Kalan İstanbul üzerine…

YORUM | HAKAN TANER

Kanal İstanbul, Katar İstanbul, Kalan İstanbul…

Adına ne derseniz deyin fark etmez.

Bu proje ile ilgili daha önce bazı detayları vermiştim. 

Ülke menfaatlerini savunan, hak, hukuk ve özgürlük diyen kim varsa “hain” ya da “terörist” ilan edildiği için bilenlerin sesini çıkaramadığı, cahillerin avazı çıktığı kadar bağırdığı bir dönem yaşıyoruz. 

Hâl böyle olsa da ben vicdanımı susturamadığım için susamayanlardanım.

Susarsam insanlıktan çıkarılacakmışım hissine kapılıyor ve ölmeden önce ölüyormuşum hissine kapılıyorum. Vicdanlı her insan gibi…

Kalan İstanbul meselesi de böyle bir mesele.

BU MESELENİN ASLI NE?

O zaman başlayalım…

Kanal İstanbul, bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında ifade ettiği gibi önce dar bir çerçevede ele alındı. Meselenin ele alınış tarihi, en azından benim ilk duyduğum tarih 2008.

Bu tarihten itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) yakın kim varsa o bölgedeki arazileri çok ucuz fiyata adeta talan etti.

Zaten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da 2011 yılından sonra 30 milyon metrekarenin üstünde bir arazide el değiştirme olduğunu tespit ettiklerini açıkladı.

3’üncü havalimanı ve 3’üncü köprü güzergâhında daha önce aynı yöntem uygulanmıştı.

El değiştiren arazi bu alanla sınırlı değil. Başta Silivri ve Çatalca olmak üzere bu güzergâhlarda yapılması planlanan hastane, postane vb. yatırımlar sebebiyle araziler el değiştirdi.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⬇️

Son seçimlerde uzun bir aradan sonra her iki ilçe belediye başkanlıklarının nasıl ve ne şekilde el değiştirdiğini anlarsanız ne demek istediğim de anlaşılmış olur.

Bu arada hesapta olmayan bir hesap hatası ortaya çıktı. 

Bütün her şey denenmiş olmasına rağmen İstanbul Büyükşehir seçimlerinde arzu edilen sonuç açıklanamadı.

Seçim tekrar edilince bu defa büyük hezimet ortaya çıktı. Lakin Erdoğan bugün dahi bu sonucu kabullenemediğini beyan ediyor. Eğer aynı seçimde tüm ilçelerde seçim yenilenmiş olsaydı AKP elindeki ilçelerin yüzde 70’e yakınını daha kaybedecekti.

İmamoğlu bu bölgeden arsa alanlar arasında ilk üç sırayı Arap şirketlerinin aldığını duyurdu. Ben de kendisine Arap şirketlerine bu arsaları satanların kimler olduğunu ve bu şirketlerin de esas ortaklarının kimlerin yakını olduklarını araştırmasını ve kamuoyu ile paylaşmasını puzzleın parçalarının tamamlanması açısından elzem olduğunu bildirmek isterim.

BU ISRAR NEDEN?

İktidar son demlerini yaşadığını biliyor. İktidarda kalmak için her yolu deniyor ve denemek isteyecek…

Abdüllatif Şener’in dikkat çektiği konu önemli: ABD donanması uzun zamandır Karadeniz’e girmek istiyor. Bunun için gerekirse bu kanalın bedelini bile ödemeye hazır. 

İktidar her konuya rant olarak baktığı için madem yapılacak biz de kârımıza bakalım mantığı ile hareket ediyor. Gerçekten akla hayale gelmeyecek bir servete kavuştular.

Ekonomi zorda, ekonomik sıkıntıları unutturmak için tüm zamanların en güzel ikna aracı din ve milliyetçilik yine devrede. 

Suriye’ye bir dalış yapıldı ABD VE Rusya oradan geri yolladı.

Şimdi Libya’da aynı şey denenmek isteniyor. Bu noktada da durum Suriye’den farksız…

AKP toplumu bölerek, gerilim ve kaostan güç alan bir yapı.

Kanal İstanbul konusunda daha şimdiden bu imkânı sağladı.

Fakat bir farkla: Bu kez karşısında daha kalabalık bir muhalefet var. 

Fakat AKP için bu durum pek önem arz etmiyor, çünkü bu bizim son volemiz olabilir diye düşünenlerin sayısı çok fazla.

Kime ne ve nasıl söz verildiği konusu muamma gibi görünse de işin aslı öyle değil.

Bu proje ne milli ne de yerli.

Milli ve yerli olmadığı halde öyle görünmeyi başarmış birçok şey gibi…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin