Kadınlar muayyen günlerinde hangi ibadetleri yapabilir?

YORUM | CEMİL TOKPINAR

Kadınların muayyen günlerde ibadetler konusunda nasıl davranacaklarına dair geniş bilgiler ilmihal kitaplarımızda olduğu halde uygulamada bazı karışıklıklar yaşanıyor. Sanki bu dönemde hiçbir ibadet yapılamazmış gibi bir tavır sergileyenler var. O kadar ki, bu günlerde neredeyse hiçbir evrad, ezkar, salavat okunamazmış zannedenler bile var.

Hatta kimileri namaz da kılamadığı için zikirden uzak olmaya o kadar alışıyor ki, mazeret günleri bittiği zamandüzenli namaz kılmakta zorlanıyor.

Peki çözüm nedir?

Birincisi, muayyen günlerde hangi ibadetlerin yapılıp hangilerinin yapılamayacağını güzelce öğrenmek.

İkincisi de, bu bilgiyi bütün imkânlarını kullanarak bilmeyenlere öğreterek bu konudaki bilgi yanlışlıklarını gidermeye ve doğruları öğretmeye çalışmak.

Önce bir soruyla başlayalım.

“Kadınlar muayyen aylarını nasıl görmeliler,  bu dönemlerin Allah katındaki karşılığı nedir?”

Hanımların muayyen halleri, Kur’an’ın ifadesiyle “eza, yani sıkıntı verici bir rahatsızlık hâli”dir. Hiçbir sıkıntı hikmetsiz ve sevapsız değildir. Özellikle Rabbimizin en büyük eseri olan insanın yaratılması için katlanılan bu fedakârlık asla karşılıksız bırakılmayacaktır. Peygamberimizin (s.a.v.) ifadesiyle ayağa batan bir dikenden bile kişinin günahları affedilirse bu dönemde çekilen sıkıntılar ve sancılar elbette günahlara kefarettir. Şu hadis konumuza ışık tutmaktadır:

“Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Marda: 1; Müslim, Birr: 44)

Ayet ve hadislerde anneliğin ve anne hakkının yüceltilmesinin bir sebebi de neslin devamı ve eğitimi için çekilen bu tür sıkıntılardır.

Ancak toplumda bazı yanlış algılar var. Meselâ, âdet dönemlerinde kadının kirli olduğuna inanan, hatta aralarında konuşurken böyle ifadeler kullanan kadınlar olabiliyor.

Oysa bu dönemdeki kirlilik, gerçek kirlilik değil, hükmî kirliliktir. Nasıl ki, abdestli ve temiz bir kimse, abdestini bozan bir durumla karşılaşsa maddeten temizdir, ama namaz kılabilmesi için tekrar abdest alması gerekir. Âdet döneminde de normal temizliğine dikkat eden hanım kardeşlerimizin hiçbir şekilde kirlilik duygusuna kapılmaması gerekir. Ayrıca ibadeti emreden de, insanı yaratıp bu tür hallere muhatap eden de, âdet dönemine ait hükümleri Kur’an ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vasıtasıyla bize bildiren de Rabbimizdir. O her işi rahmet ve hikmetle yaptığına göre, bu konuda her bakımdan rahat ve huzurlu olmak gerekir.

Muayyen günlerde namaz vaktinde ne yapılabilir?

Öncelikle “Hanımlar muayyen günlerde hangi ibadetleri yapamaz?” sorusunu cevaplayalım. Bu konuda ilmihal kitaplarımızda geniş ve ayrıntılı bilgiler vardır. Kısaca hatırlatmak gerekirse, hanımlar mazeretli günlerinde namaz, oruç, secde, Kâbe’yi tavaf, Kur’an’ı tutma ve okuma gibi ibadetleri yapamaz.

Peki, maneviyatlarını diri tutmak ve Allah’la irtibatlarını sürdürmek adına hangi ibadetleri yapabilirler?

İşte bu sorunun cevabı ilmihal kitaplarımızda detaylı ve örnekli olarak verilmiyor. Yazımızın en önemli kısmını da bu sorunun cevabı oluşturuyor.

Maalesef hanım kardeşlerimiz muayyen günlerinde namaz kılamadıkları ve Kur’an okuyamadıkları için Allah’ı zikirden uzak kalabiliyorlar. Hatta hanımların çoğu, Allah’ı zikir adına neredeyse hiçbir şey yapmıyor. Bu durum büyük bir manevî kayıp olduğu gibi, âdet dönemi bittiğinde namaza karşı bir isteksizlik ve tembellik de meydana getirebiliyor.

Eski asırlardaki bazı saliha hanımlar, her namaz vaktinde normal bir abdest alır, seccadeyi serer, üzerine tefekkürle oturur, zikir, tesbihat ve dua ile meşgul olurmuş. Böylece Allah’ı zikirden mahrum kalmazlarmış. Aynı uygulamayı bütün hanımlara tavsiye ederim. Mazeretli günlerinde bu şekilde davranan bir kardeşimiz, hem o anda namaz kılan müminlerin dualarına ortak olur, hem de Rabbimize şöyle bir mesaj verir:

“Allah’ım, namaz vakti geldi ve ben onu kılmaktan mahrumum. Fakat abdest alıp istiğfar, zikir, şükür, tâzim, tesbih, salâvat ve dua ile sana yöneliyorum. Rabbim, seni unutmadım, unutmayacağım ve bu davranışımı da namaz kılmış gibi kabul etmeni istirham ediyorum. Çünkü müsait olsaydım namazımı kılacaktım.”

Elbette dinen böyle bir mecburiyet yok. Bu tavsiyemiz, sadece nafile bir ibadet anlamındadır ki, biliyorsunuz nafile ibadetler Allah’a sevgiden kaynaklanan gönül ibadetleridir ve istenildiği kadar yapılabilir.

İşte muayyen günlerde yapılabilecek evrad ve ezkâr

  1. Kur’an’daki dua ayetlerini ve surelerini dua niyetiyle okuyabilirler. Fatiha, Felâk, Nâs sureleri gibi dua surelerini, Âmenerrasulü gibi dua ayetlerini okumalarında hiçbir sakınca yoktur. Özellikle “Rabbenâ, Rabbî, Allahümme” gibi kelimelerle başlayan ayetler dua ayetleridir.
  2. Kur’an’daki dua ve zikir ayetlerini defalarca veya belirli sayılarda okuyabilirler. Meselâ, Yunus (a.s.)’ın duası olan, “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn” cümlesini, “Hasbünellâhü ve ni’me’l-vekîl” ifadesini tekrar edebilirler. Bunların dışında ayet veya sureleri belirli zamanlarda belirli sayılarda zikir ve dua maksatlı okuyabilirler.
  3. Kur’an dinleyebilirler. Özellikle bazı kardeşlerimiz bu dönemde mukabeleye katılmayıp cüzlerinden geri kalabiliyor. Oysa okunan Kur’an’ı dinlemesinde hiçbir mahzur yoktur ve okumuş gibi sevap alır.
  4. Peygamber Efendimize (s.a.v.) salâvat getirebilirler. Büyük Cevşen’de yer alan Delâilinnur bölümünün tamamını okuyabilecekleri gibi, sadece bir salavatı, meselâ, salât-ı tefriciyeyi, salâten tüncinâyı, şifa salavatını defalarca okuyabilirler.
  5. Cevşen okuyabilirler. Cevşen baştan sona zikir ve esma-i hüsna ile işlenmiş muhteşem bir duadır. Bazı cümlelerde ayet geçse de zikir ve dua niyetiyle olduğu için mahzur olmaz.
  6. Ayet parçalarından yapılmış zikir ve münacatları okuyabilirler. Meselâ, Büyük Cevşen’de yer alan Sekîne bölümünü,  Münâcatü’l-Kur’an ve Tahmidiye kısmını okuyabilirler.
  7. Veysel Karanî, Abdülkadir Geylanî, Hasan Şazilî, Zeynelâbidin gibi mâneviyat büyüklerinin veya kendi dualarını okuyabilirler, “Estağfirullah ve etûbü ileyh” ve benzer şekillerde tövbe istiğfar edebilirler.
  8. Allah’ı zikirden mahrum kalmamak için beş vaktin namaz tesbihatını yapabilirler.
  9. Dua ve zikir niyetiyle Ayatelkürsiyi, İhlâs Suresini ve benzer sureleri okuyabilirler. Buna göre Arefe günü bin İhlâs Suresi veya sabah akşam Ayatelkürsi okumalarında bir sakınca yoktur.

Bu konu ve diğer dinî alanlardaki sorularına cevap arayan kardeşlerimiz, başta www.hikmet.net olmak üzere güvenilir web sitelerinden istifade edebilirler.

Burada yazdığımız hususlardan farklı fetvalar duymuş olabilirsiniz. Ben görüş ayrılığı olan hususlarda dua ve ibadete izin veren âlimlerin görüşünü tercih ettim. Çünkü muayyen günler hanım kardeşlerimizin neredeyse bir ayının dörtte birini teşkil ettiği için Allah’ı zikirden, dua ve ibadetten mahrum olmamalarını arzu ediyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin