İman-amel birlikteliği ya da ayrılığında gayrimüslimler

YORUM | AHMET KURUCAN

                   (Gelecek Projeksiyonu Yazı Serisi 56)

Bir önceki yazımı iman amel birlikteliğinde salih amel işleyen gayrimüslimlerin akıbetine sıra geldi diye bitirmiştim. Devam ediyorum. 

İman-amel birlikteliğinin bir diğer boyutu daha var. O da salih amel işleyen gayrimüslimlerin akıbeti. Değerlendirmeye geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapalım; “Gayrimüslimler cennete girmeyecektir” diyenler kafir, müşrik, ehli kitap ayrımı yapmaksızın İslam dinine inanmayan herkesi bu kapsam içine koyuyorlardı. Sacit Arvasi’nin yaptığı youtube yayınındaki sözleri ile tekrarlayayım: “….Bununla beraber amelsiz bir iman kurtarabilir demişlerdir ama imansız bir amelin birisini kurtaracağı ahirette onu cennete götüreceğini söyleyen tek bir alim, ehli sünnet veya sapık tek bir anlayış hatta ahiret inancı olan tek bir din yoktur. Bir daha söyleyeyim, imansız bir amelin kurtaracağını söyleyen, bu amel çok güzel ameller de olabilir. İslamiyet’e göre kim olursa olsun güzel amel işleyenler mükâfat göreceklerdir. Bu mükâfat dünyada olur veya ahirette derecesinin (azabının demek istiyor) hafifletilmesi gibi olur ama imansız bir amel ne kadar güzel olursa olsun, İslam akaidi içerisinde, İslam’ın kitabına peygamberine göre o insanlar cennete gidebilecek kadar bir kredi elde edemiyorlar.” 

“Gayrimüslimler cennete gidecektir” diyenlerin kafirleri istisna ettiğini değerlendirmelerimin başında bir tespit olarak aktarmıştım. Onlar ehli kitap için açıkça İslam’a inanmamakla beraber Allah’a iman ettikleri için salih amellerinin ahirette mutlaka karşılığının olacağı, Allah’ın Rahman, Rahim ve Adil oluşu, “mahzun olmayacaklar, korkmayacaklar, hükmü ben vereceğim” gibi ayetlerin işaretiyle onların da cennete girebileceğini söyler ama kafirlere gelince çok açık ve net olmasa da üstü örtülü ifadelerle onların da bu kapsam içine girme ihtimalini göz ardı etmezler. 

Bu iki görüşte ortak olan husus, salih amelin Allah katında makbul olmasının Allah’a iman şartına bağlanması, ortak olmayan ise o imanın İslam dininin belirlemiş olduğu çerçevede olması ve Efendimiz’e de imanın gerekliliği. Daha önceki değerlendirmelerimizde de ifade ettiğim gibi gerek metin merkezli lafzi okumalar gerekse hayatta karşılığı olan hadiseler ve onların sonuçlarına anlam kazandırmak için ortaya atılan bu görüşler son tahlilde beşerî yorumlardan ibarettir. Mutlak hakikat değildir. Dolayısıyla aynı eksende başka görüşlerin de olması en azından bunlar kadar önemlidir ve dikkate değerdir.

Bu bağlamda şöyle düşünüyor ve şu can alıcı soruları soruyorum: gerçekten salih amelin Allah’a iman şartına bağlanması hangi ölçüde doğrudur? İslam harici başka dinlere inanan ya da hiçbir dine inanmayan hatta yaratıcı fikrini dahi kabullenmeyen kişilerin yaptıkları salih amelleri Allah nasıl karşılayacak? Allah insanlara kendisine inanma ve inanmama özgürlüğü verdiğine göre verdiği bu özgürlüğü inanmama şeklinde kullananlar dünyada çok düzgün bir hayat yaşamalarına rağmen gerçekten ebedi cehenneme mi gidecek? Bu Allah’ın rahmet ve merhameti ile adaleti ile nasıl izah edilecek? “Allah’ın merhametinden daha fazla merhamet göstermek doğru değildir” veya “Kainattaki canlı cansız bütün varlıklar Allah’ı tanır ve tesbih ederken akıllı ve şuurlu varlık olan insanın tanımaması kâinatın hukukuna tecavüzdür ve ebedi cehennemi hak etmiştir” izahları hangi ölçüde bugünün insanını tatmin etmektedir?

Günümüz gerçekleri üzerinden aynı soruları şöyle de sorabiliriz. Müslümanlardan başkası cennete gitmeyecek” yargısının bugün hayatımızdaki karşılığı ve anlamı şudur; bugün yeryüzünde Müslüman olmayan yaklaşık 5,5 milyar insan vardır ve bunlar cehenneme gidecektir.” Pekâlâ bu durum şu soruyu sordurmaz mı insana ki soruluyor zaten: “Allah zaman ve mekâna bağlı olmayan kuşatıcı ilmiyle bu 5,5 milyar insanın Müslüman olmayacağını ve dolayısıyla cehenneme gideceğini biliyordu. Öyleyse Allah bunları cehenneme göndermek için mi yarattı? Haşa ve kella Allah kullarına zulmetmekten, onların ebedi cehennemde eziyet, acı, ıstırap ve işkence görmesinden zevk alan bir varlık mı?” 

Sorular devam ediyor. Mesela, denildiği gibi salih amellerinin karşılığını dünyada huzur içinde yaşamak ya da ahirette az azap çekmek ise gayrimüslimlerin şu sorusuna nasıl cevap verilecek, “biz geçici dünya hayatında huzur içinde zaten yaşamadık, kaldı ki yaşasak bike geçici bir zaman, ahirette de cehenneme gidiyoruz, madem ki ahirette sadece Müslümanlar cennete gidecek, keşke biz de Müslüman bir diyarda Müslüman bir ailede yaratılsaydık?” 12-13 asır önce Mu’tezile ve ehli sünnet arasında yapılan fikri müzakerelerde izini bulabileceğimiz cesur sorular bunlar. Daha da ilave edilebilir.

Sesli düşünüyorum. Kur’anı Kerim’de her bir ayetin tek tek ya da nüzul toplumunda bir hadise sebebiyle nazil olduğunu biliyoruz. Bir başka ifadeyle ve her seferinde ya inanç ya da toplumsal hayatta karşılığı 6234 ayet ortalama 500 defada nazil olmuş olan somut sorunlara yönelik bildiri, emir, yasak ve tavsiyelerde bulunmuş. Bu zaviyeden haklarında cehennemlik denilen veya cehennem tehdidiyle korkutulan ve kimlik olarak da kafir, müşrik ve zalim vasıflarının geçtiği ayetlere baktığımızda karşımıza amel/eylem çıkıyor. 

Bir başka şekilde söyleyecek olursak, ayetler kafir ve müşrikleri yapmış oldukları kötü eylemleri ile ele alıyor. İsterseniz bunu Kur’anî tabirlerle kötü amel olarak da ifade edebiliriz.

Yerine göre “savaş edin, savaşta öldürün, geçit başlarını tutun, esir edin” gibi birçok emir de veriyor. Dün o kafirler ve müşrikler İslam’a saldırıyordu, topyekûn düşmanlık gösteriyorlardı. Yani de facto/fiili bir durum vardı ve bu eylemleri itikatları ile birleşince cehennemlik oluyorlardı ve bunu Kur’an anlatırken eylemlerin faillerinin dini kimliklerinden hareketle kafirler ve müşrikler ya da eylemlerin mahiyetlerinden dolayı zalimler diye ifade etti, bu ayetler aslında kötü insan ve o kötü insanların kötü eylemlerini ve cezalarını nazara veriyor denilemez mi? Bir başka ifadeyle her defasında o eylemlerin faillerinin isimlerini verme yerine eylem ve sıfatlara dikkat çekmiştir. Eğer böyle yapsaydı belki de o ayetler sadece o kişilere yönelik anlaşılırdı. Malum Ebu Lehep ismini vermekle Mesed suresinde bunun istisnasını görüyoruz. 

Daha net ifade edeyim; Kur’an kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanların yaşam felsefelerini ve tarzlarını belirleyen ana esasları, ilkeleri, prensipleri bildiren bir kitaptır. Ama Allah bu mesajını 610-632 yılları arasındaki Mekke ve Medine toplumu, o toplumun gündelik hayatı, hadiseleri, örf ve adetleri üzerinden vermiştir. Kur’an bir kanun kitabı değildir. Dolayısıyla müşrik ve kafirlerin cehenneme gideceğini belirten ayetler verili duruma işaret eder. Onun için söz konusu olan o ayetlerin inmesine neden teşkil eden hadiselerde sözü edilen kafir ve müşriklerin dini kimliği değil onların imansızlıkları ile birlikte eylemleridir” şeklinde düşünmenin ne mahzuru var?

Bunu düşüncemizi destekleyen deliller de var Kur’an’da. İtikadi düzlemde kafir ve müşrik olduğu halde aynı türden kötü ameller yapmayan kişilere farklı bir münasebet modeli ortaya koyuyor Kur’an ve Efendimiz (sas). Müslümanlara düşmanlık yapmayan, dini inanç ve düşünceyi savaş ve kavga sebebi olarak kabul etmeyen kafir ve müşriklerle adalet çizgisinden ayrılmadan münasebetlerde bulunulmasını istiyor. Buradan hareketle, acaba Allah’ın gerek ehli kitap gerekse kafir ve müşriklere yönelik söylemiş olduğu o beyanlar onların dini kimlikleri itibariyle değil, eylemlerini, kötü amellerini nazara veriyor olmasın diyorum. Onun için söz konusu kişilerin cehennemlik olmaları dini kimlikleri sebebiyle değil eylemlerinden dolayı olabilir diyorum. 

Kaldı ki zulüm söz konusu olduğunda Müslümanlar için de aynı şey geçerlidir. “Allah zalimleri sevmez, rahmeti ile muamele etmez” tarzındaki nice ayetlere kafirler, müşrikler, ehli kitap gibi Müslümanlar da muhataptır; çünkü inanç değil zulüm ortak paydasında buluşmuşlardır.

İsterseniz bu gözle Mümtehine suresi 8. ve hemen akabinde yer alan 9. ayete bakalım. 8. Ayet şunu söylüyor: “Din uğrunda size savaş açmamış, size yurdunuzdan çıkartmaya kalkışmamış (ve buna destek olmamış) müşriklere gelince, Allah onlarla iyi ilişkiler kurmanızı, kendilerine adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.”

9. Ayette ise tam aksini söylüyor ve vurguladığı şey kötü amel, din farklılığını düşmanlık sebebi yapmaları ve bunu hayata taşımaları. “Allah din uğrunda size savaş açmış, size yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanız için (saldırgan müşriklere) destek sağlamış kimseleri dost edinmenizi yasaklar. Onlarla dostluk kurup birlik olanlar, zalimlerin ta kendileridir.”

Bir ayet meali daha vereyim: “(Ey Müminler!) Size karşı düşmanca ve saldırganca davranan kesimi hariç, Yahudi ve Hıristiyanlarla mümkün olan en güzel şekilde konuşup tartışın ve onlara şöyle deyin: “Biz hem bize indirilen Kur’an’a hem de size indirilen kitaplara iman ettik. Bizim İlahımız da sizin İlahınız da aynı ilahtır. Biz yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.” (29/46) Gördüğünüz gibi ilk iki ayet müşriklere, üçüncü ayet ehli kitaba  yönelik ve Kur’an burada dini kimlikleri değil reel-politik tutumlarına göre  tavır alınmasını söylüyor. 

Şimdi cevaplanması gereken soru şu: dünyada beşerî münasebetlerde zulüm etmeyen kafirlerle birlikte huzur ve barış ve karşılıklı saygı içinde yaşamamızı emreden Allah, günümüzde nice örneklerini bizatihi gördüğümüz imansız ama iyi ameller yapan insanlara ahirette nasıl davranacaktır?

Başta söyledim, sesli düşünüyorum dedim. Zaten kâğıt üzerinde mürekkeple buluşan, kelâm halinde ağızdan çıkan her söz sesli düşünmenin ürünüdür. Buradan hareketle şunu diyebilirim: iyi amel işleyen kafir ve müşrikler de cennete gidecek sonucu çıkartılamaz. Eğer illa bir sonuç çıkartılacaksa çıkartılması gerekli olan sonuç şudur; iman Allah nezdinde çok önemlidir. Salih amel de önemlidir. İman ile salih amel arasında zorunlu bir ilişki vardır. Allah iman-salih amel birlikteliğini yakalamış kişilerin kategorik olarak cennete gideceğini söylüyor. Ama bu imansız salih amelin önemsiz olduğunu göstermez. Dün de bugün de ve ihtimal yarın da şahit olduğumuz binlerce milyonlarca örnek bize göstermektedir ki insanlık yararına salih amelde bulunan, kılı kırk yararcasına ahlaklı ve dürüst bir şekilde yaşayan nice nice kafirler ve müşrikler vardı, vardır, olacaktır. Kim bilir bunlardan bazılarının yaptıkları ameller insanlığa sağladığı yararlar bakımından Müslümanlardan çok daha ileri bir seviyede bile olabilir. Allah’a, Hz. Peygambere inanıp yolsuzluktan, hırsızlıktan, işkenceden, masum insanları öldürmeye kadar hayatın hemen her alanında İslami emir ve yasaklara muhalif bir hayat sergileyen bazı Müslümanlara bedel, İslam’ın sunduğu tüm ahlaki ve insani öğretileri hayatına hatta sistemine mal etmiş gayrimüslimler günümüz dünyasının bir gerçeğidir. Şimdi bu insanlara cehennemlik demek bu amellere ahirette hiçbir kredi vermeme anlamını taşır. Onun için söylenebilecek şey, nihai hükmün ahirette Allah tarafından verileceğidir. Zira sözünü ettiğimiz bu insanlar Allah’a inanmama zemininde Kur’an’da yer alan kafir ve müşriklere belki de aynı çizgide yer almakta ama eylem planında tam aksi bir zeminde bulunmaktadır. 

Şöyle de ifade edebilirim; nasıl Kur’an “ehli kitap’ın hepsi bir değildir” diyor ve hayatta karşılığı bulunan bir gerçekliği gözler önüne seriyorsa, bugün kafirlerin de müşriklerin de hepsi bir değildir. Bir olmadığını biz zaten kendi gözlerimizle görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. Sadece konjonktürel bir örnek vereyim; ağırlığını Müslüman ülkelerin teşkil ettiği kendi vatanlarında gördükleri kargaşa ve zulümlerden hareketle 2019 verilerine göre Avrupa ülkelerine sığınan kişiler 295 bin 800 kişi. Bunun % 27’si Suriye, % 3’ü Türkiye’den. % 48’i mülteci statüsünü almış, diğerlerini işlemleri devam ediyor ve koruma altına alınmış durumda. İronik bir durum değil mi? Müslüman kişilerin iktidarda bulunduğu halkın kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu ülkelerde bulamadıkları temel hak ve özgürlükleri Hristiyan ve kafir kişilerin yoğunlukta olduğu ülkelerde buluyor ve oralara sığınıyor. 

Bitti mi? Hayır bitmedi. Fetret dönemi açıklamalarından bağımsız olarak dile getirdiğim bu üşünceleri bir hafta daha detaylandıracak bir sonraki yazımda da genel bir değerlendirme ile bu defteri kapatacağım. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. Allah, Allah, Allah, bu nasıl bir hassasiyet!
    Bir taraftan Sacit Arvasi beyin “Bu mükâfat dünyada olur veya ahirette derecesinin (azabının demek istiyor) hafifletilmesi gibi olur ama imansız bir amel ne kadar güzel olursa olsun, İslam akaidi içerisinde, İslam’ın kitabına peygamberine göre o insanlar cennete gidebilecek kadar bir kredi elde edemiyorlar” cümlesindeki “derecesinin” kelimesini parantez içinde “(azabının demek istiyor) şeklinde açıklama lüzumu duyuyorsunuz. Diğer taraftan, hemen sonraki paragrafta ““Gayrimüslimler cennete gidecektir” diyenlerin kafirleri istisna ettiğini değerlendirmelerimin başında bir tespit olarak aktarmıştım” derken bu “diyenlerin” kimler olduğu hususunu “gölge yazarlık tekniği uyguluyorum” diyerek verme lüzumu duymuyorsunuz. Hem de onca okuyucunuzun “kimler bu bahsettikleriniz?” diye sormasına karşın…
    Bakın bugünkü yazısında başka bir ilahiyat yazarı Yüksel Çayıroğlu beyefendi de “faiz ve riba farklıdır” diye düşünen alimleri sıralarken “Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Fazlurrahman, Seyyid Ahmed Han, Abdülaziz Çaviş, İzmirli İsmail Hakkı, Ma’ruf ed-Davalibî, Ali Cuma, Süleyman Uludağ” diye örnek veriyor; biz de tanıyoruz.
    Sizin yaptığınızı “gölge yazarlık” değil “gölgelerin ardına sığınmak” olarak görüyor ve doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum…

  2. Çok enteresan dii mi, bak şimdi, yazarımız daha geçen yazısında kimin cehenneme kimin cennete gideceği konusunda ahkam kesmek yerine kendimize odaklanmalıyız dedi ki, tam da Hizmet insanının sahiplendiği bir şiar bu sonuçta. Yani bu sonuca varmak için öyle 55 adet yazı okumaya ihtiyacımız yok aslında.

    Neyse yazarımız seviyo böyle yazmayı diyip geçelim diycem de dur bak ‘Fethullah Gülen’ isminin bol bol geçtiği fetret devri yazısı geldi aklıma şimdi. Hani şu gölge yazarlığa ihtiyaç duyulmadığı için buram buram istismar kokan yazı..

    Neyse gelelim bugünkü yazısına. Çok enterean di mi bak şimdi daha dün ahkam kesmeyelim, kendimize odaklanalım diyen yazarımız bugün soruyo: ‘Allah iyi ameller yapan gayrimüslimlere ahirette nasıl davranacak?

    Şimdi bu sorunun ardından gölge yazarlığının devreye gireceğini düşünüceksin. Yanıldın! Napıyo biliyo musun? Bunu Allah’ın merhametiyle nası açıklarız diyo. Yani bak o kadar akademik terimler havada uçuştu di mi, ayetlere parçacıklı yaklaşımlar falan, okuduk bunları, geldiğimiz nokta ne abi? Hepimizin bildiği, duyduğu, belki kendi içinde de sorguladığı ‘Allahın merhametine sığıyo mu?’ argümanı.

    Yav nerde bu gölge yazarlık, hani bu argümana karşı çıkanlarınların gerekçeleri? Neyse bu önemli diil aslında biliyo musun? Önemli olan, unutmamamız gereken şu: Yazarımız bu seriyi niye yazıyor? Ne demişti en başta? !Şöyle bi 10 sene sonra oğullarınızın din değiştirmesine, kızlarınızın gayrimüslimlerle evlenmesine hazır olun!’

    Böyle demişti di mi? İşte 56 yazı sonra net bi şekilde ortaya çıkıyo her şey: Kuran’da anlatılan gayrimüslimler ila cehenneme zümera iken bugünküler melek gibi insanlar. Baksana Müslümanlar bize zulmederken onlar eman vermişler, gelin buyrun, ölümü kendi evinde gibi hisset demişler.

    E şimdi abi, senin oğlun bunların dinine girse, kızın bunlardan biriyle evlense, ne sakıncası var di mi ya efendim.

    Peki yazarımız şunu göremiyo mu dersin: Amerikası, Avrupası onca halkları birbirine düşürürken, bu halklara çatır çatır silah satarken, üretim ve tüketim çılgınlığını habire kamçılarken, gelecek nesillerin havasını, suyunu, aşını bildiğin gasp ederken, bu ülkelerde intiharlar almış başını gitmişken, bilim silah ve ilaç sanayiinin elinde oyuncak haline gelmişken, düzinelerce ülkeyi satın alabilecek zenginler türemişken, insanların başta cinsiyeti olmak üzere her şeyiyle oynanırken… bu ülkelerden eman dileyip beni sen koru demek çok mu onurlu bi şey? Bırakalım şimdi onların yüce gönüllülüğünü de kendimize bakalım.

    Bu liderlerin bu anlamda baktığında bi Erdoğandan, Putinden, Aliyevden farkı mı varmış? Bu liderleri tercih eden, hiç ama hiç sorgulamayan, kendi refahı için gelecek nesillerinin refahının gasp edilmesine seyirci kalan Batı insanının AKP tabanından bi farkı var mıymış?

    Bu nası bi kafa ben annıyamadım, annıyanınız varsa söyleyin! Benim bildiğim bundan 1400 sene önceki kötülükler bugün daha sofistike, iyilik kötülüğü 1400 yıl öncesine göre mağlup etmiş değil. Bizim bilgimiz dışında böyle bi şey olmuşsa o zaman Kuran’a da ihtiyaç yok yani bi yerde. Sonuçta geçen bu zaman içinde yazarın var olduğunu iddia ettiği bu iyiliği getiren Kur’an değil.

    Veya bilmiyom yani, eğer Kur’an bu dereceye varacak kadar 1400 yıl öncesine hitap ediyosa, Batının standaupçılarını dinniyelim daha iyi. Yani adamlar en azından Batı sarayının soytarıları olarak işlerini çok iyi yapıyo ve bütün günahları bir bir ortaya döküyo. Çok eski bi numaradır bu, başkaları söylemesin diye kendi maaşlı soytarına sen söyletirsin hem de dibine kadar.

    Yazarımıza tavsiyemdir: Arada bi İngilizce parçaladığına göre bu dili biliyodur. Amarika’nın standupçılarını dinnesin. İhtiyacı var buna.

  3. Son dönemde israrla üzerinde PATINAJ yapilan bir konu.

    Tamamen Türkiyede ki siyasal islamciliga olan kizginlik tepkisiyle cennetlik-cehennemlik tasnifi yapmak ne kadar dogru?

    Bize gülümseyen herkes cennetlik

    Yada bize tas atan herkes cehennemlik

    Tanimlamalari ne kadar dogru?

    Türkiyedeki “Hain” kavrami gibi konjuktuere göre degisiklik gösteren bir Tanimlama yapmak ne kadar ikna edici yada saglikli?

    Bunuda ayrica eklemek istedim.

    Saygilar.

    • Burda zurnanın zırt dediği nokta veya yeni tabirle anahtar kelime tepkiselliğimiz. Yediğimiz dayak bizi öylesine afallattı ki, müthiş bi cendereye girdik. Hizmet’i eleştirsek işin içine o kadar sene yapılmış fedakarlıklar giriyor, Hocaefendi giriyor, Hizmet içindeki dünya iyisi insanlar giriyor ve en önemlisi de belki dehşet derecede mağduriyetimiz giriyor: Var içimizde bir yara ama vuramıyoruz Hizmet’e. Onu yenilemeyi, değiştirmeyi düşünemiyoruz.

      Sonra inancımıza vuramıyoruz, Allah’a isyan edemiyoruz mesela. O kadar sene ibadet etmişsin, hatimler indirmişsin, çeteleleri doldurmuşsun, içinde bir yara var, boşuna mıydı diye, bir sızı var, niye Allah’ım diye ama diyemiyorsun çünkü bahsettik işte emek var, atamıyorsun bir kenara.

      Yapabileceğin tek şey var: İslamcıları işaret ederekten dini kurcalamak. Halbuki İslamcı dediğin adamın kaderi de seninkinden farklı değil. O da biliyor başındakinin bir mafya olduğunu ama o da bir cenderenin içinde, yıllarını vermiş bu davaya, emek var ortada, kazanımlar var, nasıl birileri gayrimüslimleri cennete sokmak istiyorsa o da mafyayı cennete sokmak istiyor.

      Peki bizler ve İslamcılar, içimiz rahat mı böyle yaparak. Değil tabii ki, o yüzden bu bitmeyen tepkisellik. Ve hele o kırılamayan cemaat egoizması da işin içine girince… Tepkiselliklerden tepkisellik beğen. Ağzımız bir türlü durmuyor, yüreğimiz bi türlü soğumuyor, Allah’ a havale etsek, zaten ona da derinlerde dehşet derecede kırgınız.

      Bu tepkiselliğimizi evvela görmemiz için öncelikle vitrindeki isimlerin haftalarca sürecek konferanslara girmesi gerekiyor.Kendimizi her yönden görmek zorundayız. Dini esasında ne diye kurcaladığımızı, mağduriyet edebiyatında işi bu kadar abartmamızın asıl sebeplerini, halkı bu kadar aşağılamamızın gerçek saiklerini artık anlamak durumundayız.

      Vitrindekiler tabandaki insanlara psikolojik destek almayı tavsiye etmeden önce bu işi kendileri yapmalı. O kadar Türkiye’den gelmiş insan tanıyorum, o kadar sorunlar yaşamışlar, fakat psikolojileri vitrindekiler kadar bozuk değil.

  4. Bazı okurlar Ahmet Kurucan hocanın bu konuyu seçmesini Türkiye´de siyasal İslamcılara veya seçmene kızmasına bağlamış.
    Bu tespitin doğru olduğunu sanmıyorum. Konu seçimi daha çok Ahmet hocanın uzun yıllar Amerika´da yaşaması ile alakalı olmalı.
    Eğer hayatınız Anadolu´nun ücra bir köşesinde geçiyorsa, yabancıları televizyon dizilerinden tanıyorsanız daha çok, o zaman klasik anlayış ile devam etmenizde problem yok.
    Müslüman olan cennetlik, geri kalan cehennemlik anlayışı ile problemsiz ömrünüzü geçirebilirsiniz.
    Ama yurtdışında yaşıyorsanız, insani ve vicdani duyarlılığı sizinkinden daha az olmayan yabancıları veya yerlileri tanıdıysanız, Müslüman olmayan herkes cehennemliktir anlayışı ile devam etmeniz içinizde bir problem meydana getirebilir.
    Onların tek suçu Müslüman olmayan bir ailede doğmak mı? Böyle olduğu için tüm hayatları başkasına yardım ile geçse dahi ebediyyen cehenneme gitmeleri Allah´ın adaleti ve rahmeti ile nasıl bağdaşır diye sorgulayabilirsiniz.
    Bence Ahmet hocanın bu konuya girmesi ve konunun burada tartışılması iyi. Belli ki, bundan sonra artık Müslümanların bir kısmı çoğunluğun Müslüman olmadığı topraklarda yaşayacak. Ve bu konular er veya geç karşımıza çıkacak.
    Sanıyorum tercih hangi noktada olursa, onun bir sonucu olacak.
    Müslüman olmayan cehennemliktir, kurtuluşun tek şartı Müslüman olmaktır denebilir.
    Böyle inanan Müslümanların çoğunluk toplumu ile işbirliği çok sınırlı kalacaktır. Bu toplumda marjinal kalmaya götürebilir. Gelecek kuşakların bu anlayışın içinde tutulması da zor olabilir.
    Bu şekilde Müslümanlar çoğunluk toplumunda hep bir yabancı unsur olarak kalacaktır.
    Cennet Müslümanların tekelinde değildir, Allah iyilik yapan başka inançtan insanları da ödüllendirir şeklindeki bir inancın da kendine göre sonuçları olacaktır. Böyle inanan bir Müslüman topluluğunun Batı dünyasında toplumla iletişime geçmesi daha kolay olacaktır. İşbirliği, insani iletişim daha kolay olacaktır.
    Ancak uzun vadede bu anlayış sekülerleşmeyi de beraberinde getirecektir. İnancın insan hayatında belirleyici olma rolü zayıflayacaktır.
    İslam dünyası içinde ise böyle bir anlayıştaki insanların sapık bir tarikat, bir “Sekte” olarak algılanma olasılığı da mevcuttur.

    • “Gayri Hizmettekiler” haricinde Kimsenin umrunda olmayan bir soru.

      Ahmet Kurucan beyin amerikaya gittiginden beri dönüp dolastirp anlattigi bir konu.

      Holywood filmleri gibi kendi kendimize konular / problemeler üretip, filmin sonuna kadar hep ayn konu etradinda dönüp dolasmak ne kadar mantikli anlamis degilim…

      3 nesil sonra amerika avrupada büyüyen cocuklar zaten hiristiyan yada ataist olunca da cennete gidiyorsun deyip hiristiyan yada Ataist olursa hangi ‘pedagojik usul’ düsünüyorsunuz merak ediyorum..

      Önemli konular varken israrla ayni “magazin” etrafinda dönmek nasil bir mantik.

      Bir sürü hiristiyan yada baska dinden arkadasim var ama kimsenin umrunda olmayan bir soru.

      Dah ilginc olani, sanki biz deyince Allah onlari cennet yada cehenneme sokacak havasi olusturmak.

      Cevap cok basit: isin aslini Allah bilir.

      Allah iyileri mükafatsiz kötüleride cesasiz birakmaz.

      Gerisi sadece YORUM ve SORUN…

      Saygilar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin