“Kalbin Zümrüt Tepeleri” Marslılar için mi yazıldı? (3)

YORUM | VEYSEL AYHAN

Doğduğunuz büyüdüğünüz ülkeden artık ayrısınız.

Ayrılmak kolay değil.

Yirmilik çivi bilir misiniz?

Koca sütunları birleştirir. Çakıldığı yere yerleşir.

Beş santimlik çivi bile böyledir. İlle kerpeten gerekir.

Bulunduğunuz yerle köklü bağlar kurduysanız çıkmanız ve ayrılmanız zor olur.

İşinizi ve mahallenizi benimsediyseniz, oradan sökülmek “barışçıl” yoldan olmaz.

Hele bu kalma 5-10 seneyi geçtiyse dokunuz orayla bütünleşir.

Çelik bile olsanız fark etmez. Kolay çıkmazsınız.

Mukavemet etmeseniz bile insansınız, “kırılırsınız”

Şehir veya ülke değişirken, hicret ederken böyledir.

Hatta ölümün zorluğu bile bununla ilgilidir.

Köklerinizle dünyaya sarılmışsanız, Meleğin sizi çekip alması zor olur.

Ölümün kolaylığının dünya ile bağın azlığıyla ilgisi vardır.

Şehitlik bu bağları hür iradeyle kesip atmak olduğu için kıymetlidir.

Göçmek ve hicret etmek benzer bir irade sınavıdır.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Endişe şu:

“Ben çok önemli fonksiyonlar eda ediyordum. 

Önemli noktalarda ehemmiyetli vazifelerim vardı.

Büyük bir şehrin problemlerini çözüyordum.

Her gün onlarca insan için adaletle hükmediyordum.

Yüzlerce insana şifa dağıtıyordum.

Çok yıldızlı bir işim vardı, ülkeme gece gündüz hizmet ediyordum? 

Nasıl eskisi gibi ‘ürün’ verebilirim ki?

Artık düz bir okur-yazardan ibaretim.”

SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK 

Her işimi mükemmel yapmış olabilirim.

Belki de gerçekten sütten çıkmış ak kaşık olabilirim.

Ama Kur’an diyor:

“Kendinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin.”(Necm, 32) 

Öncelikle her durumda, her ithamda otomatik temize çıkarma refleksini terk etmem gerekir.

Belki de kazanlarla sütü telvis eden bir kırık kaşıktım. Bilmiyorum.

Kendime nasıl objektif bakabilirim?

Doğru yerde ve işimi doğru yaptığımdan nasıl emin olabilirim?

Belki de Allah, yanlış yaptığım işler için bana kefâret fırsatı verdi?

Kabullenmek zor ama şu ayetten hissem olamaz mı?

 “…Bir millet kendi içinde ve iç dünyasında değişikliğe uğramadıkça, Allah da o millete bahşetmiş olduğu nimeti asla değiştirmez (geri almaz) …” (Enfal, 53)

Birtakım yanlışlıklarımdan dolayı o “nimet” elimden gitmiş olamaz mı?

Olabilir. Bu ihtimali yok sayamam.

İkinci mesele niyet?

Bunu ülkemiz ve halk için mi yapıyorduk, Allah için mi?

Allah için?

Allah bizden başka bir iş isteyemez mi?

Elbette ister.

Kader bize yeni bir proje yükleyemez mi?

Hadiseleri okuyunca şu an bizden yeni rol istendiği aşikâr değil mi?

Belki de evet dört dörtlük âdil bir yöneticiydim ama Allah benim İbrahim bin Ethem olmamı diledi?

Tacını tahtını bırakıp derviş olmamı murad etti?

Olamaz mı?

Kader, bir ömre birden fazla rol sığdırmamızı istiyor olamaz mı?

Tamam forvetteydik, gol üstüne gol atıyorduk ama belki başka bir kulvarda daha başarılı olacağız?

Bizi bizden iyi tanıyan Yaratan’ının takdirinden bahsediyoruz.

Bana şimdi düşen, önüme gelen rolü öperek kabul etmek.

Başka ihtimaller de mevcut.

Siz bir hizmet götürüyorsunuzdur.

Ama muhataplarınız buna layık değildir.

Kümes hayvanlarına beş yıldızlı otel hizmeti vermeye kalkmışsınızdır.

Değmezmiş.

Onların güvenliğini sağlamaya koşmuşsundur.

Değmezmiş.

Kâbe’nin altını oyanlara hürmet etmişsinizdir, bu, Hakk’a saygısızlık olmuştur.

Harem’in duvarlarına bevl edenlere zemzem dağıtmaya kalkmışsınızdır?

Hata etmişsinizdir.

Kader de “Bırak bu işleri sana başka işler ayarlıyorum” demiştir.

“Yeter şu insanlarla uğraştığın. İç dünyana yönel. Şurada kaldı 5-10 senen.” demiş, olamaz mı?

“KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ” MARSLILAR İÇİN Mİ YAZILDI?

Veya kader şunu diyordur:

“Seni dünya işlerinden kurtardım. Bırak şu elindeki cep telefonunu, sosyal medyayı. Boş-beleş şeyler paylaşmayı… İşin mi yok diyorsun? Şu tabiin büyüklerine erişmen için buyur sana mekân, imkân ve zaman: Bişr-i Hafî, Esved b. Yezid, Rabiatü’l-Adeviyye, Hafsa Binti Sîrîn, Fuzayl B. İyaz, Alkame B. Kays, Süfyân-ı Sevrî… ol!”

Diğer tarafa gittiğimde birileri bana sorsa: “Aynı pınarların etrafındaydınız. Siz niye Hulusi Yahyagil, Tahirî Mutlu, Zübeyir Gündüzalp olamadınız? Ne eksiğiniz vardı?”

Buna diyecek bahanemiz var mı?

Yoksa başkalarını etiketlediğimiz “konum hâin”liği bizde olmasın?

“KALPLERİNİN ÜRPERMESİ VAKTİ GELMEDİ Mİ?”

Her biri bir Kevser pınarı…

Risaleler, Pırlanta’lar, tefsirler, ‘Kalbin Zümrüt Tepeleri’.

Tüm bunlar kütüphane süsü mü?

Kimin için yazıldı, Marslılar için mi?

Sorsalar;

“Herhangi bir tefsir okudun mu?”

“Yok!”

“Evrad?”

“Yok ama cuma ve kandil mesajlarını hiç ihmal etmem.”

“Riyâzu’s Sâlihîn’i bitirdin mi?”

“Hayır”

Muhâsibî’nin “Kalb Hayatı”nı duydun mu?

“O ne ki?”

Şunu deseler:

“Ömrünüz ticaretle geçti. Yaptığınız yardımlarla geride muhteşem hizmetler bıraktınız. Sevabı yedi ceddinize yeter. Ama sevap, her şey değil.”

Şu ayetten haberin var mı:

“Allah’tan onlara gelen mesaj, kendilerine inen gerçekler ve İlâhî öğretiler karşısında müminlerin kalplerinin saygı ile yumuşaması ve ürpermesi vakti hâlâ gelmedi mi? …” (Hadid, 16)

Kendimizi bir yoklayalım? Öyle miyiz?

Sonraki ayet ise ümitsizliğe düşmeyelim diye:

“Asla hatırınızdan çıkarmayın ki, Allah (nasıl) ölümünden sonra yeryüzünü diriltiyorsa, (yer gibi katılaşmış kalbleri de aynı şekilde diriltebilir). (Kalblerinizi ölümden koruyabilmeniz, ölmeye yüz tutmuş kalblerin de dirilmesi için) apaçık gerçekleri böyle (misallerle) açıklıyoruz ki, aklınızı kullanasınız.” (Hadid, 17)

ÖLMEMEK DE BİR MESAJDIR

Belki de kaderin mesajı şudur:

“Seni buralara gelmeden de ahirete alabilirdim. Bak fırsat veriyorum. Artık iç dünyana dön, bir sahabi, bir tabiin olmaya bak!” 

Meleğe : “Dur canımı alma, yapacak önemli işlerim vardı” diyebilir miydim?

Diyemezdim ama saydığım eserleri okumadan diğer âleme bir “Marifet körü” olarak, “Allah bilgisinden mahrum” bir insan olarak gidebilirdim.

Bu büyük bir tehlike!

“Ben esnaf değilim, aktif hizmetlerim var, nasıl bırakayım? Kendimi nasıl kitaba ve ibadete vereyim?”

O zaman şunlar hiç aklıma gelmiyor mu?

“Bu yaştan sonra niye icrâi işlerle uğraşıyorum? Bu kadar genç var. Bensiz de olur. Kaderin sillesini yemeden uzlete çekileyim. Bu yaşta icrâi işlerle, siyasi manevralarla geçmişimi sıfırlamayayım!”

Bunları düşünmek için geç bile olabilir.

Kaderin yolladığı işaretleri görmüyor da olabilirim.

“Tertemiz adıma bulaşan şaibeler” belki benim için bir işarettir.

“İsmimin yorulması” bir işarettir.

“Haksız da olsa iftiralar, bühtanlar” belki bir işarettir.

“Ama ben gencim, ticari tecrübemle çok işler yapabilirim.”

Ruhumuzu tamamen ticarette kaybetmeme şartıyla tabii ki en güzeli bu.

Dün veren Allah, bugün daha fazlasını verecektir. Şu iki ayet bunun garantisi:

 “(Bulundukları yerde inançlarından dolayı) zulme maruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri elbette dünyada (Yeminle ifade ediliyor) güzel bir şekilde yerleştiririz. Âhiret’te verilecek mükâfat ise şüphesiz daha büyüktür. (İnsanlar) bunu bir bilselerdi!” Nahl/ 41 

“Şüphesiz ki senin Rabbin, mihnet ve işkenceye, zulme ve baskıya uğradıktan sonra mücahede edip sabreden, ardından da hicret edenlerle beraberdir. Evet Rabbin, onların bütün bu güzel hareketlerine karşılık elbette onları bağışlayıp ihsanda bulunacaktır. Çünkü O gafurdur, rahîmdir.” Nahl/110 

Ama bu yeni diyarlarda işe başlarken ticari ahlakımızı tashih etmek, bulunduğumuz ülkenin kanunlarını kutsal saymak kaydıyla…

Temiz para; temiz araçlarla ve dürüst insanlarla elde edilir.

LABORATUVARLARA KOŞ

“Ama bilim adamıyım.”

Ne kadar güzel! O zaman buralara gelmen büyük nimet. Buyur kendini bilime ver. Gece gündüz ibadet sevinciyle -ki kuşkusuz ibadettir.- laboratuvarlara koş. İnsanlığa hizmet edecek icatlara, keşiflere imza atmaya gayret et. Sosyal bilimciysen, dünya çapında referans eserler ver, bu konularda tezler yaz! -Ki eser verenler var.-

OYUNU “OKU”

Kur’an’ın ilk, belki de en önemli emri “Oku”dur. (Alak, 1)

Bu emir “okur-yazar” olma emri değildir.

“Varlığın dilini oku”

“Hadiseleri oku”,

“Başına gelenleri oku”

“Kaderin mesajlarını ve işaretlerini oku”

Güncel bir tabirdir: “Oyunu okumak”

İyi teknik direktör oyunu iyi okuyandır.

Vardığımız ülke ve ortam Allah’tan bize mektuptur.

Önümüze çıkan fırsatlar birer mektuptur, birer mesajdır.

Mesajımı çözemiyorsam, oyunu okuyamıyorsam bunun tek sebebi olabilir:

Arkamda istiğfar etmem gereken çok şey var demektir.

Sırtımda çok yük vardır. Ve onlar önümü tıkıyor, basiretimi bağlıyordur.

MEYVE VERMEYEN AĞACIN TEK GÜNDEMİ BAŞKA AĞAÇLARDIR

Kaderin mesajını okuyamayan tohum, meyve veremez.

Toprağa gömülmeyen tohumun tek gündemi diğer tohumların ne yaptığı olur.

Tek işi başkalarının yanlışlarının çetelesini tutmak olur.

Toprağa girmez, “toprak” olmaz.

Kendi büyümesine odaklanmaz.

Meyve vermeyi dert edinmez.

Hep yüzeyde dolaşır.

Boş ve âvâre yaşar.

Cenab-ı Hak, kaderimizi “oku”ma basireti lütûf buyursun!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Allah razı olsun ağabey. Elinize sağlık. Kafama vurduğunuz bu tokmaklar bana şifa. Rabbim beni ailemi tüm dostlarımı tüm kardeşlerimi ve tüm insanlığı O nu hakkıyla tanıma ve anlama yolunda cehd ve gayretler içinde eylesin. Hakkıyla tanımayı da nasip etsin.
    Allah’a emanet olun.

  2. “Ama bu yeni diyarlarda işe başlarken ticari ahlakımızı tashih etmek, bulunduğumuz ülkenin kanunlarını kutsal saymak kaydıyla…”
    “Kutsal saymak” kaydı uygun düşmemiş.. en azından ‘bir ülkenin yasaklarına uymak’
    şeklinde ifade edilebilirdi.. bir ülkenin ibahe ettiği bir çok kanun var ki kutsal değildir.. neyin kutsal olduğuna Şâri’ karar veriyor malum.. kelimeleri mevziinden tahrif etmeyelim. Saygılar

  3. Bin barekallah…ancak mülhemundan biri yazabilir böyle bir yazıyı. Aklıma büyüğümüzün ABD’ye geçtiğinde yaptığı dua geldi: “ Allah’ım! Dünyaları bağışlasalar ben buralara gelmezdim. Senin sevkinle kendimi burada buldum. Öyleyse muradını vicdanıma öyle bir duyur ki, senin muradına muhalif hareket etmeyeyim, senin muradın benim muradım olsun.” Murad ı ilahiyi anlama adına çok ufuk açıcı bir yazı. Sonsuz teşekkürler…

  4. Tesekkurler Veysel abime. Kaleminize yureginize saglik..
    O kadar bos konusanlar varki ayni dunyada yasamak bile corona virusu kapmis duygusu veriyor.
    O tur yazi yazanlari hic okumuyorum ne mutlu.
    tartismalarinin da hicbir ehemmiyeti de yok benim icin
    Vakit israfi…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin