Çayın tarihi de, Osmanlı’nın tarihi de, insanlık tarihi de baştan yazılmaya başlandı.

En başta şu notu düşeyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fırlattığı Orçay’ın altında yatanların hikayesini tr724.com yazarı Bülent Korucu’dan okumalısınız. Korucu “Keşke sadece çay atsaydı!” başlıklı yazısında konuyu “efradını cami ağyarını mani” bir tarzda kaleme almış. 

Bundan dolayı ben güncel çay tartışmalarından çekilip Türkiye’de çayın hikayesinden, insanlık tarihine kadar giden uzun bir yolculuğa çıkaracağım sizi. 

Ama önce bu konuya nereden gelindiğini bir iki cümle ile özetlemem gerekir sanıyorum.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çay atma merakı, adı bizzat iktidarla özdeşleşmiş kişiler tarafından eleştirilmeye başlandı. Bunun üzerine malum merkezden organize edildiği hiç belli olmayan bir talimatla #SeninleyizReis etiketi ile sosyal medyada bir kampanya başlatıldı. 

Hangisinin ne kadar paylaşıldığı ile kafanızı yormayacağım. Dün “havuz” şirketlerinde çalışan ve bulunduğu ortamın nabzını iyi tutan bir tanıdığımla sohbet ediyorduk. Erdoğan’ın çay atmasının “sadık bendeler” tarafından nasıl karşılanıp yorumlandığını sordum. 

“Abi” dedi “Çay atma bir Osmanlı geleneği imiş” diye söze başladı. Benim kendi halinde bir tarih okuyucusu olduğumu bildiği için merakımı gizleme gereği duymadım. “Nasıl yani?” diye çıkıştım. 

 

“Padişahlar Cuma selamlığına veya bir başka sebeple halkın arasına çıktığında halkın üzerine çay atarlarmış” diye devam edince, şakına döndüm. “Yapma ya?” diye alaylı bir ifade ağzımdan çıkıverdi. Beni duymazdan gelip devam etti. 

Bu yönteme en çok halkın sıkıntıda olduğu zamanlarda başvurulurmuş. Halka atılarak, “Siz afiyetle çayınızı için, biz devlet olarak bütün sorunları hallederiz” mesajı verilirmiş. 

Tanıdığımdan ayrıldıktan sonra eve geldiğimde bu konuda sosyal medyada neler var diye bakmadan edemedim. Bir de ne göreyim. Sosyal medyada bırakın çayın tarihini, Osmanlı’nın tarihinin hatta insanlık tarihinin çay üzerinden yeniden yazıldığını gördüm. 

ÇAYIN TARİHİNDE GERÇEKTEN SARAY VAR

Çayın tarihe baktığınızda gerçekten saraya dayandığını görürsünüz. Ama bunun Osmanlı sarayları ile bir ilgisi yok. 

Rivayete göre, M.Ö. 2700’lerde Çin imparatoru Shenn Nung, sarayın bahçesinde otururken, elindeki sıcak su kasesine birkaç çay yaprağı bitkisi düşer. 

Çay yaprakları kasedeki sıcak suya renk ve hoşa giden bir aroma verir. Merak edip içtikten sonra da vücudunda hissettiği kırıklıkların yok olduğunu fark eder. O zamana kadar bahçede süs olarak yetiştirilen “çai” bitkisi bu tarihten itibaren bir tür ilaç olarak kullanılmaya başlanır.

Zaman içinde Japonya’ya, Hindistan’a yayılır. XVII. yüzyılda Avrupalılar çayla tanışır. Osmanlı’nın çayla tanışması ise XIX. yüzyılın sonlarında olur. 

1879’da Basra Valiliği yapan Hacı Mehmet İzzet Efendi, yazdığı “Çay Risalesi”nde bu bitkinin faydalarını anlatır. Bu kitapçığın II. Abdülhamid’in eline geçmesinden sonra bu bitkinin araştırılmasını ister. 

Bursa’da çay üretimi ile ilgili denemeler yapılır. Ne var ki iklimin uygun olmamasından dolayı sonuç alınamaz ve bir kenara atılıp unutulur. 

1917’de Birinci Dünya Savaşı sürerken İttihat Terakki’nin teşviki ile Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten bir heyetle çaycılıkta hayli ileri gittiği bilinen Batum’a gider. Doğu Karadeniz bölgesinin Batum ile çok benzeyen iklim şartlarını araştırır.

Hazırlanan rapor, savaşın bir süre sonra Osmanlı’nın yenilmesi ve imparatorluğun dağılması ile rafa kalkar. Çay konusu bir kez daha Cumhuriyet’in ikinci yılında Rize ve çevresinin nasıl kalkındırılacağının araştırıldığı bir sırada yeniden gündeme gelir.

Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin, 1937’de Batum’dan 20 ton çay tohumu getirtir ve Rize çevresinde ilk deneme üretimleri yapılır ve olumlu sonuçlar alınması üzerine üretimin yaygınlaştırılmasına karar verilir. 

Zihni Derin

Bu bilgilerin bir kısmı Çaykur’un resmi internet sitesinde yer alıyor. Erdoğan’ın memleketi Rize Ticaret Borsası’nın (RTB) sitesinde de bu konuda bazı bilgiler bulunuyor.

Çay konusunda her detaya yer veren ne Çaykur’un sitesinde, ne de RTB’nin resmi internet sitesinde Osmanlı padişahlarının halka çay atmasına ilişkin en küçük bir bilgiye yer verilmiyor. 

Erdoğan’la başlayan alışkanlıktan sonra söz konusu kurum ve kuruluşlar, trollerin paylaştığı bilgileri bir şekilde tarihçelerine eklerler mi bilmiyorum. 

ÇAY İLE HZ. ADEM BAĞLANTISI KURMAK MUHTEŞEM BİR FİKİR

Nasrettin Hoca’ya Akşehir’de gezerken önüne kesen meraklı iki kişi “Hocam dünyanın merkezi neresi?” diye sormuşlar. 

Hoca bu. Hem esprisini hem hazır cevaplığını konuşturup, ayağını yere vurmuş. “İşte tam burası” deyince adamlar aldıkları cevabın şaşkınlığı ile “Nasıl olur Hocam?” diye çıkışmışlar. 

Hoca kendinden emin cevap vermiş: 

– İsterseniz ölçün.

Şimdi çay denilen bitkiyi Erdoğan dağıttığına göre ona bir kutsiyet de kazandırmak gerekir. “Hz. Adem’in tövbesinin kabul edildiği an dökülen gözyaşının yerde çıkan bitkidir çay” dediğiniz zaman bunun aksini iddia etmek mümkün mü?

Aksini iddia ettiğinizde Nasrettin Hoca’nın verdiği cevapla karşılaşmanız mümkün. Türkiye’deki cari hukuk sisteminden de hareket ederek sizden aksini ispat etmeniz isterlerse donup kalırsınız. Bir de sizi neûzübillah dinsizlikle itham ederler.

Bir toplum kendini yöneticisine karşı “kul”, “bende” olarak görmeye başlamışsa yukarıdakinin yaptığını doğru mu, yanlış mı diye sorgulamaz. Yaptığında sadece “hikmet” arar. “Bu yapıyorsa mutlaka doğrudur. Bir sebebe yönelik yapıyordur. Koskoca adam boş yere böyle bir şeyi yapar mı?” der. 

Böyle kul zihniyetli bir kitle varsa, benim yaptığım gibi çayın dünyadaki tarihini, ülkemizdeki tarihini yazmak nafile bir çaba. Amacım onlara bir şey anlatmak falan değil. 

Memleket ateşte yanarken, herkesin sorumlu tutulduğu, ama asıl sorumlu tutulması gereken kişinin ise kendisini “ismet” sıfatı taşıyan biri gibi görüp türlü sorumluktan uzak görmesini başka ne ile izah edebilirsiniz?

Ben sadece kul zihniyetlilerin çıkışlarından hareketle meraklılara bir parça bilgi paylaşmak istedim. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin