KHK’lı bir yargıç olarak, dosyamdaki ‘darbe delili’ni açıklıyorum

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili  Mehmet Yılmaz’ın yakın bir zaman önce, “Hakim savcıların darbeye karıştığına dair tek bir delilimiz bile yok.” dediği basına yansıdı!

Şimdi bazı gazeteciler (Ahmet Dönmez gibi) çıkmış ardı sıra belgeler yayınlıyorlar, darbe soruşturmasında yer alan bazı savcıların tutanaklarını açıklıyorlar ve ortaya şöyle bir manzara çıkıyor: “Darbe daha olmadan olmuş gibi olaylar tutanak altına alınmış ve bu da öncelikle hedefteki 2.700 kadar yargı mensubunu gözaltına almak için yapılmıştı. Bunda maksat da darbenin mahiyetini soruşturacak kimselerin ekartesine yönelik idi, yoksa hakim savcıların darbe ile hiç bir alakası yoktu.”

Olur mu öyle şey?! Başkan vekili ve bir takım muhalif gazeteciler ne yapmakta, nereye varmak istemektedirler?! Hiç bir delil olmadan mı bu 5 bine yakın yargı mensubu ihraç oldu, darbeden soruşturuldu vs..? Bunu ancak kumpasçı, iftiracı, zorba insanlar yapar! Ki olamaz da! Hukukla uğraşmış insanların böyle şeyler yapması mümkün mü?!

Dolayısıyla da ben bu kadar insanı töhmet altında kalmaktan kurtarmak için kendimi feda ediyorum ve itiraf ediyorum ki; eski bir yargı mensubu ve darbeden soruşturulmakta ve yargılanmakta olan birisi olarak bende delil vardı! Kabul ediyorum! Detaylarına girmeden önce olayın perde arkasını az bir irdelemek istiyorum.

HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz ve TBB Başkanı Metin Feyzioğlu

HAKİMLER, SAVCILAR ve GAZETECİLER!

“15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi”nin üzerinden  2,5 yıldan fazla zaman geçti ama hala sağlıklı bir şekilde soruşturulamıyor… üzerinde tartışılamıyor bile! Türkiye’de olup da bunu sorgulamaya kalkan herkes istisnasız soluğu “Soğuk Silivri  hücreleri”nde alıyor! Gazeteci Ece Sevim Öztürk son kurbanlardan idi…

Darbe kime karşı yapıldı deniyor: Hükümete ve Erdoğan’a karşı. Meclis, “darbe araştırılsın” diyor, hükümet reddediyor. Meclis, Komisyon kuruyor; soruşturması engelleniyor ve kapatılıyor. “Uluslararası bir araştırma komisyonu kurulsun” deniyor, Hükümet reddediyor.

Darbe ile alakalı ilgili-ilgisiz herkes hesap veriyor, sorugulanıyor ama darbede en çok adı geçen Erdoğan, Fidan ve Akar ısrarla açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Erdoğan, kafası estikçe konuşuyor ekranlarda (komisyonlara değil!), darbeden haberdar olma saati ile ilgili bile 3 farklı zaman söyledi. Akar, Mecliste CHP’lilere celallenip iki laf edeyim dedi, o kadarlık atarında bir sürü açık çıktı.

Bu “Darbe muamması”nın vukuunda en acil 2 şey olmuştu:

1- “Biat etmeyebileceği” düşünülen ve önceden fişlenmiş olan 5 bine yakın yargı mensubu ivedilikle görevden alınmış, ihraç edilmiş ve bir çoğu da hapse atılmıştı,

2- Olayın üstüne gidebilecek, meseleyi irdeleyebilecek ne kadar gazete, medya kuruluşu varsa kapatılmış, sorgulama potansiyelindeki bütün gazeteciler, haberciler gözaltına alınmıştı. Kaldı ki zaten bu aşamaya gelmeden önce de merhaleli bir şekilde/ peyderpey muhalif yayınlara el konulmuş, gazetecilere jet soruşturmalar açılmış, tek tek içeriye alınmaya başlanmıştı.

Mıntıka temizliği yapıla yapıla gelinmişti o aşamaya. Şimdi ortalık süt liman. Muhalefet deseniz, majestelerini üzmeyecek şekilde, onların canını sıkmayacak şekilde görevlerini ifa ediyorlar, bu “mit”in üzerine gitmeden tatlı tatlı muhalefetçilik yapıyorlar. Şimdi CHP’li bir vekil vik vik konuşuyor kürsüde: “6728 yargıç ve Savcıyı sınavsız atadılar. Yeterlilik bile aramadılar!” Bunu derken bile, (söze besmele ile başlarcasına) önce Fetö’den, fetöcü yargıdan” vs bahsediyor, “Bak yanlış anlamayın, sizin cadı avınıza karşı değiliz ha, da..” demeye getiriyor. Sonra, “5 bin kadar yargı mensubunu da fetöcü diye atmıştınız ya” diyor.

EE, ne olmuş yani? 6728 yargıç ve Savcıyı sınavsız atadılar. Yeterlilik bile aramadılar!”

Aramamışlar… yani? Nasrettin Hoca’nın dediği, “Be adam, sen kazanın doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne mi inanmıyorsun?!”

Erdoğan dedi ya geçenlerde, “Yenikapı’ya gelirken iyiydi ama!” Evet, iyiydi! Koşa koşa gittiydiniz, “Çakma Darbe”yi meşrulaştırmaya ve kutsamaya. Şimdi hayırdır? Size “Yav, şimdilik idare edin, yargı dahil devlette çok büyük bir kıyım yapacağız, boşalan kadrolara sizin partiden de adamlar alacağız, sizi de göreceğiz merak etmeyin. Yeter ki şu darbe marbe hikayesini idare edin.” Dedi de şimdi yan mı çiziyor?!

Olur öyle. Hani Ruslara atfedilen, ama aslında bizim toplumdan çıkmış bir söz var ya: “Ayıyı dansa kaldırırsan, dans, sen vazgeçtiğin vakit değil, ayı vazgeçtiğinde sona erer.” Bu olayda da artık dizginleri Erdoğan’a verdiniz ve o ne isterse o olacak. Ne zaman “dans bitti” derse siz yerinize o zaman oturabileceksiniz.

BİR SORGULAYAN ÇIKARSA…

15 Temmuz’a dair akla hayale gelmedik hikayeler, kurgular, destanlar anlatılıyor, yazılıyor, çiziliyor. Bir sürü sahte kahramanları da türedi. Sahte işlerin, sahte kahramanlarını türetmesi de doğal.

Ama bin tane yalanın anlatıldığı yerde bir doğru hepsini sıfırlayabiliyor. Şimdilerde bunun bir örneği yaşanıyor. Hani sözün başında dedik ya, ‘bu darbe ile birlikte öncelikle ve ivedilikle bu kurgu darbeyi sorgulayabilecek, araştırabilecek yargı mensuplarını ve gazetecileri gözaltına aldılar’ diye. Şimdilerde Türkiye’de olup da bu meselenin üzerine gidebilecek bir gazeteci olmasa da yurtdışında bunu sorgulayabilecek kimseler var. Bunlardan birisi de araştırmacı gazeteci Ahmet Dönmez.

Sayın Dönmez, peşi sıra o darbe dönemine dair bazı belgeler ve tutanaklar yayınlıyor ve işin yargı boyutunu gözler önüne seriyor. Orada yayınlanan 2 belge bile şu son 2,5 yıldan fazla zamandır Gılgamış destanından daha uzun hikayelerin anlatıldığı yerde bütün bu yalan rüzgarlarını söndürmeye yetiyor. Hakikatin işte böyle bir de gücü vardır.

Ahmet Dönmez’in patreon hesabını, TR724 sitesini ve de bizim yazılarımızı takip edenler bilir;

Savcı Serdar Coşkun’un bir yazısı ile ilk etapta yaklaşık 2 bin 500 hakim ve savcı tutuklanmıştı. 2 Anayasa Mahkemesi üyesi, 104 Yargıtay üyesi ve 41 Danıştay üyesini de eklediğimizde sayı 2 bin 700’e yaklaşıyor. Dalga dalga ihraç edilen yargı mensuplarının sayısı ise toplamda 5 bine yaklaşıyor. Hepsi de darbe ile ilişkilendirilerek tutuklandı, gözaltı evraklarında da ‘Suç tarihi: 15 Temmuz’ yazıyordu.

Büyük bir kısmı tutuklanan toplam 4238 hakim ve savcı hakkında uzunca bir süre iddianame yazılmadı, tek kişilik hücrelerde tutuldular.  Darbe ile sorgulanan hakim ve savcılara da O gece nerede oldukları ve ne yaptıkları dışında bir soru yöneltilemedi.

O zaman, 5 bin kadar hakim savcının darbe ile ne ilgili olabilir ki, ne alaka?! Daha Yurtta Sulh Konseyi’nde kimlerin olduğu, darbede hangi askerlerin yer aldığı hala belli değilken, taa Hakkari’deki savcıya varasıya bu kadar yargı mensubu ne demeye ihraç edilmişti ki?

O dönem adı HSYK olan Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz, 28 Aralık 2016 tarihinde Habertürk’ten Sevilay Yılman’a meseleyi şöyle açıklıyordu: “Henüz yargı camiasında darbeye karıştığını, bizzat içinde olduğunu ispat ettiğimiz kimse yok! Onu henüz delillendiremedik.”

(Açığa alınmış ve bilhare ihraç olmuş ütün hakim savcıların “darbeye iştirak” davalarını “Fetö davalarına, Cemaat üyeliğine” çevirip 6 ile 8 yıl arasında cezalar verip geçmeye başlandı.)

DARBE DELİLİ VAR!

Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili  çıkmış diyor ki, “Hakim savcıların darbeye karıştığına dair tek bir delilimiz bile yok.” Ben de diyorum ki delil var!

Nasıl olmaz? Kendimden biliyorum. “Darbeye iştirak” iddiası ile son ikamet adresim babamlara bir kaç kez gelindi, oradan biliyorum. (Bir Diyarbakır’dan talimatla, bir de Ankara’dan… Daha sonrakileri bilemiyorum.)

Bu bol polisli, uzun namlulu silahlı baskınlarda saatlerce aramalar, sorgulamalar yapılmış ve nihayetinde bir delil bulmuşlar: Bir adet Bank Asya müşteri temsilcisi kartviziti. Bayağa somut, ele avuca gelen, dokunmalık, okunmalık bir delil!

Polis sormuş: “Delil olarak götürelim mi savcım?”

“Tabii ki götüreceğiz!” diye cevaplamış savcı ve de o şok belgeyi götürmüşler.

Aklımda deli sorular uçuşmuştu; darbeden aylar önce yurtdışına çıkmış olmama, ülke yerin dibine girse, uzaya çıksa bile pek haberim olmayacak kadar uzak bir yerde ve günlük telaşlar içinde iken ben bu darbeye nasıl iştirak etmiş olabilirim ve darbeye delil olarak götürülmüş olan bu kartviziti darbede nasıl kullanmış olabilirim?!..

Daha sonra da babama sormuştum: “Baba bu kartvizit de ne iş?!” O da:

“Hiç bilmiyorum oğlum, reklam olarak mı geldi, biri mi bıraktı, hiç haberim yok.”

Şimdi HSK bizi görevden almış. HSK ki 6087 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun 4. maddesine göre; bütün hakim – savcıların her türlü haklarını takip etmekle mükellef en yüksek, ali bir meslek kuruluşu/ kurulu. Bizimle bu kadar ilgili (en üst) kurul beni ve bu kadar insanı bir kerede görev alıyorsa, bir anda darbe gibi çok ağır bir itham ile suçluyorsa, bir bildiği vardır! Aksi taktirde HSK da, onun yönetimindekiler de, başkan vekili de, bu soruşturmayı yürüren savcılar da “en ağır iftiracı, kumpasçı, zorba, kanun tanımaz insanlar” demek olur. Kimse de böyle bir ihtimali düşünemez!

Eğer HSK Başkanvekilimiz Mehmet Yılmaz, “Yargı mensuplarının darbe ile iştirakına dair bir delil bile bulamadık” diyorsa, en azından bende buldukları darbe delilinden haberi yoktur! Aksi takdirde bu kadar kurum, bu kadar yargı insanı kendi yargı mensuplarına adi bir kumpas kurmuş ve iftira atmış kimseler konumuna düşmüş olur.

Son ikamet adresimde buldukları kartvizit üzerinde uzun süre düşündüm ve bu kadar insanı “iftiracı!” ithamından kurtarabilmek için kafa yordum. Sonunda aklıma çok ürkütücü bir fikir geldi! Bu kartvizitle pek alâ darbe yapabilirim aslında, biraz düşününce!

Mesela diyorum o darbe döneminde ben Türkiye’de olmuş olsaydım, Cumhurbaşkanı veya Genel Kurmay Başkanı’na filan yolda denk gelseydim ve o kartvizit de o esnada cebimde olsaydı ve onu boğazlarına dayayıp, “Bütün orduyu, ülkeyi bana verin, yoksa çizerim Alim Allah!” ve hatta “Lan”lı, Ulan”lı filan tehditkar bir kelime de kullansaydım.  Neler neler olabilirdi, bir düşünsenize?

Hatta hatırlarsınız, dönemin GKB Hulusi Akar’ın darbe akşamı Tümgeneral Mehmet Dişli tarafından rehin alındığı rivayet olunmuştu. Akar’ın basına yansıyan görüntülerinde “boğasında izler” göze çarpmıştı. Bunun kemerden olduğu söylenmişti. Kemerle bu kadar darbe yapıldıysa, bir kartvizitle neler yapılırdı neler?!

Düşünükçe insana ürkütücü geliyor. Şahsen ben kendi kendimden ürktüm bile!

Şu an “yargı mensuplarının darbeye iştirakına dair” eldeki tek ve en somut delil, belge; Benim dosyamdaki bu kartvizittir. Yabana da atmayın. Yoksa, dediğim gibi, HSK da, onun yönetimindekiler de, başkan vekili de, bu soruşturmayı yürüren savcılar da “en ağır iftiracı, kumpasçı, zorba, kanun tanımaz insanlar” demek olur. Ki olamaz!

Bu kadar yüksek makamdaki insanları zandan kurtarmak için konunun erbabı olan film senaristlerinden, bilim kurgu, aksiyon yazarlarından, çizerlerinden yardım istiyorum; bir banka müşteri kartvizitinden daha ne gibi darbeler yapılabilir?.. Senaryoları bekliyorum. Bir vatandaşlık görevi olarak da gelenleri, sonraki yazılarımda yayınlamaya çalışırım. Yeter ki yargıyı bu töhmetten kurtaralım!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin