İddianamelerin tel tel dökülüşü: Bir örnek [Umut Atay yazdı]

Tüm modern hukuk sistemlerinde, hatta kutsal kitaplarda bile, evrensel bir hukuk ilkesi yer alır: suç ve cezanın şahsiliği prensibi.

Yani, bir kişi cinayet işlediğinde; katilin eşini, çocuklarını, anne ve babasını cezalandıramazsınız. Ceza sorumluluğunun şahsîliği ilkesinin sonucu olarak; hiç kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz, gözaltına alınamaz, tutuklanamaz, yargılanıp cezalandırılamaz, işinden edilemez, ötekileştirilip, linç edilemez. Zira kişinin, faili olmadığı herhangi bir suçtan dolayı suçlanması, cezalandırılması ya da mağdur edilmesi haksızlıktır, zulümdür.

Ancak bu evrensel hukuk ilkesi, Türkiye’de uzun süredir askıya alınmış durumdadır. Özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra âdeta bir parti devletine dönüşen siyasi iktidar; Yürütme organına bağlı bir organ haline getirdiği yargı eliyle, kendisine muhalif herkes için bir cezalandırma aracı haline gelmiştir. Gün geçmiyor ki filancanın eşi gözaltına alındı veya tutuklandı haberlerini okumuş olmayalım.

Artık bu ülkede, hakkında soruşturma yürütülen kişilerin eş ve çocuklarının pasaportlarının sebepsiz şekilde iptal edilmesi, hiçbir hukuki gerekçe olmadan malvarlıklarına el konulması, işten çıkarılması, hatta kazanılmış her türlü mali ve sosyal haklarının ellerinden alınması, insanların suçsuz yere tutuklanıp cezaevlerinde işkence ve kötü muamelelere maruz kalmaları, maalesef rutin hale gelmiştir. Ne yazık ki artık ülkede, hukukun üstünlüğü değil; üstünlerin hukuku uygulanmaktadır…

Bırakınız normal bir hukuk devletini; bir kabile devletinde bile pek raslanmayacak bir örnekle devam edelim.

BİR ESKİ SAVCI HAKKINDA İDDİANAME

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yine eski bir cumhuriyet savcısı hakkında iddianame düzenleyerek “Şüphelinin eşinin filan tarihinde Bank Asya’da hesap açtığı ve halen hesabın açık olduğu, filan tarihinde örgüte ait olan Kimse Yok Mu derneğine bağış yaptığının tesbit edildiği… şüphelinin 667 sayılı KHK kapsamında FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle kapatılan Yarsav isimli dernekle, yine anılan örgüte üye olduğu iddiasıyla meslekten ihraç edilen Zekeriyya Öz isimli eski Cumhuriyet Savcısının twitter hesaplarını takip ettiği” suçlamaları ile; ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan kamu davası açılmıştır!

Aslında böyle bir İddianame, hukuki bir analizi asla hak etmiyor. Ancak olur da bir gün hatırlanır diye, hukukun üstünlüğü, suç ve cezada şahsilik ve kanunilik ilkesine olan inancımızla, iddiaları kısaca irdelemekte fayda görmekteyiz…

BANK ASYA YASAL DEĞİLSE NİYE İŞLEM YAPIYORDU?

Öncelikle bilinmelidir ki, sanığın eşinin bankada mevduat hesabının bulunduğu dönemde, Bank Asya’nın faaliyetleri yasal çerçevede devam etmektedir. Mevzuat hükümlerine uygun olarak kurulmuş ve devletin yetkili kurumlarının denetim ve gözetimi altında faaliyet yürüten söz konusu bankada, bankacılık işlemi yapılmasının “silahlı terör örgütü üyeliği” suçunun kanıtı olarak ileri sürülmesi mümkün müdür? Kaldı ki; sanığa suç unsuru olarak gösterilen Bank Asya hesabı, kendisine bile ait olmayıp, eşine ait bir hesaptır.

Ayrıca sanığın eşinin hesabının bulunduğu tarih itibariyle, sözkonusu Bank Asya’nın, terörün finansmanı veya terör örgütüyle organik bir bağı olduğu iddiasıyla kesinleşmiş bir mahkeme hükmü veya açılmış herhangi bir soruşturma da bulunmamaktadır.

Böyle bir iddianın ileri sürülmesi, Anayasa ve AİHS ile teminat altına alınan “mülkiyet hakkı” ve “özel hayatın gizliliği ilkesine” açık bir müdahale anlamı taşımaktadır.

NAGEHAN ALÇI VE RASİM OZAN KÜTAHYALI ÇİFTİNE SORUŞTURMA?..

Diğer yandan savcılık makamının, Bank Asya’da yüksek meblağda hesabı bulunan mudîlerden kaçı hakkında soruşturma açıldığını, soruşturma açılmayanlar hakkındaki sebep ve saîklerin neler olduğunu araştırması gerekmez miydi?

Kamuoyuna yansıdığına göre, Boğaz’da yalı almak için aynı Bank Asya’dan 5 milyon dolar kredi çeken iktidar yanlısı gazeteciler, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı çifti hakkında herhangi bir soruşturma dahi açıldığını duymadık.

Yine AKP Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, basına verdiği bir demeçte, milletvekillerine en düşük faizle Bank Asya’nın kredi verdiğini, kendisinin de bir zamanlar 120 bin TL kredi kullandığını ifade etmiştir.

Söz konusu bankaya yüzbinlerce kişi hesap açıp, kredi kullanırken; sanığa eşinin banka hesabı üzerinden hangi saikle dava açıldığının savcılık makamı tarafından mutlaka açıklanması gerekmektedir…

BİR DERNEK ‘GERİYE DÖNÜK’ NASIL YASA DIŞI İLAN EDİLEBİLİR?

Yine yasalara uygun olarak kurulmuş ve devlet tarafından faaliyetlerine izin verilmiş, denetimi de yine devletin yetkili kurumları tarafından yapılan Kimse Yok Mu Derneği’ne, 2008 yılında yapılan bir bağışın, nasıl suç delili olarak gösterilebildiğinin hukuki hiçbir açıklaması yoktur.

Zira bu eylemin suç olmadığının en açık delili; dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir TV’de, bizzat canlı yayına bağlanıp, Kimse Yok Mu Derneği’ne yüklü miktarda bağış yapmasıdır!

ZEKERİYA ÖZ’ÜN 350 BİN TAKİPÇİSİ TERÖRİST Mİ?

Savcılık makamı, sanığın sosyal medya hesabından Yarsav Derneği ve Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ü takip etmeyi silahlı örgüt üyeliği suçuna delil olarak değerlendiriyor!

Yarsav uluslararası bir hukuk derneği; Zekeriya Öz de bir hukukçudur. Kendisi de bir savcı olan sanığın, uluslararası bir hukuk derneğini veya başka bir hukukçunun sosyal medyada tweet hesabını takip etmesinden daha doğal bir durum olabilir mi?

Dernekler Kanununa göre kurulmuş ve bugün hukukçuların çoğunluğunun, belki de iddianameyi kaleme alan savcının da üyesi olduğu Yargıda Birlik Platformu’na üye olmak suç olmadığı gibi; Yarsav’a üye olmak, hele de sosyal medyadan bir derneği veya başka bir savcının hesabını takip etmek kesinlikle suç olarak nitelendirilemez.

Türkiyede hâlâ hukuktan en ufak bir eser kalmışsa, savcılık makamının şunu bilmesi gerekir ki; insanların kimi ve neyi takip edeceğine savcılık makamı değil; düşünce ve vicdan hurriyetinin bir sonucu olarak, bireyler özgür iradeleri ile kendileri karar verirler…

Zekeriyya Öz’ün sosyal medyada 350 bin takipçisi bulunmaktadır ki; savcının mantığına göre, bu hesabı takip eden bunca insanı silahlı terör örgütü üyeliği ile suçlamak ve haklarında kamu davası açmak gerekir.

Kişilerin en temel anayasal haklarından olan ifade hürriyeti, haber alma hakkı, haberleşme ve basın özgürlüğünün kullanılmasını hiç bir hukuk sistemi suç olarak nitelendirmemiştir. Kaldı ki; hukuk, kişinin iç alemi ile değil, dışa yansıyan davranışlarıyla ilgilenir.

Bu hesapları takip etmekten ibaret eylemden, silahlı terör örgütü üyeliği çıkaran savcılık makamının; sanığın sözkonusu derneğe üye olması veya bu hesaplara ilişkin paylaşım ve tweetleri retweetlemiş olması durumunda ne ile suçlanacağını merak etmiyor da değilim!

BU BASİT SUÇLAMALARLA ÖZGÜRLÜĞÜNDEN MAHRUM

Simdi lütfen söyleyin; eski bir savcının maruz kaldığı bu hukuksuzluklara mı ağlayalım, yoksa ülkede halen böyle savcıların görev yapıyor olmasına mı?

Ne diyelim, keşke bu millete sağ elle yemek yemenin sevabını anlattığımız kadar; hukukun üstünlüğünün önemi ve zulmün ne kadar büyük bir günah olduğunu da anlatabilseydik.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin