Kabri aydınlatan nur: Teheccüd Namazı

Yorum | Cemil Tokpınar

Abdullah bin Ömer (r.a.) gençlik yıllarında geceyi mescitte geçirir ve orada uyurdu. Bir gece rüyasında iki melek onu yakalayarak Cehenneme götürdüler. Cehennem kuyu duvarı gibi taşla örülmüş olarak görünüyordu. İki boynuz gibi iki yanı vardı. Burada kendilerini yakından tanıdığı kimseleri de görmüştü. O anda:

— Cehennemden Allah’a sığınırım, demeye başladı. O sırada yanına başka bir melek gelerek ona:

— Korkma, sen buraya atılmayacaksın. Senin için tasa ve endişe yoktur, dedi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) bu rüyasını Resûlullahın (s.a.v.) hanımı olan ablası Hz. Hafsa’ya (r.a.) anlattı. Hafsa Validemiz de Resûlullaha (s.a.v.) aktarınca Efendimiz şöyle buyurdu:

— Abdullah ne iyi adamdır. Keşke gecenin bir kısmında kalkıp da ibadet etmeyi âdet edinseydi.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) burada kast ettiği ibadet teheccüd namazıydı. Abdullah bin Ömer (r.a.) bunu öğrenince gecenin pek azında uyuyup, kalan zamanını ibadetle geçirmeye başlamıştı.

Ömrünün büyük bir kısmı mescitte, namazda ve secdede geçen İki Cihan Serveri (s.a.v.) geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Zaten ümmetine sünnet olan teheccüd namazı, Rabbimiz tarafından ona özel bir farz olarak emredilmişti:

“Gecenin bir kısmında sana mahsus bir nafile olan teheccüd namazını kılmak üzere uyan, böylece Rabbin seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına ulaştırır.” (İsra Suresi: 79)

Peygamberimiz (s.a.v.) bu emri öylesine bir aşk ve şevkle yerine getiriyordu ki, onun namaza olan sevgisi, değerli hanımı Hz. Âişe Validemizi bile hayrete düşürüyordu. Onun anlattığına göre, Efendimiz (s.a.v.) bir gece namazında ayakta ve rükûda sakalı ıslanıncaya kadar ağlamıştı. Secdede de ağlamayı sürdürmüş, gözyaşıyla yer ıslanmıştı. Bu hâli gören Âişe Validemiz:

— Ya Resûlallah, Allah sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ibadet konusunda kendini bu kadar zorluyorsun, diye sorunca şu cevabı almıştı:

— Ben Allah’ın bu mağfiretine karşı şükreden bir kul olmayayım mı?

Teheccüd nimetlere karşı büyük bir şükür, kabir ve Cehennem azabına karşı bir zırhtır. Gece namazı, Allah’ın sevgisini kazandırır, insanı faziletli kılar, manevî zevklerin kaynağıdır, acı ve felâketlerden korur, bedenin şifasıdır, ruhî ve kalbî terakkiye vesiledir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık”tır.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ibadet hayatını kendilerine rehber edinen sahabeler gece namazına da büyük önem verirlerdi. O kadar ki gece namazını, yolculuk, hastalık, savaş gibi ağır ve sıkıntılı durumlarda bile terk etmezlerdi. Bunu gösteren şöyle muhteşem bir hadise yaşanmıştı:

“Zâtü’r-Rikâ” Savaşı’nda, ordu istirahata çekilince Peygamberimiz (s.a.v.),  Ammar bin Yasir (r.a) ile Abbâd bin Bişr’i (r.a.) nöbetle görevlendirdi.

İkisi aralarında anlaşarak ilk bölümde Abbâd’ın nöbet tutmasına karar verdiler. Bunun üzerine Ammar, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanında uyumaya başladı. Nöbete duran Abbâd da çevrenin sakin olduğunu görünce vaktini değerlendirmek için gece namazına durdu.

Abbâd bin Bişr, gecenin sessizliğinin verdiği huzurla namaza kendini vermiş, bütün benliğiyle Allah’a ibadet etmenin hazzını yaşıyordu.

Bu sırada bir müşrik, çok uzak mesafedeki karaltıyı görünce, yayına bir ok yerleştirdi ve bıraktı. Ok Hz. Abbâd’ın vücuduna saplandı. Bu sırada Abbâd, on bir sayfalık Kehf Suresi’nin ortalarına gelmişti. Eliyle oku çıkardı ve namaz kılmaya devam etti.

Biraz bekleyen müşrik, önceki okun yerini bulmadığını sanarak Abbâd’a ikinci okunu da fırlattı. İkinci ok da eliyle koymuş gibi namazda olan Abbâd bin Bişr’e saplanmıştı.

Bu oka da aldırmadan çıkardı ve namazına devam etti. Sanki atılan oklar onun vücuduna saplanmamış gibi huşû içinde namaz kılıyordu.

Büyük bir öfkeye kapılan müşrik, bu okun da isabet etmediğini düşünerek üçüncü bir ok fırlattı. Üçüncü okun da isabet ettiği Abbâd bu oku da çıkardı. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. Müşrik, onların iki kişi olduklarını görünce kaçtı.

Ammar, saplanan üç oku ve arkadaşından akan kanları görünce şaşkına dönmüştü:

— Sübhânallah! Sana henüz ilk ok isabet ettiğinde beni niçin uyandırmadın, diye sordu. Hz. Abbâd, yaptığından gayet memnun ve huzur dolu bir sesle şu ibretli cevabı verdi:

— Öyle bir sure okuyordum ki kesmek istemedim. Eğer Resûlullah’ın verdiği görevin aksamasından korkmasaydım, ölünceye kadar namaz kılmaya devam ederdim, dedi.

Hz. Abbâd’ın tavrı öyle bir namaz aşkını gösteriyordu ki, saplanan oklara bir diken kadar bile değer vermemişti. İşte onlar namazdan böylesine zevk alır, haz duyarlardı.

 

Gece İbadeti Bir Yıl Farz Kılınmıştı

 

Cenab-ı Hak, Müzzemmil Suresiyle Peygamber Efendimize (s.a.v.) ve bütün müminlere gece ibadetini bir yıl boyunca farz kılmıştı. Çünkü gece, sükûneti ve bir meşguliyetin olmayışı sebebiyle ruhî eğitim ve yükseliş için daha uygundu. Müminler müşriklerin tepkilerine ve işkencelerine, ancak gece ibadetindeki namaz ve dualarla karşı koyabiliyorlardı. Yine Bedir Savaşı’nın gecesinde sabaha kadar namaz kılıp dua eden Peygamberimiz (s.a.v.) bu benzersiz namazın mahiyeti sorulunca şu cevabı vermişti:

  • Bu namaz “ümit, korku ve yalvarma namazı”dır.

Rabbimiz gece ibadetiyle ilgili meâlen şöyle buyurur:

“Onların yanları yataklarından uzaklaşır (teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerini aydınlatıcı ne güzel (nimetlerin) saklandığını hiç kimse bilmez.” (Secde: 16-17)

Ebû Hureyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Kim geceleyin uyanır ve karısını da uyandırarak beraberce iki rekât namaz kılarlarsa, Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar.” (Ebû Davûd, Vitr: 13).

Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar Allah’ın mağfiret ve mükâfatına nail olacaklardır. Rabbimiz onlar hakkında “Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte Allah bunlar için mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab: 35) buyurmuştur.

 

Ne Zaman Kalkmalı?

 

Teheccüd namazı, eğer vakti girmeden uyunmuşsa, geceleyin bir müddet uyuduktan sonra kalkıp kılınır. Çünkü gece rahmet, mağfiret, feyiz ve bereketin coştuğu bir zaman dilimidir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

“Gecenin (üçte ikisi geçip de) son üçte biri kaldığında Rabbimiz dünya semasına inerek (rahmetiyle tecelli ederek) buyurur ki: Hani bana kim dua eder ki, duasını kabul edeyim! Benden kim istekte bulunur ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu bağışlayayım!” (Buhârî, Teheccüd: 14)

İşte teheccüde kalkmak, Rabbimizin bu sorularına karşı, “Ya Rabbi, ben dua ediyorum. Ben istekte bulunuyorum. Ben Senin mağfiretini arzuluyorum” diyebilmektir. Bu hadisten anlıyoruz ki, teheccüd namazı kılarak kim ne isterse Rabbimiz onu verecektir. Dünya ve ahiret saadeti için tüm isteklerimizi sıralayabilir ve inşallah onlara kavuşabiliriz. Bütün bu hazineler için yapacağımız tek şey, “istemek”tir.

Teheccüdün vakti gece yarısından sonra başlayıp imsaka kadar devam eder. En faziletlisi, gecenin son üçte biridir. Söz gelişi, sabah namazının vaktinin girdiği imsaktan bir müddet önce kalkıp teheccüdü kılmak, sonra bir müddet daha uyuyup güneş doğmadan sabah namazını kılmaya kalkmak mümkündür.

Sahabeler ve Allah dostlarının gece ibadeti uygulamaları çok farklıdır. Gecenin tümünü, yarısını veya son üçte birini ibadetle geçiren olmuştur. Bunlar içinde her gece yüz rekâttan bin rekâta kadar namaz kılanlar vardır.

Gecenin feyizli anlarından birkaç dakika bile olsa yararlanmak büyük bir nimettir. Bunun için herhangi bir vakitte uyanıp iki rekât namaz kılmak bile güzeldir. (Geceyi ihya ile ilgili Prof. Abdülhâkim Yüce’nin Gece İbadeti isimli eseri çok faydalı bir kaynaktır ve mutlaka okunmalıdır.)

 

Uyumadan teheccüd kılınır mı?

 

Teheccüdün zamanıyla ilgili önemli bir husus da şudur:

“Teheccüd bir müddet uyuduktan sonra kalkıp kılınır” ifadesi yanlış anlaşılmakta, “Teheccüd uyumadan önce kılınmaz” denmektedir. Oysa uyku hiçbir ibadetin şartı olamaz. Bu husus tam anlaşılmadığından gecenin yarısından fazlasını Allah için koşturmakla geçirmiş bazı kimseler teheccüd kılabilmek için oturdukları yerde birkaç dakika kestirip sonra namaza kalkıyorlar ya da uyuyakalıp teheccüdü kaçırıyorlar.

Oysa uyku teheccüdün şartı değil, vaktini belirleme vasıtasıdır. Yani gece yarısından önce uyuyan kimse teheccüdü kılıp uyursa, bu elbette sevaplı bir ibadet olur, ama teheccüd olmaz. Fakat teheccüd vakti olan gece yarısına veya daha ilerisine kadar uyanık kalan bir kimse, özellikle de tekrar uyanamayacağını düşünüyorsa, kılıp yatabilir.

Peki, gece nedir, ne zaman başlar ve ne zaman biter? Gece, akşam namazı vaktiyle (güneşin batışıyla) başlar, sabah namazının ilk vakti olan imsak vaktine kadar devam eder. Bu sürenin yarısı güneşin batış vaktine eklendiğinde gece yarısı bulunmuş olur ki, yaz ve kış aylarına göre değişir. Mesela, güneş saat 19’da batsa, imsak vakti de saat 5’te olsa, gecenin müddeti on saat olur. Bunun yarısı olan beş saat, akşam namazı vakti olan 19’a eklenirse 24 çıkar; yani saat 12, gecenin yarısına işaret eder. Gece yarısı teheccüd vaktinin başladığı zamandır.

İbadet ve duanın çok faziletli olduğu seher vakti ise, takvimlerimizde yazan imsak vaktinden biraz önceki vakittir.

 

Kaç Rekât Kılmalı?

 

Peygamberimizin (s.a.v.) teheccüd namazını ne kadar kıldığı konusunda farklı rivayetler bulunsa da, en kuvvetlisi sekiz rekât kıldığı şeklindedir. Efendimiz (s.a.v.) gecenin sonuna doğru, imsaktan önce, sekizi teheccüd, üçü de vitir olmak üzere 11 rekât namaz kılardı.

Herkes yaşı, işi, zamanı ve şartlarına göre bir miktar belirlemeli, her gün ona titizlikle uymalıdır. “Allah’a en sevimli olan amel, az bile olsa devamlı olandır” hadis-i şerifini esas alırsak, zor şartlarda bile bunu uygulamak gerekir. Mesela, yolculukta, misafirlikte, aşırı sıcak ve soğukta, dar zamanda, uykusuzluk, yorgunluk, hastalık gibi hâllerde bile teheccüdü terk etmemek büyük bir fazilet ve muhteşem bir kârdır.

Bu tür olumsuzluklar teheccüdü terk etmeye değil, belki bazen rekâtını azaltmaya, sure ve dualarını kısaltmaya sebep olabilir. Bu şekilde teheccüd kılan bir kimse, “Ya Rabbi, her şeye rağmen Senin huzuruna bu gece de çıktım. Belki hakkıyla kılamadım. Ama Seni ve Seninle birlikte olmayı, huzuruna gelmeyi unutmadım, ihmal etmedim” demiş olmaktadır. Cenab-ı Hak Kendisini unutmayan bu kimseye öyle yardımlar eder ki, belki yıllarını harcasa onları elde edemez. Bu yüzden teheccüd kılan kimsenin, yüzü nurlu, hâl ve tavrı sempatik, işleri hayırlı ve başarılı olur. Çünkü kendisine yapılan hayırlı bir amele, en güzel karşılık verenlerin en hayırlısı ve cömerdi Cenab-ı Allah’tır.

Neler Okumalı?

Teheccüd namazı kılarken en kısasından en uzununa kadar bütün sureler okunabilir. Herkes kendi durumuna göre bir seçim yapmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazen çok uzun okuyuşlarda bulunurdu.

Onun arkasında bir gece namazı kılan Hz. Huzeyfe (r.a.) anlatıyor:

“Bir gece Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldım. Bakara Suresini okumaya başladı. Ben yüz ayeti bitirince rükûya varacaktır dedim, ama o devam etti. Ben Bakara Suresini bir rekâtta bitirecektir dedim, devam etti. Ben sureyi bitirince rükû edecek derken, Nisa Suresine başladı, onu okudu. Sonra Al-i İmran Suresine başladı, onu okudu. Sonra rükûya gitti. Rükûda ayaktaki kadar kaldı. Secdede ise rükûdaki kadar durdu.”

Tabii ki bu ona mahsus muhteşem bir namazdır. Belki de Rabbimiz Miraç’ta olduğu gibi zaman içinde zaman yaratarak onu bast-ı zamana mazhar etmişti. Sahabeden ve onlardan sonra gelen salih kimselerden çok uzun kıraatleri olanlar çıkmıştır. Bunlar yerine göre, bir rekâtta bir, beş, on, yirmi sayfa okumuşlardır.

Burada da ölçü şu olmalıdır: Her zaman uygulayabileceğimiz, zamanımıza ve imkânımıza uygun bir okuyuş seçmeliyiz. Ama her zaman yapamasak bile çok müsait olduğumuz zamanlarda uzun sureler okuyabiliriz. Mesela, her rekâtta kısa bir sure veya birkaç ayet okunabileceği gibi, müsait olunduğunda her rekâtta bir sayfa ya da Yasin, Fetih, Rahman, Tebâreke, Amme gibi sureler okunabilir, hatta teheccüd Kur’an’ından okumak suretiyle gece namazıyla hatim bile yapılabilir.

Teheccüde Nasıl Başlamalı?

Bugün beş vakit namaz gibi kesin farz olan bir ibadet bile büyük bir ihmale uğramaktadır. Bu yüzden nafile namazlardan önce farz namazları tavizsiz bir şekilde uygulamak gerekir. Ancak beş vakit namazını kılanlardan müsait olanların da teheccüde sarılmaları çok önemlidir.

Ne var ki, bir web sitesinde yapılan ankete göre, ülkemizde namaz kılanlar içinde teheccüd kılanların oranı sadece yüzde 4’tür. Demek ki ferdî, ailevî, millî ve dinî hayatımızda muhtaç olduğumuz İlâhî destek ve yardıma karşı gerektiği gibi istekli ve gayretli olamıyoruz.

Eğer henüz teheccüd namazı kılmıyorsanız, nasıl başlamak gerekir?

Hiç şüphesiz namaz kılanların yüzde 70’inin sabah namazına bile kalkmakta zorlandığı bir ülkede teheccüde kalkmak kolay değildir. Çünkü her şey, geç yatmaya ve geç kalkmaya göre ayarlanmıştır. Ne yazık ki, geç vakitlere kadar süren boş sohbetler ve misafirlikler, TV dizileri ve tartışma programlarına bol bol zaman ayırtan nefis, teheccüd için 15 dakikayı bile insana çok görür.

Her şeye rağmen şartlara teslim olmamak, şartları teslim almak gerekir. Eğer teheccüdün sonsuz feyiz ve bereketinden faydalanmak isterseniz şu hususlara dikkat edin:

  1. Teheccüde başladığınız zaman mümkün mertebe erken yatmaya gayret edin. Normalden bir sat önce yatmanız size kalkmada kolaylık kazandıracaktır.
  2. Eğer öğleden biraz önce başlayıp ikindi öncesine kadar devam eden vakitte kaylûle denen uykuyu alışkanlık hâline getirebilirseniz gece uyanmanız daha kolaydır. Çünkü yarım saatlik öğle uykusu iki saatlik gece uykusuna bedeldir.
  3. İlk günlerde sekiz rekâtı çok görüyorsanız iki veya dört rekâtla başlayın. Alıştıkça arttırabilirsiniz.
  4. Eğer aile fertleri veya arkadaş grubundan birkaç kişiyle birlikte başlarsanız, teşvik, dua ve uyarma imkânı olacağından daha iyi olur. Mesela, bu hususta sözleşen dört kişilik bir arkadaş grubundan her gün bir kişi uyarma görevini üstlenebilir. Her ne kadar saat veya telefon alarmıyla kendi başınıza uyanabilseniz de, arkadaşınızın sizi uyarması daha etkileyici olur.
  5. Teheccüde başlamak için özellikle imsakin geç olduğu kış ayları ve Ramazan ayı önemlidir. Zaten sahura kalkacağınız için birkaç dakikanızı teheccüde ayırır, arkasından yemeğinizi yersiniz. Bayramdan sonra da devam etmeniz mümkündür.
  6. Uykusuzluk, yorgunluk, hastalık, yolculuk, zaman darlığı gibi durumlarda, eğer teheccüdün tehlikeye gireceğini tahmin etmişseniz, gece yarısından sonra vakti girdiği için yatmadan önce veya imsaktan biraz önce kılıp arkasından sabah namazını kılabilirsiniz. Böylece âdet hâline getirdiğiniz bir ibadeti terk etmeyip sürdürmüş olursunuz. Eğer terk ederseniz nefsin eline büyük bir fırsat vermiş olursunuz ki, nefis her fırsatta, “Bugün kılmasan olmaz mı? Nasılsa teheccüd sünnettir. Hem bir gün vakit geç olmuştu da kılmamıştın. Şimdi de hastasın” diyerek her gün bir bahane bulur. Hasta ve yorgun iken şu hadise göre hareket edilebilir: Hz. Âişe Validemizin şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Gece namazını terketme. Çünkü Resulullah (s.a.s) onu terketmezdi. Hasta ve yorgun olduğun zaman oturarak kılardı.” (Ebû Davûd, Salatu’t-Tatavvu’: 18)
  7. Teheccüde kalkmak, sabah namazını asla engellememeli. Ne kadar faziletli olsa da hiçbir sünnet, farzın yerini tutamaz.
  8. Her ne kadar namaz eşsiz dualarla süslenmiş muhteşem bir ibadet olsa da, teheccüdün arkasından mutlaka dua edin. Çünkü namazın peşinden yapılan dualar kabul edilir. Bilhassa ülkemizde ve İslâm âleminde böyle zor bir sürecin yaşandığı şu günlerde her teheccüd dua için muhteşem bir fırsattır. Adeta her nafile namazı bir hacet namazı hâlet-i rûhiyesiyle, mahzun, çaresiz ve ümitvar bir şekilde kılmalıyız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Sayın hocamAllah ebeden razı olsun. Nefis çok şey biliyor da uygulamıyor. İnşallah bu ve bunun gibi değerli yazılarınız nefsimizi yola getirmeye vesile olur.

  2. Allah razı olsun; yazılarınızdan istifadeyi arttırsın.
    “Bunlar içinde her gece yüz rekâttan bin rekâta kadar namaz kılanlar vardır” diyorsunuz. Bir rekat namaz, bir dakika olsa, 1000 rekat 1000 dakika olur. O da 16 saatten fazla bir zaman alır. Rekatlar mı çok kısaydı? Yoksa sürekli olan bir keramete mi mazhardılar?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin